SAĞLIK POLİTIKAMIZDAKİ EKSİLER - ARTILAR

SAĞLIK POLİTIKAMIZDAKİ EKSİLER - ARTILAR

Sağlıkta cidden dev adımlar atıldı; hastaneler beş yıldızlı oteller seviyesinde…

Eczanelerde ilaç sırası yok.

Randevu sistemi tıkır tıkır işliyor…

Gerçekten sessiz bir devrim…

Hastanelerin birleştirilmesi, tam gün yasası, ilaç fiyatlarının düşürülmesi öyle kolay işler değildir.

Bu çalışmalar sadece planlama değil, büyük cesaret isteyen işlerdir… Çünkü büyük paraların döndüğü yerler ve makamların statülerine dokunmak öyle kolay olmuyor; riski büyüktür… 

Hadi, mafyaları geçtik… Ama karşınızda oligarşik yapılanmanın ağ babalarının çıkmasıyla yapılacak ıslahatlar öyle kolay olmayacaktır…

Tabipler odası, Eczacılar odasının arkasından koca bir Taksim - Gezi destekçileri de boy gösterecektir… Mimarlar Odası başta olmak üzere, tiyatrocular, Barolar birliği, kadın dernekleri ve sosyalist sendikalara kadar ilgili ilgisiz bir orduyla karşı karşıya kalıyorsunuz… Bu kuruluşlar halkın çıkarları yerine, kendi ideolojilerini besleyecek olumsuz eylemlerle isim yapmışlardır… Bu mücadelenin sonunda Hükümetin başarısını görmemiz bizleri gururlandırmıştır. Tebrik ederiz.

SAĞLIKTA YAPILAN OLUMSUZLUKLAR

Ak Parti Hükümetinin olumlu atılımlarını görmek ülkemiz açısından gurur vericidir… Ancak olumlu olan çalışmalarını dile getirdiğimiz Ak Parti’nin mutlaka olumsuz çalışmaları da olacaktır…

Çalışan insanlarda bu durum olağandır… İş yapmayan, makamını kendi gruplarına peşkeş çeken, idare-i maslahatçılarda hata riski hemen hemen sıfıra yakındır…

Dinamik çalışmaların olmadığı kurumlarda bir hareket göremezsiniz; orada ancak sessiz ve derinden giden menfaat ilişkileri mevcuttur…

Pragmatik ilişkilerin sürdüğü kurumlarda görünen kısım sadece aysberg ’in küçük bir parçasıdır… Bu yüzden Ak Parti öncesinde Türkiye, maddi olarak büyük bedeller ödemiştir… batık bankaların paraları da bizim cebimizden çıkmıştır…

Sadece batık bankalar değil, resmi kurumların basiretsiz ve çıkarcı yöneticilerinin verdiği zararları da bu toplum ödemiştir.

Şimdi biraz da Ak Parti adına öz eleştiri yapmamızda fayda var; aksi takdirde yapılan ve devam eden eksiklikleri düzeltemeyiz…

Özeleştiri konumuz sağlıkta olacaktır…

Sağlık önemli bir konudur… Sağlık problemlerini sosyal ihtiyaçlar içinde değerlendirmek de doğru değildir…

Sağlık fizyolojik bir ihtiyaçtır. Yani yeme içme, barınma ve giyinmenin amacına hizmet eder… Kısacası sağlığın olmadığı yerde bir insandan hiçbir yükümlülük bekleyemezsiniz… Dünyada hiçbir değer sağlığın yerini tutamaz…

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, 
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi.”
(Devlet kelimesinin kökeni Arapçadır. 
Talih, baht, servet, kısmet, iktidar ve egemenlik gibi anlamlar taşır.)

Kanuni Sultan Süleyman’nın bu dizeleri, sağlığımızın önemini edebi olarak çok güzel bir şekilde dramatize etmiştir… Halkın gözündeki servetin büyük bir değer olduğunu, fakat evrende bir nefes sıhhatin üstünde hiçbir servetin olamayacağını vurgulamaktadır…

Ak parti döneminde sağlık konusunda yapılanların, ülkemiz adına dev adımlar olduğunu zikretmiştik. Peki, her şeyi doğru yaptık diyebilir miyiz?..

Tabi ki bu iddia eşyanın tabiatına aykırıdır…

Sonuçta hepimiz insanız, hele kurumsal çalışıyorsanız birçok dalkavuk, beceriksiz, liyakatsiz menfaat peşinde koşan insanların da resmi kurumlar içerisinde yuvalandığını kabul etmek zorundayız…

Bir yerde güç varsa, o gücün etrafındaki olumsuz unsurları görmek sürpriz sayılmaz… 

Vakıf Gureba Hastanesi...

Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesindeyiz… Eski adı “Gureba Hastanesi” olan bu hastanemizin günümüzde vakıfla ne derece ilgisi kaldığını anlamak da güç!..

Bu hastanemiz yüz elli yıldır "gureba"ya (kimsesiz ve yoksullara) hizmet veriyor. Zaten o amaçla kurulmuş bir hastane… Üstelik, vakfedilen amaca da uygun devam ettirilmesi esastır…

1843 yılında Sultan Abdülmecid’in annesi tarafından inşa ettirilmiş…

Vakıf Gureba Hastanesi, yoksul ve kimsesizlerin ücretsiz tedavisi amacıyla kurulmuş…

Eskiden bu hastaneye gelenlerin yol masrafları bile karşılanıyormuş. Bu hastaneden fakir ve kimsesiz insanlar artık faydalanamıyor… Artık bu hastaneye giden hastalar, para ödemek zorundadır.

Şu anda bu hastaneye giden insanların yüzde doksan dokuzu da yoksul insan!..

Bu hastanenin statüsünü değiştiren üst gelir tabakasına ait insanların özel hastanelerle ilişkileri olduğundan, burada yaşanan sıkıntıların farkında olmaları da beklenemez…

İsterseniz sıradan bir insan olarak, pratik hayatımızda bir gezintiye çıkalım… Burada anlatacaklarımız tamamen hayatın içinden bizzat şahit olduklarımız gerçeklerdir.

Benim bir gözyaşı problemim vardı ve de bir emekli olarak, Guraba Hastane’sinin KBB polikliniğinde muayene oldum… Uzman doktorumuz: 

– “Burundan göz yaşı kanalını açacağız… “ dedi.

– “Tamam, açın.” dedim.

– “550 TL. Ödeyeceksin” dediler.

– “Burası vakıf hastanesi değil mi?”

– “Evet, ama parayla.”

– “Guraba hastanesi vakıftır, para alamazsınız “

– “Hayır, artık araştırma hastanesi oldu” dediler!..

Anlaşılan hastanenin statüsü değişmiş artık parası olana hizmet veriyor.

Kısacası, 2016 senesinde benim emekli maaşım 1300 TL. Yani açlık ve yoksulluk sınırının altında… Bu durumda, benim 550 lira bir parayı vermem söz konusu olamazdı.

Vakıf hastanesinin kuruluşunun amacı doğrultusunda devam etmesi gerekirdi!.. Materyalizm böyle bir şeydi!.. Her şeyi paraya tahvil ettiğinizde, ezilenler güçsüz ve çaresiz insanlar oluyor…

Günümüzde paranın araç olmaktan çıkıp, amaç haline geldiğini görmek çok da sürpriz sayılmaz…

Uzun etmeyelim, başka devlet hastanelerinden randevu alalım dedik… Aylar sonraya Haseki Hastanesi’ne gidebildik…

Önce bir gözümüzdeki gözyaşı kanalımızdan ameliyat olduk…

Başarılı olursa ikinciden olacaktık… 

Netice alamadık; gözyaşımız devam etti… Yine uzun uğraşlarla Samatya Hastanesi KBB’den randevu aldım… Bu kez gözden değil, burun içinden gözyaşı kanalımıza genel anesteziyle ameliyat ettiler… Artık bu teşkilatlı ameliyatın başarılı olacağına inanıyor ve seviniyordum… 

Ameliyattan sonra her hafta kontrole geldiğimde önüne gelen gözüme bir şırınga batırıp ilaç sıkarak, ağızdan gelip gelmediğini kontrol etti…

Bazen göz deliklerimde ucu iğneli şırıngayla zorlukla yol bulmaktaydılar… Bu yüzden gözümün içinde uzun bir müddet çalışmak zorunda kalıyorlardı…

Bazen göz kanal ucunu yakalayamayan görevliden bir diğeri şırıngayı alıyor göz kanalımda denemeye devam ediyordu… Bütün bu sıkıntılarıma rağmen ameliyat sonucu burada da başarısız olmuştu…

Gözyaşı kanalı açılamamıştı…

Kendi kendime düşündüm, televizyonda sıradan insanların gözünden soktuğu parçaları ağzından çıkardıklarını hatırladım…

Bu basit ameliyatların, ilerlemiş çağımızda bu kadar başarısız olmasının sebebini bir türlü anlayamadım… 

Artık kontrollere gelmeye de sıkılmıştım, çünkü şırıngalı müdahaleler gözümün iğne bölgesindeki kanalı tahriş ediyordu…

Sonunda KBB’cılar beni tekrar Göz bölümüne gönderdiler.

Göz bölümü beni tekrar sintigrafi çekimine gönderdi… Yazın sıcağında ben fenalaşınca sintigrafi çekimi de yapılamadı… Fenalaşmama rağmen orada bulunan sağlık personelinden hiçbir yardım ve müdahale de alamadım…

İnsanlığın giderek öldüğünü biliyorum da hastane personelinin bu tür duyarsız davranışlar sergilemesi beklenemezdi…

Bana personelin söylediği tek söz: “Başka bir zaman için gün alın” Hastane koridorunda bir köşede saatlerce kıvrandım ve kendime gelince, doğru evin yolunu tuttum.

Gürpınar-Beylikdüzü’nden Samatya’ya gelip-gitmek İstanbul trafiğinde öyle kolay değil. Üstelik, yerimiz de Samatya’ya çok uzak…

Gözyaşımın dışarı akmasının sağlığıma olan zararını düşünmekten çok, herkesin beni ağlıyor gibi görmesinden rahatsızdım…

Bazen de önümü göremez ve de yazıp, okuyamaz oluşuma üzülüyordum. Yine de kesin bir karar vermem gerekiyordu; ben de bu eziyeti çekmektense ameliyat olmaktan vaz geçtim.

HASTANELER ZAMANINDA YAPILMALIYDI

Anadolu’daki hastanelerin durumunu bilmem, ama İstanbul 17 milyona dayanan nüfusuyla 172 ülkenin nüfuslarından bile çok büyük ve de trafiği berbat bir şehir… Neden bu yapay şehirde yaşamak için ısrar ederiz, onu da hala anlamış değilim…

2016 senesinin son aylarında Beylikdüzü-Beykent’te bir hastane binası yapıldı ve açıldı… Buna sevindik, ama sevincimiz kısa sürdü… Yakın bir tarihe randevu alabilmemiz çok zor… Üstelik birçok bölüm, cihaz ve doktor eksikliği var…

Meğer Büyükçekmece’de bulunan hastane tamamen Beykent’te taşınmış… Bu devlet hastanesine Büyükçekmece, Beylikdüzü, Gürpınar, Beykent, Esenyurt gibi birçok semtten hastalar gelince yoğunluktan işler iyice karıştı.

Beylikdüzü’nün nüfusu 300 bini geçmiş vaziyette olduğu halde Beykent denilen yere daha 2016’da küçük bir hastane yapılabildi…

O da şu anda eksiklikler içinde… Ayrıca çevre nüfusun aşırı baskısı altında kaldığından randevular bazen ayları bulabilmektedir…

Geçenlerde apandisitten ameliyat olması gereken bir komşumuzu bu hastane kabul etmemişti… Onlar da mecburen özel hastaneye götürdüler…

Bizler de randevu alma zorlukları ve hastanedeki eksikliklerden dolayı özel hastaneye gitmek zorunda kalıyoruz…

Özel hastanelerde ise sadece poliklinik hizmetine gücümüz yetiyor… Kısacası gerisini getiremiyoruz

İSTENİLEN: Beykent Devlet Hastane ’sinin Acil olarak doktor sayısı artırılmalı, cihaz ve bölüm eksiklikleri giderilmeli ve de ameliyatların yapılabilmesi için her türlü ortamın hazırlanması gerekiyor.

ÖZEL HASTANELERE GİDEMİYORUZ

Bence hükümetimiz 2002 senesinde iş başına geldiğinde devlet hastanesi yapımlarına hız vermeliydi…

14 senedir iktidarda kalan Ak Parti, sağlıkta devrim yapmasına rağmen, Hastane yapımında gecikmiştir...

Sanıyorum bu hata, “özel hastanelerle SGK anlaşarak, bu sağlık işini hallederler” diye düşünüldü…

Oysa sağlık işi bir ülkenin eğitiminden bile öncelikli bir özelliğe sahiptir… İnsanları özel hastanelerin kucağına itmek, ettik bir davranış olmadığı gibi devletten beklenen bir davranış biçimi de değildir…

Aynı zamanda, sağlık meselesi sadece muayene veya poliklinik meselesi de değil… Şu anda hangi emekli veya dar gelirli özel hastaneye gidebiliyor?.. Bu durumun analizinin yapılması gerekiyor… Ben orta halli insanların çoğunun devlet hastanelerini tercih ettiklerini görüyorum… Özel hastaneye para yetiştirmek her babayiğidin harcı değil… 

Ben şahsen kendim de bu cesareti göremiyorum… Hadi, beklemeyelim diye muayenede bir miktar ek ücret verdiniz ve de özel hastaneye gittiniz, daha sonra sizi tavuk gibi yolmaya başlıyorlar…

Röntgenler, tahliller vb. şeylere para ödemeniz hiç mümkün değil; çünkü rakamlar çok uçuk. Bu arada Arapların zengin takımları da bütün özel hastaneleri doldurduğundan artık özel hastaneler bize üvey evlat gibi bakmaya başladı…

ACİLLERİN ACİL OLARAK DÜZELTİLMESİ GEREKİYOR

“Acil de para alınmayacak” dendiği halde şimdi renk oyunlarıyla durumunuza göre para alınıyor…

Özel hastaneler, bazen de fazla para almak için hileye başvurarak acille kayıt yapmayıp, diğer bölümlere kaydırıyorlar…

Ne yazık ki devlet hastanelerinin acilinde ise ateşi olan, tansiyonu tavan yapan, bayılma noktasına gelip de 4-5 saat bekleyen hastaların olduğuna da gördük…

Kısacası, acil hasta olduğumuzda devlet hastanesi kapısında saatlerce bekleyip, daha kötü olmak istemiyoruz.

Sanıyorum hükümetimiz, Özel Hastanelere güvenerek hastane yapımına baştan hiç el atmadı…

Sonradan durumun vahametini anladılar… Şimdilerde devasa şehir Hastanelerinden söz ediliyor. Keşke daha önce hastane yapımları başlatılsaydı da bizler de hastane kapılarında perişan olmasaydık… Ne yazık ki koca bir 14 sene harcandı… 

YOKSUL KESİMİN İSTEĞİ :

• Devlete ait hastaneler, bir an önce hızlı bir şekilde yapılıp, bitirilmeli… 

• Hastane personeli özenle yetiştirilmeli ve de psikolojik testlerden sonra göreve alınmalıdır.

• Devlet Hastanesi acillerinde hastaların bekletilmesi önlenmelidir…

• Randevu isteklerinin en fazla 2-3 gün içinde olması sağlanmalıdır.

• Düşük aylık alan emeklilerin aylıklarının gerçekten (hilesiz) artırılması; ilaç ve aylıktan kesilen paraların kaldırılması…

• Düşük aylıklı emekliden hiçbir şekilde ve hiçbir kurumda ek para ücreti talep edilmemesi…

:

Raşit Anaral, dikGAZETE.com

Sağlıkta cidden dev adımlar atıldı; hastaneler beş yıldızlı oteller seviyesinde…

Eczanelerde ilaç sırası yok.

Randevu sistemi tıkır tıkır işliyor…

Gerçekten sessiz bir devrim…

Hastanelerin birleştirilmesi, tam gün yasası, ilaç fiyatlarının düşürülmesi öyle kolay işler değildir.

Bu çalışmalar sadece planlama değil, büyük cesaret isteyen işlerdir… Çünkü büyük paraların döndüğü yerler ve makamların statülerine dokunmak öyle kolay olmuyor; riski büyüktür… 

Hadi, mafyaları geçtik… Ama karşınızda oligarşik yapılanmanın ağ babalarının çıkmasıyla yapılacak ıslahatlar öyle kolay olmayacaktır…

Tabipler odası, Eczacılar odasının arkasından koca bir Taksim - Gezi destekçileri de boy gösterecektir… Mimarlar Odası başta olmak üzere, tiyatrocular, Barolar birliği, kadın dernekleri ve sosyalist sendikalara kadar ilgili ilgisiz bir orduyla karşı karşıya kalıyorsunuz… Bu kuruluşlar halkın çıkarları yerine, kendi ideolojilerini besleyecek olumsuz eylemlerle isim yapmışlardır… Bu mücadelenin sonunda Hükümetin başarısını görmemiz bizleri gururlandırmıştır. Tebrik ederiz.

SAĞLIKTA YAPILAN OLUMSUZLUKLAR

Ak Parti Hükümetinin olumlu atılımlarını görmek ülkemiz açısından gurur vericidir… Ancak olumlu olan çalışmalarını dile getirdiğimiz Ak Parti’nin mutlaka olumsuz çalışmaları da olacaktır…

Çalışan insanlarda bu durum olağandır… İş yapmayan, makamını kendi gruplarına peşkeş çeken, idare-i maslahatçılarda hata riski hemen hemen sıfıra yakındır…

Dinamik çalışmaların olmadığı kurumlarda bir hareket göremezsiniz; orada ancak sessiz ve derinden giden menfaat ilişkileri mevcuttur…

Pragmatik ilişkilerin sürdüğü kurumlarda görünen kısım sadece aysberg ’in küçük bir parçasıdır… Bu yüzden Ak Parti öncesinde Türkiye, maddi olarak büyük bedeller ödemiştir… batık bankaların paraları da bizim cebimizden çıkmıştır…

Sadece batık bankalar değil, resmi kurumların basiretsiz ve çıkarcı yöneticilerinin verdiği zararları da bu toplum ödemiştir.

Şimdi biraz da Ak Parti adına öz eleştiri yapmamızda fayda var; aksi takdirde yapılan ve devam eden eksiklikleri düzeltemeyiz…

Özeleştiri konumuz sağlıkta olacaktır…

Sağlık önemli bir konudur… Sağlık problemlerini sosyal ihtiyaçlar içinde değerlendirmek de doğru değildir…

Sağlık fizyolojik bir ihtiyaçtır. Yani yeme içme, barınma ve giyinmenin amacına hizmet eder… Kısacası sağlığın olmadığı yerde bir insandan hiçbir yükümlülük bekleyemezsiniz… Dünyada hiçbir değer sağlığın yerini tutamaz…

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, 
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi.”
(Devlet kelimesinin kökeni Arapçadır. 
Talih, baht, servet, kısmet, iktidar ve egemenlik gibi anlamlar taşır.)

Kanuni Sultan Süleyman’nın bu dizeleri, sağlığımızın önemini edebi olarak çok güzel bir şekilde dramatize etmiştir… Halkın gözündeki servetin büyük bir değer olduğunu, fakat evrende bir nefes sıhhatin üstünde hiçbir servetin olamayacağını vurgulamaktadır…

Ak parti döneminde sağlık konusunda yapılanların, ülkemiz adına dev adımlar olduğunu zikretmiştik. Peki, her şeyi doğru yaptık diyebilir miyiz?..

Tabi ki bu iddia eşyanın tabiatına aykırıdır…

Sonuçta hepimiz insanız, hele kurumsal çalışıyorsanız birçok dalkavuk, beceriksiz, liyakatsiz menfaat peşinde koşan insanların da resmi kurumlar içerisinde yuvalandığını kabul etmek zorundayız…

Bir yerde güç varsa, o gücün etrafındaki olumsuz unsurları görmek sürpriz sayılmaz… 

Vakıf Gureba Hastanesi...

Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesindeyiz… Eski adı “Gureba Hastanesi” olan bu hastanemizin günümüzde vakıfla ne derece ilgisi kaldığını anlamak da güç!..

Bu hastanemiz yüz elli yıldır "gureba"ya (kimsesiz ve yoksullara) hizmet veriyor. Zaten o amaçla kurulmuş bir hastane… Üstelik, vakfedilen amaca da uygun devam ettirilmesi esastır…

1843 yılında Sultan Abdülmecid’in annesi tarafından inşa ettirilmiş…

Vakıf Gureba Hastanesi, yoksul ve kimsesizlerin ücretsiz tedavisi amacıyla kurulmuş…

Eskiden bu hastaneye gelenlerin yol masrafları bile karşılanıyormuş. Bu hastaneden fakir ve kimsesiz insanlar artık faydalanamıyor… Artık bu hastaneye giden hastalar, para ödemek zorundadır.

Şu anda bu hastaneye giden insanların yüzde doksan dokuzu da yoksul insan!..

Bu hastanenin statüsünü değiştiren üst gelir tabakasına ait insanların özel hastanelerle ilişkileri olduğundan, burada yaşanan sıkıntıların farkında olmaları da beklenemez…

İsterseniz sıradan bir insan olarak, pratik hayatımızda bir gezintiye çıkalım… Burada anlatacaklarımız tamamen hayatın içinden bizzat şahit olduklarımız gerçeklerdir.

Benim bir gözyaşı problemim vardı ve de bir emekli olarak, Guraba Hastane’sinin KBB polikliniğinde muayene oldum… Uzman doktorumuz: 

– “Burundan göz yaşı kanalını açacağız… “ dedi.

– “Tamam, açın.” dedim.

– “550 TL. Ödeyeceksin” dediler.

– “Burası vakıf hastanesi değil mi?”

– “Evet, ama parayla.”

– “Guraba hastanesi vakıftır, para alamazsınız “

– “Hayır, artık araştırma hastanesi oldu” dediler!..

Anlaşılan hastanenin statüsü değişmiş artık parası olana hizmet veriyor.

Kısacası, 2016 senesinde benim emekli maaşım 1300 TL. Yani açlık ve yoksulluk sınırının altında… Bu durumda, benim 550 lira bir parayı vermem söz konusu olamazdı.

Vakıf hastanesinin kuruluşunun amacı doğrultusunda devam etmesi gerekirdi!.. Materyalizm böyle bir şeydi!.. Her şeyi paraya tahvil ettiğinizde, ezilenler güçsüz ve çaresiz insanlar oluyor…

Günümüzde paranın araç olmaktan çıkıp, amaç haline geldiğini görmek çok da sürpriz sayılmaz…

Uzun etmeyelim, başka devlet hastanelerinden randevu alalım dedik… Aylar sonraya Haseki Hastanesi’ne gidebildik…

Önce bir gözümüzdeki gözyaşı kanalımızdan ameliyat olduk…

Başarılı olursa ikinciden olacaktık… 

Netice alamadık; gözyaşımız devam etti… Yine uzun uğraşlarla Samatya Hastanesi KBB’den randevu aldım… Bu kez gözden değil, burun içinden gözyaşı kanalımıza genel anesteziyle ameliyat ettiler… Artık bu teşkilatlı ameliyatın başarılı olacağına inanıyor ve seviniyordum… 

Ameliyattan sonra her hafta kontrole geldiğimde önüne gelen gözüme bir şırınga batırıp ilaç sıkarak, ağızdan gelip gelmediğini kontrol etti…

Bazen göz deliklerimde ucu iğneli şırıngayla zorlukla yol bulmaktaydılar… Bu yüzden gözümün içinde uzun bir müddet çalışmak zorunda kalıyorlardı…

Bazen göz kanal ucunu yakalayamayan görevliden bir diğeri şırıngayı alıyor göz kanalımda denemeye devam ediyordu… Bütün bu sıkıntılarıma rağmen ameliyat sonucu burada da başarısız olmuştu…

Gözyaşı kanalı açılamamıştı…

Kendi kendime düşündüm, televizyonda sıradan insanların gözünden soktuğu parçaları ağzından çıkardıklarını hatırladım…

Bu basit ameliyatların, ilerlemiş çağımızda bu kadar başarısız olmasının sebebini bir türlü anlayamadım… 

Artık kontrollere gelmeye de sıkılmıştım, çünkü şırıngalı müdahaleler gözümün iğne bölgesindeki kanalı tahriş ediyordu…

Sonunda KBB’cılar beni tekrar Göz bölümüne gönderdiler.

Göz bölümü beni tekrar sintigrafi çekimine gönderdi… Yazın sıcağında ben fenalaşınca sintigrafi çekimi de yapılamadı… Fenalaşmama rağmen orada bulunan sağlık personelinden hiçbir yardım ve müdahale de alamadım…

İnsanlığın giderek öldüğünü biliyorum da hastane personelinin bu tür duyarsız davranışlar sergilemesi beklenemezdi…

Bana personelin söylediği tek söz: “Başka bir zaman için gün alın” Hastane koridorunda bir köşede saatlerce kıvrandım ve kendime gelince, doğru evin yolunu tuttum.

Gürpınar-Beylikdüzü’nden Samatya’ya gelip-gitmek İstanbul trafiğinde öyle kolay değil. Üstelik, yerimiz de Samatya’ya çok uzak…

Gözyaşımın dışarı akmasının sağlığıma olan zararını düşünmekten çok, herkesin beni ağlıyor gibi görmesinden rahatsızdım…

Bazen de önümü göremez ve de yazıp, okuyamaz oluşuma üzülüyordum. Yine de kesin bir karar vermem gerekiyordu; ben de bu eziyeti çekmektense ameliyat olmaktan vaz geçtim.

HASTANELER ZAMANINDA YAPILMALIYDI

Anadolu’daki hastanelerin durumunu bilmem, ama İstanbul 17 milyona dayanan nüfusuyla 172 ülkenin nüfuslarından bile çok büyük ve de trafiği berbat bir şehir… Neden bu yapay şehirde yaşamak için ısrar ederiz, onu da hala anlamış değilim…

2016 senesinin son aylarında Beylikdüzü-Beykent’te bir hastane binası yapıldı ve açıldı… Buna sevindik, ama sevincimiz kısa sürdü… Yakın bir tarihe randevu alabilmemiz çok zor… Üstelik birçok bölüm, cihaz ve doktor eksikliği var…

Meğer Büyükçekmece’de bulunan hastane tamamen Beykent’te taşınmış… Bu devlet hastanesine Büyükçekmece, Beylikdüzü, Gürpınar, Beykent, Esenyurt gibi birçok semtten hastalar gelince yoğunluktan işler iyice karıştı.

Beylikdüzü’nün nüfusu 300 bini geçmiş vaziyette olduğu halde Beykent denilen yere daha 2016’da küçük bir hastane yapılabildi…

O da şu anda eksiklikler içinde… Ayrıca çevre nüfusun aşırı baskısı altında kaldığından randevular bazen ayları bulabilmektedir…

Geçenlerde apandisitten ameliyat olması gereken bir komşumuzu bu hastane kabul etmemişti… Onlar da mecburen özel hastaneye götürdüler…

Bizler de randevu alma zorlukları ve hastanedeki eksikliklerden dolayı özel hastaneye gitmek zorunda kalıyoruz…

Özel hastanelerde ise sadece poliklinik hizmetine gücümüz yetiyor… Kısacası gerisini getiremiyoruz

İSTENİLEN: Beykent Devlet Hastane ’sinin Acil olarak doktor sayısı artırılmalı, cihaz ve bölüm eksiklikleri giderilmeli ve de ameliyatların yapılabilmesi için her türlü ortamın hazırlanması gerekiyor.

ÖZEL HASTANELERE GİDEMİYORUZ

Bence hükümetimiz 2002 senesinde iş başına geldiğinde devlet hastanesi yapımlarına hız vermeliydi…

14 senedir iktidarda kalan Ak Parti, sağlıkta devrim yapmasına rağmen, Hastane yapımında gecikmiştir...

Sanıyorum bu hata, “özel hastanelerle SGK anlaşarak, bu sağlık işini hallederler” diye düşünüldü…

Oysa sağlık işi bir ülkenin eğitiminden bile öncelikli bir özelliğe sahiptir… İnsanları özel hastanelerin kucağına itmek, ettik bir davranış olmadığı gibi devletten beklenen bir davranış biçimi de değildir…

Aynı zamanda, sağlık meselesi sadece muayene veya poliklinik meselesi de değil… Şu anda hangi emekli veya dar gelirli özel hastaneye gidebiliyor?.. Bu durumun analizinin yapılması gerekiyor… Ben orta halli insanların çoğunun devlet hastanelerini tercih ettiklerini görüyorum… Özel hastaneye para yetiştirmek her babayiğidin harcı değil… 

Ben şahsen kendim de bu cesareti göremiyorum… Hadi, beklemeyelim diye muayenede bir miktar ek ücret verdiniz ve de özel hastaneye gittiniz, daha sonra sizi tavuk gibi yolmaya başlıyorlar…

Röntgenler, tahliller vb. şeylere para ödemeniz hiç mümkün değil; çünkü rakamlar çok uçuk. Bu arada Arapların zengin takımları da bütün özel hastaneleri doldurduğundan artık özel hastaneler bize üvey evlat gibi bakmaya başladı…

ACİLLERİN ACİL OLARAK DÜZELTİLMESİ GEREKİYOR

“Acil de para alınmayacak” dendiği halde şimdi renk oyunlarıyla durumunuza göre para alınıyor…

Özel hastaneler, bazen de fazla para almak için hileye başvurarak acille kayıt yapmayıp, diğer bölümlere kaydırıyorlar…

Ne yazık ki devlet hastanelerinin acilinde ise ateşi olan, tansiyonu tavan yapan, bayılma noktasına gelip de 4-5 saat bekleyen hastaların olduğuna da gördük…

Kısacası, acil hasta olduğumuzda devlet hastanesi kapısında saatlerce bekleyip, daha kötü olmak istemiyoruz.

Sanıyorum hükümetimiz, Özel Hastanelere güvenerek hastane yapımına baştan hiç el atmadı…

Sonradan durumun vahametini anladılar… Şimdilerde devasa şehir Hastanelerinden söz ediliyor. Keşke daha önce hastane yapımları başlatılsaydı da bizler de hastane kapılarında perişan olmasaydık… Ne yazık ki koca bir 14 sene harcandı… 

YOKSUL KESİMİN İSTEĞİ :

• Devlete ait hastaneler, bir an önce hızlı bir şekilde yapılıp, bitirilmeli… 

• Hastane personeli özenle yetiştirilmeli ve de psikolojik testlerden sonra göreve alınmalıdır.

• Devlet Hastanesi acillerinde hastaların bekletilmesi önlenmelidir…

• Randevu isteklerinin en fazla 2-3 gün içinde olması sağlanmalıdır.

• Düşük aylık alan emeklilerin aylıklarının gerçekten (hilesiz) artırılması; ilaç ve aylıktan kesilen paraların kaldırılması…

• Düşük aylıklı emekliden hiçbir şekilde ve hiçbir kurumda ek para ücreti talep edilmemesi…

:

Raşit Anaral, dikGAZETE.com