Küheylânı Ferhan’a tutkuyla bağlı Ulu Hakan Abdülhamid Han

Küheylânı Ferhan’a tutkuyla bağlı Ulu Hakan Abdülhamid Han

Küheylânı Ferhan’a tutkuyla bağlı Ulu Hakan Abdülhamid Han Küheylânı Ferhan’a tutkuyla bağlı Ulu Hakan Abdülhamid Han

KÜHEYLÂNI FERHAN'A TUTKUYLA BAĞLI ULU HAKAN ABDÜLHAMİD HAN

Hayvanlara olan ilgisiyle, merakıyla bilinen Sultan II. Abdülhamid Han, çocukluk yaşlarından itibaren kedi ve kuş beslemiş, hatta marifetli bir papağana bile sahip olmuştur.

Sultan II. Abdülhamid Han, Padişah Abdülmecid’in ikinci şehzâdesiydi. Amcası Abdülaziz'in tahta geçmesiyle birlikte, Abdülhamid Han, sarayın dışında bir hayata yönelmek zorunda kaldı. Vaktinin çoğunu Kâğıthâne, Maslak ve özellikle de Ali Bey Çiftliğinde yani İstanbul çevresinde satın aldığı arazilerde geçirmekteydi.

Abdülhamid Han, çiftçilik ve hayvancılık işleriyle uğraşıyor, av merâkı olduğu için de sıkça atlarıyla doğada gezintiye çıkıyordu.

Atlar, Osmanlı ordusunun yegâne bineği, asaletin ve gücün simgesiydi. Hatta bir hayvânat bahçesi bile kurmuştu Abdülhamid Han. Bu bahçede, ülkenin birçok farklı bölgesinden toplattığı yabani hayvanlar bulunmaktaydı.

Bu hayvanların arasında tutkuyla bağlı olduğu, adeta bembeyaz bir prensesi andıran küheylân Ferhan’ın Abdülhamid'in gönlünde yeri paha biçilemezdi. Bu, dillere destan atın yaşadığı bir hadise Padişahı çok etkilemiştir:

1800'lerin sonlarına doğru, Bağdat civarlarında bir aşiret reisi savaşta şiddetli bir darbe alır ve atından yuvarlanır. Kendinden geçmiştir, ağır yaralıdır ve büyük bir ihtimal nallar altında ezilip gidecektir. Ancak atı onu bırakmaz, dişleri ile kemerinden çeke çeke sürükler, savaş alanından kurtarıp, selamete çıkarır. Yaralanan sâhibini ölümden kurtarınca bu sadık atın nâmı şöhreti İstanbul’a kadar ulaşır.

Abdülhamid Han, bu olayı duyunca çok duygulanır, sahibine haber yollar, ata talip olur “O atı bana satar mısınız?” Aşiret reisi, para istemez, “Feda olsun Sultanımıza” der ve beyaz küheylânını Sultâna hediye olarak İstanbul’a gönderir.

Ferhan, İstanbul’a gelmeden önce Saray mimarı D'Aronco tarafından Yıldız Sarayı’nda giriş kapısı, at nalı şeklinde tasarlanmış Has Ahır inşâ edilir.

O dönemlerde, Osmanlı Sarayında padişahın yakın hizmetinde bulunun atların yaşadığı yere Has Ahır deniyordu. Kapısının üzerinde, bu ahırın Ferhan’a âit olduğunu gösteren bir levha da asılı bulunmaktaydı.

At, kar gibi beyaz, güçlü, süratli, zarif ve neşeliydi.

Sahibine adeta gülümserdi. İşte bu yüzden adı “sevinçli, neşeli” anlamına gelen Ferhan olarak koyulur.

Padişah ile at arasında özel bir aşk doğar. Ferhan, Padişah yanına yaklaştığında onu ayak seslerinden tanır, dizlerini saygıyla hafifçe büker, usulca eğiliverirdi. Abdülhamid Han’ın çok atı vardı ama Ferhan’ın yeri ayrıydı; sırf onunla gezinmek için sabahın beşinde kalkar, yollara koyulurdu.

.

Hülya Ayhan, dikGAZETE.com

.

KÜHEYLÂNI FERHAN'A TUTKUYLA BAĞLI ULU HAKAN ABDÜLHAMİD HAN

Hayvanlara olan ilgisiyle, merakıyla bilinen Sultan II. Abdülhamid Han, çocukluk yaşlarından itibaren kedi ve kuş beslemiş, hatta marifetli bir papağana bile sahip olmuştur.

Sultan II. Abdülhamid Han, Padişah Abdülmecid’in ikinci şehzâdesiydi. Amcası Abdülaziz'in tahta geçmesiyle birlikte, Abdülhamid Han, sarayın dışında bir hayata yönelmek zorunda kaldı. Vaktinin çoğunu Kâğıthâne, Maslak ve özellikle de Ali Bey Çiftliğinde yani İstanbul çevresinde satın aldığı arazilerde geçirmekteydi.

Abdülhamid Han, çiftçilik ve hayvancılık işleriyle uğraşıyor, av merâkı olduğu için de sıkça atlarıyla doğada gezintiye çıkıyordu.

Atlar, Osmanlı ordusunun yegâne bineği, asaletin ve gücün simgesiydi. Hatta bir hayvânat bahçesi bile kurmuştu Abdülhamid Han. Bu bahçede, ülkenin birçok farklı bölgesinden toplattığı yabani hayvanlar bulunmaktaydı.

Bu hayvanların arasında tutkuyla bağlı olduğu, adeta bembeyaz bir prensesi andıran küheylân Ferhan’ın Abdülhamid'in gönlünde yeri paha biçilemezdi. Bu, dillere destan atın yaşadığı bir hadise Padişahı çok etkilemiştir:

1800'lerin sonlarına doğru, Bağdat civarlarında bir aşiret reisi savaşta şiddetli bir darbe alır ve atından yuvarlanır. Kendinden geçmiştir, ağır yaralıdır ve büyük bir ihtimal nallar altında ezilip gidecektir. Ancak atı onu bırakmaz, dişleri ile kemerinden çeke çeke sürükler, savaş alanından kurtarıp, selamete çıkarır. Yaralanan sâhibini ölümden kurtarınca bu sadık atın nâmı şöhreti İstanbul’a kadar ulaşır.

Abdülhamid Han, bu olayı duyunca çok duygulanır, sahibine haber yollar, ata talip olur “O atı bana satar mısınız?” Aşiret reisi, para istemez, “Feda olsun Sultanımıza” der ve beyaz küheylânını Sultâna hediye olarak İstanbul’a gönderir.

Ferhan, İstanbul’a gelmeden önce Saray mimarı D'Aronco tarafından Yıldız Sarayı’nda giriş kapısı, at nalı şeklinde tasarlanmış Has Ahır inşâ edilir.

O dönemlerde, Osmanlı Sarayında padişahın yakın hizmetinde bulunun atların yaşadığı yere Has Ahır deniyordu. Kapısının üzerinde, bu ahırın Ferhan’a âit olduğunu gösteren bir levha da asılı bulunmaktaydı.

At, kar gibi beyaz, güçlü, süratli, zarif ve neşeliydi.

Sahibine adeta gülümserdi. İşte bu yüzden adı “sevinçli, neşeli” anlamına gelen Ferhan olarak koyulur.

Padişah ile at arasında özel bir aşk doğar. Ferhan, Padişah yanına yaklaştığında onu ayak seslerinden tanır, dizlerini saygıyla hafifçe büker, usulca eğiliverirdi. Abdülhamid Han’ın çok atı vardı ama Ferhan’ın yeri ayrıydı; sırf onunla gezinmek için sabahın beşinde kalkar, yollara koyulurdu.

.

Hülya Ayhan, dikGAZETE.com

.