NBC silahlarının kullanılması halinde hayat nasıl olacaktır? 1
NBC silahlarının kullanılması halinde hayat nasıl olacaktır? 1
- 10-04-2020 10:48
- 1087
- 10-04-2020 10:48
- 1087
Önceki yazıda, küresel fesat ekibi “saklı seçilmişler”in komplosu ile insanlığa karşı bir cinayet hareketi başlatıldığını belirttikten sonra kısmen kitle imha silahlarının yasaklanması antlaşmaları üzerinde durmuştuk.
Bu tür cinayeti yapanlara karşı nasıl bir ceza verileceği, konusunun antlaşma metinlerinde bulunmadığını söylemeyi unutmuştuk.
Yani bu fiili işleyenlere ne gibi bir ceza verilecektir, burası belirsiz kalıyor.
Bu mevzuda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararları esas alınıyor.
BM yaptırımları dışında bir işlem yapılamayacağı belirtiliyor.
Bu fiillerin cezasız kalmasının temel sebebi ise bu tür silahları önceden yapmış olanların eyleminin meşru kabul edilmesinden kaynaklanmasıdır.
Bunu böyle kabul edince, bu tür silah (Kitle imha silahları) tekeline sahip olan ülkelerin açık ve gizli araştırma faaliyetlerine devam etmesi meşru kabul edilmiş oluyor.
Bununla birlikte, yaptıkları silahlar için “Çok evvelden yapmıştım” deme imkânı elde ediyorlar: “Tedbir amaçlı, savunma amaçlı araştırmalar” yaptıklarını söyleyebiliyorlar.
Bu yüzden bu ülkelere karşı soruşturma başlatılamıyor olması ayrı bir sorundur.
Tabiî ki meselenin diğer yönü ise; kuzu kurt hikâyesinde olduğu gibi, “sıkıysa hesap sor” noktasına gelip dayanıyor.
Bu noktada bizim başlangıçtan beri temel görüşümüz şudur:
Bu tekel, bu haksızlık ilelebet devam edemez. Eğer sen elindeki kitle imha silahlarını imha etmiyorsan, etmeyeceksen ben de bu hakka sahibim demek ve NBC silahları yapımını başlatmak hakkına sahip olduğumuzu dirayetle belirtmektir.
Daha önceki yazılarımda orta derecede (300 nükleer başlık ve atma vasıtası) üretme maliyetinin 2-3 milyar dolar civarında olduğu ifade edilmiştir.
Balistik füzelere karşı hava savunma imkân kabiliyeti olmayan S-400 füzelerine 2,5 milyar dolar verdiğimize göre, “bir devleti sokan arı” haline gelmesi manasına gelen nükleer silahlanma politikasının doğru bir tercih olduğu değerlendirilebilir. (*)
Bununla ilgili olarak, nükleer silahlanma konusunda 6 adet makalemiz 2006 yılında “Önce Vatan Gazetesi”nde yayınlanmıştır (Altta linkini verdiğim siteden bu makalelere bakılabilir.)
Şimdi bunları neden söylüyorum; “Saklı seçilmişler” azgın bir fesat hareketine dönüşmüştür.
Bu virüs salgınının sorumlusunun kim olduğu, perde arkasında kimlerin Hacivat oyunu tezgâhladığını biliyoruz.
Bu zatlar, Evangelizm “Kıyamet Savaşları, Tanrı’yı kıyamete zorlama, Mesih’in gelmesi…” gibi hurafeleri gerçekleştirmek için var gücü ile çalışıyorlar, dünya tarihini bu eksende kırılmaya zorluyorlar.
İnsanlık tarihini, tabii akışından saptırarak kendi istedikleri istikamete gitmeye zorluyorlar ve çok pervasızca hareket ediyorlar.
Tanrı adına ve “Tanrı’nın amaçları”nı gerçekleştirmek istediklerini söylüyorlar.
Bunlar kafalarına koydukları programı aşama aşama gerçekleştireceklerdir. Çünkü bu hurafeler, onların dinidir.
Bu gün Ortadoğu’da olanlar büyük İsrail’in kurulması için 1982 yılında yayınlanmış olan Oded Yinon Plânı’nın fiilen uygulanmasıdır.
Her şey bu plâna göre çalışmaya devam ediyor.
Suriye’nin, Irak’ın, Filistin’in, Yemen’in, Somali’nin hali meydandadır.
Sudan tıpkı plândaki gibi bölündü, Libya (bölündü iç çatışma devam ediyor), Lübnan (devlet teşkilatı kavramı ortadan kalktı), Keşmir (Hindistan sadece Keşmir’de değil bütün Hindistan’da Müslümanları hedef yaptı), Afganistan, Doğu Türkistan ve Arakan’ın hali ortadadır.
Anılan plânda Türkiye için nasıl bir gelecek tasavvuru düşündüklerini gizlememişlerdir.
Türkiye, “bölünecek ülkeler” arasındadır.
“Adamların kendileri saklı ama plânları aşikâr”dır…
Gizlemiyorlar da…
“Bu plâna boyun eğiyorsan eğ, eğmiyorsan biz zorla yapacağız” diyorlar.
Şurası hakikattir ki Türkiye, er geç harp sahası haline gelecektir.
Bu gün Suriyeliler nasıl mülteci durumuna düşmüşse Türkiye’yi de Anadolu halkını da aynı akıbete düşürmek için teşebbüs edeceklerdir.
Böyle bir zulüm karşısında kaçılacak, sığınılacak yer de yoktur.
Bu nedenle var gücümüzle karşı koymaya mecburuz.
Tedbir almaya, Milli Harp Sanayine yüksek hız ve ağırlık vermeye mecburuz.
Gerekirse “Tekâlifi Milliye” tedbirlerine başvurmaya mecburuz.
Oded Yinon Plânı’nı (OYP) tatbik etmek için Yunanistan’ı Türkiye’ye saldırtabilirler.
Onların kafasındaki esas plân; Türkiye ile İran’ı vuruşturmak idi, şimdiye kadar buna muvaffak olamadılar.
Rusya ile Türkiye’yi çatıştırmak ikinci alternatif idi.
Bu plân da mümkün olmadı.
Ama olmaz, “olmayacak” manasına gelmez.
Her an her şeye hazırlıklı olmalıyız; Türkiye, hem doğuda ve hem batıda 2 cephede savaşacağına göre ve yüksek taarruz gücünü, harbi kazanma gücünü elde tutacak imkân kabiliyet geliştirmeye mecburdur.
Hem de çok kısa sürede…
1979 İran Devrimi, Sünni-Şii çatışmasını gerçekleştirmek için bilinçli olarak plânlandı ve gerçekleştirildi.
İran; Yemen, Lübnan, Irak ve Suriye dâhil her yere girdi, önünü açtılar.
Çok ileri giderse vurup tırpanlıyorlar, ambargolarla kontrol altında tutuyorlar.
Geride kalırsa önünü açıyorlar.
Onların esas hedefi İran’ı, Türkiye ile vuruşturmak idi.
İran’ın, Türkiye’ye saldırma imkân kabiliyetini yok etmenin fırsatı İdlip’te önümüze çıkmıştır.
Eğer İdlip’te, İran’ın topladığı milisler imha edilirse; Türk-İran horoz dövüşü savaşı tehlikesi ortadan kalkacaktır. Çünkü İran’ın sahada var gücü ile idame ettirdiği taarruz gücü budur ve bu da İdlip’tedir.
İran milisleri, imha veya çekilmeye zorlanırsa (Ayrıca Lübnan Şiileri, Nasrallah ile çekilmeleri için anlaşılabilir.) Türk-İran savaşı tehdidi ortadan kalkar, kara gücü olmadığı için Suriye’deki Rus hava gücü İdlip’te işlevsiz hale gelir.
Çekip giderler.
Büyük Ortadoğu Plânı (BOP) ve Oded Yinon Plânı (OYP) çöker.
Zaten enerji fiyatlarının düşmesine paralel olarak Rusya’yı yakın zamanda ekonomik bir kriz bekliyor. (Bu nedenle, corona vs tehdidini düşünürken dikkati Suriye sahasından bir an bile çevirmemek gerekiyor. Her fırsatta ileri harekâta devam etmek gerekiyor. Suriye rejimini Lazkiye-Humus-Halep-Rakka-Deyrizor hattının güneyine itmek hedef olmalıdır.)
Bu durumda batının elinde tek alternatif kalıyor, Yunanistan, Bulgaristan gibi ülkeleri Türkiye’ye karşı mayın eşeği olarak kullanmak ve cephe açmak; Doğudan da Ermenistan’ı saldırtmak şeklinde olabilir.
Bu senaryolardan en son şıkka göre Türkiye savaşa girdiğinde hayat nasıl olacaktır?
İşte bunu değerlendireceğiz.
Not:
Yunanistan’ı, Bulgaristan’ı küçük görmemek gerekir.
Batı dünyası, çatışma anında onlara var güçleri ile silah desteği sağlarlar.
Onu bilelim.
DİP NOTLAR:
Burada ilginç olan durum şudur: “Yasa ihlallerine bakacak ve karar alacak BM organı hangisidir?”
Güvenlik Konseyi…
“Peki Güvenlik Konseyi kim?”
Elinde NBC silahı bulunan 5 daimi üye…
Yani kümes tilkiye emanet edilmiş…
(*) Bu ifadeden sakın S-400 leri kötülüyorum manası çıkartılmasın. Keşke biran önce kurulup faaliyete geçirebilinse…
Bunu söylerken Türkiye’nin milli güvenliğinin teminat altına alınması için balistik hava savunma sistemlerinin üretimine de başlanması gerektiğini değerlendiriyorum.
Esas söylemek istediğim budur.
.
Suat Gün, dikGAZETE.com
https://www.suatgun.com/icindekiler/
a. NÜKLEER SİLAHSIZLANMA SORUNU -I-. 164
b. NÜKLEER SİLAHSIZLANMA SORUNU -II-. 166
c. NÜKLEER SİLAHLANMADA FELSEFE VE MALİYET SORUNLARI -I-. 167
d. NÜKLEER SİLAHLANMADA FELSEFE VE MALİYET SORUNLARI -II-. 169
e. NÜKLEER SİLAHLANMADA FELSEFE VE MALİYET SORUNLARI -III-. 170
f. NPT (NÜKLEER SİLAHLARIN SINIRLANDIRILMASI) ANLAŞMASI NEDİR? NELERİ İÇERİYOR?
Önceki yazıda, küresel fesat ekibi “saklı seçilmişler”in komplosu ile insanlığa karşı bir cinayet hareketi başlatıldığını belirttikten sonra kısmen kitle imha silahlarının yasaklanması antlaşmaları üzerinde durmuştuk.
Bu tür cinayeti yapanlara karşı nasıl bir ceza verileceği, konusunun antlaşma metinlerinde bulunmadığını söylemeyi unutmuştuk.
Yani bu fiili işleyenlere ne gibi bir ceza verilecektir, burası belirsiz kalıyor.
Bu mevzuda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararları esas alınıyor.
BM yaptırımları dışında bir işlem yapılamayacağı belirtiliyor.
Bu fiillerin cezasız kalmasının temel sebebi ise bu tür silahları önceden yapmış olanların eyleminin meşru kabul edilmesinden kaynaklanmasıdır.
Bunu böyle kabul edince, bu tür silah (Kitle imha silahları) tekeline sahip olan ülkelerin açık ve gizli araştırma faaliyetlerine devam etmesi meşru kabul edilmiş oluyor.
Bununla birlikte, yaptıkları silahlar için “Çok evvelden yapmıştım” deme imkânı elde ediyorlar: “Tedbir amaçlı, savunma amaçlı araştırmalar” yaptıklarını söyleyebiliyorlar.
Bu yüzden bu ülkelere karşı soruşturma başlatılamıyor olması ayrı bir sorundur.
Tabiî ki meselenin diğer yönü ise; kuzu kurt hikâyesinde olduğu gibi, “sıkıysa hesap sor” noktasına gelip dayanıyor.
Bu noktada bizim başlangıçtan beri temel görüşümüz şudur:
Bu tekel, bu haksızlık ilelebet devam edemez. Eğer sen elindeki kitle imha silahlarını imha etmiyorsan, etmeyeceksen ben de bu hakka sahibim demek ve NBC silahları yapımını başlatmak hakkına sahip olduğumuzu dirayetle belirtmektir.
Daha önceki yazılarımda orta derecede (300 nükleer başlık ve atma vasıtası) üretme maliyetinin 2-3 milyar dolar civarında olduğu ifade edilmiştir.
Balistik füzelere karşı hava savunma imkân kabiliyeti olmayan S-400 füzelerine 2,5 milyar dolar verdiğimize göre, “bir devleti sokan arı” haline gelmesi manasına gelen nükleer silahlanma politikasının doğru bir tercih olduğu değerlendirilebilir. (*)
Bununla ilgili olarak, nükleer silahlanma konusunda 6 adet makalemiz 2006 yılında “Önce Vatan Gazetesi”nde yayınlanmıştır (Altta linkini verdiğim siteden bu makalelere bakılabilir.)
Şimdi bunları neden söylüyorum; “Saklı seçilmişler” azgın bir fesat hareketine dönüşmüştür.
Bu virüs salgınının sorumlusunun kim olduğu, perde arkasında kimlerin Hacivat oyunu tezgâhladığını biliyoruz.
Bu zatlar, Evangelizm “Kıyamet Savaşları, Tanrı’yı kıyamete zorlama, Mesih’in gelmesi…” gibi hurafeleri gerçekleştirmek için var gücü ile çalışıyorlar, dünya tarihini bu eksende kırılmaya zorluyorlar.
İnsanlık tarihini, tabii akışından saptırarak kendi istedikleri istikamete gitmeye zorluyorlar ve çok pervasızca hareket ediyorlar.
Tanrı adına ve “Tanrı’nın amaçları”nı gerçekleştirmek istediklerini söylüyorlar.
Bunlar kafalarına koydukları programı aşama aşama gerçekleştireceklerdir. Çünkü bu hurafeler, onların dinidir.
Bu gün Ortadoğu’da olanlar büyük İsrail’in kurulması için 1982 yılında yayınlanmış olan Oded Yinon Plânı’nın fiilen uygulanmasıdır.
Her şey bu plâna göre çalışmaya devam ediyor.
Suriye’nin, Irak’ın, Filistin’in, Yemen’in, Somali’nin hali meydandadır.
Sudan tıpkı plândaki gibi bölündü, Libya (bölündü iç çatışma devam ediyor), Lübnan (devlet teşkilatı kavramı ortadan kalktı), Keşmir (Hindistan sadece Keşmir’de değil bütün Hindistan’da Müslümanları hedef yaptı), Afganistan, Doğu Türkistan ve Arakan’ın hali ortadadır.
Anılan plânda Türkiye için nasıl bir gelecek tasavvuru düşündüklerini gizlememişlerdir.
Türkiye, “bölünecek ülkeler” arasındadır.
“Adamların kendileri saklı ama plânları aşikâr”dır…
Gizlemiyorlar da…
“Bu plâna boyun eğiyorsan eğ, eğmiyorsan biz zorla yapacağız” diyorlar.
Şurası hakikattir ki Türkiye, er geç harp sahası haline gelecektir.
Bu gün Suriyeliler nasıl mülteci durumuna düşmüşse Türkiye’yi de Anadolu halkını da aynı akıbete düşürmek için teşebbüs edeceklerdir.
Böyle bir zulüm karşısında kaçılacak, sığınılacak yer de yoktur.
Bu nedenle var gücümüzle karşı koymaya mecburuz.
Tedbir almaya, Milli Harp Sanayine yüksek hız ve ağırlık vermeye mecburuz.
Gerekirse “Tekâlifi Milliye” tedbirlerine başvurmaya mecburuz.
Oded Yinon Plânı’nı (OYP) tatbik etmek için Yunanistan’ı Türkiye’ye saldırtabilirler.
Onların kafasındaki esas plân; Türkiye ile İran’ı vuruşturmak idi, şimdiye kadar buna muvaffak olamadılar.
Rusya ile Türkiye’yi çatıştırmak ikinci alternatif idi.
Bu plân da mümkün olmadı.
Ama olmaz, “olmayacak” manasına gelmez.
Her an her şeye hazırlıklı olmalıyız; Türkiye, hem doğuda ve hem batıda 2 cephede savaşacağına göre ve yüksek taarruz gücünü, harbi kazanma gücünü elde tutacak imkân kabiliyet geliştirmeye mecburdur.
Hem de çok kısa sürede…
1979 İran Devrimi, Sünni-Şii çatışmasını gerçekleştirmek için bilinçli olarak plânlandı ve gerçekleştirildi.
İran; Yemen, Lübnan, Irak ve Suriye dâhil her yere girdi, önünü açtılar.
Çok ileri giderse vurup tırpanlıyorlar, ambargolarla kontrol altında tutuyorlar.
Geride kalırsa önünü açıyorlar.
Onların esas hedefi İran’ı, Türkiye ile vuruşturmak idi.
İran’ın, Türkiye’ye saldırma imkân kabiliyetini yok etmenin fırsatı İdlip’te önümüze çıkmıştır.
Eğer İdlip’te, İran’ın topladığı milisler imha edilirse; Türk-İran horoz dövüşü savaşı tehlikesi ortadan kalkacaktır. Çünkü İran’ın sahada var gücü ile idame ettirdiği taarruz gücü budur ve bu da İdlip’tedir.
İran milisleri, imha veya çekilmeye zorlanırsa (Ayrıca Lübnan Şiileri, Nasrallah ile çekilmeleri için anlaşılabilir.) Türk-İran savaşı tehdidi ortadan kalkar, kara gücü olmadığı için Suriye’deki Rus hava gücü İdlip’te işlevsiz hale gelir.
Çekip giderler.
Büyük Ortadoğu Plânı (BOP) ve Oded Yinon Plânı (OYP) çöker.
Zaten enerji fiyatlarının düşmesine paralel olarak Rusya’yı yakın zamanda ekonomik bir kriz bekliyor. (Bu nedenle, corona vs tehdidini düşünürken dikkati Suriye sahasından bir an bile çevirmemek gerekiyor. Her fırsatta ileri harekâta devam etmek gerekiyor. Suriye rejimini Lazkiye-Humus-Halep-Rakka-Deyrizor hattının güneyine itmek hedef olmalıdır.)
Bu durumda batının elinde tek alternatif kalıyor, Yunanistan, Bulgaristan gibi ülkeleri Türkiye’ye karşı mayın eşeği olarak kullanmak ve cephe açmak; Doğudan da Ermenistan’ı saldırtmak şeklinde olabilir.
Bu senaryolardan en son şıkka göre Türkiye savaşa girdiğinde hayat nasıl olacaktır?
İşte bunu değerlendireceğiz.
Not:
Yunanistan’ı, Bulgaristan’ı küçük görmemek gerekir.
Batı dünyası, çatışma anında onlara var güçleri ile silah desteği sağlarlar.
Onu bilelim.
DİP NOTLAR:
Burada ilginç olan durum şudur: “Yasa ihlallerine bakacak ve karar alacak BM organı hangisidir?”
Güvenlik Konseyi…
“Peki Güvenlik Konseyi kim?”
Elinde NBC silahı bulunan 5 daimi üye…
Yani kümes tilkiye emanet edilmiş…
(*) Bu ifadeden sakın S-400 leri kötülüyorum manası çıkartılmasın. Keşke biran önce kurulup faaliyete geçirebilinse…
Bunu söylerken Türkiye’nin milli güvenliğinin teminat altına alınması için balistik hava savunma sistemlerinin üretimine de başlanması gerektiğini değerlendiriyorum.
Esas söylemek istediğim budur.
.
Suat Gün, dikGAZETE.com
https://www.suatgun.com/icindekiler/
a. NÜKLEER SİLAHSIZLANMA SORUNU -I-. 164
b. NÜKLEER SİLAHSIZLANMA SORUNU -II-. 166
c. NÜKLEER SİLAHLANMADA FELSEFE VE MALİYET SORUNLARI -I-. 167
d. NÜKLEER SİLAHLANMADA FELSEFE VE MALİYET SORUNLARI -II-. 169
e. NÜKLEER SİLAHLANMADA FELSEFE VE MALİYET SORUNLARI -III-. 170
f. NPT (NÜKLEER SİLAHLARIN SINIRLANDIRILMASI) ANLAŞMASI NEDİR? NELERİ İÇERİYOR?