Sen bekle kardeşim!

Sen bekle kardeşim!

Geleceği kestirmenin olanaksızlaştığı, hastaların yakınları tarafından ancak iyileştikten sonra ziyaret edilebildiği, esnafın günü hafif sıyrıklarla geçiştirmeye çalıştığı bu hassas günlerde tıraşa gelen bazı eski meslektaşlar ilginçtir, gündemde olan ve yaşanan ne varsa hiç yaşanmamış hissi veren argümanlarla iç ferahlığını sağlama alıp, tıraşın ferahlığıyla uzamaktadırlar.

Bu ‘Yarı Fakir’se (Pandemi Sonrası) bir zamanlar iyi, doğru ve güzelden yana söylem sahibi bu meslektaşları, ‘zaman’ kavramının nasıl öğüttüğü ve yazdıkları köşeler tarafından nasıl güdüldükleri konusunda analizler yapmaktan kendini alamıyor.

Ta ki, tıraşa yeni bir müşteri gelene kadar!..

Vatandaş, acıyan yerlerine sürebileceği bir dirhem merhem arayışındayken, hemen her gün, onlarca köşe yazarının Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağzına sürülecek biber hakkında yarışa girmesi, trajik bir durumdur.

Üstüne üstlük, gına gelen bu benzeri yazıların, henüz yayınlanmadan sosyal medya aracılığıyla kendi aralarında paylaşılıp “Nasıl çakmışım üstat!?.” şeklinde beğeniye sunulduğu duyumunu almaktayım.

Ki…

Bu da paye simsarlarının hal-i pür melali…

Duayen bir medya mensubu olarak (Belki bilmeyenleriniz vardır, basın kartlarının “Sarı renk” olmasını ben önermiştim!.. O kartların adı hala “sarı” ama renkleri şimdilerde turkuaza döndü) Bab-ı Âli’den beri gündemi takip etmekteyim.

Son günlerde ne iletişim başkanlığının yaptığı soğuk nevale kalın açıklamalar, ne televizyonlarda yayınlanan ekonomik grafikler ne de kendini görünür kılma çabasındaki meslektaşlarımın yorum ve beyanlarının vatandaşın yüreğine su serpmekten uzak olduğunu gözlemlemekteyim.

Mevzu, derin ve girift... 

Beklenmedik şeylere karşı iradi ve taktiksel yönelimlerle, mevcut sıkıntılar yok edilemese de tedirginliğe karşı boyut değiştirerek zaman kazanılmaya çalışıldığı açıktır.

Her yeni olayın salgıladığı enerji, zamanın ruhu ile flört edildiği algısını giderek güçlendirmektedir.

Örneğin, Karadeniz’de gaza gelmek.

Ya da söz konusu Maraş olunca yalamakla kalmayıp külahına kadar yiyip anı yaşayan ve sakinleşen milyonları gözlemlemek mümkün olabiliyor. 

Nasıl sonuçlanacağı bugünden kestirilemeyen kaygı öteleyici bu beklenmedik durumları, taktiksel manevranın ötesinde küresel ölçekli bir stratejinin yansımaları olarak okumak da mümkündür.

Tavşana kaç, tazıya tut; “You wait biremin”.

Burnunuza kadar gelen koku, sistemin doku uyuşmazlığından kaynaklanmaktadır.

Hesapta hissettirilmiyor ancak hiçbir şey yerli yerinde değil.

Buna rağmen, TV kanallarında ciddiye alınmış olmanın tadını çıkaran bazı meslektaşlarımın, konu ne olursa olsun; “Gezi… 17/25 Aralık… 15 Temmuz…”a sirayet eden cümle kalıplarıyla bir yanda karşı konuşmacıyı töhmet altında bırakırken diğer taraftan itaat edilmesi gerektiğine aslen kendisinin de inanmadığı iradenin hazzına yaptığı göndermeler ile (Darbeleri kırıp ellerine verdi) evlad-ü iyalinin geleceği konusunda hayalini süsleme imkanına kavuşurken, tıpkı şahsi telefonları gibi, bu hayallerinin kimsenin eline geçmesini asla istemezler.

Oysa akan zamanın aklında kalacak olan; bir zamanlar FETÖ’ye dizdikleri methiyeler gibi, sebep oldukları yıkımlar, perdeledikleri gerçekler ve ibadet ahlakına aykırı tutumları olacaktır.

Not: 

Berber dükkânımın bulunduğu mahallede, tanımadığım çocukların ceplerinde biriktirdikleri taşlar ile etrafı kolaçan edip, ‘karar’lı bir şekilde turlamalarından baya huylandım. Bunlar eli tetikte gezen, sosyal medyanın paralı trolleri olabilir mi?

Soruşturdum, ampulü patlatmak için fırsat kolluyorlarmış…

.

Medya Berberi

Ahmet Beyaz, dikGAZETE.com 

Geleceği kestirmenin olanaksızlaştığı, hastaların yakınları tarafından ancak iyileştikten sonra ziyaret edilebildiği, esnafın günü hafif sıyrıklarla geçiştirmeye çalıştığı bu hassas günlerde tıraşa gelen bazı eski meslektaşlar ilginçtir, gündemde olan ve yaşanan ne varsa hiç yaşanmamış hissi veren argümanlarla iç ferahlığını sağlama alıp, tıraşın ferahlığıyla uzamaktadırlar.

Bu ‘Yarı Fakir’se (Pandemi Sonrası) bir zamanlar iyi, doğru ve güzelden yana söylem sahibi bu meslektaşları, ‘zaman’ kavramının nasıl öğüttüğü ve yazdıkları köşeler tarafından nasıl güdüldükleri konusunda analizler yapmaktan kendini alamıyor.

Ta ki, tıraşa yeni bir müşteri gelene kadar!..

Vatandaş, acıyan yerlerine sürebileceği bir dirhem merhem arayışındayken, hemen her gün, onlarca köşe yazarının Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağzına sürülecek biber hakkında yarışa girmesi, trajik bir durumdur.

Üstüne üstlük, gına gelen bu benzeri yazıların, henüz yayınlanmadan sosyal medya aracılığıyla kendi aralarında paylaşılıp “Nasıl çakmışım üstat!?.” şeklinde beğeniye sunulduğu duyumunu almaktayım.

Ki…

Bu da paye simsarlarının hal-i pür melali…

Duayen bir medya mensubu olarak (Belki bilmeyenleriniz vardır, basın kartlarının “Sarı renk” olmasını ben önermiştim!.. O kartların adı hala “sarı” ama renkleri şimdilerde turkuaza döndü) Bab-ı Âli’den beri gündemi takip etmekteyim.

Son günlerde ne iletişim başkanlığının yaptığı soğuk nevale kalın açıklamalar, ne televizyonlarda yayınlanan ekonomik grafikler ne de kendini görünür kılma çabasındaki meslektaşlarımın yorum ve beyanlarının vatandaşın yüreğine su serpmekten uzak olduğunu gözlemlemekteyim.

Mevzu, derin ve girift... 

Beklenmedik şeylere karşı iradi ve taktiksel yönelimlerle, mevcut sıkıntılar yok edilemese de tedirginliğe karşı boyut değiştirerek zaman kazanılmaya çalışıldığı açıktır.

Her yeni olayın salgıladığı enerji, zamanın ruhu ile flört edildiği algısını giderek güçlendirmektedir.

Örneğin, Karadeniz’de gaza gelmek.

Ya da söz konusu Maraş olunca yalamakla kalmayıp külahına kadar yiyip anı yaşayan ve sakinleşen milyonları gözlemlemek mümkün olabiliyor. 

Nasıl sonuçlanacağı bugünden kestirilemeyen kaygı öteleyici bu beklenmedik durumları, taktiksel manevranın ötesinde küresel ölçekli bir stratejinin yansımaları olarak okumak da mümkündür.

Tavşana kaç, tazıya tut; “You wait biremin”.

Burnunuza kadar gelen koku, sistemin doku uyuşmazlığından kaynaklanmaktadır.

Hesapta hissettirilmiyor ancak hiçbir şey yerli yerinde değil.

Buna rağmen, TV kanallarında ciddiye alınmış olmanın tadını çıkaran bazı meslektaşlarımın, konu ne olursa olsun; “Gezi… 17/25 Aralık… 15 Temmuz…”a sirayet eden cümle kalıplarıyla bir yanda karşı konuşmacıyı töhmet altında bırakırken diğer taraftan itaat edilmesi gerektiğine aslen kendisinin de inanmadığı iradenin hazzına yaptığı göndermeler ile (Darbeleri kırıp ellerine verdi) evlad-ü iyalinin geleceği konusunda hayalini süsleme imkanına kavuşurken, tıpkı şahsi telefonları gibi, bu hayallerinin kimsenin eline geçmesini asla istemezler.

Oysa akan zamanın aklında kalacak olan; bir zamanlar FETÖ’ye dizdikleri methiyeler gibi, sebep oldukları yıkımlar, perdeledikleri gerçekler ve ibadet ahlakına aykırı tutumları olacaktır.

Not: 

Berber dükkânımın bulunduğu mahallede, tanımadığım çocukların ceplerinde biriktirdikleri taşlar ile etrafı kolaçan edip, ‘karar’lı bir şekilde turlamalarından baya huylandım. Bunlar eli tetikte gezen, sosyal medyanın paralı trolleri olabilir mi?

Soruşturdum, ampulü patlatmak için fırsat kolluyorlarmış…

.

Medya Berberi

Ahmet Beyaz, dikGAZETE.com