Hatay’ı parsel parsel sattılar! Mı?

Hatay’ı parsel parsel sattılar! Mı?

HATAY'I PARSEL PARSEL SATTILAR! MI?

Büyük İsrail Projesi’ni duymayanınız yoktur; Büyük Ortadoğu p-Projesi’ni de artık duymayan kalmamıştır diye zannediyorum. Bir de Filistin meselesi var onunu da kamuoyu biliyor. Hani, aralarında topraklarını satanlar yüzünden bir milletin başına gelenler, mevzu bu!

Depremin zor günlerinde kimi ‘Twitter’ hesaplarının profilinde Türkiye ve İsrail bayrakları birlikte dalgalandırılırken, deprem arama kurtarma çalışmaları için Türkiye'ye gelen İsrailli ZAKA ekibinden kurtarma görevlilerinin, ‘tarihi Tevrat'ı Türkiye'nin izni olmadan İsrail'e götürdükleri gerçeği ortaya çıktı!

Kim bilir ülkeden daha neler neler götürdüler! Zira İsrail Arama Kurtarma Ekibi, Türkiye'ye gelmeden önce gerek İsrail haber sitelerinde gerekse İsrail'in resmi kanallarında ekibin bazı elemanlarının yüzleri blurlanmış şekilde servis edilmişti!

Bana kalırsa bu yüz blurlama işi bir dikkat dağıtımı operasyonuydu ama neyse, bu mesele ayrı.

Bilindiği üzere halkımız biraz duygusaldır. Çok kolay da dostluk, kardeşlik, barış kelimeleri ile aldanmayı ister! Hele hele kötü bir olay olduğunda yardım eli uzattığını gösteren bir kişinin başka planları olabileceğini söyleyeni linç etmeyi de sever. 

Aklımız biraz sonradan gelir ama iş işten geçer!

İsrailli ZAKA ekibi, Tevrat kaçırma operasyonunu yaparken, en yakın zamanda bu ‘Tevrat'ı geri getireceklerine dair de söz vermişlerdi. 

Gerçekten de daha sonra aldıkları tepki sebebiyle eski tomarı İstanbul'da bir hahama teslim ettiklerini söylediler. Acaba hangi Hatay'a ne zaman teslim edecekler? 

Zira Hatay için uluslararası projeler şimdiden devrede!

Öyle bir Hatay Belediye Başkanı düşünün ki şehrinin neredeyse tamamı harap ve on binlerce insanın bedeni göçük altında, cenazeler kaldırılmamış ancak Hatay için bir reklam videosu çekerek "Karbon ayak izi”nden bahsedebiliyor!

Böylesine bir felaketin ve büyük ihmallerin sonucunda ortaya çıkan bu acı tablonun ardından, ilk çekilecek videonun içeriğinde "Karbon ayak izi" olması Maraş, Antep ve Hatay'da cinayeti işleyenlerinin 'Parmak izi’ne ulaştığımız anlamına gelir!

Oysa karbon ayak izi, iklim değişikliği bahanesi ile insanın şimdiye kadar elde ettiği beden hürriyeti de dahil, evrensel insan haklarına girmiş hakların gasp edilmesidir!

İstenilen şey, gerektiğinde yediğine, içtiğine dahi dünyayı kurtarmak bahanesiyle yasak getirebilen ve 24 saat gözetlenen bir köle insan modeli.

Bunun konumuzla ne alakasının olduğu bir soru sorabilirsiniz. Ama tasarlanan bu yeni dünya düzeninin kabul görmesi için bir takım merkezlerin ele geçirilmesi şart. 

Kendileri haricinde diğerlerini köle olarak gören bir kadro, manevi merkezler üzerinden bir plana girişmiş! 

Hatay da bu planın içinde.

Modern büyük İsrail haritasını göreniniz çoktur.

Hani şu Türkiye'nin Güneydoğu Bölgesi'nin haritanın içerisinde yer aldığı görsel. 

Haritayı böyle gösterince ve ismine de büyük İsrail deyince bunun mümkün olmadığını düşünmek daha gerçekçi geliyor!

Haklısınız!

Çünkü bu harita sadece yem!

Artık bu toprakları Yahudilere Yahova değil, Yahudiler içerisinde Musevi gibi görüben ama BAAL’e/ İŞTAR'a/ PAGAN TANRILARA inanan bir kadro vaadediyor.

Yani anlayacağınız Yahudiler de başka tür bir fetih için maşa olarak kullanılıyor!

Vadedilmiş Topraklar” demişken; Tevrat'ın kimi yorumcuları açısından Toroslar, kendi kutsal topraklarının sınırları içerisinde yer alıyor. 

Hatay, Antep, Urfa, Diyarbakır gibi yerler ise direkt olarak onlara ait olarak görünüyor. Elbette burada kullanılan kartlardan biri de Kürdistan ideali!

Bu arada hatırlatmakta fayda var ki Hz. Davut'un Krallığı bölündüğünde ikiye ayrılmıştı: İsrail ve Yahuda devleti. 

İsrail Devleti tamamen BAAL PUTUNA ibadet eden bir devlet idi.

Bilmem anlatabildim mi?

Üstelik Yahuda Devleti yıllarca bu devletle savaşmıştı!

Baal'e tapınanlar, o günden bugüne hiç boş durmuyor. 

İsrail Devleti adı altında düşündükleri proje, kesinlikle Yahova'ya inanan Yahudilerin projesi değil. 

Bu proje, Hz. İbrahim'in dinini, sunaklarında insan kurban edilen BAAL putu ile takas ettirme projesi.

Bundan dolayıdır ki 6 Şubat, saat 04.17'de yüksek ihtimalle yapay olarak tetiklenen bu deprem, aynı zamanda onlar için Baal putu adına bir kurban sunusu hükmünde idi!

Ve öyle görünüyor ki 2020'den itibaren gerek ülkemizde gerek dünyada tek göz sembolünün çok fazla görülmesi ve 666 vurguları bu ritüelin bir parçasıydı!

Tekrar Hatay ilimize dönelim; ben de gayet iyi biliyorum ki şu anda Hatay'da yabancılara toprak satılması yasak. Ancak kimi toprakların 2000'li yılların başında yabancılar tarafından satın alındığını ve bu satın alma sürecinin yıllarca devam ettiğini söylesem ne düşünürdünüz?

29 KASIM 2008 yılında Yeniçağ Gazetesi'nde bir haber yayınlandı. Haberin başlığı gerçekten çok çarpıcıydı:

"İsrail'in Hatay oyunu!"

Haberde Tapu Kadastro eski Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya, Hatay’da 2 bin 481 Suriye vatandaşının toprak satın aldığını (DİKKAT!.. O DÖNEMDE HENÜZ SURİYE İÇ SAVAŞI BAŞLAMAMIŞ) ama bu toprakların İsrail-ABD ortaklı dev şirketlere satılabileceğini iddia ediyordu.

Özkaya, 2008 yılında uyarıyordu:

"Hatay’da 'nüfus değişimi' yapılmak isteniyor! İleride 'referandum' hayalleri kuruluyor."

Suriye henüz bölünmeden kurduğu şu cümle daha çarpıcı: 

"Amaç Büyük Kürdistan’a Hatay’ı eklemektir. Bunlar Büyük İsrail Projesinin parçalarıdır”.

Bu haberden tam 4 sene sonra bir başka haber, canımızı yakacak derecede rahatsız ediciydi:

"Hatay topraklarının yarıdan fazlası son alımlarla birlikte yabancıların eline geçti!"

İşin özeti, Özkaya'nın uyarısı dikkate alınmadığı gibi, bu uyarı üzerine toprak satımı artmıştı!

2012 yılında Hatay'ın yarısının satıldığı haberleri medyaya düşerken İsrail de boş durmuyor, Türk Hava sahasını ihlal ederek Hatay üzerinde keşif uçuşu gerçekleştiriyordu.

Emekli Albay Mithat Işık, "İnternete çok tartışılacak bir ses kaydı düştü. Buna göre İsrail F-15 savaş uçakları 19 Ocak'ta Hatay ve çevresinde 1 saati aşkın süre alçak seviyeden uçuş yaptı." demiş ve eklemişti:

"Adana'dan kalkan F-16'lara 'vur' emri verilmedi!"

En son 2012 yılında kalmıştık…

Gelin şimdi filmi 3 yıl daha ileri saralım, Ahmet Takan'ın 4 EKİM 2015 tarihli "Sen de mi Putin?" başlıklı köşe yazısına ve burada TSK'da yetkili bir kurmayın Ahmet Takan'a aktardığı Hatay ve İsrail üzerine söylediği o çarpıcı sözlere odaklanalım:

"'Biliyor musunuz son yıllarda İsrail'den gelip Hatay'da doğum yapan hanımların sayısını' dedi. Bu rakamlarda çok büyük artış olduğunun hararetle altını çizdi ve 'Kimse buna dikkat çekmiyor. Gidişat çok vahim' diye ekledi. Ancak bu kadarını yazmak için müsaade alabildim.

Hatay'ın ne kadarının yabancılara devredildiği ne kadarının onların elinde olduğu mevzusuyla hesap yapmanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. 

Burada önemli olan uluslararası sermayenin ve başta İsrail'in  Hatay üzerindeki emellerin hiç bitmemiş olması.

Haberler bunu gösteriyor.

Ayrıca asıl önemli mevzu 2000'li yılların başından 2011 yılına kadar işleyen süreçte, yabancıların Hatay'dan toprak satın almasının ne derece yaygın ve mümkün olduğunun gösterilmesiydi. 

Herkes bugüne odaklandı ancak bugünün felaketi, esasında düne ait!

Bu arada, deprem yardımı bahanesiyle ülkemize gelen İsrailli Zaka ekibinden bir askerin o ‘Tevrat'ı iade edip etmemesi de benim nazarımda önemli değil; çalmaya teşebbüs edebilmeleri ve çalıp götürmeleri, konuyu anlamak için yeterli!

Şu an bildiğimiz Hatay yıkıldı ve şehri yeniden inşa etmeyi tasarlayanların karbon ayak izi açığa çıktı. 

Yarın Hatay tekrar kurulacak ama ne kadarı gerçek anlamda bizim olacak?

İşte bu bizim bilincimize bağlı!

.

Erkan Trükten, dikGAZETE.com

...