- 25-05-2025 01:10
- 693

HEP SÖYLENİR: OSMANLI’DA DA GENELEVLER VARDI…
PEKİ İŞİN ASLI NE?
GİRİŞ: BİR GENELEV TARTIŞMASI DEĞİL, BİR MEDENİYET HESAPLAŞMASIDIR!..
Toplumda sıkça duyulan bir söylem var:
“Osmanlı’da da genelev vardı. Devlet bunları işletiyordu.”
Bu iddia yalnızca tarihî bir hata değil, aynı zamanda devlet aklına yönelen bir iftira, medeniyet perspektifine sapma, zihinsel işgalin bir yansımasıdır.
Genelev meselesi bir “ahlak” ya da “toplumsal gerçeklik” tartışması değildir yalnızca.
Bu mesele, devletin neye izin verdiği, hangi değerler üzerine inşa edildiği, ne tür bir insan yetiştirmeyi amaçladığı sorularıyla doğrudan ilgilidir.
Bu yazı, Osmanlı’dan günümüze fuhuş politikalarının zihinsel ve ideolojik kodlarını çözmeyi; Habîlyan mı, Kabîlyan mı bir devlet anlayışı ile karşı karşıya olduğumuzu ortaya koymayı amaçlamaktadır.
1. KLASİK OSMANLI DÖNEMİ: HABİLYAN DEVLET AKLININ ZİRVE HALİ…
Osmanlı Devleti’nin 1300’lerden 1800’lerin ortalarına kadar süren klasik döneminde, devletin ideolojik temeli şeriattır.
Devlet aklı, vahye ve fıkha dayanır; bu bağlamda:
* Fuhuş ve zina haram olduğu gibi, cezaî anlamda suçtur.
* Kadılar, şer‘iyye sicillerine göre zina eden kişileri sürgüne göndermekte ya da hapse mahkûm etmektedir.
* “Genelev” tarzı mekânların ortaya çıkması hâlinde bunlar mühürlenmekte, kadınlar cezalandırılmakta, bazen de mesken sahipleri kamu düzenini bozduğu gerekçesiyle hesaba çekilmektedir.
* Ahlâk zabıtası, mahalle imamları ve esnaf loncaları ahlaki denetimde önemli rol oynar.
Bu sistemin ardında yatan esas, Habîlyan devlet aklıdır:
Yani toplumun manevi korunması, iffetin kamusal bir değer olarak görülmesi ve nesil emanetinin devlet eliyle muhafazası.
Devletin görevi “fuhşu yönetmek” değil, ahlâkı yaşatmaktır.
2. TANZİMAT VE ISLAHAT: ZİHNİYETİN İTHALİ, FELSEFENİN KIRILMASI…
1839 Tanzimat Fermanı ve ardından 1856 Islahat Fermanı, yalnızca idari reformlar değildir.
Bu fermanlar, zihniyet değişiminin anayasalarıdır.
Batı’dan alınan seküler hukuk modeli, Osmanlı’daki İslamî kamu düzeninin yerine ikame edilmek istenmiştir.
Bu süreçte:
* Galata, Pera, Tarlabaşı gibi Batı etkisindeki bölgelerde fuhuş yaygınlaşır.
* Buralarda kurulan kerhaneler, gayrimüslim mahallelerde faaliyet gösterir; devlet ise bunu “idare eder.”
* Zamanla bu mekânlar görünürleşir. Bazı yerel idarecilerden dolaylı vergi alındığına dair kayıtlar vardır.
Burada önemli olan şudur:
Fuhuş teşvik edilmez ama meşrulaşmadan önce normalleştirilir.
Bu “görmezden gelme”, toplumun Batı’daki “kontrollü fuhuş” modeline zihinsel olarak alıştırılmasıdır.
Bu dönüşümün ardında ise yalnızca Tanzimatçılar değil, 1717’de kurulan Londra Büyük Mason Locası ile başlayan küresel zihinsel sızma projesi yer almaktadır.
Zihniyet, Osmanlı’ya Tanzimat eliyle enjekte edilmiştir.
3. İTTİHAT VE TERAKKİ: FUHUŞUN RUHSATLANDIRILMASI, SEKÜLER YASA…
1908’de II. Meşrutiyet ile iktidara gelen İttihat ve Terakki Cemiyeti, Tanzimat’ın ideolojik mirasını devlet politikası haline getirmiştir.
Bu dönemde artık:
* Genelevler ruhsatlandırılır.
* Kadınlara vergi numarası verilir.
* Haftalık sağlık kontrolleri zorunlu hale gelir.
* Askerî birlikler için “meşruhataneler” kurulur.
* Fuhuş, “kamu sağlığı” gerekçesiyle sistemleştirilir.
Bu dönemle birlikte devlet, fuhşun hem yöneticisi hem de vergi tahsildarı haline gelir.
Fıkıh artık yürürlükten kaldırılmıştır. Yerine Fransız modeli ceza ve belediye hukuku uygulanır.
4. CUMHURİYET DÖNEMİ: KABİLYAN ZİHNİYETİN KURUMSALLAŞMASI…
1923 sonrası Cumhuriyet rejimi, İttihatçı kadroları ve ideolojiyi doğrudan devralmıştır.
1926 Türk Ceza Kanunu ile birlikte:
* Fuhuş artık yasal çerçevede düzenlenmiştir.
* Genelevler, Sağlık Müdürlükleri’ne bağlanır.
* “Umumhane” adı altında resmî genelevler açılır.
* Kadınlar, periyodik sağlık muayenesine tabi tutulur.
Bu sistem, 2025’e kadar varlığını sürdürmüştür.
Devlet, bu alanda da “toplumsal gerçeklik” bahanesiyle Kabîlyan bir yönetim biçimi uygulamıştır.
5. YENİ TÜRKİYE VE CUMHUR İTTİFAKI: HABİLYAN ZİHNİN YENİDEN TESİSİ…
2002 sonrası başlayan süreç, yalnızca bir parti iktidarı değil; devletin yöneldiği medeniyet çizgisinin değişimidir.
2016’daki 15 Temmuz direnişiyle birlikte bu dönüşüm, açık ve kararlı hale gelmiştir.
Bu süreçte:
* Diyanet’in rolü artırıldı.
* Aile ve sosyal politika söylemleri millî ve manevî değerlere yaslandı.
* Ayasofya yeniden cami oldu.
* RTÜK, ahlak dışı yayınlara karşı etkinleştirildi.
* TEKNOFEST kuşağı gibi maneviyat merkezli gençlik hareketleri teşvik edildi.
Genelev sistemi tamamen kaldırılmış olmasa da artık gizleniyor, özendirilmiyor, teşvik edilmiyor.
Yön değişmiştir.
6. 2050’YE DOĞRU: GENELEV SİSTEMİ KALKAR MI?
Bugün geldiğimiz noktada:
* Devlet aklı, milletin inancı ile yeniden uyumlu hale gelmiştir.
* Zihinsel işgalin kalıntıları henüz tam silinmemiş olsa da istikamet doğrudur.
Eğer bu çizgi sürdürülürse:
Türkiye, 2050’ye kadar genelev sistemini hukukî ve sosyal düzlemde tamamen kaldırabilir.
İffet, aile ve nesil emniyetini esas alan bir medeniyet devleti yeniden kurulabilir.
SONUÇ: FUHUŞ DEĞİL, FELSEFE TARTIŞIYORUZ…
Bu yazı boyunca anlatılan mesele, bir genelev tartışması değildir.
Bu mesele, bir devletin neyi teşvik ettiği, hangi değeri merkez aldığı sorusudur.
Habîlyan devlet: Allah merkezlidir, iffetlidir, adildir.
Kabîlyan devlet: Güç merkezlidir, zevkçidir, sekülerdir.
Ya ruhsat veririz…
Ya rahmet isteriz.
Not: Bu yazıda kullanılan Habîlyan–Kabîlyan kavramsal ayrımı, müellif ve düşünür Ahmet Yozgat Bey’e aittir.
.
Barbaros Nasün, dikGAZETE.com