- 08-09-2019 21:09
- 418
Özel (engelli) bireylerin sosyal hayatın içinde olmasını düşünmek, toplumsal ve bireysel olarak her birimizin sorumluluklarındır.
Bu anlayışın hayata geçirilmesi, özel (engelli) bireylerin haklarını koruma altına almak için, bireysel yaklaşım ve çabanın yanında, yasal düzenlemelerle mümkün.
Böylelikle uygumalar, onların siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel ve sportif alanda sosyal hayata katılımı sağlanmış olur.
Bu özelleşme/gelişmişliğin en önemli basamaklarından birisini de hareket ve egzersiz, diğer bir adıyla spor ve spor alanları oluşturmaktır.
Ülkemizde özel (engelli) sporcuların sadece bir ay içerisinde haber ajanslarına (Anadolu Ajansı) yansıyan sayısız başarı haberlerinde, bu gelişimi görmek mümkün.
Gerçekleştirilen her bir etkinlik ve organizasyonda elde edilen ‘başarılar’ bize bireyin, problemlerin üstesinden nasıl geldiğini, “İş beceremez… Güçsüz… Tüketici…" gibi yanlış bakış algısının nasıl ‘ayaklar’ altına alınabileceğini, katedilen yol, elde edilen başarılarla, imkânsızın nasıl başarılabileceğini gösteriyor.
Farklı ‘engel’ kategori ve branşlarda kazanılan ‘başarılar’, bir nevi "Daha ne istiyorsunuz?" sorusunu da beraberinde getiriyor.
İşte o örneklerden sadece birkaçı;
DOWN SENDROMLULAR AVRUPA ŞAMPİYONU…
Düne kadar ‘sokağa’ çıkmak için çekingenlikleri olan Down Sendromlu bireyler, kendilerine güvenen ve imkân verenleri mahcup etmiyorlar.
Son Avrupa Şampiyonası’nda madalya ve madalyalar alan sporcular için, "Özel Sporcular Federasyonu Başkanı”, bu başarıları "İlk kez otizm, down sendromlu ve mental diye ayırarak kendi alanlarında yarışmalarını sağlamasıyla geldi" şeklinde açıklıyor.
Demek oluyor ki akıllıca ‘programlama’ başarıyı kaçınılmaz kılıyor.
Finlandiya’daki başarıyı sadece ‘skor’ olarak değerlendirmemek gerekiyor.
Çok gerilere gitmeye gerek yok.
Bundan 15-20 yıl öncesine kadar, "Davranış bozukluğu yaşayan bu bireylerin, toplumdaki yeri ne idi?" bugün ise "Uluslararası Organizasyonlar"a katılım sağlıyor, becerisini ortaya koyuyor ve gurur kürsünde yer alıyorlar. Evet, nereden nereye!..
MİLLİ TAKIM OSMAN ÇAKMAK’A EMANET…
"Ampute Milli Futbol Takımı'nın yeni teknik direktörü Osman Çakmak oldu" haberinin ayrıntısı, ‘inanmışlık, çalışma ve desteğin’ insanı nerelere taşıyacağına bir başka örnek.
Milli Takım kariyerine, Avrupa ve Dünya ikinciliği sığdıran Güneydoğu gazisi, hareket ve egzersizle ayağakalkması, sporla hayatına renk katması (hedefe koşması) ve bir biri ardına gelen sportif başarılar.
Futbolculuk kariyerini noktalayan Osman Çakmak’ın dikkate değer o ifadeleri “Verilen sorumluluğun farkındayız. Milli takımı daha profesyonel, daha bilinçli ve mütevazı olarak yöneteceğiz. Hem sporcu hem de kulüp sayımızın artması kurumsallaşma adına önemli adımlar. Türk halkı rahat olsun, sorumluluğun farkındayız…” şeklinde..
Osman Çakmak, bir başka "Nereden, nereye?" dedirten ve tıpkı diğer özel (engelli) bireyler örneğinde olduğu gibi, ‘Neler yapabileceklerine!’ en canlı/güzel/somut örnektir…
GÖRME ENGELLİ MİLLİ TAKIM BAKANIN MAKAMINDA…
Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğluve Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı Nihat Özdemir, "Görme Engelli Milli Takım"la bir araya gelmiş.
Mevcut hükümetin desteği sonucu, hiç de anormal olmayan ‘alkışlanacak’ bir durum/tablo.
Gözleri görmeyen bireyleri ‘takım’ olmaları ve yetkililerin onlara ‘kucak’ açmaları!
Sayın Bakan’ın; "Spor, bahanenin arkasında kalmayacak kadar önemli!..” demesi ve bunu uygulamaya geçirmesi de bir başka “Nereden nereye!..” örneği.
Bu önemi benimseyen ve uygulamaya geçirenler, sadece sportif başarının çok ötesine ‘yelken’ açıyorlar.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki; "İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olanıdır" Allah’ın rızasını kazanma adına yapılacak her bir çaba, şerlerin defi, hayırların fethine davetiye çıkarıyor, inşallah…
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com