Salgın sürecinde sağlık yönetimi

Salgın sürecinde sağlık yönetimi

Ülkemizde, Koronavirüs salgını başladığı günden itibaren Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın son derece özverili çalışmalar ve sosyal medya paylaşımları yaptığına şahitlik ediyoruz.

Sağlık altyapısının oluşturulmuş olması ve sağlık personelimizin son derece hassas ve disiplinli çalışmaları neticesinde Haziran ayı başlarında salgın, nispeten kontrol altına alınmıştı.

Sosyal ve ekonomik gerekçelerle bazı esneklikler, salgının hızla hortlamasına sebep oldu ve kontrolü zor bir dönemece geldik. 

Hızla, uçurumun kenarında daireler çizmekteyiz, sağlık çalışanları ne kadar özverili çalışırlarsa çalışsınlar, her yeni vaka onların direncini kırıyor.

Vatandaşın yasağa uymama eğilimi yeni bir durum değildir. “Yasaklar çiğnenmek için vardır!” metaforunu hemen hemen her vakada uygulamaktan çekinmezler. 

Cezalarla bu insanları yola getirmek de pek mümkün değildir. 

Sokakta, özellikle kalabalık ortamlarda, maskesini takmayanlara uyarı yapmak, dertsiz başa dert almak anlamındadır. 

Durduk yere başınıza iş almış olursunuz!

Kamu gücü, yaptırım, caydırıcı cezalar, önlemlerle vatandaşların can güvenliğini sağlamak mecburiyetindedir. 

Gerekli gördüğünde sokağa çıkma yasağı ilan edebilir. 

Her ne olursa olsun, kuralsıza kural işlemez, o yine bildiğini yapar.

Devletin, vatandaşı yükümlü tutarak bu salgından kurtulma planının hiçbir rasyonel gerçekliği olamaz. 

Hasta” olduğunu bile bile, alışverişe - düğüne - tatile veya hiç olmazsa komşuya gitme özgüvenini vatandaşın zihin dünyasından silip atamazsınız. 

Ayağına pranga bağlasanız yine sürünerek de olsa yasağı delecek nice ‘bilinçli’ insanımız vardır! 

Dünyada uygulanan ve başarılı olunan yöntemlerle ülkemizde başarılı olma olasılığımız sıfırın altındadır. 

Özellikle Uzakdoğu ülkelerini örnek alarak bizim de virüs belasından kurtulacağımızı ümit etmek hayal bile olamaz. 

Devletimiz bu konuda topu vatandaşın eline bırakmış ve ülke kaderini de vatandaşın sırtına yüklemiştir. 

Cahil’ vatandaşlarımız, eline bırakılan topu sımsıkı tutup sahiplenirken, ‘bilinçli’ vatandaşlarımız ise tek kale maç yapmaya başlamıştır!

Madem salgın sorumluluğunu vatandaşın kaderine terk ettik ve çözümü de yine vatandaşa bıraktık o zaman Belediyeleri de müteselsil sorumlu ilan edip, Kızılay’ı göreve çağırıp, AFAD’ı da sahaya çekmeliyiz.

Ekonomik kaygılarla sokağa çıkma yasağı ilan edemiyorsak bari, vatandaşı kaderine terk edip hastanelerde kargaşaya sebep olmayalım. 

Bize en zor anda bile can simidi olacak doktorlarımıza asgari sıkıntı vererek bu süreci yürütmeye çalışalım. 

Hastalık belirtisi gösteren vatandaşımız, mahallesinden uzaklaşmadan, açık alanda teste tabi tutulsun, hemen ev karantinasına alınsın, hastaneye hiç uğramasın. 

Herkesin özel aracı yok, bu insanlar hastalık şüphesiyle toplu taşıma araçlarını kullanmak zorunda kalıyor, hastalık artıyor.

Neden bu insanları zor şartlar altında hastanelere sürüklüyoruz ki?

Bu kişi, velev ki hasta değil kapalı ortamda hastalarla yakın temas kurup hasta oluyor. 

Sağlık yönetimindeki değerli büyüklerimizin izahı zor olaylara mecburen göz yumduklarını, yutkunduklarını, sessiz kalmaya mecbur olduklarını söylemek mümkündür. 

Aksi halde, bazı olaylardaki ayrımcı tutum için sessiz kalmaları mümkün değildir. 

Örneğin; özel okullar açılıp eğitim verilirken devlet okullarının halen kapalı olması, bazı devlet organizasyonlarında sınırlı seyirciye izin varken statlara seyirci alınmamasının akla uygun hiçbir gerekçesi olamaz. 

Ayrıca binlerce öğrenci, serveti dolayısıyla özel ayrımcılık görüp okuluna, kreşine giderken garibanın çocuğunun kaderine terk ediliyor oluşunu bizler unutsak, göz yumsak da tarih ve o çocuklar unutmayacaktır. 

Devletimizin her koşul ve ortamda eşitliğe önem ve değer vermesini, toplum sağlığını insanların kaderine terk etmemesini, hastaneleri ve sağlık çalışanlarını düşünerek önleyici sağlık hizmetlerine ağırlık vermesini temenni ediyorum.

Milletçe el birliği ederek, sabrederek ve inanarak bu belalardan tez vakitte kurtulmamız mümkündür. 

Lakin sorumsuz ve nemelazım düşüncesi içinde olan ve bilinçli insanlarımızın özgüvenlerini törpülemeye hakkımız ve haddimiz yok!…

.

Muhammed Işık, dikGAZETE.com

Ülkemizde, Koronavirüs salgını başladığı günden itibaren Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın son derece özverili çalışmalar ve sosyal medya paylaşımları yaptığına şahitlik ediyoruz.

Sağlık altyapısının oluşturulmuş olması ve sağlık personelimizin son derece hassas ve disiplinli çalışmaları neticesinde Haziran ayı başlarında salgın, nispeten kontrol altına alınmıştı.

Sosyal ve ekonomik gerekçelerle bazı esneklikler, salgının hızla hortlamasına sebep oldu ve kontrolü zor bir dönemece geldik. 

Hızla, uçurumun kenarında daireler çizmekteyiz, sağlık çalışanları ne kadar özverili çalışırlarsa çalışsınlar, her yeni vaka onların direncini kırıyor.

Vatandaşın yasağa uymama eğilimi yeni bir durum değildir. “Yasaklar çiğnenmek için vardır!” metaforunu hemen hemen her vakada uygulamaktan çekinmezler. 

Cezalarla bu insanları yola getirmek de pek mümkün değildir. 

Sokakta, özellikle kalabalık ortamlarda, maskesini takmayanlara uyarı yapmak, dertsiz başa dert almak anlamındadır. 

Durduk yere başınıza iş almış olursunuz!

Kamu gücü, yaptırım, caydırıcı cezalar, önlemlerle vatandaşların can güvenliğini sağlamak mecburiyetindedir. 

Gerekli gördüğünde sokağa çıkma yasağı ilan edebilir. 

Her ne olursa olsun, kuralsıza kural işlemez, o yine bildiğini yapar.

Devletin, vatandaşı yükümlü tutarak bu salgından kurtulma planının hiçbir rasyonel gerçekliği olamaz. 

Hasta” olduğunu bile bile, alışverişe - düğüne - tatile veya hiç olmazsa komşuya gitme özgüvenini vatandaşın zihin dünyasından silip atamazsınız. 

Ayağına pranga bağlasanız yine sürünerek de olsa yasağı delecek nice ‘bilinçli’ insanımız vardır! 

Dünyada uygulanan ve başarılı olunan yöntemlerle ülkemizde başarılı olma olasılığımız sıfırın altındadır. 

Özellikle Uzakdoğu ülkelerini örnek alarak bizim de virüs belasından kurtulacağımızı ümit etmek hayal bile olamaz. 

Devletimiz bu konuda topu vatandaşın eline bırakmış ve ülke kaderini de vatandaşın sırtına yüklemiştir. 

Cahil’ vatandaşlarımız, eline bırakılan topu sımsıkı tutup sahiplenirken, ‘bilinçli’ vatandaşlarımız ise tek kale maç yapmaya başlamıştır!

Madem salgın sorumluluğunu vatandaşın kaderine terk ettik ve çözümü de yine vatandaşa bıraktık o zaman Belediyeleri de müteselsil sorumlu ilan edip, Kızılay’ı göreve çağırıp, AFAD’ı da sahaya çekmeliyiz.

Ekonomik kaygılarla sokağa çıkma yasağı ilan edemiyorsak bari, vatandaşı kaderine terk edip hastanelerde kargaşaya sebep olmayalım. 

Bize en zor anda bile can simidi olacak doktorlarımıza asgari sıkıntı vererek bu süreci yürütmeye çalışalım. 

Hastalık belirtisi gösteren vatandaşımız, mahallesinden uzaklaşmadan, açık alanda teste tabi tutulsun, hemen ev karantinasına alınsın, hastaneye hiç uğramasın. 

Herkesin özel aracı yok, bu insanlar hastalık şüphesiyle toplu taşıma araçlarını kullanmak zorunda kalıyor, hastalık artıyor.

Neden bu insanları zor şartlar altında hastanelere sürüklüyoruz ki?

Bu kişi, velev ki hasta değil kapalı ortamda hastalarla yakın temas kurup hasta oluyor. 

Sağlık yönetimindeki değerli büyüklerimizin izahı zor olaylara mecburen göz yumduklarını, yutkunduklarını, sessiz kalmaya mecbur olduklarını söylemek mümkündür. 

Aksi halde, bazı olaylardaki ayrımcı tutum için sessiz kalmaları mümkün değildir. 

Örneğin; özel okullar açılıp eğitim verilirken devlet okullarının halen kapalı olması, bazı devlet organizasyonlarında sınırlı seyirciye izin varken statlara seyirci alınmamasının akla uygun hiçbir gerekçesi olamaz. 

Ayrıca binlerce öğrenci, serveti dolayısıyla özel ayrımcılık görüp okuluna, kreşine giderken garibanın çocuğunun kaderine terk ediliyor oluşunu bizler unutsak, göz yumsak da tarih ve o çocuklar unutmayacaktır. 

Devletimizin her koşul ve ortamda eşitliğe önem ve değer vermesini, toplum sağlığını insanların kaderine terk etmemesini, hastaneleri ve sağlık çalışanlarını düşünerek önleyici sağlık hizmetlerine ağırlık vermesini temenni ediyorum.

Milletçe el birliği ederek, sabrederek ve inanarak bu belalardan tez vakitte kurtulmamız mümkündür. 

Lakin sorumsuz ve nemelazım düşüncesi içinde olan ve bilinçli insanlarımızın özgüvenlerini törpülemeye hakkımız ve haddimiz yok!…

.

Muhammed Işık, dikGAZETE.com