Erbakan ile çalışanların benzer özellikleri!..

Erbakan ile çalışanların benzer özellikleri!..

Erbakan ile çalışanların benzer özellikleri!..

Erbakan ve onunla bir şekilde yolu kesişmiş, çalışmış ve siyasete devam etmiş ya da başka mesleklerde olanların belli başlı benzer halleri!..

Hangi konuda olursa olsunlar, haksız da olsalar devamlı mazlum edebiyatı yapıp, zulme uğradıklarını söylerler!..

Abdülhamid’in uyguladığı/icadı diyelim; adına ‘mafsal sistemi’ denilen ispiyonculuk ki; üç-beş kişilik bir işin başında olsalar da belediye başkanı olsalar da, fabrika sahibi olsalar da, parti genel başkanı olsalar da işin başında oldukları her yerde bunu uygularlar. Bu sistemde herkes birbirine bağlı ve herkes birbirinin ispiyoncusudur!

Sonuçta bütün ispiyonlar baştakine gider!..

Bir şekilde herkesi bu sistemin içine sokmak, öncelikleri ve itaatkâr hale getirip, uysallaştırmanın gereğidir!..

Arada korkusuzca eleştiren ve yargılayan bir çatlak çıkarsa; ona tahammül gösterilir… “Çünkü o, devletin içlerine yerleştirdiği ajandır” şeklinde bir hastalık halleri vardır. Dava bilinci olsa, lidere karşı gelemeyeceğinden, ajanlığı da kesinleşmiş olur!..

Baştaki tarafından o ajan olarak mimlendiği için artık ayet de gelse, kimse ikna olmaz. Çünkü ağabeyimiz, liderimiz, başkanımız, hocamız, patronumuz, genel başkanımız, üstadımız (o an bulunduğunuz yerin başı kimse) ajan diyorsa ajandır. O kadar!..

Ondan uzak durulur ve ketum olunur… Partimiz, işimiz ve davamız (para) konusunda yanında bir şey konuşulmaz!..

Ayrıca bu tiplere, içlerindeki ajan olarak bilindiği için ses çıkarılmaz, onları atar ya da işine son verirlerse, yerlerine kim gelir veya kimi kullanırlar bilemeyecekleri için, onların olması her zaman iyidir.

Ajan değilseniz ve bilgi (ispiyon) aktarmıyorsanız, yaramaz ve boş insansınızdır ve sizi orada tutmalarının nedeni; çaktırmazlar ama işinizi iyi yapmanız ve sizden daha iyi yapacak tanıdık birinin olmaması ve de en baştakinin sizin dürüstlüğünüz ve ahlâkınıza gizli hayranlığıdır!..

Bu sistemi iyi uyguladıkları için kendilerine o kadar güvenirler ki; “Benim haberim olmadan buradan sinek/kuş bile uçamaz”ı hem sezdirirler hem de dillendirirler!..

Herkesin ama önce etrafındakilerin kendisini her yerde yüceltmesini beklerler fakat bunu açık ifade etmeyip, sezdirirler.

Konuştukları bir konu hakkında tepki gelirse, inkâr etmek gibi bir huyları vardır. “Onu demek istemedim, beni yanlış anladılar; ağzımdan o anlamda bir şey çıkmadı” gibi küçültücü yollara başvururlar. Ülkenin tamamı, söylediklerini doğru anlamasına rağmen, onları saf yerine koymak gibi küçüklük/seviyesizlik içerisine girerler!.. Ve herkesi, mağdur olduklarına inandırdıklarını zannederler!..

Birinci öncelikleri dava gibi görünse de öncelik ‘cebe giren para’dır! Yapılan her çalışma da “İyi de, burada kârım ne olacak? Cebime giren bir şey var mı? Cebime girene bakarım! Getirisi yoksa yapmayalım!” türü yakınmalar olduğu gibi, cepten para çıkacaksa; çıkmaması için yardım toplamak başta olmak üzere yeni bir yol bulurlar!..

Kötü siyaset yapsalar da, çoğunluk beğenmese de; kötü mal üretseler de, en iyi ürün gibi sunma düşüncesi içerisindedirler ki; “Ne yaparsak yapalım kabul edecekler veya alacaklar ya da oy verecekler çünkü dava için çalışıyoruz” vurgusu yaparlar! Bunu da bütün ülkeyi yanındakiler gibi gördükleri için, “diğerlerine de yediririm” ve “onlar da mecbur” gibi hissederler!..

Bir yerde bir şey yapılmış veya yapılıyorsa; oraya gitmiş ya da çağrılmışsa, o yapılanı kendileri yapmış gibi sahiplenir hatta önceki yıllarda, bu işin temellerini kendilerinin atıp, başlattığını ima ederler. Alkış ve filan olmazsa ima, biraz sert söyleme dönüşür!..

Etrafında ve yakınında bulunan 4-5 kişi, zaten ona ram olmuşlardır. Ki; içlerinden birinci adamı mutlaka en karaktersiz, en yalaka, en şerefsiz adamdır!.. Tıpkı küçük lastik topa benzerler ve her şekilde oynanırlar. Size karşı kızmak nedir bilmezler! Sinirleri alınmış biftek gibi görünürler! Tecavüze yeltenseniz, tebessüm ederler!.. Ama yapmadığınız ve yapma imkânınız olmayan kötülükleri yapmışsınız gibi o anki tanrısına aktarırlar! Müslümanlığı kimseye bırakmazlar ama Kur’an’a göre müşrikdirler!.. Onların da tek amacı açık değil de gizli bir şekilde malı/parayı götürmektir!.. Tanrısı, yaptığı bütün yolsuzlukları en ince noktasına kadar bilmesine rağmen göz yumar ve habersizmiş gibi davranır!.. Diğerlerinden de itaat ve bağlılık, biraz da kendilerine göre taltif; normal şartlara göre yalakalık beklerler ki; “En iyisini siz bilirsiniz, siz ne derseniz doğrudur” filan demenizi arzu ederler. Derseniz, iyi ve güzel bir Müslümansınız; demezseniz; “ondan bir şey olmaz” damgası yer; ardından “onun burnu sürtülmesi gerekli” olursunuz ve herkesi bir şekilde size karşı doğal olarak doldurular. En üstteki, sizi sevmediği için artık siz ‘vahiy’ de getirseniz, kimse sizi sevmez!..

Yanında bulunanları sadece kendilerine itaat, hatta söylemeleriyle rüku ve secde eden karaktersiz varlıklar haline getirirler. (Birinci adamı kuludur zaten onu saymıyoruz) O karaktersizlerin müşrikliklerini görür, bilir, sözlerini dinler ama hiçbir zaman, “Bu İslam’a uygun mu; sen ne biçim konuşuyorsun demezler?!.” Çünkü böyle hoşlarına gider!..

Siz, davranışlarının uygun olmadığını söylerseniz; “Ben mi diyorum böyle yapın diye? Ben bilmiyor muyum onların ne olduğunu? Tıynetlerini ben değiştiremem!.. Sen mi değiştireceksin?!” dedikten sonra sizi uyarırlar: “Sana ne; git işine bak!..

Karşılarındakileri küçük görüp, dalga geçerler ki; bununla taraftarlarının mutlu olacağını ve kendilerinin de bilgili olduğu havası vereceği düşüncesindedirler. Örnek: 2019 yılında Ankara Büyükşehir Belediye seçimlerinde Mansur Yavaş’ın karşısına aday çıkarılan Mehmet Özhaseki, Yavaş’a karşı bu küçültücü taktiği rencide edici şekilde kullanmış; kendisinin belediyecilik konusunda uzman olduğunu söyleyip, kahkaha atarak, rakibine; “o, belediyecilikten anlamaz” vurgusu yapmış ve boyunun ölçüsünü almamış; halkın da tepkisiyle bizzat Mansur Yavaş, giydire giydire boyunun ölçüsünü vermiştir!..

Herhangi bir kurum, kişi, hata ya da suçlarını bulup açıklamışsa; açıklayanın da bir suçu, açığı ve sözü bulunamamışsa; bütün akrabaları araştırılır ve mesela; adamın amcasının, kızının oğlunun bir suçu bulunmuşsa, o ortaya atılarak, “Senin amcanın çocukları şunu şunu yapmış” diye sürekli konuşarak, adamı canından bezdirirler!.. Adam çıkıp, “O benim amcamın torunu” dese de kimseyi ikna edemez, suçlu damgasını yedirirler! Siz, adaletli davranayım diye, “Uzaktan akrabasıymış; gerçek değilmiş” filan derseniz; “Bizim liderimiz yalan söylemez, sen ondan iyi bilecek değilsin”le susuturulur ve işbirlikçi Siyonist ilan edilirsiniz!..

Büyük çoğunluğunun okumaya ve bilgiye ihtiyacı yoktur…

Ne zaman ihtiyaç olur?!

Bir yerde konuşma, bir konu hakkında anlatım yapılacaksa; etraflarındaki 4-5 kişilik ram olmuş karaktersizlerden, konu hakkında 3-5 sayfayı geçmeyecek yazılı metin getirmelerini isterler. Ve gelen metin üzerinde kendi üsluplarına göre çok az değişiklik yapıp, konuşma yapılmadan da birkaç defa okurlar. Sonra çıkar ve ezberledikleri kadar konu hakkında sözlerini söylerler!

Etrafındaki karaktersizlerin herkese duyurmak için; “Maşallah, konuya ne kadar hakim, bülbül gibi şakıdı” demelerinden sonra dinleyen, izleyen hatta bu konuşmanın yapıldığından haberi olmayan ama bir şekilde duyan Anadolu’daki küçük, cahil ve inatçı kahrolası müşrikler; sanki görmüş gibi; “Adam bir derya, kağıda bakmadan ne biçim konuşuyor. Bunların yüzü suyu hürmetine dünya dönüyor; kıyamet kopmuyor” diye övünür dururlar!..

Yapılan bazı toplantılarda çalışan, yanında bulunan, hizmet eden her kim varsa, gaza getirmek için, “Davamıza hizmet ettiğiniz için mücahitsiniz. Bu dünyada sıkıntı çekenler, öbür dünyada mükafaatını alacaklardır. Zaten bu dünya, oyun ve eğlenceden iberat değil mi” vs… gibi ezberlenmiş konuşmalar yaparak, uysallaştırma ve itirazsız çalışma havasına sokulurlar!

Sonunda da, bütün bunlar var ama şunu aklınızdan çıkarmayın; “ben olmasam hepiniz aç kalırsınız” iması!.. Bu ima, itaati soylu(!) hale getirecektir artık!..

Ne tür bir çalışma yapılırsa yapılsın; “hiç harcama yapmadan nasıl direkt para alabilirim gayreti!.. “Direkt alamazsam; nasıl olsa veriyorlar” düşüncesiyle yardım toplamaya başlamak.

Örnek; iki tane fotoğrafta da görüyorsunuz; biri seçimde partiye yardım toplamak için, “Haydi Şimdi Seçimlerden Önce Son Bir Gayret Daha!” sloganıyla; diğeri, belediye başkanı adayı olmuş birinin; “Helal Bütçemize Sen de Destek Ol” sloganıyla para toplama kampanyası!..

Halk size seçimden önce niye para versin?!.

Belediye başkan adayı, hangi helal bütçeye ve ne sebeple para topluyor mesela?!.

Kimse “bu nedir böyle, yardım filan?!” diye sorup, eleştiremez!.. Sorarsa, şu olur: “İslam’a ve Peygambere ihanet eden mürtet ya da Müslüman görünen münafık ve davaya takoz!.. İsrail köpeği!.. Siyonist alçak!..”

Bu paralar nereye gitti/gider resmi olarak hesabını soran var mı?!

Bilen var mı?!

Yok!..

Öldüklerinde miras paylaşımında ortaya çıkacaktır!..

Hatadan beridirler!.. Hata yapmadıklarına ve yapmayacaklarına iman etmişlerdir!

Ortada bir hata ve suç varsa, önce karşı düşüncelilerin suçu daha sonra da kendilerini anlayamayan ‘man kafalılar’ın suçudur!.. Çünkü Peygamber bile Hicret edene kadar Mekke’de kaç kişiyi ikna edebilmiştir ki?!.

Dünya hayatını severler ve ölmekten çok korkarlar. Bunun için başına bir şey gelebilecek olaylarda anında kaybolur ve o an paçayı kurtarmak için yanındakini satmak gerekirse, tereddütsüz satarlar! Sonra ise, “Senin aklın ermez. Dava için bütün bunlar. O an gitmesem (tüymesem) Siyonistlerin ekmeğine yağ sürmüş olacaktım” denilir!.. (28 Şubat ibretlik örnektir. Mesela; bugün sarık-cübbe fetvası verenlerin, o zaman sarığı cübbeyi atıp, takım elbise giyerek, ortadan tüydükleri gibi)

Maaş veya herhangi bir ödenek filan verirlerse mutlaka küsuratlı verirler. Mesela 10 bin verilecekse, 9.546 gibi... Ayrıca parayı, en üste rakam olarak en büyük kağıt parayı koyup, içine en küçükleri hazırlatıp öyle verirler. (Bu da günümüz için örnek, en üste 100 ya da 200 arasında ise 5 ve 10 liralık kağıt paradır.)

Bunu yaparken de şuna inanırlar; küsuratlı olursa kulağına rakam çok gibi gelir. Kağıt paranın en büyüğü dışa konduğu ve öyle destelendiği için hem deste büyük olur hem de hepsi 200’lük sanılarak parayı alan çok zanneder!..

Kendilerini dev gösterme gayretlerine rağmen küçük işler/hesaplar peşinde koşmayı severler. Esasen dava değil, para ve küçük hesapların adamıdırlar!..

Aynı ya da ayrı platformlarda iş yapsalar da, geçmişte birlikte olduklarını sevmez, yükselmesini istemez; adeta nefret ederler fakat karşılaştıkları zaman can-ciğer kuzu sarması, sarılıp öpüşürler!..

Kendilerine getirisi olan birisi iyidir ama hem itaat eden hem de getirisi varsa daha iyidir. Para getirirse, abdest-namaz nedir bilmesin, önemli değil! Dünyanın en iyi dava adamı, en iyi Müslüman ve mücahidi odur!..

Yani para getiren ateist de olsa, para helal ya da haram da olsa önemi yok! O kişi, iyiden daha iyi en Müslümandan daha Müslüman hatta ‘sahabe efendilerimiz’ gibidir!..

24 saat çalışsanız, koşsanız, kendinizi parçalasanız da, çalışmış sayılmazsınız çünkü Erbakan Hoca ve kendileri bir dakika boş durmamış; bir günü 24’ten 30 saate çıkarıp, ona göre çalışmışlardır!..

Paralarını genelde finans kurumlarına ve vadeli olarak yatırırlar. Onlara göre banka gibi değildir!.. Siz aslında bankadan daha kötü faiz sistemiyle çalıştıklarını anlatırsanız, Müslümanları pırasa gibi doğramakla suçlanırsınız!..

Acayip kinci ve intikamcıdırlar!.. Kendilerine yapılanı unutmaz, içinde tutar; hiç konuyla ilgisi olmayan bir konuşma esnasında ara ara, “sen bana böyle yaptıydın” diye hatırlatır ve punduna getirip intikamını almak için tetikte beklerler!..

Bir şey yapılacağında “istişare etmek farz” bazen de “sünnet” derler ama kendi içinde hesabını/kitabını yapmış olarak istişare yaparlar. İtiraz edecek olan çıkmaz, çıkamaz ve sonunda dediği olur!

Güzel yerlerde otururlar ve bu bilinmesine rağmen insanları 72 metrekare 2+1 dairede oturduklarına ikna etmeye çalışıp, fakir edebiyatı yaparlar!..

İbadetlerine riayet eder, genelde vaktin sonuna doğru namazların farzlarını kılarlar (Bu yaptıkları yani farz kılmaları doğrudur) ama en büyük mutluluk ve ibadetleri para biriktirmektir!.. Bundan dolayı kolay kolay para harcamazlar!..

Hiçbir sevgi hiçbir ibadet, para biriktirmek kadar haz vermez onlara!..

Ve en önemli ortak özelikleri, tanınsa da tanınmasa da öldüklerinde hepsinin çalışarak elde edilemeyecek kadar mirası kalır ve birçoğunun evlatları mahkeme kapılarında birbirlerini yerler!..

.

Ali Mevlüt Kaya, dikGAZETE.com

...