Uçaklar düşmez; düşürülür!.. -Uçak kazaları: 1. Bölüm

Uçaklar düşmez; düşürülür!.. -Uçak kazaları: 1. Bölüm

Uçaklar düşmez; düşürülür!.. -Uçak kazaları: 1. Bölüm Uçaklar düşmez; düşürülür!.. -Uçak kazaları: 1. Bölüm

UÇAKLAR DÜŞMEZ; DÜŞÜRÜLÜR!.. (UÇAK KAZALARI : 1. BÖLÜM)

Uçaklar, en etkin ve emniyetli ulaşım araçlarıdır; havadaki uçaklar, durup dururken öylece kendiliğinden düşmezler; düşen uçakta mutlaka mantikî bir sebep aramak lazım... O sebep ise yine insanların kendi elleriyle yaptıkları hatalardan kaynaklanıyor... 

Havanın, suyun, toprağın bozulması da teknik ve personel hataları da insan kaynaklıdır. 

Dünyadaki bütün olumlu ve olumsuz olayların kaynağında insanın kendisinin olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız... 

Necm Suresi, 39. Ayet:Ve şüphesiz ki, insan için kendi çalıştığından başkası yoktur.”

İSRÂ SURESİ, 13. Ayet:

Allah, “... her bir insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık...diyor... Yani Kur’an, kaderimizin çabalarımıza bağlı olduğu söylüyor…

Ayetteki kader konusunu önce doğru anlamalıyız... 

Her insanın kaderi, kendi çabasına bağlı olduğu kadar, kendi dışındaki insanların yaptıkları da o insanın kaderini de dışarıdan etkilemektedir... 

Kısacası yine hem insanın kendisi ve de insanların tümünün davranışı,  bütün dünyayı olumlu veya olumsuz etkiliyor... 

Ne yazık ki hem doğayı hem canlıları etkiliyor...

Anlaşılan o ki insanlar, kendi yaptıklarının karşılığını görmektedir…

Görüldüğü kadarıyla, sizin yaptığınız doğru bir iş bile dünyamızı düzeltmeye yetmiyor, diğer insanların yaptıkları sizi de herkesi de etkileyebiliyor... 

Dünyadaki açlığa sebep olan doymak bilmeyen emperyalist devletler ve materyalist insanların yaptıkları yanlışlar yüzünden insanların tümü olumsuz olarak etkileniyor…

Sonuç olarak, yaptıklarımız yüzünden dünyamız ve içindeki canlılar hep birlikte zarar görüyoruz.  

UÇAK KAZALARI VE SEBEPLERİ…

Bu sıralarda sık sık “Uçak Kazası Raporu” adlı belgeselleri seyrediyorum... 

Yaklaşık 200 tane uçak kazası belgeseli seyrettim... 

Başka uçak kazası belgeseli kalmayınca, ikinci bir defa aynı belgeselleri tekrar seyrettim... 

Benim, bir filmi ikinci defa seyrettiğim nadirdir. Çünkü yaşlılıkta zaman çok daha önemli ve de kıymetli!.. Ayrıca bu belgeselleri seyretmek bana heyecan veriyor. Uçak ve pilotlarla ilgili çok detaylı bilgi sahibi oldum...

Bilgilerimi bir pilotla paylaştığımda, pilot arkadaşın, şaşırdığını da gördüm; bana bu kadar ayrıntıya nasıl sahip olduğumu da sormuştu…

Ben de belgesel filmlerden bahsettim... 

Şimdiye kadar vuku bulan uçak kazalarını, değiştirmeden direk anlatan bu belgeseller, gerçeğini aratmayacak kadar kaliteli ve inandırıcı yapılmış... 

Bu “Uçak Kaza Raporu” hazırlamaları çok disiplinli çalışmalar olduğu için, günümüzdeki uçak kazaları iyice azalmıştır...

Benim tek beğenmediğim tarafı ise, yapılan bu güzel belgeseller tercüme edilirken TDK’nin dil politikasının uygulanması ve gerçek kadim Türkçemize ihanet edilmesiydi…

Koşul, olanak, olasılık” gibi kelimelerin ısrarla ve sıklıkla yer aldığı bu filmlerin dublajlarında da bin yıllık Türkçe kelimelerimizin çöpe atılması, kabul edilemez... 

Yaklaşık 60 bin Türkçe kelimemizi tasfiye ederek, çöpe atan TDK politikası, şimdilerde ülkemize burnunu sokan, bolca Yahudi propagandası yapmakta olan ve de ahlak kurallarını hiçe sayan ‘Netflix’ şirketinin filmleriyle de sürdürülüyor… Anlaşılan -vergisini verdiği müddetçe- bu tür Türk toplumuna zararlı filmlerde kültürel bir mahzur da görülmüyor!..

DÜŞEN UÇAKLARIN HİKÂYESİ…

Baştaki açılış yazılarımız, aslında şimdi anlatacaklarımızın temel unsurlarını oluşturmaktadır...

Uçak kazalarının da tamamının insan hatasından kaynaklandığını görüyoruz... 

İster pilot hatası, ister meteoroloji, ister malzeme hatası, İster hava trafik kontrolörleri hatası, ister tamir-bakım ve yer servisleri hatası, ister hava alanı organize ve de güvenlik servisleri hatası olsun bunların hepsi sonuçta dönüp dolaşıp, insan hatası olarak karşımıza çıkıyor...

İKİ PİLOT DA ÖLÜYOR…

Uçak kazalarının materyalist anlayışlardan kaynaklandığına açıkça şahit oluyoruz!.. 

10 Şubat 2011 tarihinde küçük bir yolcu uçağı, Kuzey İrlanda’nın başşehri olan Belfast’tan kalkarak, İrlanda’nın başka bir şehri olan Cork (kork) şehrine gidiyor. Ancak Cork’a inerken uçak düşüyor... 

İki pilot dâhil,  altı kişi ölüyor ve altı kişi de yaralı olarak kurtuluyor... 

Aslında bu uçak, bizim için bir örnek teşkil ediyor. 

Şimdi bu düşen uçağımızın hikâyesini anlayalım ve de analizini yapalım.

Kaza yapan uçağımız, yoğun siste İrlanda’nın Cork Hava Alanı’na inerken iki defa pisti past geçiyor ve üçüncü denemede ise uçak düşüyor...

Bu ısrarlı denemelerin sonucunda “Uçak Kazası Raporu” çıkıyor…

Havacılık için bu raporlar, hayatî değerlere sahip, çok detaylı ve ciddi çalışmalardır. 

Kaza sebebini araştırmak için hava yolları görevlileri, ülke polisi gibi unsurların devreye girmesi, normal bir uygulama olarak görülmektedir. Ancak esas kaza raporunu, uçağı yapan şirketin bağımsız müfettişleri yapıyor... Çünkü uçakların teknik hatalarını tespit etmek, tasarımlarını geliştirmek ve ilerde olabilecek muhtemel kazaları azaltmak, bu raporlarla mümkün olmaktadır.

Bu araştırmalar, çok yönlü yapılan yorucu ve sorumluluğu çok ağır çalışmalar olmaktadır... 

Bu ciddi çalışmalardan dolayı günümüzde uçak kazaları azalmıştır. 

Uçak firmaları, uçaklarının eksikliklerini öğrenmek ve de geliştirmek için bu raporları ihtiyaç duymaktadır... 

Hiç bir uçak durup dururken havadan yere düşmez, her kazada basit ya da önemli bir sebep söz konusudur.

Bu incelemeyi yapan müfettişler, öncelikle düşen uçağın niçin ve nasıl düştüğünü, yayıldığı alandaki parçalardan, Karakutulardan, (Flight recorder) hava alanı kulesindeki uçuş kontrollerinden ve de sağ kalan kişilerin ifadelerinden yararlanarak çözer.

Uçaklar, en güvenli ulaşım araçları olmalarına rağmen az da olsa kazalara sebebiyet verirler. 

Bazen düşen uçaklarda sağ kalan olmadığında müfettişler, karakutuların sağlam bulunması ve de doğru çalışabilmesi için büyük mesailer harcar.

Küçük yolcu uçağı da olsa en az iki pilot vazifelidir. 

Düşen bu uçakta da iki pilot mevcuttu, ancak düşüş esnasında bu pilotların ikisi de ölmüştür... 

Bundan dolayı kokpit ses kayıt cihazı ve data kayıt cihazı müfettişler tarafından çok daha önemli hale gelmiştir. 

Uçaklarda mecburi hale gelen iki adet karakutu bulunuyor... Birisi,  dataların (uçuş bilgileri)  kayıt edildiği, diğeri ise pilot konuşmalarının kayıtlarının olduğu kutulardır... 

Başmüfettiş, inceleme yaparken önce kuledeki hava kontrol kulesi personellerinin ifadelerine başvuruyor... Sonra da kokpit ses kayıtları ve veri kayıt cihazı olan karakutuları inceliyor. Raporda ortaya çıkan manzara ise gerçekten içler acısı...

PİLOTLAR, GECE YARISI UÇAK KOLTUKLARINI SÖKÜP TAKIYOR…

Uçak Kazası Raporu, gerçekten ilginç detaylarla dolu!.. 

Hava yollarında meşhur bir deyim dolaşmaktadır: “Uçak havadaysa para kazanır.” Bu materyalist anlayış, uçak kazalarının yaklaşık yüzde 98’ni oluşturmaktadır... 

Bu yüzden uçakları neredeyse 24 saat havada tutmaya çalışıyorlar…

Bu küçük yolcu uçağında maliyetleri düşük tutmak için yeterince personel çalıştırılmıyor ve beş kişinin işi bir kişiye yaptırılıyor... 

Bu materyalist anlayış, ne yazık ki günümüz dünyasında bütün şirketler için geçerli bir uygulama olmuştur... 

Bankalar da devlet kurumları da bu materyalist anlayış yüzünden milleti kuyruklarla hizaya sokuyorlar. Özel firmalar ve resmi kurumlar personel tasarrufuyla kendi maliyetlerini düşürürken,  müşterilerin zamanının çalınması hiç söz konusu bile olmuyor... Zaman da para olduğuna göre kurumlar, müşterilerinin cebindeki parayı sinsice çalıyorlar...

Bu materyalizmin getirdiği bir anlayıştır... 

Sistem, hırsızlara her zaman imkân sağlayabiliyor. 

Parayla tutuksuz yargılamada kefalet olayı da “paralı askerlik” gibi binlerce uygulama da paranın bütün değerleri satın aldığını gösteriyor…

Materyalist bir sistemde gerçek anlamda bir ahlak ve merhamet söz konusu olamaz...

Günümüzde suyun ve tuvaletlerin paralı olması da materyalist anlayıştan kaynaklanıyor... 

Ne yazık ki parayla içilen su, para verilerek dışarı atılıyor...

Para araç olmaktan çıkıp, amaç haline geldiğinden, hedeflenen para kazanma sevdası için her türlü rezaleti yapmak zorunda kalıyorsunuz... Adalet ve insan hakları, bu tür yönetim sistemlerinde iş göremez hale geliyor... Aynı zamanda ahlak anlayışı da erozyona uğruyor...

Bu küçük yolcu uçağındaki pilotlar da acımasız bir şekilde çalıştırılarak, pilotluk dışında işlerin yükünü de çekmek zorunda bırakılıyor... 

Oysa bu uçaktaki iki pilotun asıl görevi ve sorumluluğu, uçaktaki yolcuların güvenliği sağlamak ve yolcuların rahat bir yolculuk yapmasını temin ederek, varış noktasına zamanında ulaşmalarını sağlamaktır.

Ancak, uçağın mümkün mertebe havada kalarak, para kazanabilmesi pilotlara dinlenmelerine fırsat vermiyor... 

Bu küçük uçak, daha fazla para kazanması için gece de kargo taşıması için kullanılıyor. Ancak kargo için gece vakti koltukları sökecek birileri lazım… Hava yolları bu işin de bir kolayını bulmuş, koltukları söken ve kargo taşıması bittiğinde yerine tekrar montaj eden de pilotlar oluyor...

Pilotlar, kabin görevlisinin yaptığı işleri de yapmak zorundalar, anonsları da, bavullarla ilgilenme işlerini de bu küçük uçakta pilotlarımız yapıyor... 

Uçağın bakım dosyasında ise hemen hemen hiç arıza yapmadığı görünüyor... 

Oysa bakım ve arıza her uçakta sıklıkla yapılır ve kayıt dosyası tutulur... 

Bu uçak, bakım yaptırmak ya da sair sebepler yüzünden zaman kaybetmek istememiş görülüyor; çünkü zaman paradır... 

Uçmaya mani zaruri bir hal yoksa bakıma gerek de duymuyorlar, boşuna zaman kaybetmenin ne anlamı var(?!) Zaman paradır... 

Şayet bakım için dosya tutmuş olsalar, yapılması zaruri olan bütün arıza kayıtları ortaya çıkmış olacak; bu durum ise şirketin ihmal ettiği çalışmaların açığa çıkmasına sebep olacaktır... 

Bu yüzden şirket yerine suçlunun pilot olması daha uygun görünüyor... Üstelik pilotlar ölmüşlerse iş daha kolay hale geliyor; zira pilotların savunması da ortadan kalmış oluyor.

BU UÇAK KİMİN?

Raporda uçağın sahibinin, bilet satan hava yolu şirketinin olmadığı ortaya çıkıyor... 

Uçak bir İspanyol bankasına ait; banka, bir şirkete bu uçağı kiralık vermiş, o şirket de başka şirkete kiralamış vs.” hikâye uzayıp gidiyor…

Aynen günümüzdeki ihale alan, sonra da işi taşeron firmalara aktaran, iş anlayışı gibi!..

Demek ki havada da karada da materyalist anlayış fazla değişmiyor…

Hedeflenen sadece para oluyor, ona ulaşmak için her türlü insanlıktan uzaklaşmak mümkün oluyor... 

Peki, bu uçak neden sisli havada iki defa denediği halde, ısrarla üçüncü defa da inmeye çalışmış?

Onun da cevabı, para problemiyle açıklanabiliyor... 

Uçak, şayet piste inmeyip, başka hava alanına giderse, yolcuların otel masrafları ve de gidecekleri yere kara ulaşımını da hava yolları şirketi yapmak zorunda... 

Kısacası hava yolu şirketi, fazladan masraf yapmak zorunda kalacaktır... 

Tabii ki uçak firması da bu masrafı yaptıran pilota iyi gözle bakmayacaktır... 

(Maceramız, 2. Bölümde devam edecek.. Ben en iyisi 2. Yazımıza kadar biraz daha yeni belgeselleri inceleyeyim.)

.

Raşit Anaral, dikGAZETE.com

UÇAKLAR DÜŞMEZ; DÜŞÜRÜLÜR!.. (UÇAK KAZALARI : 1. BÖLÜM)

Uçaklar, en etkin ve emniyetli ulaşım araçlarıdır; havadaki uçaklar, durup dururken öylece kendiliğinden düşmezler; düşen uçakta mutlaka mantikî bir sebep aramak lazım... O sebep ise yine insanların kendi elleriyle yaptıkları hatalardan kaynaklanıyor... 

Havanın, suyun, toprağın bozulması da teknik ve personel hataları da insan kaynaklıdır. 

Dünyadaki bütün olumlu ve olumsuz olayların kaynağında insanın kendisinin olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız... 

Necm Suresi, 39. Ayet:Ve şüphesiz ki, insan için kendi çalıştığından başkası yoktur.”

İSRÂ SURESİ, 13. Ayet:

Allah, “... her bir insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık...diyor... Yani Kur’an, kaderimizin çabalarımıza bağlı olduğu söylüyor…

Ayetteki kader konusunu önce doğru anlamalıyız... 

Her insanın kaderi, kendi çabasına bağlı olduğu kadar, kendi dışındaki insanların yaptıkları da o insanın kaderini de dışarıdan etkilemektedir... 

Kısacası yine hem insanın kendisi ve de insanların tümünün davranışı,  bütün dünyayı olumlu veya olumsuz etkiliyor... 

Ne yazık ki hem doğayı hem canlıları etkiliyor...

Anlaşılan o ki insanlar, kendi yaptıklarının karşılığını görmektedir…

Görüldüğü kadarıyla, sizin yaptığınız doğru bir iş bile dünyamızı düzeltmeye yetmiyor, diğer insanların yaptıkları sizi de herkesi de etkileyebiliyor... 

Dünyadaki açlığa sebep olan doymak bilmeyen emperyalist devletler ve materyalist insanların yaptıkları yanlışlar yüzünden insanların tümü olumsuz olarak etkileniyor…

Sonuç olarak, yaptıklarımız yüzünden dünyamız ve içindeki canlılar hep birlikte zarar görüyoruz.  

UÇAK KAZALARI VE SEBEPLERİ…

Bu sıralarda sık sık “Uçak Kazası Raporu” adlı belgeselleri seyrediyorum... 

Yaklaşık 200 tane uçak kazası belgeseli seyrettim... 

Başka uçak kazası belgeseli kalmayınca, ikinci bir defa aynı belgeselleri tekrar seyrettim... 

Benim, bir filmi ikinci defa seyrettiğim nadirdir. Çünkü yaşlılıkta zaman çok daha önemli ve de kıymetli!.. Ayrıca bu belgeselleri seyretmek bana heyecan veriyor. Uçak ve pilotlarla ilgili çok detaylı bilgi sahibi oldum...

Bilgilerimi bir pilotla paylaştığımda, pilot arkadaşın, şaşırdığını da gördüm; bana bu kadar ayrıntıya nasıl sahip olduğumu da sormuştu…

Ben de belgesel filmlerden bahsettim... 

Şimdiye kadar vuku bulan uçak kazalarını, değiştirmeden direk anlatan bu belgeseller, gerçeğini aratmayacak kadar kaliteli ve inandırıcı yapılmış... 

Bu “Uçak Kaza Raporu” hazırlamaları çok disiplinli çalışmalar olduğu için, günümüzdeki uçak kazaları iyice azalmıştır...

Benim tek beğenmediğim tarafı ise, yapılan bu güzel belgeseller tercüme edilirken TDK’nin dil politikasının uygulanması ve gerçek kadim Türkçemize ihanet edilmesiydi…

Koşul, olanak, olasılık” gibi kelimelerin ısrarla ve sıklıkla yer aldığı bu filmlerin dublajlarında da bin yıllık Türkçe kelimelerimizin çöpe atılması, kabul edilemez... 

Yaklaşık 60 bin Türkçe kelimemizi tasfiye ederek, çöpe atan TDK politikası, şimdilerde ülkemize burnunu sokan, bolca Yahudi propagandası yapmakta olan ve de ahlak kurallarını hiçe sayan ‘Netflix’ şirketinin filmleriyle de sürdürülüyor… Anlaşılan -vergisini verdiği müddetçe- bu tür Türk toplumuna zararlı filmlerde kültürel bir mahzur da görülmüyor!..

DÜŞEN UÇAKLARIN HİKÂYESİ…

Baştaki açılış yazılarımız, aslında şimdi anlatacaklarımızın temel unsurlarını oluşturmaktadır...

Uçak kazalarının da tamamının insan hatasından kaynaklandığını görüyoruz... 

İster pilot hatası, ister meteoroloji, ister malzeme hatası, İster hava trafik kontrolörleri hatası, ister tamir-bakım ve yer servisleri hatası, ister hava alanı organize ve de güvenlik servisleri hatası olsun bunların hepsi sonuçta dönüp dolaşıp, insan hatası olarak karşımıza çıkıyor...

İKİ PİLOT DA ÖLÜYOR…

Uçak kazalarının materyalist anlayışlardan kaynaklandığına açıkça şahit oluyoruz!.. 

10 Şubat 2011 tarihinde küçük bir yolcu uçağı, Kuzey İrlanda’nın başşehri olan Belfast’tan kalkarak, İrlanda’nın başka bir şehri olan Cork (kork) şehrine gidiyor. Ancak Cork’a inerken uçak düşüyor... 

İki pilot dâhil,  altı kişi ölüyor ve altı kişi de yaralı olarak kurtuluyor... 

Aslında bu uçak, bizim için bir örnek teşkil ediyor. 

Şimdi bu düşen uçağımızın hikâyesini anlayalım ve de analizini yapalım.

Kaza yapan uçağımız, yoğun siste İrlanda’nın Cork Hava Alanı’na inerken iki defa pisti past geçiyor ve üçüncü denemede ise uçak düşüyor...

Bu ısrarlı denemelerin sonucunda “Uçak Kazası Raporu” çıkıyor…

Havacılık için bu raporlar, hayatî değerlere sahip, çok detaylı ve ciddi çalışmalardır. 

Kaza sebebini araştırmak için hava yolları görevlileri, ülke polisi gibi unsurların devreye girmesi, normal bir uygulama olarak görülmektedir. Ancak esas kaza raporunu, uçağı yapan şirketin bağımsız müfettişleri yapıyor... Çünkü uçakların teknik hatalarını tespit etmek, tasarımlarını geliştirmek ve ilerde olabilecek muhtemel kazaları azaltmak, bu raporlarla mümkün olmaktadır.

Bu araştırmalar, çok yönlü yapılan yorucu ve sorumluluğu çok ağır çalışmalar olmaktadır... 

Bu ciddi çalışmalardan dolayı günümüzde uçak kazaları azalmıştır. 

Uçak firmaları, uçaklarının eksikliklerini öğrenmek ve de geliştirmek için bu raporları ihtiyaç duymaktadır... 

Hiç bir uçak durup dururken havadan yere düşmez, her kazada basit ya da önemli bir sebep söz konusudur.

Bu incelemeyi yapan müfettişler, öncelikle düşen uçağın niçin ve nasıl düştüğünü, yayıldığı alandaki parçalardan, Karakutulardan, (Flight recorder) hava alanı kulesindeki uçuş kontrollerinden ve de sağ kalan kişilerin ifadelerinden yararlanarak çözer.

Uçaklar, en güvenli ulaşım araçları olmalarına rağmen az da olsa kazalara sebebiyet verirler. 

Bazen düşen uçaklarda sağ kalan olmadığında müfettişler, karakutuların sağlam bulunması ve de doğru çalışabilmesi için büyük mesailer harcar.

Küçük yolcu uçağı da olsa en az iki pilot vazifelidir. 

Düşen bu uçakta da iki pilot mevcuttu, ancak düşüş esnasında bu pilotların ikisi de ölmüştür... 

Bundan dolayı kokpit ses kayıt cihazı ve data kayıt cihazı müfettişler tarafından çok daha önemli hale gelmiştir. 

Uçaklarda mecburi hale gelen iki adet karakutu bulunuyor... Birisi,  dataların (uçuş bilgileri)  kayıt edildiği, diğeri ise pilot konuşmalarının kayıtlarının olduğu kutulardır... 

Başmüfettiş, inceleme yaparken önce kuledeki hava kontrol kulesi personellerinin ifadelerine başvuruyor... Sonra da kokpit ses kayıtları ve veri kayıt cihazı olan karakutuları inceliyor. Raporda ortaya çıkan manzara ise gerçekten içler acısı...

PİLOTLAR, GECE YARISI UÇAK KOLTUKLARINI SÖKÜP TAKIYOR…

Uçak Kazası Raporu, gerçekten ilginç detaylarla dolu!.. 

Hava yollarında meşhur bir deyim dolaşmaktadır: “Uçak havadaysa para kazanır.” Bu materyalist anlayış, uçak kazalarının yaklaşık yüzde 98’ni oluşturmaktadır... 

Bu yüzden uçakları neredeyse 24 saat havada tutmaya çalışıyorlar…

Bu küçük yolcu uçağında maliyetleri düşük tutmak için yeterince personel çalıştırılmıyor ve beş kişinin işi bir kişiye yaptırılıyor... 

Bu materyalist anlayış, ne yazık ki günümüz dünyasında bütün şirketler için geçerli bir uygulama olmuştur... 

Bankalar da devlet kurumları da bu materyalist anlayış yüzünden milleti kuyruklarla hizaya sokuyorlar. Özel firmalar ve resmi kurumlar personel tasarrufuyla kendi maliyetlerini düşürürken,  müşterilerin zamanının çalınması hiç söz konusu bile olmuyor... Zaman da para olduğuna göre kurumlar, müşterilerinin cebindeki parayı sinsice çalıyorlar...

Bu materyalizmin getirdiği bir anlayıştır... 

Sistem, hırsızlara her zaman imkân sağlayabiliyor. 

Parayla tutuksuz yargılamada kefalet olayı da “paralı askerlik” gibi binlerce uygulama da paranın bütün değerleri satın aldığını gösteriyor…

Materyalist bir sistemde gerçek anlamda bir ahlak ve merhamet söz konusu olamaz...

Günümüzde suyun ve tuvaletlerin paralı olması da materyalist anlayıştan kaynaklanıyor... 

Ne yazık ki parayla içilen su, para verilerek dışarı atılıyor...

Para araç olmaktan çıkıp, amaç haline geldiğinden, hedeflenen para kazanma sevdası için her türlü rezaleti yapmak zorunda kalıyorsunuz... Adalet ve insan hakları, bu tür yönetim sistemlerinde iş göremez hale geliyor... Aynı zamanda ahlak anlayışı da erozyona uğruyor...

Bu küçük yolcu uçağındaki pilotlar da acımasız bir şekilde çalıştırılarak, pilotluk dışında işlerin yükünü de çekmek zorunda bırakılıyor... 

Oysa bu uçaktaki iki pilotun asıl görevi ve sorumluluğu, uçaktaki yolcuların güvenliği sağlamak ve yolcuların rahat bir yolculuk yapmasını temin ederek, varış noktasına zamanında ulaşmalarını sağlamaktır.

Ancak, uçağın mümkün mertebe havada kalarak, para kazanabilmesi pilotlara dinlenmelerine fırsat vermiyor... 

Bu küçük uçak, daha fazla para kazanması için gece de kargo taşıması için kullanılıyor. Ancak kargo için gece vakti koltukları sökecek birileri lazım… Hava yolları bu işin de bir kolayını bulmuş, koltukları söken ve kargo taşıması bittiğinde yerine tekrar montaj eden de pilotlar oluyor...

Pilotlar, kabin görevlisinin yaptığı işleri de yapmak zorundalar, anonsları da, bavullarla ilgilenme işlerini de bu küçük uçakta pilotlarımız yapıyor... 

Uçağın bakım dosyasında ise hemen hemen hiç arıza yapmadığı görünüyor... 

Oysa bakım ve arıza her uçakta sıklıkla yapılır ve kayıt dosyası tutulur... 

Bu uçak, bakım yaptırmak ya da sair sebepler yüzünden zaman kaybetmek istememiş görülüyor; çünkü zaman paradır... 

Uçmaya mani zaruri bir hal yoksa bakıma gerek de duymuyorlar, boşuna zaman kaybetmenin ne anlamı var(?!) Zaman paradır... 

Şayet bakım için dosya tutmuş olsalar, yapılması zaruri olan bütün arıza kayıtları ortaya çıkmış olacak; bu durum ise şirketin ihmal ettiği çalışmaların açığa çıkmasına sebep olacaktır... 

Bu yüzden şirket yerine suçlunun pilot olması daha uygun görünüyor... Üstelik pilotlar ölmüşlerse iş daha kolay hale geliyor; zira pilotların savunması da ortadan kalmış oluyor.

BU UÇAK KİMİN?

Raporda uçağın sahibinin, bilet satan hava yolu şirketinin olmadığı ortaya çıkıyor... 

Uçak bir İspanyol bankasına ait; banka, bir şirkete bu uçağı kiralık vermiş, o şirket de başka şirkete kiralamış vs.” hikâye uzayıp gidiyor…

Aynen günümüzdeki ihale alan, sonra da işi taşeron firmalara aktaran, iş anlayışı gibi!..

Demek ki havada da karada da materyalist anlayış fazla değişmiyor…

Hedeflenen sadece para oluyor, ona ulaşmak için her türlü insanlıktan uzaklaşmak mümkün oluyor... 

Peki, bu uçak neden sisli havada iki defa denediği halde, ısrarla üçüncü defa da inmeye çalışmış?

Onun da cevabı, para problemiyle açıklanabiliyor... 

Uçak, şayet piste inmeyip, başka hava alanına giderse, yolcuların otel masrafları ve de gidecekleri yere kara ulaşımını da hava yolları şirketi yapmak zorunda... 

Kısacası hava yolu şirketi, fazladan masraf yapmak zorunda kalacaktır... 

Tabii ki uçak firması da bu masrafı yaptıran pilota iyi gözle bakmayacaktır... 

(Maceramız, 2. Bölümde devam edecek.. Ben en iyisi 2. Yazımıza kadar biraz daha yeni belgeselleri inceleyeyim.)

.

Raşit Anaral, dikGAZETE.com