Türkiye'nin Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığı Anlaşması ve Libya -5

Türkiye'nin Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığı Anlaşması ve Libya -5

4. bölümde “Türkiye'ye karşı birleşmedi” dedim. Evet bu doğru, birleşmedi. Hafter'i destekleyen ülkelerin bunu yapması için bir ana sebepleri, bir de yan sebepleri var.

Bazı ülkelerin (Suudi Arabistan, BAE) Hafter'i desteklemesinin ana sebebi Türkiye'yi Doğu Akdeniz'de güçsüz bırakmak iken bazı ülkeler (Mısır) için bu ana sebep güvenlik. Bazıları (Rusya) için ise ekonomik ilişkiler ve silah satışı. Burayı aydınlattık, devam edelim.

Türkiye ne yapıyor? 

Trablus'ta konuşlu Ulusal Mutabakat Hükümeti ile ilişkilerini yürütüp onu destekliyor. 

Para, askerî eğitim ve silah veriyor. “Kirpi” zırhlı araçlar ve “Bayraktar” İHA’lar sahada aktif, bunu herkes biliyor. Henüz muharip bir Türk askeri cephede mevcut değil.

Türkiye'nin desteklediği Trablus Hükümeti her ne kadar acz içinde çırpınan bir hırdavat yığını olsa da Türkiye'nin dokunuşu ile bir takım toparlanmalar yaşadı. Türkiye'nin askerî yardımları, özellikle Bayraktar insansız hava araçları Tobruk ordusu üzerinde etkili oldu.

Zafer için daha fazlası lazım. Türkiye, askerî müdahalesini buradan öteye taşıyamazsa, yaptığı müdahale Trablus'un ömrünü uzatıp, kaçınılmaz sonu değiştiremeyen bir kanser ilacı etkisi yapacak. Daha fazlasını değil.

Türkiye, özellikle deniz sahası hususunda yaptığı hamlelerde doğru olanı yapıyor. Bir yanlışlık yok. Ama çok geç kalındı. Türkiye, Trablus lehine 2015'te müdahale etseydi bugün savaş bitmiş ve Türkiye, Kuzey Afrika'da önemli bir mevzi kazanmıştı. Ama Türkiye uyudu, uyudu, uyudu...

Şimdi Hafter, Trablus'un gırtlağına çökmüş, hamle yapıp zafer kazanmaya çalışıyor. Geç kalındı; bu işleri çok önceden düşünmeliydiniz. Hava ve deniz üssü kurmak da mümkün görünmüyor. Türkiye, Hafter'e havadan ve denizden saldırabilir ama Libya'da daimi üs kuramaz.

Çünkü gemilerin sığınması için elde olan limanlar Hafter önderliğindeki Tobruk ordusunun doğrudan menzilinde. Trablus'un kontrol ettiği hava üsleri F-16 operasyonlarına uygun değil ve saldırıya çok açık. Misrata hemen her gün vuruluyor, Mitiga ise servis dışı.

Mitiga onarılıp yeniden hizmete girdiyse haberim yok. Bunu da belirteyim. Bilmeyenler için bu üsler Türk destekli Trablus hükümetinin kontrolündeki hava üsleri.

Yani teknik olarak Türkiye'nin Trablus topraklarında hava üssü kurması ve F-16'ları kullanması mümkün değil. Ayrıca Tobruk, her geçen gün hava savunma gücünü arttırıyor. Bugün çok güçlü değiller ama yavaş yavaş bu alanda ilerliyorlar.

Burada bir iç parantez daha açmalı. Türkiye, olur da Hafter'e doğrudan bir saldırı düzenlerse, Hafter'i destekleyen ülkeler de (belki Rusya hariç) bizzat Trablus'u vurmaya kalkabilir. Ve emin olun onların yapacağı saldırılar çok daha yıkıcı olur zira vuracakları alan ufacık.

Libya'nın büyük kısmına Türk Hava Kuvvetleri'nin saldırması mı daha yıkıcı olur, yoksa Libya'nın tek şehrine Mısır, BAE ve Suudi Hava Kuvvetleri'nin ortaklaşa saldırması mı? 

Eğri oturup doğru konuşalım, edebiyatı kenara bırakalım.

Tabii hepinizin içinden geçiyordur. 

“Ne halt etmeye, ABD'nin peşine takılıp Kaddafi karşıtı cepheye katıldık da Libya'nın bu hale gelmesinde pay sahibi olduk” diye.

Haklısınız. 

Savaştan önce Libya'da Türk şirketleri öncelik sahibiydi. Türk Lirası başlıca şehirlerde geçerliydi.

Türkiye, kendi edip kendi bularak durduk yere başına bu çorabı ördü. Başkasını suçlamaya zerre hakkı yok. Ama olan oldu, ölen öldü. Artık bugüne bakmak lazım. 

Davutoğlu'nun Libya'da kotardığı ve Libya'nın kan gölüne dönmesindeki payını da bir kenara bırakıp devam edelim.

Bir iç parantez daha. 

Hafter'e ait önemli yerleri vursak yetmez mi” denilebilir. 

Hafter'in stratejik tesisleri, rafinerileri, limanları, havaalanları ve üsleri Sirte-Tobruk sahili ile ülkenin güneyindeki çöllere kadar yayılmış durumdadır. 

Düşmanı felç etmek için vurmanız gereken en az 100 ayrı nokta sayabilirim. 

Bunlara ek olarak Yunanistan'ın rolünü yazmaya fırsat olmadı; zira “bilgisel” çok uzadı. 

Onu da başka zaman inşallah.

Sözlerimi bitirirken hatırlatmak istediğim son bir husus var: 

Kim ne plan yaparsa yapsın, Libya da Allah'ın mülküdür ve Allah onu dilediğine verecektir. Bu konuda son söz sahibi kimse değil.

Bizler büyük acılar çekmiş Libya halkının acılarının dinmesi ve ülkenin eski güzel günlerine dönmesi için duacı olmayı unutmayalım. Zira bu her şeyden önce insanlık vazifemizdir. 

Hiçbir petrol kuyusu, evladının cesedini kucaklayan bir anadan daha değerli değil.

.

Yasemin Bağoğlu, dikGAZETE.com

4. bölümde “Türkiye'ye karşı birleşmedi” dedim. Evet bu doğru, birleşmedi. Hafter'i destekleyen ülkelerin bunu yapması için bir ana sebepleri, bir de yan sebepleri var.

Bazı ülkelerin (Suudi Arabistan, BAE) Hafter'i desteklemesinin ana sebebi Türkiye'yi Doğu Akdeniz'de güçsüz bırakmak iken bazı ülkeler (Mısır) için bu ana sebep güvenlik. Bazıları (Rusya) için ise ekonomik ilişkiler ve silah satışı. Burayı aydınlattık, devam edelim.

Türkiye ne yapıyor? 

Trablus'ta konuşlu Ulusal Mutabakat Hükümeti ile ilişkilerini yürütüp onu destekliyor. 

Para, askerî eğitim ve silah veriyor. “Kirpi” zırhlı araçlar ve “Bayraktar” İHA’lar sahada aktif, bunu herkes biliyor. Henüz muharip bir Türk askeri cephede mevcut değil.

Türkiye'nin desteklediği Trablus Hükümeti her ne kadar acz içinde çırpınan bir hırdavat yığını olsa da Türkiye'nin dokunuşu ile bir takım toparlanmalar yaşadı. Türkiye'nin askerî yardımları, özellikle Bayraktar insansız hava araçları Tobruk ordusu üzerinde etkili oldu.

Zafer için daha fazlası lazım. Türkiye, askerî müdahalesini buradan öteye taşıyamazsa, yaptığı müdahale Trablus'un ömrünü uzatıp, kaçınılmaz sonu değiştiremeyen bir kanser ilacı etkisi yapacak. Daha fazlasını değil.

Türkiye, özellikle deniz sahası hususunda yaptığı hamlelerde doğru olanı yapıyor. Bir yanlışlık yok. Ama çok geç kalındı. Türkiye, Trablus lehine 2015'te müdahale etseydi bugün savaş bitmiş ve Türkiye, Kuzey Afrika'da önemli bir mevzi kazanmıştı. Ama Türkiye uyudu, uyudu, uyudu...

Şimdi Hafter, Trablus'un gırtlağına çökmüş, hamle yapıp zafer kazanmaya çalışıyor. Geç kalındı; bu işleri çok önceden düşünmeliydiniz. Hava ve deniz üssü kurmak da mümkün görünmüyor. Türkiye, Hafter'e havadan ve denizden saldırabilir ama Libya'da daimi üs kuramaz.

Çünkü gemilerin sığınması için elde olan limanlar Hafter önderliğindeki Tobruk ordusunun doğrudan menzilinde. Trablus'un kontrol ettiği hava üsleri F-16 operasyonlarına uygun değil ve saldırıya çok açık. Misrata hemen her gün vuruluyor, Mitiga ise servis dışı.

Mitiga onarılıp yeniden hizmete girdiyse haberim yok. Bunu da belirteyim. Bilmeyenler için bu üsler Türk destekli Trablus hükümetinin kontrolündeki hava üsleri.

Yani teknik olarak Türkiye'nin Trablus topraklarında hava üssü kurması ve F-16'ları kullanması mümkün değil. Ayrıca Tobruk, her geçen gün hava savunma gücünü arttırıyor. Bugün çok güçlü değiller ama yavaş yavaş bu alanda ilerliyorlar.

Burada bir iç parantez daha açmalı. Türkiye, olur da Hafter'e doğrudan bir saldırı düzenlerse, Hafter'i destekleyen ülkeler de (belki Rusya hariç) bizzat Trablus'u vurmaya kalkabilir. Ve emin olun onların yapacağı saldırılar çok daha yıkıcı olur zira vuracakları alan ufacık.

Libya'nın büyük kısmına Türk Hava Kuvvetleri'nin saldırması mı daha yıkıcı olur, yoksa Libya'nın tek şehrine Mısır, BAE ve Suudi Hava Kuvvetleri'nin ortaklaşa saldırması mı? 

Eğri oturup doğru konuşalım, edebiyatı kenara bırakalım.

Tabii hepinizin içinden geçiyordur. 

“Ne halt etmeye, ABD'nin peşine takılıp Kaddafi karşıtı cepheye katıldık da Libya'nın bu hale gelmesinde pay sahibi olduk” diye.

Haklısınız. 

Savaştan önce Libya'da Türk şirketleri öncelik sahibiydi. Türk Lirası başlıca şehirlerde geçerliydi.

Türkiye, kendi edip kendi bularak durduk yere başına bu çorabı ördü. Başkasını suçlamaya zerre hakkı yok. Ama olan oldu, ölen öldü. Artık bugüne bakmak lazım. 

Davutoğlu'nun Libya'da kotardığı ve Libya'nın kan gölüne dönmesindeki payını da bir kenara bırakıp devam edelim.

Bir iç parantez daha. 

Hafter'e ait önemli yerleri vursak yetmez mi” denilebilir. 

Hafter'in stratejik tesisleri, rafinerileri, limanları, havaalanları ve üsleri Sirte-Tobruk sahili ile ülkenin güneyindeki çöllere kadar yayılmış durumdadır. 

Düşmanı felç etmek için vurmanız gereken en az 100 ayrı nokta sayabilirim. 

Bunlara ek olarak Yunanistan'ın rolünü yazmaya fırsat olmadı; zira “bilgisel” çok uzadı. 

Onu da başka zaman inşallah.

Sözlerimi bitirirken hatırlatmak istediğim son bir husus var: 

Kim ne plan yaparsa yapsın, Libya da Allah'ın mülküdür ve Allah onu dilediğine verecektir. Bu konuda son söz sahibi kimse değil.

Bizler büyük acılar çekmiş Libya halkının acılarının dinmesi ve ülkenin eski güzel günlerine dönmesi için duacı olmayı unutmayalım. Zira bu her şeyden önce insanlık vazifemizdir. 

Hiçbir petrol kuyusu, evladının cesedini kucaklayan bir anadan daha değerli değil.

.

Yasemin Bağoğlu, dikGAZETE.com