Rusya, Ukrayna ve gelecek

Rusya, Ukrayna ve gelecek

Rusya, Ukrayna ve gelecek Rusya, Ukrayna ve gelecek

Rusya, Ukrayna ve Gelecek

ST. PETERSBURG

Ukrayna’daki süreç, küresel jeopolitik dengeleri sarsan ve uluslararası ilişkilerde derin etkiler yaratan bir çatışma olarak devam etmektedir. Bu sürecin kısa vadede sona ermeyeceği ve uzun süreceği konusunda; çeşitli stratejik, tarihi ve politik dinamikleri de göz önüne alarak değerlendirmenin doğru olduğu kanaatindeyim. Bugünlerde Rusya’daki birçok uzman görüş de bu tezi destekler nitelikte yorumlarda bulunuyor.

Rusya’nın Ukrayna’daki stratejik hedefleri ve jeopolitik çıkarları, çatışma halinin uzun süreceği tezini destekleyen en önemli faktörlerden birisidir.

Rusya’nın Güneydoğu Ukrayna ve olası bir şekilde Dinyeper Havzası’nın Rusya ile yeniden birleşmesi, Ukrayna’nın Batı bölgelerinin askerden arındırılmış, tarafsız bir tampon devlet haline gelmesi ve sınır güvenliğinin artırılması gibi hedefleri bulunmaktadır. Bu hedeflere ulaşmak, Rusya’nın uzun vadeli stratejik sabır ve güçlü bir askeri varlık göstermesiyle de doğru orantılıdır.

ABD ve müttefiklerinin Ukrayna’ya yönelik kapsamlı askeri ve ekonomik desteği de çatışmaların uzayacağına yönelik bir diğer faktör olarak ön plana çıkıyor.

Batı’nın Ukrayna’yı silahlandırma stratejisi, Rusya’ya karşı direnç göstermesini sağlıyor. Böylece Batı’nın Rusya’yı yıpratma ve zayıflatma stratejisi de sürecin uzamasına neden oluyor. Tabii ki bu strateji, önünde sonunda Ukrayna’nın savaş kapasitesini de artırmaktadır.

Bunlara ek olarak Rusya’nın nükleer caydırıcılık taktikleri ve askeri operasyon stratejileri de bize bir fikir veriyor. Bana kalırsa nükleer caydırıcılık taktiklerinin kullanılmaması, bir yandan büyük kayıpları engellerken diğer yandan da Rusya açısından gereksiz birçok kayıp yaşanmasına yol açıyor.

Nitekim ünlü Rus siyaset bilimci Sergey Karaganov da son açıklamalarında bundan bahsediyor ve ekliyordu: “… bu taktiklerin devreye girmesiyle birlikte, Rusya’nın askeri operasyonlarını daha güçlü bir şekilde sürdüreceği ve sürecin uzun vadeli bir stratejiye dayanacağını öngörüyorum.

Pekâla Rusya ve Ukrayna arasındaki tarihsel ve kültürel bağlar da çatışma halinin çözümünü zorlaştırmakta.

Rusya, tarihsel tezlerde Kiev’i “Rus şehirlerinin anası” olarak nitelendirmekte ve derin tarihi bağları, tezlerinde kullanan Rusya, Ukrayna üzerindeki iddialarını oldukça meşru hale getirmektedir.

Geçen iki yıl ve üç ayın ardından küresel çapta geniş kapsamlı ekonomik ve finansal etkileri de ortaya çıkan süreçle birlikte, enerji fiyatlarında ciddi bir artış meydana geldi, tedarik zincirlerinde ciddi kesintiler yaşandı ve Avrupa’nın ekonomide zorlandığı görüldü.

Mali sıkıntılarla karşı karşıya kalan Avrupa’nın içerisindeki homurdanmaların neticesinde de “Muhafazakarlık” yükselişe geçti ve bugün gördüğümüz üzere artık “Sağ” partiler, Avrupa’da iktidarı ele geçiriyorlar.

Öte yandan, NATO’nun askeri varlığını Rusya sınırlarına doğru genişletme stratejisi, gerilimin dozunu artırmaktan öteye geçmiyor ve küresel çaptaki gerginliğin çözümünü de zorlaştırıyor. Batılıların ekonomik olarak zorlandığı ve mali sıkıntılar yaşadığı aşikâr olan şu uluslararası düzende, NATO’nun da stratejik hedeflere ulaşmada oldukça başarısız olduğunu görmek gerekiyor.

Rusya’nın mevcut askeri yetenekleri, halktaki milliyetçi duyarlılık ve devletin jeopolitik çıkarlarını ele aldığımızda oldukça güçlü bir savunma pozisyonunda olduğunu görebiliyoruz. Kaldı ki artık yavaş yavaş aldığı uluslararası destekle birlikte savunma pozisyonu daha da güçlenmektedir.

Rusya’nın uzun vadeli bir mücadeleye hazır olduğu ve buna yönelik stratejiler geliştirdiği konusunda yapılan yorumları oldukça kıymetli buluyorum. Zaten buna yönelik en açık göstergelerden birisi de Vladimir Putin’in tekrar devlet başkanlığı koltuğuna oturmasıyla birlikte kurduğu yeni kabinede Savunma Bakanlığı görevine, ülkedeki en idealist ve reformcu ekonomist Andrey Belousov’u getirmesiydi.

Cephenin diğer tarafındaki Ukrayna’da ise savaşma çağındaki nüfusun gittikçe azalması ve askeri güçteki yıpranmalar artık açıkça görülmekte. Kayıplar ve diğer birçok dış faktörü de göz önünde bulundurursak Ukrayna, sağlam bir askeri güç sürdürme konusunda zorluklarla karşılaşıyor. Bu durum, Ukrayna’nın stratejik savunmasızlığını artırmakta ve çatışmalarda mücadele gücünü zayıflatmaktadır.

Bu bağlamda Rusya ile NATO arasında doğrudan askeri çatışma riskinden kaçınan taraflar ve çatışmanın nükleer savaş düzeyine tırmanmasını önleme çabaları görülüyor. Dolayısıyla Avrupa güvenlik gündeminin yeniden ele alınması da kaçınılmaz hale geliyor.

Yani Rusya, askeri yeteneklerini geliştirirken, dış politika odağını Doğu ve Güney’e doğru kaydırıyor ve Batı yani NATO ile arasındaki gerilimi uzun süreli ve dinamik bir ilişki şekline çeviriyor.

Sonuç olarak; Ukrayna’daki süreç, uzun vadeli bir süreç olacaktır. Stratejik, ekonomik, tarihi ve kültürel dinamikleri de göz önünde bulundurursak bunu açıkça görebiliyoruz.

NATO’nun stratejik olarak başarısız stratejisi ve Rusya’nın güçlü savunma pozisyonu da bu tezi destekliyor. Bu bağlamda Ukrayna’daki süreç, gelecekteki uluslararası ilişkiler ve küresel güvenlik dinamikleri üzerinde kalıcı etkiler bırakacaktır.

.

İlber Vasfi Sel, dikGAZETE.com

Rusya, Ukrayna ve Gelecek

ST. PETERSBURG

Ukrayna’daki süreç, küresel jeopolitik dengeleri sarsan ve uluslararası ilişkilerde derin etkiler yaratan bir çatışma olarak devam etmektedir. Bu sürecin kısa vadede sona ermeyeceği ve uzun süreceği konusunda; çeşitli stratejik, tarihi ve politik dinamikleri de göz önüne alarak değerlendirmenin doğru olduğu kanaatindeyim. Bugünlerde Rusya’daki birçok uzman görüş de bu tezi destekler nitelikte yorumlarda bulunuyor.

Rusya’nın Ukrayna’daki stratejik hedefleri ve jeopolitik çıkarları, çatışma halinin uzun süreceği tezini destekleyen en önemli faktörlerden birisidir.

Rusya’nın Güneydoğu Ukrayna ve olası bir şekilde Dinyeper Havzası’nın Rusya ile yeniden birleşmesi, Ukrayna’nın Batı bölgelerinin askerden arındırılmış, tarafsız bir tampon devlet haline gelmesi ve sınır güvenliğinin artırılması gibi hedefleri bulunmaktadır. Bu hedeflere ulaşmak, Rusya’nın uzun vadeli stratejik sabır ve güçlü bir askeri varlık göstermesiyle de doğru orantılıdır.

ABD ve müttefiklerinin Ukrayna’ya yönelik kapsamlı askeri ve ekonomik desteği de çatışmaların uzayacağına yönelik bir diğer faktör olarak ön plana çıkıyor.

Batı’nın Ukrayna’yı silahlandırma stratejisi, Rusya’ya karşı direnç göstermesini sağlıyor. Böylece Batı’nın Rusya’yı yıpratma ve zayıflatma stratejisi de sürecin uzamasına neden oluyor. Tabii ki bu strateji, önünde sonunda Ukrayna’nın savaş kapasitesini de artırmaktadır.

Bunlara ek olarak Rusya’nın nükleer caydırıcılık taktikleri ve askeri operasyon stratejileri de bize bir fikir veriyor. Bana kalırsa nükleer caydırıcılık taktiklerinin kullanılmaması, bir yandan büyük kayıpları engellerken diğer yandan da Rusya açısından gereksiz birçok kayıp yaşanmasına yol açıyor.

Nitekim ünlü Rus siyaset bilimci Sergey Karaganov da son açıklamalarında bundan bahsediyor ve ekliyordu: “… bu taktiklerin devreye girmesiyle birlikte, Rusya’nın askeri operasyonlarını daha güçlü bir şekilde sürdüreceği ve sürecin uzun vadeli bir stratejiye dayanacağını öngörüyorum.

Pekâla Rusya ve Ukrayna arasındaki tarihsel ve kültürel bağlar da çatışma halinin çözümünü zorlaştırmakta.

Rusya, tarihsel tezlerde Kiev’i “Rus şehirlerinin anası” olarak nitelendirmekte ve derin tarihi bağları, tezlerinde kullanan Rusya, Ukrayna üzerindeki iddialarını oldukça meşru hale getirmektedir.

Geçen iki yıl ve üç ayın ardından küresel çapta geniş kapsamlı ekonomik ve finansal etkileri de ortaya çıkan süreçle birlikte, enerji fiyatlarında ciddi bir artış meydana geldi, tedarik zincirlerinde ciddi kesintiler yaşandı ve Avrupa’nın ekonomide zorlandığı görüldü.

Mali sıkıntılarla karşı karşıya kalan Avrupa’nın içerisindeki homurdanmaların neticesinde de “Muhafazakarlık” yükselişe geçti ve bugün gördüğümüz üzere artık “Sağ” partiler, Avrupa’da iktidarı ele geçiriyorlar.

Öte yandan, NATO’nun askeri varlığını Rusya sınırlarına doğru genişletme stratejisi, gerilimin dozunu artırmaktan öteye geçmiyor ve küresel çaptaki gerginliğin çözümünü de zorlaştırıyor. Batılıların ekonomik olarak zorlandığı ve mali sıkıntılar yaşadığı aşikâr olan şu uluslararası düzende, NATO’nun da stratejik hedeflere ulaşmada oldukça başarısız olduğunu görmek gerekiyor.

Rusya’nın mevcut askeri yetenekleri, halktaki milliyetçi duyarlılık ve devletin jeopolitik çıkarlarını ele aldığımızda oldukça güçlü bir savunma pozisyonunda olduğunu görebiliyoruz. Kaldı ki artık yavaş yavaş aldığı uluslararası destekle birlikte savunma pozisyonu daha da güçlenmektedir.

Rusya’nın uzun vadeli bir mücadeleye hazır olduğu ve buna yönelik stratejiler geliştirdiği konusunda yapılan yorumları oldukça kıymetli buluyorum. Zaten buna yönelik en açık göstergelerden birisi de Vladimir Putin’in tekrar devlet başkanlığı koltuğuna oturmasıyla birlikte kurduğu yeni kabinede Savunma Bakanlığı görevine, ülkedeki en idealist ve reformcu ekonomist Andrey Belousov’u getirmesiydi.

Cephenin diğer tarafındaki Ukrayna’da ise savaşma çağındaki nüfusun gittikçe azalması ve askeri güçteki yıpranmalar artık açıkça görülmekte. Kayıplar ve diğer birçok dış faktörü de göz önünde bulundurursak Ukrayna, sağlam bir askeri güç sürdürme konusunda zorluklarla karşılaşıyor. Bu durum, Ukrayna’nın stratejik savunmasızlığını artırmakta ve çatışmalarda mücadele gücünü zayıflatmaktadır.

Bu bağlamda Rusya ile NATO arasında doğrudan askeri çatışma riskinden kaçınan taraflar ve çatışmanın nükleer savaş düzeyine tırmanmasını önleme çabaları görülüyor. Dolayısıyla Avrupa güvenlik gündeminin yeniden ele alınması da kaçınılmaz hale geliyor.

Yani Rusya, askeri yeteneklerini geliştirirken, dış politika odağını Doğu ve Güney’e doğru kaydırıyor ve Batı yani NATO ile arasındaki gerilimi uzun süreli ve dinamik bir ilişki şekline çeviriyor.

Sonuç olarak; Ukrayna’daki süreç, uzun vadeli bir süreç olacaktır. Stratejik, ekonomik, tarihi ve kültürel dinamikleri de göz önünde bulundurursak bunu açıkça görebiliyoruz.

NATO’nun stratejik olarak başarısız stratejisi ve Rusya’nın güçlü savunma pozisyonu da bu tezi destekliyor. Bu bağlamda Ukrayna’daki süreç, gelecekteki uluslararası ilişkiler ve küresel güvenlik dinamikleri üzerinde kalıcı etkiler bırakacaktır.

.

İlber Vasfi Sel, dikGAZETE.com