Rusya ile Batı arasındaki medeniyet çatışmasında Türkiye
Rusya ile Batı arasındaki medeniyet çatışmasında Türkiye
- 04-07-2022 19:47
- 2069
- 04-07-2022 19:47
- 2069
KIRIM
Geçtiğimiz günlerde Kırım Kalkınma Vakfı olarak ana vatan Kırım’a ziyarette bulunduk. Ziyaretlerimiz sırasında Rusya Federasyonu Devlet Enformasyon Ajansı Rossiya Segodnya’nın Simferopol - Moskova’da senkronize şekilde ortaklaşa düzenlediği basına açık toplantıda, Türkiye’nin Rusya ile Batı arasındaki medeniyet çatışmasındaki yerini konuştuk.
Konuşmacılar, Kırım Tatar Kültür Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı, Kırım Kalkınma Vakfı Başkanı ve Uluslararası Kırım Dostları Derneği Başkanı Ünver Sel, Kırım Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri olarak bendeniz Vasfi Sel, Rusya Roket ve Topçu Bilimleri Akademisi Enformasyon Politikaları Başkan Yardımcısı Konstantin Sivkov ile Şangay İşbirliği Örgütü Avrasya Entegrasyonu ve BDT Ülkelerinin Gelişimi Enstitüsü Başkanı, askeri uzman Vladimir Evseev’di.
Basın toplantısında, mevcut jeopolitik gelişmeler ışığında Batı ile Rusya arasında süregelen medeniyet çatışmasında Türkiye'nin konumu tartışıldı.
Basın toplantısının açılışı yapıldıktan sonra Ünver Sel söz aldı. Sel’in açıklamaları şu şekildeydi:
Rusya’nın Ukrayna’da düzenlediği operasyonların önemli bir aşamasında burada bulunmaktan memnuniyet duyuyorum.
Bu operasyonun yalnız Ukrayna’ya değil, tüm Avrupa’ya huzur getireceğini düşündüğümü ifade etmek isterim.
Soğuk Savaş’ın galibi olarak her hakkı kendinde gören ABD’nin, kendi çıkarlarını insanlığın çıkarlarının önüne koyduğu uzun bir ara dönemin sonuna gelmiş bulunmaktayız.
Kırım’ın yeniden Rusya’ya katılması bunun ilk adımıydı. Bugün de Doğu Ukrayna’da devam eden operasyonlar istikrar ve güvenlik açısından kilit öneme sahip.
Dünyayı istikrarsızlaştıran tek kutuplu dünyanın sonuna gelmiş bulunmaktayız. Ukrayna’da devam eden operasyonların Avrasya’nın istikrarına çok önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz.
Değerli dostlar;
Şubat ayından beri Rusya ve Kırım’a uygulanan haksız ambargoların bugün dünya ekonomisinin istikrarını tehdit etmeye başladığını görüyoruz.
Özellikle AB’nin Rusya’ya karşı uyguladığı yaptırımlar sonucu doğrudan kayıplarının yılda 400 milyar Doları geçebileceği bizzat Sayın başkan Vladimir Putin tarafından ifade edildi.
Kısa sürede Avrupa’da enerji fiyatlarının %50 arttığına tanık olduk. Bu maliyetleri ABD değil AB vatandaşları ödemek zorunda kalıyor. Bazı AB ülkelerinde enflasyon %20’nin üzerinde. Bu şartlarda Rusya ve Kırım’a karşı uygulanan ambargoların ne kadar anlamsız olduğunu gördük.
Ambargolar nedeniyle Rus gazı alamayan AB’nin yıllar sonra kömürü bir kurtarıcı olarak görmesi mevcut küresel iklim değişikliği konusunda onarılması imkansız tahribatlara neden olacaktır. Ayrıca kömür kullanımı, başta AB ve Türkiye’yi çölleştirecektir.
Bütün bunlar AB’nin siyasi egemenliğini kaybettiğinin işaretidir. AB siyasetine yön verdiğini düşünenler tamamen ABD’nin çıkarlarına hizmet ediyor. Böylece Avrupalıların gerçek çıkarları göz ardı ediliyor. Hala soğuk savaş mantığıyla hareket edenler tarihin akışına karşı koymaya çalışan dinozorlar gibi.
Bu siyasi yaklaşımın da nesli tükenmek üzeredir. Zira Fransa seçimleri bunun en somut kanıtıdır. Küreselleşme adı altında ABD çıkarlarına hizmet edenler kaybetmiş, Avrupa halklarının çıkarlarını savunanlar kazanmaya başlamışlardır. Yakın gelecekte, Avrupa’da büyük bir siyasi tasfiye yaşanması kaçınılmazdır.
Zira uluslararası alanda yaşanan gelişmelerin gerisinde kalan politik yaklaşımların bu kaderi yaşaması kaçınılmazdır.
Rusya’ya karşı uygulanan haksız ambargoların Avrupa’da eşitsizliği körüklediği muhakkaktır. Bunun sonunda toplumsal olayların yaşanması kaçınılmaz. Ukrayna operasyonu radikalizmin gelişmesine, yani Avrupa’nın yeniden 2. Dünya Savaşı öncesine dönmesini engelleyecektir.
Türkiye, bir NATO üyesi olmasına rağmen, Rusya’ya karşı uygulanan ambargolara uymayacağını açıklamıştır. Zira iki ülke arasında dinamik bir ekonomik, sosyal ve kültürel bağ bulunmaktadır. Ukrayna’da operasyonların sürdüğü bölgeler 19. Yüzyıla kadar Osmanlı toprağıydı.
1792 yılında imzalanan Yaş Antlaşmasıyla Osmanlı bu topraklarda Rusya egemenliğini kabul etmiştir. Bu yönüyle de mevcut operasyonlar bu statükonun yeniden tesis edilmesine yöneliktir. Türkiye’nin bundan sonraki süreçte, Rusya ve Kırım ile ilişkilerinde Yaş Antlaşmasını dikkate alacağını umuyoruz.
Sayın Başkan Vladimir Putin Petersburg Ekonomi Forumu’nda Rusya’nın, lojistik sorunları çözmek için ulaşım koridorlarının gelişimini şekillendirdiğini belirtmiştir. Bu konuda Türkiye ve Rusya yakın çalışmaktadır. Bu özel ilişkinin ve uluslararası politik gelişmelerin Türkiye’nin Kırım’a dönük politikasında da köklü değişiklikler meydana getirmesi kaçınılmazdır.
Yeni lojistik yolların Türkiye’nin Kırım’la yeniden ekonomik ve kültürel ilişki kurmasını sağlayacağını değerlendiriyoruz. Bu konuda Ankara’da ciddi bir irade olduğunu yaptığımız görüşmelerde memnuniyetle teyit ediyoruz.
Bu devrimci sürecin sonunda Avrasya’nın yeniden özgürlüğüne kavuşacağını, bu konuda Türkiye ve Rusya’nın birlikte hareket edeceğini memnuniyetle görüyoruz.
Bu vesileyle tekrar Rus güvenlik birimlerine Neo-Nazizme ve terör faaliyetlerine karşı yürüttüğü operasyonlarda başarılar diliyorum. Öte yandan 1944 yılında Stalin tarafından Kırım Tatarlarının topyekûn sürgüne uğramasından sonra bugün, Kırım Tatar Milli Meclisi’nin öncülüğünde Kırım Tatarlarının Türkiye’ye gönüllü göç sürecinin başlamasını endişe ile inceliyoruz. Bu Kırım’ı Kırım Tatarlarından boşaltma operasyonudur. Bu konuda Türkiye’nin daha dikkatli ve temkinli hareket etmesini bekliyoruz.
Onun ardından bana söz hakkı verildiğinde ise son günlerde hem kendi yazdığım yazılar hem de Türk basınına verdiğim röportajlarda sıklıkla dile getirdiğim bir hususu tekrardan anlattım:
Ukrayna’ya tedarik edilen NATO silahları ve sistemlerinin dünyadaki çeşitli terör gruplarına satılması.
Konuşmamda şu ifadeleri kullandım:
Zelenskiy aslında Türkiye'ye ihanet etti. Ankara ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kişisel olarak barışçıl bir müzakere süreci düzenlemeye yönelik diplomatik çabalarını boşa çıkardı. Bu, Zelenskiy'nin Ukrayna'daki çatışmayı durdurma konusundaki isteksizliğini gösteriyor.
Onun önceliği iktidarda kalmaktır. Silahlı çatışma sürdüğü sürece, ülkedeki siyasi alanı özgürce temizleyebilir ve aslında muhalefetteki siyasi figürlere karşı kolayca müdahale edebilir.
Ukrayna'daki ihtilafın büyük ölçüde ABD ve İngiltere tarafından kışkırtıldığı, Türk cumhurbaşkanlığı yönetimi temsilcilerinin açıklamalarıyla da teyit edildi. Geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın bu konuda basına açıklamalarda bulundu. Kalın, Rusya'nın Ukrayna'daki özel askeri harekatının öncesindeki NATO’nun genişleme adımları ve Batılı ülkelerin eylemlerinin yanlış olduğunu belirtti.
İbrahim Kalın, ülkenin dönem dönem Batı'dan Rusya'ya yaptırım uygulanması yönünde talepler aldığını söyledi. Sistematik bir baskı olmadığını ama taleplerin geldiğini belirten Kalın, bu yaptırımlara Türkiye’nin katılmayacağını defalarca belirtti.
Ukrayna konusundaki bir diğer husus ise: Ülkedeki yüksek yolsuzluk nedeniyle NATO'nun Ukrayna'ya silah ve askeri teçhizat tedariki konusunda son derece dikkatli olması gerekiyor.
Bu, Batı tarafından Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’ne sağlanan silahların satışı hakkında yaygın bilgilerle doğrulanan, suçlulara ve uluslararası terör örgütlerinin temsilcilerine yasadışı silah satışına yol açmaktadır.
Bu silahlar, Ankara'nın Suriye'deki askeri operasyonu sırasında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı büyük bir olasılıkla kullanılacak. Zaten bu konuda Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı en tepeden açıklama yaparak konuyu açıklığa kavuşturdu. Başkan İsmail Demir, Amerikan Wall Street Journal’a: Şu anda Türkiye'nin Ukrayna'ya silah tedarikine temkinli yaklaştığını, tedarik edilen silahların menzilini ve hacmini sınırladığını ve kişisel koruyucu donanıma odaklandığını kaydetti.
Ben de Türk medyasında son dönemde bu konuyu gündeme getirdim ve bu hususta kamuoyunu bilgilendirici açıklamalarda bulundum. Bu hususta Türk makamlarının gerekli hassasiyeti gösterdiklerini açıklaması oldukça önemlidir.
Bu konuşmaların ardından sırayla Vladimir Evseev ve Konstantin Sivkov konuştular.
Evseev, NATO’nun Madrid Zirvesi’ndeki Türkiye – Finlandiya – İsveç arasında imzalanan üçlü memorandum hakkında açıklamalarda bulundu.
Bu memorandumun Türkiye ile sözü edilen Kuzey ülkeleri arasında değil ABD ile Türkiye arasında imzalandığını kaydetti ve her ülkenin kendi ulusal çıkarları olduğunu belirtti.
Türkiye ile Rusya arasında oldukça geniş bir işbirliği olduğunu belirten Evseev, bunu Suriye ve Karabağ’da açıkça gördüğümüzü söyledi. Türkiye’nin Batı tarafından Rusya’ya karşı başlatılan yaptırımlara katılmadığını da ekledi.
Kırım Tatarlarının yalnızca tarihi anavatanları olan yarımadada değil aynı zamanda Ukrayna’nın Güneyinde bulunan şehirlerde de yaşadıklarını belirten Evseev, ne Kırım yarımadasında ne de Güney Ukrayna’da Kırım Tatarlarının Rus birliklerine karşı gelmediğini ve bunun Batılı medyanın söylediğinin aksine oldukça önemli olduğunu vurguladı.
Konstantin Sivkov ise dünya üzerindeki mevcut jeopolitik denklemleri değerlendirdi. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bağımsız ve özgün bir dış politika izlediğini belirten Sivkov, Türkiye ile Rusya’nın işbirliği modelinin dünyaya örnek olması gerektiğini açıkladı.
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 2016 yılında Küreselcilere karşı bir devrim gerçekleştirdiğini söyleyen Sivkov, bugün Küreselcilerin tekrar tüm Batı’da iktidara gelerek bu ideolojiyi tekrar baskın hale getirmek istediklerini açıkladı.
Sivkov’a göre, İngiltere Başbakanı Boris Johnson, İngiltere öncülüğünde “Yeni Roma” kurmak istiyor ve bu durum hem Rusya’yı hem de Türkiye’yi etkiliyor.
Konuşmalar sonunda karşılıklı soru – cevap kısmına geldiğimizde ise Sivkov, bize Türkiye’nin dış politika konseptinde “Büyük Turan” perspektifini sordu.
Bu soruya, KTDF Genel Başkanı Ünver Sel; “Büyük Turan fikri bir ütopyadır. Türkiye Cumhuriyeti resmi olarak böyle bir dış politika perspektifi gütmüyor” karşılığını verdi.
Yaklaşık 2 saat süren toplantı sonrasında Radio Sputnik Kırım’ın sorularını yanıtladık. Burada da yine aynı tema kapsamında sorular geldi.
Gelen sorulara karşılık olarak Türkiye ile Rusya’nın sahip olduğu geniş işbirliğinin günü geldiğinde Türkiye’nin Kırım’ı Rusya’nın toprağı olarak tanımasına yardımcı olacağını belirttik.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Kırım’ı Rusya’ya ait bir kara parçası olarak tanımasının da uzun yılları bulduğunu belirttik. Dolayısıyla bu sürecin, günün birinde gerçekleşeceği aşikardır.
.
İlber Vasfi Sel, dikGAZETE.com
KIRIM
Geçtiğimiz günlerde Kırım Kalkınma Vakfı olarak ana vatan Kırım’a ziyarette bulunduk. Ziyaretlerimiz sırasında Rusya Federasyonu Devlet Enformasyon Ajansı Rossiya Segodnya’nın Simferopol - Moskova’da senkronize şekilde ortaklaşa düzenlediği basına açık toplantıda, Türkiye’nin Rusya ile Batı arasındaki medeniyet çatışmasındaki yerini konuştuk.
Konuşmacılar, Kırım Tatar Kültür Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı, Kırım Kalkınma Vakfı Başkanı ve Uluslararası Kırım Dostları Derneği Başkanı Ünver Sel, Kırım Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri olarak bendeniz Vasfi Sel, Rusya Roket ve Topçu Bilimleri Akademisi Enformasyon Politikaları Başkan Yardımcısı Konstantin Sivkov ile Şangay İşbirliği Örgütü Avrasya Entegrasyonu ve BDT Ülkelerinin Gelişimi Enstitüsü Başkanı, askeri uzman Vladimir Evseev’di.
Basın toplantısında, mevcut jeopolitik gelişmeler ışığında Batı ile Rusya arasında süregelen medeniyet çatışmasında Türkiye'nin konumu tartışıldı.
Basın toplantısının açılışı yapıldıktan sonra Ünver Sel söz aldı. Sel’in açıklamaları şu şekildeydi:
Rusya’nın Ukrayna’da düzenlediği operasyonların önemli bir aşamasında burada bulunmaktan memnuniyet duyuyorum.
Bu operasyonun yalnız Ukrayna’ya değil, tüm Avrupa’ya huzur getireceğini düşündüğümü ifade etmek isterim.
Soğuk Savaş’ın galibi olarak her hakkı kendinde gören ABD’nin, kendi çıkarlarını insanlığın çıkarlarının önüne koyduğu uzun bir ara dönemin sonuna gelmiş bulunmaktayız.
Kırım’ın yeniden Rusya’ya katılması bunun ilk adımıydı. Bugün de Doğu Ukrayna’da devam eden operasyonlar istikrar ve güvenlik açısından kilit öneme sahip.
Dünyayı istikrarsızlaştıran tek kutuplu dünyanın sonuna gelmiş bulunmaktayız. Ukrayna’da devam eden operasyonların Avrasya’nın istikrarına çok önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz.
Değerli dostlar;
Şubat ayından beri Rusya ve Kırım’a uygulanan haksız ambargoların bugün dünya ekonomisinin istikrarını tehdit etmeye başladığını görüyoruz.
Özellikle AB’nin Rusya’ya karşı uyguladığı yaptırımlar sonucu doğrudan kayıplarının yılda 400 milyar Doları geçebileceği bizzat Sayın başkan Vladimir Putin tarafından ifade edildi.
Kısa sürede Avrupa’da enerji fiyatlarının %50 arttığına tanık olduk. Bu maliyetleri ABD değil AB vatandaşları ödemek zorunda kalıyor. Bazı AB ülkelerinde enflasyon %20’nin üzerinde. Bu şartlarda Rusya ve Kırım’a karşı uygulanan ambargoların ne kadar anlamsız olduğunu gördük.
Ambargolar nedeniyle Rus gazı alamayan AB’nin yıllar sonra kömürü bir kurtarıcı olarak görmesi mevcut küresel iklim değişikliği konusunda onarılması imkansız tahribatlara neden olacaktır. Ayrıca kömür kullanımı, başta AB ve Türkiye’yi çölleştirecektir.
Bütün bunlar AB’nin siyasi egemenliğini kaybettiğinin işaretidir. AB siyasetine yön verdiğini düşünenler tamamen ABD’nin çıkarlarına hizmet ediyor. Böylece Avrupalıların gerçek çıkarları göz ardı ediliyor. Hala soğuk savaş mantığıyla hareket edenler tarihin akışına karşı koymaya çalışan dinozorlar gibi.
Bu siyasi yaklaşımın da nesli tükenmek üzeredir. Zira Fransa seçimleri bunun en somut kanıtıdır. Küreselleşme adı altında ABD çıkarlarına hizmet edenler kaybetmiş, Avrupa halklarının çıkarlarını savunanlar kazanmaya başlamışlardır. Yakın gelecekte, Avrupa’da büyük bir siyasi tasfiye yaşanması kaçınılmazdır.
Zira uluslararası alanda yaşanan gelişmelerin gerisinde kalan politik yaklaşımların bu kaderi yaşaması kaçınılmazdır.
Rusya’ya karşı uygulanan haksız ambargoların Avrupa’da eşitsizliği körüklediği muhakkaktır. Bunun sonunda toplumsal olayların yaşanması kaçınılmaz. Ukrayna operasyonu radikalizmin gelişmesine, yani Avrupa’nın yeniden 2. Dünya Savaşı öncesine dönmesini engelleyecektir.
Türkiye, bir NATO üyesi olmasına rağmen, Rusya’ya karşı uygulanan ambargolara uymayacağını açıklamıştır. Zira iki ülke arasında dinamik bir ekonomik, sosyal ve kültürel bağ bulunmaktadır. Ukrayna’da operasyonların sürdüğü bölgeler 19. Yüzyıla kadar Osmanlı toprağıydı.
1792 yılında imzalanan Yaş Antlaşmasıyla Osmanlı bu topraklarda Rusya egemenliğini kabul etmiştir. Bu yönüyle de mevcut operasyonlar bu statükonun yeniden tesis edilmesine yöneliktir. Türkiye’nin bundan sonraki süreçte, Rusya ve Kırım ile ilişkilerinde Yaş Antlaşmasını dikkate alacağını umuyoruz.
Sayın Başkan Vladimir Putin Petersburg Ekonomi Forumu’nda Rusya’nın, lojistik sorunları çözmek için ulaşım koridorlarının gelişimini şekillendirdiğini belirtmiştir. Bu konuda Türkiye ve Rusya yakın çalışmaktadır. Bu özel ilişkinin ve uluslararası politik gelişmelerin Türkiye’nin Kırım’a dönük politikasında da köklü değişiklikler meydana getirmesi kaçınılmazdır.
Yeni lojistik yolların Türkiye’nin Kırım’la yeniden ekonomik ve kültürel ilişki kurmasını sağlayacağını değerlendiriyoruz. Bu konuda Ankara’da ciddi bir irade olduğunu yaptığımız görüşmelerde memnuniyetle teyit ediyoruz.
Bu devrimci sürecin sonunda Avrasya’nın yeniden özgürlüğüne kavuşacağını, bu konuda Türkiye ve Rusya’nın birlikte hareket edeceğini memnuniyetle görüyoruz.
Bu vesileyle tekrar Rus güvenlik birimlerine Neo-Nazizme ve terör faaliyetlerine karşı yürüttüğü operasyonlarda başarılar diliyorum. Öte yandan 1944 yılında Stalin tarafından Kırım Tatarlarının topyekûn sürgüne uğramasından sonra bugün, Kırım Tatar Milli Meclisi’nin öncülüğünde Kırım Tatarlarının Türkiye’ye gönüllü göç sürecinin başlamasını endişe ile inceliyoruz. Bu Kırım’ı Kırım Tatarlarından boşaltma operasyonudur. Bu konuda Türkiye’nin daha dikkatli ve temkinli hareket etmesini bekliyoruz.
Onun ardından bana söz hakkı verildiğinde ise son günlerde hem kendi yazdığım yazılar hem de Türk basınına verdiğim röportajlarda sıklıkla dile getirdiğim bir hususu tekrardan anlattım:
Ukrayna’ya tedarik edilen NATO silahları ve sistemlerinin dünyadaki çeşitli terör gruplarına satılması.
Konuşmamda şu ifadeleri kullandım:
Zelenskiy aslında Türkiye'ye ihanet etti. Ankara ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kişisel olarak barışçıl bir müzakere süreci düzenlemeye yönelik diplomatik çabalarını boşa çıkardı. Bu, Zelenskiy'nin Ukrayna'daki çatışmayı durdurma konusundaki isteksizliğini gösteriyor.
Onun önceliği iktidarda kalmaktır. Silahlı çatışma sürdüğü sürece, ülkedeki siyasi alanı özgürce temizleyebilir ve aslında muhalefetteki siyasi figürlere karşı kolayca müdahale edebilir.
Ukrayna'daki ihtilafın büyük ölçüde ABD ve İngiltere tarafından kışkırtıldığı, Türk cumhurbaşkanlığı yönetimi temsilcilerinin açıklamalarıyla da teyit edildi. Geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın bu konuda basına açıklamalarda bulundu. Kalın, Rusya'nın Ukrayna'daki özel askeri harekatının öncesindeki NATO’nun genişleme adımları ve Batılı ülkelerin eylemlerinin yanlış olduğunu belirtti.
İbrahim Kalın, ülkenin dönem dönem Batı'dan Rusya'ya yaptırım uygulanması yönünde talepler aldığını söyledi. Sistematik bir baskı olmadığını ama taleplerin geldiğini belirten Kalın, bu yaptırımlara Türkiye’nin katılmayacağını defalarca belirtti.
Ukrayna konusundaki bir diğer husus ise: Ülkedeki yüksek yolsuzluk nedeniyle NATO'nun Ukrayna'ya silah ve askeri teçhizat tedariki konusunda son derece dikkatli olması gerekiyor.
Bu, Batı tarafından Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’ne sağlanan silahların satışı hakkında yaygın bilgilerle doğrulanan, suçlulara ve uluslararası terör örgütlerinin temsilcilerine yasadışı silah satışına yol açmaktadır.
Bu silahlar, Ankara'nın Suriye'deki askeri operasyonu sırasında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı büyük bir olasılıkla kullanılacak. Zaten bu konuda Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı en tepeden açıklama yaparak konuyu açıklığa kavuşturdu. Başkan İsmail Demir, Amerikan Wall Street Journal’a: Şu anda Türkiye'nin Ukrayna'ya silah tedarikine temkinli yaklaştığını, tedarik edilen silahların menzilini ve hacmini sınırladığını ve kişisel koruyucu donanıma odaklandığını kaydetti.
Ben de Türk medyasında son dönemde bu konuyu gündeme getirdim ve bu hususta kamuoyunu bilgilendirici açıklamalarda bulundum. Bu hususta Türk makamlarının gerekli hassasiyeti gösterdiklerini açıklaması oldukça önemlidir.
Bu konuşmaların ardından sırayla Vladimir Evseev ve Konstantin Sivkov konuştular.
Evseev, NATO’nun Madrid Zirvesi’ndeki Türkiye – Finlandiya – İsveç arasında imzalanan üçlü memorandum hakkında açıklamalarda bulundu.
Bu memorandumun Türkiye ile sözü edilen Kuzey ülkeleri arasında değil ABD ile Türkiye arasında imzalandığını kaydetti ve her ülkenin kendi ulusal çıkarları olduğunu belirtti.
Türkiye ile Rusya arasında oldukça geniş bir işbirliği olduğunu belirten Evseev, bunu Suriye ve Karabağ’da açıkça gördüğümüzü söyledi. Türkiye’nin Batı tarafından Rusya’ya karşı başlatılan yaptırımlara katılmadığını da ekledi.
Kırım Tatarlarının yalnızca tarihi anavatanları olan yarımadada değil aynı zamanda Ukrayna’nın Güneyinde bulunan şehirlerde de yaşadıklarını belirten Evseev, ne Kırım yarımadasında ne de Güney Ukrayna’da Kırım Tatarlarının Rus birliklerine karşı gelmediğini ve bunun Batılı medyanın söylediğinin aksine oldukça önemli olduğunu vurguladı.
Konstantin Sivkov ise dünya üzerindeki mevcut jeopolitik denklemleri değerlendirdi. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bağımsız ve özgün bir dış politika izlediğini belirten Sivkov, Türkiye ile Rusya’nın işbirliği modelinin dünyaya örnek olması gerektiğini açıkladı.
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 2016 yılında Küreselcilere karşı bir devrim gerçekleştirdiğini söyleyen Sivkov, bugün Küreselcilerin tekrar tüm Batı’da iktidara gelerek bu ideolojiyi tekrar baskın hale getirmek istediklerini açıkladı.
Sivkov’a göre, İngiltere Başbakanı Boris Johnson, İngiltere öncülüğünde “Yeni Roma” kurmak istiyor ve bu durum hem Rusya’yı hem de Türkiye’yi etkiliyor.
Konuşmalar sonunda karşılıklı soru – cevap kısmına geldiğimizde ise Sivkov, bize Türkiye’nin dış politika konseptinde “Büyük Turan” perspektifini sordu.
Bu soruya, KTDF Genel Başkanı Ünver Sel; “Büyük Turan fikri bir ütopyadır. Türkiye Cumhuriyeti resmi olarak böyle bir dış politika perspektifi gütmüyor” karşılığını verdi.
Yaklaşık 2 saat süren toplantı sonrasında Radio Sputnik Kırım’ın sorularını yanıtladık. Burada da yine aynı tema kapsamında sorular geldi.
Gelen sorulara karşılık olarak Türkiye ile Rusya’nın sahip olduğu geniş işbirliğinin günü geldiğinde Türkiye’nin Kırım’ı Rusya’nın toprağı olarak tanımasına yardımcı olacağını belirttik.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Kırım’ı Rusya’ya ait bir kara parçası olarak tanımasının da uzun yılları bulduğunu belirttik. Dolayısıyla bu sürecin, günün birinde gerçekleşeceği aşikardır.