Şans kapıyı çalınca!
Şans kapıyı çalınca!
- 20-10-2020 11:14
- 340
- 20-10-2020 11:14
- 340
Bu aralar müşteri kıtlığı çeken esnafın gözü hep kapılarda.
(A)
Berbere giren müşterinin salgıladığı coşkunun gizemini, çırağın gözlerindeki pırıltıdan okuyarak başladığım tıraş, bazen duygu dolu anlar yaşamama sebep olsa da yüz binlerce esnafla aynı kaderi yaşıyor olmamızın getirdiği ferahlığı kolonya ile kalıcı hale getirmek gibi kendimce bazı yöntemler geliştirdiğimi ifade etmek isterim.
Tabii yalnızca esnafın değil, hemen herkesin, hatta siyasetin bile gözü kapılarda.
Kemal’in çaldığı kapı… Meral’in çaldığı kapı… Babacan’ın çalacağı kapı… HDP’nin çift kapısı ve Öcalan’ın demir kapı, kör penceresi…
Davutoğlu’nun çalmasına gerek yok, o zaten “Gelecek”…
Kim açar, kim kapar, kim boşuna yumruklar meçhul.
Aşikâr olansa, şans kapıyı çalınca saraya damat olan Berat beyin, ekonominin anahtarı kendisine teslim edileli beri, her kapıyı açacak çilingir edasından asla taviz vermediğidir.
Beyimiz, bu aralar kimsenin akına gelmeyen “spontane bir soru”yla yine gündemde.
-Maaşını dolarla mı alıyorsun?
Bu soru, “doların itibarı”nı teslim etmekle beraber, TL’ye damıttığı iksir ile ekonomiyi canlandırmaya dair bir kapı aralamış oldu ki bu yaklaşım, her babacana nasip olmayacak bir yaklaşımdır.
(B)
“Kapı” demişken aklıma gelen, şu mücahit-müteahhit mevzusu hakkında da tıraşlayalım biraz.
Ülkenin yeşil alanlarını insana ait bir mülke dönüştürmek için var olduğuna inandığı AK Parti’nin kapısını çalıp, kaydını yaptırarak siyasete atılan bazı müteahhitlerin, parti içinde çıkarları ideallerinin önünde seyreden güruhla girdiği bağlantılar sayesinde, belediyelerin imar planları içerisine gömüldükleri günler hayli geride kaldı.
Şimdi bu müteahhitlerin ortalıkta nifak saçan bir virüs gibi dolaştığını ve hatta bazılarının; “Hak edişim!.. Hak edişim…” diye avazı çıktığı kadar bağırıp, seslerini daha yukarılara duyurabilmek için fonetik dersleri almaya başladığı duyumunu almaktayım.
Çapları, nedense hep standardın altında seçilip, nerede nasıl durur, dizilişte sırıtır mı, eğilmesi-bükülmesi, önünü iliklemesi gibi yedeklerinde farklı bir kişilik keşfedilenlerin, parti teşkilatlarına doldurulmasıyla ortaya çıkan ve Türk siyasi tarihi literatürüne ‘Janti’ olarak geçen, aklı yer çekiminden uzak bu tiplerle “durmak yok yola devam!” kuruluş felsefesinden (!) kendisinden ve toplumdan bu denli uzaklaşarak ufukta bir zafer elde etmek mümkün olur mu?
(C)
Garip-gurebanın sırtına basarak, makam ve mevki sahibi yaptırılan tiplerle kat edilen yolun sonuna yaklaştığımız bu günlerde, akışın mecrasını değiştirmek giderek zorlaşacak gibi görünüyor.
Bunun farkında olan eski meslektaşlarımdan bazıları, partiyi “AK Parti” ve “Akepe” diyerek iki kategoriye ayırıp, somut bir şekilde altını doldurmaya cesaret edemedikleri, yukarıda bahsi geçenler mi yoksa cüppeye soyunanlar mı ya da “ben öyle bir örgüt tanımıyorum” diyenler mi?
Zırt-pırt Kılıçdaroğlu’na gider yapacağınıza önce şu “Akepe”lileri faş edin de görelim keskin kaleminizin nihai istikametini.
Yine “evlad-ü iyal” mevzuu!..
(D)
Hülasa, her seçimde varlık-yokluk, vaka-beka ayağıyla kayırılması ve diğerlerinden ayrılması gerektiği memati bir üslupla salık verilen AK Parti’nin yerel seçimlerde iller bazında iler-tutar yanının bulunmadığını da unutmamak gerek.
“Heraklitos”a göre; “Bir nehirde iki kere yıkanılmaz”.
“TOKİmentos” ise ; “Aynı hamam, aynı tas” diyerek bu düşünceye “yapısal bir boyut” getirmiştir.
(E)
Son kapı!
Sınırlar, yerleşim yerleri, koordinatlar…
“Güvenli kaçış” fikrini hayata geçirmek için tırsat kollayan FETÖ’cüler gibi, bu süreçte yükünü tutmuş bazı iş adamlarının kafasını meşgul eden en önemli sorulardan biri de kaçmakmış. Ancak, hangi kapıdan, nasıl, nereye?
Cukkayı sağlama almak için bu sorularla MANyaklaşmış olmalılar.
Bense soruyorum; AK Parti ya da AKP’liler, partiye hangi kapıdan girdiler?
.
Medya Berberi
Ahmet Beyaz, dikGAZETE.com
Bu aralar müşteri kıtlığı çeken esnafın gözü hep kapılarda.
(A)
Berbere giren müşterinin salgıladığı coşkunun gizemini, çırağın gözlerindeki pırıltıdan okuyarak başladığım tıraş, bazen duygu dolu anlar yaşamama sebep olsa da yüz binlerce esnafla aynı kaderi yaşıyor olmamızın getirdiği ferahlığı kolonya ile kalıcı hale getirmek gibi kendimce bazı yöntemler geliştirdiğimi ifade etmek isterim.
Tabii yalnızca esnafın değil, hemen herkesin, hatta siyasetin bile gözü kapılarda.
Kemal’in çaldığı kapı… Meral’in çaldığı kapı… Babacan’ın çalacağı kapı… HDP’nin çift kapısı ve Öcalan’ın demir kapı, kör penceresi…
Davutoğlu’nun çalmasına gerek yok, o zaten “Gelecek”…
Kim açar, kim kapar, kim boşuna yumruklar meçhul.
Aşikâr olansa, şans kapıyı çalınca saraya damat olan Berat beyin, ekonominin anahtarı kendisine teslim edileli beri, her kapıyı açacak çilingir edasından asla taviz vermediğidir.
Beyimiz, bu aralar kimsenin akına gelmeyen “spontane bir soru”yla yine gündemde.
-Maaşını dolarla mı alıyorsun?
Bu soru, “doların itibarı”nı teslim etmekle beraber, TL’ye damıttığı iksir ile ekonomiyi canlandırmaya dair bir kapı aralamış oldu ki bu yaklaşım, her babacana nasip olmayacak bir yaklaşımdır.
(B)
“Kapı” demişken aklıma gelen, şu mücahit-müteahhit mevzusu hakkında da tıraşlayalım biraz.
Ülkenin yeşil alanlarını insana ait bir mülke dönüştürmek için var olduğuna inandığı AK Parti’nin kapısını çalıp, kaydını yaptırarak siyasete atılan bazı müteahhitlerin, parti içinde çıkarları ideallerinin önünde seyreden güruhla girdiği bağlantılar sayesinde, belediyelerin imar planları içerisine gömüldükleri günler hayli geride kaldı.
Şimdi bu müteahhitlerin ortalıkta nifak saçan bir virüs gibi dolaştığını ve hatta bazılarının; “Hak edişim!.. Hak edişim…” diye avazı çıktığı kadar bağırıp, seslerini daha yukarılara duyurabilmek için fonetik dersleri almaya başladığı duyumunu almaktayım.
Çapları, nedense hep standardın altında seçilip, nerede nasıl durur, dizilişte sırıtır mı, eğilmesi-bükülmesi, önünü iliklemesi gibi yedeklerinde farklı bir kişilik keşfedilenlerin, parti teşkilatlarına doldurulmasıyla ortaya çıkan ve Türk siyasi tarihi literatürüne ‘Janti’ olarak geçen, aklı yer çekiminden uzak bu tiplerle “durmak yok yola devam!” kuruluş felsefesinden (!) kendisinden ve toplumdan bu denli uzaklaşarak ufukta bir zafer elde etmek mümkün olur mu?
(C)
Garip-gurebanın sırtına basarak, makam ve mevki sahibi yaptırılan tiplerle kat edilen yolun sonuna yaklaştığımız bu günlerde, akışın mecrasını değiştirmek giderek zorlaşacak gibi görünüyor.
Bunun farkında olan eski meslektaşlarımdan bazıları, partiyi “AK Parti” ve “Akepe” diyerek iki kategoriye ayırıp, somut bir şekilde altını doldurmaya cesaret edemedikleri, yukarıda bahsi geçenler mi yoksa cüppeye soyunanlar mı ya da “ben öyle bir örgüt tanımıyorum” diyenler mi?
Zırt-pırt Kılıçdaroğlu’na gider yapacağınıza önce şu “Akepe”lileri faş edin de görelim keskin kaleminizin nihai istikametini.
Yine “evlad-ü iyal” mevzuu!..
(D)
Hülasa, her seçimde varlık-yokluk, vaka-beka ayağıyla kayırılması ve diğerlerinden ayrılması gerektiği memati bir üslupla salık verilen AK Parti’nin yerel seçimlerde iller bazında iler-tutar yanının bulunmadığını da unutmamak gerek.
“Heraklitos”a göre; “Bir nehirde iki kere yıkanılmaz”.
“TOKİmentos” ise ; “Aynı hamam, aynı tas” diyerek bu düşünceye “yapısal bir boyut” getirmiştir.
(E)
Son kapı!
Sınırlar, yerleşim yerleri, koordinatlar…
“Güvenli kaçış” fikrini hayata geçirmek için tırsat kollayan FETÖ’cüler gibi, bu süreçte yükünü tutmuş bazı iş adamlarının kafasını meşgul eden en önemli sorulardan biri de kaçmakmış. Ancak, hangi kapıdan, nasıl, nereye?
Cukkayı sağlama almak için bu sorularla MANyaklaşmış olmalılar.
Bense soruyorum; AK Parti ya da AKP’liler, partiye hangi kapıdan girdiler?
.
Medya Berberi
Ahmet Beyaz, dikGAZETE.com