Üçüncü dünya ülkesinden süper lige olan yolculuk ve zamlar…

Üçüncü dünya ülkesinden süper lige olan yolculuk ve zamlar…

Üçüncü dünya ülkesinden süper lige olan yolculuk ve zamlar… Üçüncü dünya ülkesinden süper lige olan yolculuk ve zamlar…

ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKESİNDEN SÜPER LİGE OLAN YOLCULUK VE ZAMLAR… 

… Daha doğrusu geçim sıkıntımız.

AK Parti iktidara gelmeden önceki Türkiye’nin hali tam bir geri kalmış ülkelerin hali gibiydi.

Nasıl olmasın ki!

Bir türlü kurulamayan hükumetler, kurulan hükumetlerin de ortalama süresi bir yılı geçmeyen bir ülkeydi Türkiye.

Bu arada;

Kurulan hükumetlerin beceriksizliğinden 25 bankası batmış hükumetler…

Vaziyeti idare edemedikleri için terör almış başını yürümüş, faili meçhullere her gün bir yenisi eklenen, ülkenin önemli akademisyen, düşünce ve fikir adamlarının suikasta uğrayıp ama faili bir türlü bulunamayan bir ülkeydik.

Bu durumda;

Sağlık sistemini, eğitim sistemini, ekonomiyi vs. anlatmaya gerek yok.

Hastalar hastanede rehin kalıyor, İstanbul gibi bir şehirde bile bir yatakta 2 hasta yatırılıyordu. (Bugün 264 bin yatak kapasitesi var... Şehir hastaneleri ise 5 yıldız konforunda ama randevu alınamıyorsa bu başka bir yazının konusu)

F-16’YA TAKILAN FÜZE…

Silah savunma sanayisinde sıfır değildik ama ona yakın yerlerdeydik.

Ordumuzun ihtiyacı olan silah araç ve gereçlerin ancak yüzde 20’si yerli, gerisi malum ülkelerden karşılanıyordu. (Şimdi o malum ülkelere – başta ABD olmak üzere- biz silah, mühimmat vs. ihraç ediyoruz)

Bizim ürettiğimiz silah ve mühimmatın durumu da şu şekilde idi:

Örnek olarak F-16 savaş uçağını ele alalım.

Bu uçaklar alındığında her biri için 2 adet füze (bomba) verilir, o füzelerin birini tatbikatta kullanan pilotun, teröre karşı kullanmak üzere elinde sadece bir tane bomba kalırdı.

Bunu da kullandı mı 2 veya 4 füze daha göndermesi için ABD’den sipariş etmek gerekiyordu.

ZORDUR ALMAK BİZDEN KIZI!

Sipariş veriliyor!..

Ama…

Bu iş, kâğıt üzerinde görüldüğü kadar kolay değil.

Yeni füze siparişi için sadece para ödemek yetmiyor.

Türkiye’den giden bu teklif;

Amerikan meclislerinden, senato, temsilciler meclisi, komisyonlar vs. daha bilmediğimiz bir sürü kademeden geçiyor…

Ki,

Bu füzeler Türkiye’ye verilirse, Yunanistan’ın paşa gönlü kırılır mı?

İsrail bu işe ne der?

Vs. gibi daha bilmediğimiz bir sürü prosedür işletilir,

Bu arada;

Teröristler dağlarda istediği eylem ve baskınları yapar, şehitlerimiz gözyaşları içinde toprağa verilirdi.

Yani;

Paramızla istediğimiz silahı alamaz, çektiğimiz acılara düşmanlarımız kıs kıs gülerdi.

PEKİ, YA ŞİMDİ?

Şimdi ise aslan parçası yiğitlerimiz, meseleyi çözdü.

Yeni bir yazılım geliştirerek (daha doğrusu F-16’nın yazılımını çözerek) F-16’lara ASELSAN’ın ürettiği füzeleri monte edecek duruma getirdi.

Bundan sonra;

Silahı biten F-16’lar, ABD kongresinin keyfi olana kadar hangarda beklemeyecek.

Yerli üretim füzelerini takıp, görevine devam edecek. (Bu füzeleri –GÖKDOĞAN ve BOZDOĞAN– Milli Muharip Uçağımız KAAN da kullanabilecek)

BUNLAR İYİ DE BU ZAMLAR NE OLACAK?

Hiçbir ülke, sıkıntı ve çile çekmeden süper güç olabilmiş değildir.

Merak edenler Amerika, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Almanya tarihine bir baksın.

Bunlar arasında, bizim çektiğimiz sıkıntı belki de en hafif olanıdır.

NASIL YANİ!.. BU SIKINTILARA SEN HAFİF Mİ DİYORSUN?

Hayır!

Hafiftir” demiyorum. Diğer ülkelere kıyasla bunu söylüyorum.

Mesela ABD’nin 100-150 yıl önceki haline bakın!

Eğer talih yüzüne gülüp, Avrupa ülkeleri 2. Dünya Savaşı’nda birbirini kırmasaydı, bugün bile şu andaki gücünde olamayacaktı.

Ayrıca;

Savaşın dışında türlü hile ve desiselerle süper güç olmasına rağmen (Dolar’ın dünya rezerv parası olması, NATO’da egemen olması, BM’de borusunu öttürmesi vs.)

Ve…

100 yıldır 70-80 civarında ülkeyi sömürmesine rağmen bugün durumu hiç de parlak değil.

Üretimi 23-24 trilyon dolar ama buna karşı borcu 32 trilyon dolar (üretim dediği şeyin de yarısı balon; gerçek üretim değil)

Yani ABD, tüm bu avantajlara rağmen her gün bir adım geri gidiyor.

ÇİN…

Çin’in 100 yıl önceki hali ise içler acısıydı. Hatta 40-50 yıl önce bile Çin yerlerde sürünüyordu.

Kişi başı milli geliri 300 dolar olduğu zamanı hatırlıyorum...

Bizim yerli Maocular sevinçten havalara uçmuştu. Bugün Çin süper güç…

RUSYA…

Rusya, 100 yıl önce gıdasızlık ve yeterli beslenememekten dolayı anneler sakat çocuklar doğururdu.

İnsanlar açlıktan kırıldığı için yeni rejim komünist doktrininin bir kısmından vaz geçerek NEP’e geçmişti (Novaya Ekonomiçeskaya)

İNGİLTERE – FRANSA – ALMANYA - JAPONYA

Tek tek saymaya gerek yok!..

Almanya’nın 60-70 yıl önceki hali malum… Yıkılmış perişan olmuş bir ülkeydi.

Japonya’nın ise milli geliri 27 Mayıs 1960 hain darbesine kadar bizim altımızdaydı.

Menderes ve arkadaşlarının idamından sonra biz geri giderken onlarsa hızla kalkındı.

Yani;

Bugün süper güç ve refah içinde olan ülkeler bir anda bu duruma gelmediler.

Bu iş, bir vetire (süreç) meselesidir.

Kaldı ki;

Almanya ve Japonya süper güç falan da değiller; hatta bağımsız bile değiller. Amerika’nın onayını almadan yerlerinden bile kımıldayamazlar.

Üstelik Almanya’nın her yıl İsrail’e haraç ödemek zorunda olduğunu unutmayalım ama konumuz bu değil.

PEKİ, BİZ NE ZAMAN HEM ZENGİN HEM SÜPER GÜÇ OLACAĞIZ?

Yukarıda ülkelerden örnekler verdim.

Bu iş için en az bir 100 yıl gerektiği görülmektedir

Ancak!..

Bizim gibi dinamik ülkelerde eğer doğru bir seçim ve başımızda dirayetli bir lider bulunursa bu süre çok daha kısa olur.

Nitekim…

20 yılda aldığımız mesafe göz önüne alındığında kısa sürede ne kadar büyük mesafe kat ettiğimiz de ortadadır.

SEN BU DURUMA “İYİ” Mİ DİYORSUN?

-Hem de “çok iyi…” diyorum…

-Ama muhalefet hiç de öyle demiyor. “Biz olsaydık zamlar bu kadar olmaz dolar bu kadar yükselmezdi” diyorlar…

-Muhalefetin öyle demesi normaldir ama elimizde mukayese edeceğimiz materyaller var… Durum, söyledikleri gibi değil. Bugün ülkemizin büyük şehir belediyeleri onların elinde... Belediyecilikte nasıl döküldüklerini, belediyeleri nasıl iflasa doğru götürdüklerini görüyoruz ama ben, onlar hükumet iken ülkemizi nasıl yönettiklerini bir örnekle açıklayayım:

DEPREM…

17 Ağustos 1999 depremi olduğunda şimdiki muhalefetin fotokopisi iktidardaydı.

O deprem, 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli deprem kadar şiddetli ve bu kadar geniş bir bölgede ve bu kadar yıkıcı da değildi.

99 depreminin kapsadığı alan ve etkilediği nüfus da şimdiki deprem kadar değildi. (99’da 7.4 şiddetindeki depreme karşılık, 6 Şubat’ta 3 saat arayla üst üste gerçekleşen 7.7 ve 7.6 şiddetinde iki deprem…) 

Buna rağmen;

1999 depreminden sonra çıkan kriz yönetilememiş, bir gecede dolar 2 katına çıkmış, 25 banka batmış, memurların maaşı ödenememiş, emekliler erimiş pula dönmüş maaşlarını alabilmek için bankaların önünde uzun kuyruklar meydana getirmişti.

Peki,

Bütün bunları en iyi Kılıçdaroğlu bilmiyor mu?

Biliyor!.. Da…

Laf olsun torba dolsun kabilinden elinde 200 lirayı sallayıp “Biz olsak bu durum şöyle olmazdı, böyle olmazdı!..” falan demeye getiriyor.

Sanki o yıllarda, iflasın en önemli ayaklarından olan SSK’nın genel müdürü kendisi değilmiş gibi…

.

Emin Batur, dikGAZETE.com

ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKESİNDEN SÜPER LİGE OLAN YOLCULUK VE ZAMLAR… 

… Daha doğrusu geçim sıkıntımız.

AK Parti iktidara gelmeden önceki Türkiye’nin hali tam bir geri kalmış ülkelerin hali gibiydi.

Nasıl olmasın ki!

Bir türlü kurulamayan hükumetler, kurulan hükumetlerin de ortalama süresi bir yılı geçmeyen bir ülkeydi Türkiye.

Bu arada;

Kurulan hükumetlerin beceriksizliğinden 25 bankası batmış hükumetler…

Vaziyeti idare edemedikleri için terör almış başını yürümüş, faili meçhullere her gün bir yenisi eklenen, ülkenin önemli akademisyen, düşünce ve fikir adamlarının suikasta uğrayıp ama faili bir türlü bulunamayan bir ülkeydik.

Bu durumda;

Sağlık sistemini, eğitim sistemini, ekonomiyi vs. anlatmaya gerek yok.

Hastalar hastanede rehin kalıyor, İstanbul gibi bir şehirde bile bir yatakta 2 hasta yatırılıyordu. (Bugün 264 bin yatak kapasitesi var... Şehir hastaneleri ise 5 yıldız konforunda ama randevu alınamıyorsa bu başka bir yazının konusu)

F-16’YA TAKILAN FÜZE…

Silah savunma sanayisinde sıfır değildik ama ona yakın yerlerdeydik.

Ordumuzun ihtiyacı olan silah araç ve gereçlerin ancak yüzde 20’si yerli, gerisi malum ülkelerden karşılanıyordu. (Şimdi o malum ülkelere – başta ABD olmak üzere- biz silah, mühimmat vs. ihraç ediyoruz)

Bizim ürettiğimiz silah ve mühimmatın durumu da şu şekilde idi:

Örnek olarak F-16 savaş uçağını ele alalım.

Bu uçaklar alındığında her biri için 2 adet füze (bomba) verilir, o füzelerin birini tatbikatta kullanan pilotun, teröre karşı kullanmak üzere elinde sadece bir tane bomba kalırdı.

Bunu da kullandı mı 2 veya 4 füze daha göndermesi için ABD’den sipariş etmek gerekiyordu.

ZORDUR ALMAK BİZDEN KIZI!

Sipariş veriliyor!..

Ama…

Bu iş, kâğıt üzerinde görüldüğü kadar kolay değil.

Yeni füze siparişi için sadece para ödemek yetmiyor.

Türkiye’den giden bu teklif;

Amerikan meclislerinden, senato, temsilciler meclisi, komisyonlar vs. daha bilmediğimiz bir sürü kademeden geçiyor…

Ki,

Bu füzeler Türkiye’ye verilirse, Yunanistan’ın paşa gönlü kırılır mı?

İsrail bu işe ne der?

Vs. gibi daha bilmediğimiz bir sürü prosedür işletilir,

Bu arada;

Teröristler dağlarda istediği eylem ve baskınları yapar, şehitlerimiz gözyaşları içinde toprağa verilirdi.

Yani;

Paramızla istediğimiz silahı alamaz, çektiğimiz acılara düşmanlarımız kıs kıs gülerdi.

PEKİ, YA ŞİMDİ?

Şimdi ise aslan parçası yiğitlerimiz, meseleyi çözdü.

Yeni bir yazılım geliştirerek (daha doğrusu F-16’nın yazılımını çözerek) F-16’lara ASELSAN’ın ürettiği füzeleri monte edecek duruma getirdi.

Bundan sonra;

Silahı biten F-16’lar, ABD kongresinin keyfi olana kadar hangarda beklemeyecek.

Yerli üretim füzelerini takıp, görevine devam edecek. (Bu füzeleri –GÖKDOĞAN ve BOZDOĞAN– Milli Muharip Uçağımız KAAN da kullanabilecek)

BUNLAR İYİ DE BU ZAMLAR NE OLACAK?

Hiçbir ülke, sıkıntı ve çile çekmeden süper güç olabilmiş değildir.

Merak edenler Amerika, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Almanya tarihine bir baksın.

Bunlar arasında, bizim çektiğimiz sıkıntı belki de en hafif olanıdır.

NASIL YANİ!.. BU SIKINTILARA SEN HAFİF Mİ DİYORSUN?

Hayır!

Hafiftir” demiyorum. Diğer ülkelere kıyasla bunu söylüyorum.

Mesela ABD’nin 100-150 yıl önceki haline bakın!

Eğer talih yüzüne gülüp, Avrupa ülkeleri 2. Dünya Savaşı’nda birbirini kırmasaydı, bugün bile şu andaki gücünde olamayacaktı.

Ayrıca;

Savaşın dışında türlü hile ve desiselerle süper güç olmasına rağmen (Dolar’ın dünya rezerv parası olması, NATO’da egemen olması, BM’de borusunu öttürmesi vs.)

Ve…

100 yıldır 70-80 civarında ülkeyi sömürmesine rağmen bugün durumu hiç de parlak değil.

Üretimi 23-24 trilyon dolar ama buna karşı borcu 32 trilyon dolar (üretim dediği şeyin de yarısı balon; gerçek üretim değil)

Yani ABD, tüm bu avantajlara rağmen her gün bir adım geri gidiyor.

ÇİN…

Çin’in 100 yıl önceki hali ise içler acısıydı. Hatta 40-50 yıl önce bile Çin yerlerde sürünüyordu.

Kişi başı milli geliri 300 dolar olduğu zamanı hatırlıyorum...

Bizim yerli Maocular sevinçten havalara uçmuştu. Bugün Çin süper güç…

RUSYA…

Rusya, 100 yıl önce gıdasızlık ve yeterli beslenememekten dolayı anneler sakat çocuklar doğururdu.

İnsanlar açlıktan kırıldığı için yeni rejim komünist doktrininin bir kısmından vaz geçerek NEP’e geçmişti (Novaya Ekonomiçeskaya)

İNGİLTERE – FRANSA – ALMANYA - JAPONYA

Tek tek saymaya gerek yok!..

Almanya’nın 60-70 yıl önceki hali malum… Yıkılmış perişan olmuş bir ülkeydi.

Japonya’nın ise milli geliri 27 Mayıs 1960 hain darbesine kadar bizim altımızdaydı.

Menderes ve arkadaşlarının idamından sonra biz geri giderken onlarsa hızla kalkındı.

Yani;

Bugün süper güç ve refah içinde olan ülkeler bir anda bu duruma gelmediler.

Bu iş, bir vetire (süreç) meselesidir.

Kaldı ki;

Almanya ve Japonya süper güç falan da değiller; hatta bağımsız bile değiller. Amerika’nın onayını almadan yerlerinden bile kımıldayamazlar.

Üstelik Almanya’nın her yıl İsrail’e haraç ödemek zorunda olduğunu unutmayalım ama konumuz bu değil.

PEKİ, BİZ NE ZAMAN HEM ZENGİN HEM SÜPER GÜÇ OLACAĞIZ?

Yukarıda ülkelerden örnekler verdim.

Bu iş için en az bir 100 yıl gerektiği görülmektedir

Ancak!..

Bizim gibi dinamik ülkelerde eğer doğru bir seçim ve başımızda dirayetli bir lider bulunursa bu süre çok daha kısa olur.

Nitekim…

20 yılda aldığımız mesafe göz önüne alındığında kısa sürede ne kadar büyük mesafe kat ettiğimiz de ortadadır.

SEN BU DURUMA “İYİ” Mİ DİYORSUN?

-Hem de “çok iyi…” diyorum…

-Ama muhalefet hiç de öyle demiyor. “Biz olsaydık zamlar bu kadar olmaz dolar bu kadar yükselmezdi” diyorlar…

-Muhalefetin öyle demesi normaldir ama elimizde mukayese edeceğimiz materyaller var… Durum, söyledikleri gibi değil. Bugün ülkemizin büyük şehir belediyeleri onların elinde... Belediyecilikte nasıl döküldüklerini, belediyeleri nasıl iflasa doğru götürdüklerini görüyoruz ama ben, onlar hükumet iken ülkemizi nasıl yönettiklerini bir örnekle açıklayayım:

DEPREM…

17 Ağustos 1999 depremi olduğunda şimdiki muhalefetin fotokopisi iktidardaydı.

O deprem, 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli deprem kadar şiddetli ve bu kadar geniş bir bölgede ve bu kadar yıkıcı da değildi.

99 depreminin kapsadığı alan ve etkilediği nüfus da şimdiki deprem kadar değildi. (99’da 7.4 şiddetindeki depreme karşılık, 6 Şubat’ta 3 saat arayla üst üste gerçekleşen 7.7 ve 7.6 şiddetinde iki deprem…) 

Buna rağmen;

1999 depreminden sonra çıkan kriz yönetilememiş, bir gecede dolar 2 katına çıkmış, 25 banka batmış, memurların maaşı ödenememiş, emekliler erimiş pula dönmüş maaşlarını alabilmek için bankaların önünde uzun kuyruklar meydana getirmişti.

Peki,

Bütün bunları en iyi Kılıçdaroğlu bilmiyor mu?

Biliyor!.. Da…

Laf olsun torba dolsun kabilinden elinde 200 lirayı sallayıp “Biz olsak bu durum şöyle olmazdı, böyle olmazdı!..” falan demeye getiriyor.

Sanki o yıllarda, iflasın en önemli ayaklarından olan SSK’nın genel müdürü kendisi değilmiş gibi…

.

Emin Batur, dikGAZETE.com