Yabancı isim hastalığı
Yabancı isim hastalığı
- 04-10-2019 09:03
- 47
- 04-10-2019 09:03
- 47
Acaba gerçekten yerli ve milli miyiz!.. Kendi ülkemizde ne kadar varız!.. "Küçük Amerika" olmuşuz haberimiz yok...
Aklıma geldikçe, ülkemiz için önemli olan bazı düşüncelerimi ifade etmeye çalışıyorum, gerçi bu düşünceleri yıllardır söylüyorum ama herkes yine bildiğini yapıyor...
Bu defa konu yabancı isim merakımız...
Siz hiç Batı’da herhangi bir yabancının kendi işletmesine "Ahmet lokantası" ya da ne bileyim "Mehmet elbise, mağaza, dükkan…" gibi isimler verdiğini görüp duydunuz mu?
Yıllardır özellikle tabelalarda ve vitrinlerde yer alan ilan ve reklamların birçoğunun Türkçe'den başka dillerle yazılmasına artık Türk insanı alışırken, yabancı isim özentisi de kaliteli Türk mallarının markalaşamamasına sebep oluyor.
Örneğin; vatandaş, dükkanının ismini “Crazy hair coiffeur” koyunca "çılgın berber" demesinden daha çok müşteri çekeceğini diye düşünüyor!..
Veya caddelerimizdeki "Simon Bolivar Bulvarı” iyi de banane “Simon”dan!.. "Konrad Adenauer Caddesi… Mahatmagandi Caddesi... Can eF Kenedi Caddesi... Dö Gol Caddesi…” Yav gardaşım kim bunlar; banane bu gavur isimlerinden; niye benim caddelerimde var bunlar!..
"Ambrosia AVM, Monec Otel, Swis, Sheraton, Hilton, Eat´n Joy, Kuki, Big Chefs, The Hause Cafe…” bu liste uzayıp gidiyor.
Bir ülkeye zarar verecekseniz, bunu öncelikle “Din" ve “Dil"ini yozlaştırmakla yaparsınız. Bu bir kültür emperyalizmidir.
Toprakları işgal edilen bir ülke, kendini savunabilir; zafer kazanıp işgalcileri toprağından atabilir. Ancak; kültür emperyalizmine maruz kalan ülke, zamanla işgalcinin tıpatıp benzeri veya az gelişmiş bir kopyası olacaktır.
Yazarak açıklanamayıp, yaşadıkça anlaşılan, ağızlara sakız olmuş konu, her güçlü milletin, güçsüzün toplumsal bilincini, bir yığın çöp ile değiştirme senaryosudur.
Bu senaryo da özellikle 1945´ten sonra Türkiye´de başarı ile uygulanmaktadır.
Kimi misyoner olup “din-iman" pazarlamakla, kimi cola - hamburger ile yemek kültürünü yozlaştırmakla, kimi dilimizi “köhne" bulan “İngilizce ve Fransızca ile değiştirmeye uğraşan” soysuz “aydın"ları beslemek de kültürsüzleştirmeye katkıda bulunur.
Amaç, ulusları bölmek.
Müzik… Sinema… Çok çeşitli yayınlar... Oyunlar... Adetler, gelenekler ya da belli bir yaşama biçiminin empoze edilerek yerleştirilmesi ile bölünme ve ayrışma varlığını pekiştirebilir.
Yabancılaşma ve yabancıya ait olma durumu, bir ülke açısından tehlikeli olmaya başladığı zaman, o ülke vatandaşlarının -ki gençliktir genelde bu- kendi kültürlerinden iyice uzaklaşıp, utanmaya başlaması, yabancı özentiliği veya onları uygulaması da çöküşe doğru gidildiğinin göstergesi olarak ifade edilebilir.
.
Yasemin Bağoğlu, dikGAZETE.com
Acaba gerçekten yerli ve milli miyiz!.. Kendi ülkemizde ne kadar varız!.. "Küçük Amerika" olmuşuz haberimiz yok...
Aklıma geldikçe, ülkemiz için önemli olan bazı düşüncelerimi ifade etmeye çalışıyorum, gerçi bu düşünceleri yıllardır söylüyorum ama herkes yine bildiğini yapıyor...
Bu defa konu yabancı isim merakımız...
Siz hiç Batı’da herhangi bir yabancının kendi işletmesine "Ahmet lokantası" ya da ne bileyim "Mehmet elbise, mağaza, dükkan…" gibi isimler verdiğini görüp duydunuz mu?
Yıllardır özellikle tabelalarda ve vitrinlerde yer alan ilan ve reklamların birçoğunun Türkçe'den başka dillerle yazılmasına artık Türk insanı alışırken, yabancı isim özentisi de kaliteli Türk mallarının markalaşamamasına sebep oluyor.
Örneğin; vatandaş, dükkanının ismini “Crazy hair coiffeur” koyunca "çılgın berber" demesinden daha çok müşteri çekeceğini diye düşünüyor!..
Veya caddelerimizdeki "Simon Bolivar Bulvarı” iyi de banane “Simon”dan!.. "Konrad Adenauer Caddesi… Mahatmagandi Caddesi... Can eF Kenedi Caddesi... Dö Gol Caddesi…” Yav gardaşım kim bunlar; banane bu gavur isimlerinden; niye benim caddelerimde var bunlar!..
"Ambrosia AVM, Monec Otel, Swis, Sheraton, Hilton, Eat´n Joy, Kuki, Big Chefs, The Hause Cafe…” bu liste uzayıp gidiyor.
Bir ülkeye zarar verecekseniz, bunu öncelikle “Din" ve “Dil"ini yozlaştırmakla yaparsınız. Bu bir kültür emperyalizmidir.
Toprakları işgal edilen bir ülke, kendini savunabilir; zafer kazanıp işgalcileri toprağından atabilir. Ancak; kültür emperyalizmine maruz kalan ülke, zamanla işgalcinin tıpatıp benzeri veya az gelişmiş bir kopyası olacaktır.
Yazarak açıklanamayıp, yaşadıkça anlaşılan, ağızlara sakız olmuş konu, her güçlü milletin, güçsüzün toplumsal bilincini, bir yığın çöp ile değiştirme senaryosudur.
Bu senaryo da özellikle 1945´ten sonra Türkiye´de başarı ile uygulanmaktadır.
Kimi misyoner olup “din-iman" pazarlamakla, kimi cola - hamburger ile yemek kültürünü yozlaştırmakla, kimi dilimizi “köhne" bulan “İngilizce ve Fransızca ile değiştirmeye uğraşan” soysuz “aydın"ları beslemek de kültürsüzleştirmeye katkıda bulunur.
Amaç, ulusları bölmek.
Müzik… Sinema… Çok çeşitli yayınlar... Oyunlar... Adetler, gelenekler ya da belli bir yaşama biçiminin empoze edilerek yerleştirilmesi ile bölünme ve ayrışma varlığını pekiştirebilir.
Yabancılaşma ve yabancıya ait olma durumu, bir ülke açısından tehlikeli olmaya başladığı zaman, o ülke vatandaşlarının -ki gençliktir genelde bu- kendi kültürlerinden iyice uzaklaşıp, utanmaya başlaması, yabancı özentiliği veya onları uygulaması da çöküşe doğru gidildiğinin göstergesi olarak ifade edilebilir.
.
Yasemin Bağoğlu, dikGAZETE.com