Türk Kahvesi Viyana’yı nasıl fethetti?

Türk Kahvesi Viyana’yı nasıl fethetti?

Türk Kahvesi Viyana’yı nasıl fethetti? Türk Kahvesi Viyana’yı nasıl fethetti?

TÜRK KAHVESİ VİYANA'YI NASIL FETHETTİ? 

Öncelikle kahvenin Osmanlı’ya gelişine kısaca bir bakalım…

O dönemin Etiyopya Valisi, Hükümdar Kanuni Sultan Süleyman'a kahve hediye etti. Bu olay, tam olarak 16. yüzyılın başlarında yaşandı.

Etiyopya’da başlayan kahvenin hikâyesi, Osmanlı devletine ulaşmasıyla birlikte, bambaşka bir anlam kazandı. Kahve çekirdeklerinin bütün dünyaya uzanan yolculuğu da böylece başlamış oldu…

16. yüzyılda kahve ticaretinin tekeli Yemen ve birkaç Arap ülkesinin elindeydi. Kahve yetiştiriciliği, her zaman sır gibi saklanıp korunan bir tarım alanına dönüşmüştü.

17. yüzyılda ise bazı Kızılderililer, kahve çekirdeklerini yasa dışı yollardan ülkelerine getirmeyi başarmışlardı.

Kahvenin piri Dr. Prospero Alpini, 16. yüzyılda kaleme aldığı eserde, “De Medicina Aegyptiorum”, kahve bitkisini ve çekirdeğini ayrıntılı olarak anlatmıştır; dolayısıyla kahve, artık Afrika kıtası ve Osmanlı İmparatorluğu’nda, canlandırıcı ve uyandırıcı etkilerinden ötürü, tıp alanında da sıkça kullanılmaya başlanmıştı.

Takriben 1554 yılında şeker ve gül suyundan oluşan kahve, ilk defa İstanbul’da yudumlanırken, dünya çapındaki popülaritesi, ileriki yüzyıllarda hayal edilemeyecek boyutlara ulaşmayı başaracaktı.

Osmanlı İmparatorluğu’nda kahve, sadece halk arasında değil sarayda da oldukça önemli bir yere sahipti.

Sarayda adeta bir seramoni ile sunulan Türk kahvesi, en nadide fincanlarda ve en lezzetli lokumların eşliğinde ikram edilirdi.

Osmanlı’da kahvehaneler ise gazete ve dergi sohbetlerinin yapıldığı, haber akışının sağlandığı, devlette olup bitenleri öğrenmek için toplanılan mekânlardı.

Gelelim Viyanalıların kahve ile tanışmasına, yani 17. yüzyıla...

Aslında Avusturyalılar Viyana’yı Türk kuşatmasından kurtarması ile tanınan Polonya Ordusu Komutanı Georg Franz Kolschitzky’e bir teşekkür borçludurlar.

1683'te Osmanlı’nın Viyana’yı kuşattığı esnada, Komutan Kolschitzky, Yeniçeri üniforması giyerek, Osmanlı ordusunun içine sızmayı başarmıştır.

-Viyana kuşatması-

Kolschitzky, diğer birliklerden de yardım alarak Türk kuşatmasını sona erdirmeyi başarır.

Osmanlı ordusu, arkalarında içeriği bilinmeyen birkaç çuval bırakarak geri çekilmek zorunda kalır.

İlk etapta Viyanalılar bu kahve çuvallarının bir kısmını deve yemi sanıp, yakarak ya da Tuna Nehri'ne atarak imha ettiler.

Ancak Kolschitzky, kuşatma öncesi İstanbul’da birçok kez kaldığı için, bu çuvalların içindeki kahve çekirdeklerinin kıymetini çok iyi biliyordu; çuvalların yüzlercesini yakılmaktan kurtardı. Böylece Viyana kahvehanesinin ilk temeli de atılmış oldu.

Önceleri Viyanalılar, kahvenin tadını “mürekkep tadında”, yani çok acı ve buruk olarak tanımladılar; kahvehanelerde müşterilerin damak tadına hitap etmek için süt ve bal ekleyerek deneyler yapmaya başladılar.

Bu deneylerin sonucunda kahveyi kavurup, öğüterek içmek yani filtreleme fikri ortaya atıldı. Yapılan işlemler sonucunda tatlı ve uyarıcı sıcak içecekler geliştirildi.

Bu kahve çeşitlerinin en ünlü spesiyalitelerinden biri ‘Wiener Melange’dır. Eşit miktarda kahve ve sıcak sütten yapılan bir içecektir; genellikle süt köpüğü ve krema da eklenir.

Viyanalılar tarafından sevilen kahve, zamanla tüm çeşitleri ve aromalarıyla birlikte kahvehanelerde vazgeçilmez bir lezzete dönüşmüştür.

Günümüzde halen daha sabahları, Viyana’nın hemen hemen her sokağında kahvenin o mest eden kokusunu alırsınız; mis gibi kavrulmuş, enfes, cezbedici kokusuyla bir fincan kahvenin sıcaklığı eşliğinde güne başlarsınız…

.

Hülya Ayhan, dikGAZETE.com

TÜRK KAHVESİ VİYANA'YI NASIL FETHETTİ? 

Öncelikle kahvenin Osmanlı’ya gelişine kısaca bir bakalım…

O dönemin Etiyopya Valisi, Hükümdar Kanuni Sultan Süleyman'a kahve hediye etti. Bu olay, tam olarak 16. yüzyılın başlarında yaşandı.

Etiyopya’da başlayan kahvenin hikâyesi, Osmanlı devletine ulaşmasıyla birlikte, bambaşka bir anlam kazandı. Kahve çekirdeklerinin bütün dünyaya uzanan yolculuğu da böylece başlamış oldu…

16. yüzyılda kahve ticaretinin tekeli Yemen ve birkaç Arap ülkesinin elindeydi. Kahve yetiştiriciliği, her zaman sır gibi saklanıp korunan bir tarım alanına dönüşmüştü.

17. yüzyılda ise bazı Kızılderililer, kahve çekirdeklerini yasa dışı yollardan ülkelerine getirmeyi başarmışlardı.

Kahvenin piri Dr. Prospero Alpini, 16. yüzyılda kaleme aldığı eserde, “De Medicina Aegyptiorum”, kahve bitkisini ve çekirdeğini ayrıntılı olarak anlatmıştır; dolayısıyla kahve, artık Afrika kıtası ve Osmanlı İmparatorluğu’nda, canlandırıcı ve uyandırıcı etkilerinden ötürü, tıp alanında da sıkça kullanılmaya başlanmıştı.

Takriben 1554 yılında şeker ve gül suyundan oluşan kahve, ilk defa İstanbul’da yudumlanırken, dünya çapındaki popülaritesi, ileriki yüzyıllarda hayal edilemeyecek boyutlara ulaşmayı başaracaktı.

Osmanlı İmparatorluğu’nda kahve, sadece halk arasında değil sarayda da oldukça önemli bir yere sahipti.

Sarayda adeta bir seramoni ile sunulan Türk kahvesi, en nadide fincanlarda ve en lezzetli lokumların eşliğinde ikram edilirdi.

Osmanlı’da kahvehaneler ise gazete ve dergi sohbetlerinin yapıldığı, haber akışının sağlandığı, devlette olup bitenleri öğrenmek için toplanılan mekânlardı.

Gelelim Viyanalıların kahve ile tanışmasına, yani 17. yüzyıla...

Aslında Avusturyalılar Viyana’yı Türk kuşatmasından kurtarması ile tanınan Polonya Ordusu Komutanı Georg Franz Kolschitzky’e bir teşekkür borçludurlar.

1683'te Osmanlı’nın Viyana’yı kuşattığı esnada, Komutan Kolschitzky, Yeniçeri üniforması giyerek, Osmanlı ordusunun içine sızmayı başarmıştır.

-Viyana kuşatması-

Kolschitzky, diğer birliklerden de yardım alarak Türk kuşatmasını sona erdirmeyi başarır.

Osmanlı ordusu, arkalarında içeriği bilinmeyen birkaç çuval bırakarak geri çekilmek zorunda kalır.

İlk etapta Viyanalılar bu kahve çuvallarının bir kısmını deve yemi sanıp, yakarak ya da Tuna Nehri'ne atarak imha ettiler.

Ancak Kolschitzky, kuşatma öncesi İstanbul’da birçok kez kaldığı için, bu çuvalların içindeki kahve çekirdeklerinin kıymetini çok iyi biliyordu; çuvalların yüzlercesini yakılmaktan kurtardı. Böylece Viyana kahvehanesinin ilk temeli de atılmış oldu.

Önceleri Viyanalılar, kahvenin tadını “mürekkep tadında”, yani çok acı ve buruk olarak tanımladılar; kahvehanelerde müşterilerin damak tadına hitap etmek için süt ve bal ekleyerek deneyler yapmaya başladılar.

Bu deneylerin sonucunda kahveyi kavurup, öğüterek içmek yani filtreleme fikri ortaya atıldı. Yapılan işlemler sonucunda tatlı ve uyarıcı sıcak içecekler geliştirildi.

Bu kahve çeşitlerinin en ünlü spesiyalitelerinden biri ‘Wiener Melange’dır. Eşit miktarda kahve ve sıcak sütten yapılan bir içecektir; genellikle süt köpüğü ve krema da eklenir.

Viyanalılar tarafından sevilen kahve, zamanla tüm çeşitleri ve aromalarıyla birlikte kahvehanelerde vazgeçilmez bir lezzete dönüşmüştür.

Günümüzde halen daha sabahları, Viyana’nın hemen hemen her sokağında kahvenin o mest eden kokusunu alırsınız; mis gibi kavrulmuş, enfes, cezbedici kokusuyla bir fincan kahvenin sıcaklığı eşliğinde güne başlarsınız…

.

Hülya Ayhan, dikGAZETE.com