Atatürk’e ‘Deccal’ Türk devletine ‘Kafir’ diyenler Güneydoğu medreselerinde yetiştiriliyor!

İngiliz İstihbarat Teşkilatı’nın (MI6) Doğu'daki aşiretlerle görüşmelere başladığı ve yapılacak ikinci darbeye destek olmaları için yüklü miktarda para sözü verdikleri gündemde.

Hatta, asıl hedefin “2. Darbe” değil, Kürt yurttaşlarımızı isyana teşvik olduğu belirtiliyor. (*)

Aslında bu yeni bir iddia değil. Belki de Kürt Nakşi Şeyhi Abdülkerim Çevik'in öldürülmesi, bu isyan hazırlığının işaret fişeği olabilir. 

Çünkü İngiliz İstihbaratı, yüzlerce yıllık tecrübesi ve oryantalist birikimiyle tasavvufi ekollere kolaylıkla sızabiliyor. 

Hatta öyle ki tereyağından kıl çeker gibi, sufilerin ruhu duymadan, onlara Kraliçe’nin talimatlarını harfiyen yaptırabilir. 

Burdurlu hemşehrim Prof. Dr. Mehmet Said Hatipoğlu’nun, İslam’da ilk siyasi kavmiyetçilik hareketi olarak nitelediği 'Halife/İmamlar Kureyştendir' mevzu hadisiyle, İngilizler, Haşimi Arapları, Türkler’in başına bela etmedi mi? 

'Halifenin Kureyşliliği'ne “ilk asırların bir meselesi” gözüyle bakılmasın!

Geçtiğimiz yüzyılda, bu uzun bacaklı sarı çiyanlar, Osmanlı Padişahları’nın Kureyşli olmadıkları ve dolayısıyla da Osmanlılar’ın gayr-i meşru bir İslam devleti olduğu iddiasını dillendirmediler mi?

Bir ülkenin, İslam Fıkhı açısından konumunun tartışılmasında asıl hedef, Türk Devleti’dir.

Allah korusun bu cühela, çakma peygamber torunlarından birisi kalksa "bu devlete itaat farz değildir" dese ve cihad çağrısı yapsa, bu ülkede kan gövdeyi götürür. 

Kürtçe okutulan medreseler “Tevhidi Tedrisat Kanunu”na ters!.. 

Her şeyden önemlisi Medrese yapılanması ve Müderris statüsü; Tevhidi Tedrisat Kanunu’na aykırıdır, kim bunu meşru göstermeye çalışıyorsa Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına muhaliftir, suç işliyordur:

“Madde 1 – Türkiye dahilindeki bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekaletine merbuttur. 

Madde 2 – Şer'iye ve Evkaf Vekaleti veyahut hususi vakıflar tarafından idare olunan bilcümle medrese ve mektepler Maarif Vekaletine devir ve raptedilmiştir. 

Madde 3 – Şer'iye ve Evkaf Vekaleti bütçesinde mekatip ve medarise tahsis olunan mebaliğ Maarif bütçesine nakledilecektir. 

Madde 4 – Maarif Vekaleti yüksek diniyat mütehassısları yetiştirilmek üzere Darülfünunda bir İlahiyat Fakültesi tesis ve imamet ve hitabet gibi hidematı diniyenin ifası vazifesiyle mükellef memurların yetişmesi için de ayrı mektepler küşat edecektir.”  (**)

Kürtçe medrese eğitimi, Kürt milliyetçiliğini tetikliyor!..

3 Mart 1924 tarih ve 430 Kanun numaralı Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra batıdaki medreseler kapatılırken, doğudaki medreseler 'Underground' yani yeraltına indi. 

Varlıklarını devam ettirme gerekçeleri dini eğitim olsaydı zaten adı geçen kanunla dini eğitim ve öğretim Maarif Nezareti yani Milli Eğitim Bakanlığı’nın uhdesine verilmişti ve dini tedrisat devam ettiriliyordu.

Şeyh Said ve Şeyh Esat Erdebili’nin isyanları göz önünde bulundurulduğunda her iki kalkışmanın liderinin de “Kürt Nakşi Şeyhi” olduğu görülür. 

Dolayısıyla günümüzde Kürtçe medrese eğitimi verilen mekânlar, bu isyancı geleneğin devamı niteliğindedir. 

Görünürde cami derneklerine ait Kürtçe medrese eğitimi uygulanan Kürt medreseleri, MEB ile DİB denetimi dışındaki legal olmayan kurumlar. 

Bu medreselerde sadece dini eserler değil, Ehmede Xani'nin Kürtçe kaleme aldığı Mem û Zin ve Nûbahara Bıçûkan adlı eseri ile Meleyi Ciziri'nin divan tarzında yazdığı Kürtçe şiirleri de okutuluyor. 

Kürt medreselerinde Kürtçe, yaygın bir eğitim dilidir. Nitekim sözü edilen Norşin Medresesi’nin eğitim dilinin Kürtçe olmasının gerekçesi kim ne derse desin, Kürt medreselerinde geleneksel eğitim dilinin Kürtçe olmasıdır.

“‘Medrese’de okuyan öğrencilerin ekseriyetle bu dili konuşması” türünden izahat, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin egemenlik anlayışına gölge düşürmez mi? 

Madem bu kurumlar yasal ve  devlete bağlı, o halde medreseye ilim talebiyle kabul edilen öğrencilere Türkçe öğretilmesi gerekmez mi? Medrese ve Kürtçe eğitimde ısrar, devlete meydan okumadır. Aksini iddia eden külahıma anlatsın. 

Norşin Medresesi’nde ve bölgedeki diğer medreselerde okutulan kitaplar:

Mevlit (Kürtçe, Mele Hüseyn-i Batei), Akide-i İman (Ahmed-i Hani), Nûbihar (Ahmed-i Hani, Arapça-Kürtçe sözlük), Nehcu’l Enam (Siirtli Molla Halil’in Kürtçe yazdığı, ahlak içerikli şiirsel kitap), Emsile, Bina, Maksut, İzzi, ‘Awamil, Terkip, Zurûf, Sa’dullah’us-Sağir, Şerhu’l-Muğni, Sutûr, Sadini, Şerhu’l-kıtır, Hellul Meakit, Suyutti, Camii, Qewli Ahmet, Fenari, Cewheruttewhit, Usam İstiare, Muğnit-tulap, Muğnil-lebib ve Cem’ulcewâmıa kitaplarıdır. (***)

Okutulan kitapların münderecatına bakıldığında bu medreselerde Arapça ve Kürtçe gramer bilgisi, Fıkıh ve İlmihal, Tefsir, Siyer, Hadis, Kelam gibi derslerin verildiği anlaşılıyor. 

FETÖ terör örgütü de sözde “Din eğitimi” veriyordu!.. 

Devletin Kur’an Kursları’nda, İmam Hatip Liseleri’nde ve İlahiyat Fakülteleri’nde öğretmediği, öğretemediği dini bilgilerin bu illegal kurumlarca tedrisata dönüştürülmesini,“Allah onlardan razı olsun, dinimizi diyanetimizi öğretiyorlar, Müslümanlığı yaşatıyorlar, Allah’ın  dinine hizmet ediyorlar” anlayışıyla içselleştiren, benimseyen ve savunan milyonlarca Türk vatandaşı olabilir.  

Ama FETÖ terör örgütü yapılanması da aynı bahanelerle, halkın aklını gönlünü iğfal etmedi mi? 

Fıkıh derslerinde Türk Devletine ‘Kafir’, Atatürk'e ‘deccal’ deniliyor mu?..

Aile Hukuku, Devletler Hukuku, Teşkilat ve İdare Hukuku, İktisad Hukuku, Miras ve Ceza Hukuku,  bu medreselerde verilen Fıkıh derslerinin temel bölümlerini  oluşturur. 

Vatandaş sanıyor ki, bu derslerde sadece itikad/inanç yani akaid, güzel ahlak, abdest, namaz, oruç, zekat, hac gibi konularda eğitim öğretim yapılıyor.

Evet, doğrudur bu medreselerde bu bilgiler genellikle Eşari/Şafi Mezhebi zaviyesinden anlatılır.  

Olmayan İslam Ekonomisi ile mevcut ekonomi sistemleri karşılaştırılır, faizle işletilen ekonominin, “Allah’a ve Resul’üne savaş açmak” olduğu söylenir. 

Akaid dersinin Tevhid babının Şirk bahsinde “Hükmün Allah’ın olduğu” anlatılır. Ayet ve Hadis delillerinden kıyasla “Kanun koyucu madem Allah’tır. Kim ki kalkar Allah’ın dininden başka kanun ararsa o kafir olmuştur” çıkarsaması yapılır. 

Bununla da yetinilmez, Atatürk’e, İngilizler’in siyasi aparatı olmuş  Saltanatı ve Hilafeti kaldırdığı için “Deccal denilir, Allah’ın diniyle hükmetmeyenlerin kâfir olduğu öğretilir. 

Aristo mantığı”ndan yarım yamalak devşirme muhakematla, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların dinden dönen mürted kadrolardan teşkil edildiğini ileri sürerek, Türk topraklarının da “Dar ul Harb yani savaş ülkesi olduğu çıkarımında  bulunulur.  

Bu ne demek biliyor musunuz?

Bu aziz milletin karısı kızı, bu kıçı poturlu kafası dolamalı yobazların cariyesi, erkek çocukları da kölesidir. 

Bu aziz milletin kanı, canı, malı ve dahi ırzı  onlara helaldir. Aynen IŞİD / DAEŞ zihniyeti. Devletin hazinesini “yağma Hasan'ın böreği” gibi görürler.  

Minarelerinden ezan seslerinin beş vakit semaya yükseldiği, mavi göklerinde İslam’ın sembolü ayyıldızlı al bayrağın dalgalandığı, Mehmet Akif’in "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda / Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda" beytiyle taçlandırdığı bu vatan sathını, “kafir ülkesi” statüsüne sokan marazi zihniyet ne yazık ki buralarda palazlandırılıyor. 

Silahlı saldırıyla öldürülen Kürt Nakşi Şeyhi Abdülkerim Çevik'in  ‘İslam Kardeşliği Çağrısı’, teröre karşı çözüm mü? 

Kürt Nakşi Şeyhi Abdülkerim Çevik'in ölümünden önce İLKHA'ya verdiği bir röportajda, dünya Müslümanlarına seslenmiş;

"Ey Müslümanlar! 

Uyanın artık! Küfür hiçbir zaman size fayda vermez. Müslümanların yardımcısı ve dostu ancak Allah'tır. 

Ey Müslümanlar! 

Birleşerek kardeş olun, güçlerinizi bölerek dağılmayın, bölünüp parçalanmayın, hep birlikte Allah ve Resulüne yönelin. 

Ey Müslümanlar! 

Birbirinize düşmanlık yapmayın. Unutmayın ki, Müslümanlar tarihin hiçbir zamanında bu kadar birbirinden uzaklaşarak zulme uğramamışlardı. Müslümanlar arasına bu kadar nifak tohumları ekilmemişti. İslam âleminin bu zulme uğramasının sebebi aralarındaki ihtilaftandır.

 Ey Müslümanlar! 

Bugün yeryüzünde cereyan eden olaylar, katliamlar, gözyaşları, acılar, yakıp yıkmalar sadece İslam ülkelerinde olmaktadır. Küfür, mallarıyla, güçleriyle birleşerek İslam'a savaş açmıştır. 

Müslüman'ı Müslüman kardeşine düşman etmiştir. Uyanın artık, küfre karşı birleşin ve saflarınızı netleştirin. Safınızı Allah ve Resulü'nün safı olarak belirleyin. 

Aranızdaki ihtilafları bir kenara bırakın. Güçlerinizi küfre karşı birleştirin. Unutmayın ki, ancak müminler birbirinin dostudur" ifadelerini kullanmıştı. (****)

Ne kadar güzel bir çağrı değil mi!..

Kur'an’ı Kerim ve İslam Ümmetçiliği, Araplar'la Türkler'i bir arada tutmaya yetmedi!..

Birinci Dünya Savaşı’nda, İslam Halifesi Osmanlı Padişahı’na isyan eden Araplar’ın başında, İslam Peygamberi’nin torunu Mekke Şerifi Hüseyin Haşimi bulunuyordu.

Haçlı alemine karşı kutsal beldeleri savunan Osmanlı ordusuna saldırmadı mı? İngiliz casusu Lawrence ile beraber Müslüman Türkler’le savaşmadı mı? Nerede kaldı İslam kardeşliği? 

Hizbullah örgütü, kendisine katılmayanları öldürmedi mi!

Kürt Nakşi Şeyhi Abdülkerim Çevik’in, “İslam” temelli kardeşlik çağrısı, eğer bir işe yarasaydı, Hizbullah terör örgütünün, rakip gördüğü diğer cemaatlere mensup Müslümanları domuz bağıyla öldürmemesi gerekmez miydi? 

Kimse kusura bakmasın! 1400 yıldır Müslümanlar birbirini boğazlıyor…

Kuran'ı Kerim'de Âl-i İmrân Suresi 103. Ayet’te; "Toptan Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın. Allah'ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalblerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. 

Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı. Allah, doğru yola erişesiniz diye size böylece ayetlerini açıklar"  buyurulmasına rağmen Cemel, Sıffin savaşlarında Hz. Muhammed’in arkadaşları birbirlerini öldürmedi mi? 

Peygamber’in gözünün nuru torunu Hz. Hüseyin’i, Kerbela'da katledenler Yahudi miydi? Yoksa Hıristiyanlar mıydı?  Kimse kusura bakmasın, 1400 yıldır Müslümanlar birbirini boğazlıyor. 

Irak'ta Müslüman halka kim kurşun sıkıyor? Yemen'de çocukları kim açlığa, hastalığa mahkum ediyor? 

***1980 öncesinde devrim mahkemeleri vardı, şimdi Şeriat Mahkemesi… 

Fikri Sönmez, Ordu'nun Fatsa ilçesinin belediye eski başkanlarından.

Fatsa’yı halk komiteleriyle yönetmeye başladığı ve Fatsa'da sosyalist bir yönetim kurduğu gerekçesiyle, 12 Eylül askeri darbesine giden süreçte yapılan bir askeri operasyonla görevinden alınmış, işkence gördüğü cezaevinde hayatını kaybetmişti. 

"Devrim mahkemeleri" neyse "Şeriat mahkemeleri" de o!..

Kürt Nakşi Şeyhi Abdülkerim Çevik'in, arazi anlaşmazlığı olan iki kişiyi barıştırmak isterken öldürülmesi, “bölgede adli mercilerin haricinde medrese güdümlü şeriat Mahkemesi mi kuruluyor?” sorularını gündeme taşıdı. 

Nasıl oluyor da devleti temsil eden mülki idare amirleri, adliye mensupları, güvenlik güçleri bu tür bir parelel devlet yapılanmasına rıza gösteriyor, izin veriyor, boyun eğiyor? O bölgede “İslam Cumhuriyeti” kuruldu da haberimiz mi yok? 

Nitekim gazete haberlerinde katilin Nakşi Şeyhi Abdülkerim Çevik'ten, arazi anlaşmazlığını, “İslami Hukuku çerçevesinde çözmesini” istediği  yer almıştı.

Şeyhin katili Yakup Şeflekçi, son iki yıla kadar kendi ticaretini yapan, işi gücü yerinde biri olarak tanınıyor. Ancak madde bağımlısı olmasıyla işlerinin kötüye gittiği de bölge halkının malumu. 

Olay sırasında katille maktül ilk kez karşılaşmamış. Önceden Medreseye gelip giden birisi. Ölen de öldüren de birbirine aşina. 

Katil, Şeyh Abdülkerim Çevik'in talebesi olmuş. Öldürmeden önce, “Bana da dua eder misin?” diye dua istemesine ne demeli? Katilin ailesi, şeyhin arazi anlaşmazlığında hakemlik yaptığı için öldürüldüğünü belirtmiş. Acaba bu hakemlik, “Şeriat Mahkemesi”nde hakimlik olmasın? 

“Son Söz” ilk sözdür!.. 

İlk çağ filozoflarından Demokritos der ki "Evrensel akıldan az pay almış olan avam/halk kıt akıllıdır; dış görünüşlere takılır. Ne sürekli değişmenin ne de bu değişmenin arkasındaki değişmeyen ilkelerin bilincindedir

İşte medrese eksenli ve sözde tasavvuf erbabı bu mürid tayfası, bağlı oldukları ve her hatmede, virdde, rabıtada ruhlarına fatihalar bağışladıkları tarikat silsilesindeki şeyhlerin, Hindistan’daki İngiliz Kumpanyası’nın emriyle hareket ettiğinden bile habersiz. 

Kim, bu “tarikat ve şeyhleri” sayesinde bölge halkının terör örgütlerinden uzak durduğunu söylüyorsa kesinlikle “beşinci kol faaliyeti” yapıyordur. 

Gerisi lafı güzaf yani boş laf.

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

(*) https://www.star.com.tr/yazar/ikinci-darbe-kapida-mi-yazi-1508259/

(**) https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.3.430.pdf

(***) Mehmet Çelik, Tasavvuf ve İlmi Birleştiren Bir Kurum Olarak Medreseler (19.ve 20. Yüzyıllarda Norşin Medresesi  Örneği ) - Mardin Artuklu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü /Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Mardin 2017. -  https://acikerisim.artuklu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12514/986/Mehmet%20%C3%87EL%C4%B0K.pdf?sequence=1&isAllowed=y

(****) https://www.milligazete.com.tr/haber/3602266/abdulkerim-cevik-muslumanlara-seslenmisti-ummete-cagrisi-neydi

...