İklim değişikliği kurgudan mı ibaret?

Birleşmiş Milletler öncülüğünde birçok Çevre ve İklim Anlaşmasına, devletlerin taraf olduğunu bir önceki yazıda yazmıştık.

Kyoto Protokolü; sera gazı salınımında bekleneni vermeyince, yani taraftarlar yeterince üzerinde durmayınca Paris İklim Anlaşması imzalandı.

Gündemimize birden bire giren Paris İklim Anlaşması; en kapsamlı, bir o kadar da bağlayıcı.

Paris İklim Anlaşması, ucu çivili çubuk gibi. Toplumları hizaya sokmak için düşünülmüş.

Dünya, tekrar iklim görüşmelerine başlıyor. Bu sefer işi ciddiye alacaklar.

Birleşmiş Milletler Çerçeve Sözleşmesi 26.Taraflar Konferansı (COP 26) 31 Ekim'de İskoçya’nın Glasgow kentinde düzenlenecek. 

Konferansın temelini “Küresel Sıcaklık Artışı ve Sera Gazının Salınımının Azaltılması” oluşturuyor. Toplantı, yaklaşık iki hafta sürecek.

Küresel sistemde jeopolitik hatlar kırılmaya başladığından beri Amerika öncülüğündeki Atlantik Hattı çoktan çatırdamaya başladı.

Güvenilirliği; Afganistan’da sarsılan Amerika ve derinden hareket eden İngiltere, çoktandır İklim Değişikliğini ellerinde koz olarak tutuyor. 

Fakat halen gücü ellerinde bulundurduklarından devletleri bir araya getirebiliyorlar. 

Amerika; “terörist devlet” olarak adlandırdığı bazı ülkeleri artık İklim Değişikliği, Küresel Kirlenme ve Çevre Koruma argümanları ile tehdit etmeye başladı. 

Batı hegemonyası kendinden görmediği ve ötekileştirdiği ulusları, eski sömürge alışkanlığı ile yönetmek istiyor.

Elbette iklim değişiyor. Bunu çok yakından hissediyoruz.

Çevremiz hızla kirleniyor.

İçtiğimiz su ve gıdalar mikroplastik partikülleri içeriyor. Sanayi bölgelerinde insanlar kirli hava soluyor.

Dünyanın birçok yerinde toplumların sağlıklı su ve gıdaya erişimi engelleniyor.

Kuraklıkla birlikte uluslararası şirketler gıda piyasasını kontrol altında tutarak suni kriz dalgalarını tetikliyor.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi dünya çapında insan eli ile iklim değişikliği yaşandığı tezine dayanıyor. 

Bilim adamları, iklim değişikliğine insan faaliyetlerinin yol açtığına dair yüzlerce rapor hazırlayıp, makale yayınladı. 

Sivil Toplum Kuruluşları ve şirketler bu iklim çalışmalarına ciddi paralar harcıyor. 

Peki; yeryüzünün tektonik hareketleri yani yer kabuğunda kırılma, çökme, yükselme ve depremler iklimi nasıl etkiliyor. Ya da yanardağ patlamaları

Dünyanın mekanik ve manyetik yapısı, güneşin hareketi meteorolojik sistemi etkiliyor mu?

Aslına bakarsanız belirli periyotlarda; dünya üzerinde kuraklık, soğuk kışlar, şiddetli yağışlar görülmüş. 

Meteorolojik kayıtlarda zaten bu durum yer alıyor. Dünyanın var oluşundan beri bu döngü devam ediyor.

Peki, Çevreyi kim kirletti?

İnsan faaliyetleri atmosferi nasıl etkiledi?

Her şey, 18. yüzyılın başında İngiltere Sanayi Devrimi ile başladı. 1850’lerden sonra başta İngiltere olmak üzere kıta Avrupası kömüre dayalı üretime geçti. 

İlk hava kirliliği böylelikle başladı…

Ardından petrolün kullanılması ile enerjinin ucuzlaması ile sanayi, altın devrimini yaşadı.

Şimdilerde İngiltere; Sanayi Devrimi’nden Yeşil Enerji Devrimi’ne geçiş yaptı. 

Önce fosil kaynaklı enerji kullanan İngiltere, yaptığı düzenlemeler ile nükleer enerji ile birlikte rüzgar, güneş vb. temiz enerji kaynaklarına yatırım yaptığını deklare etti. 

İngiltere Krallığı boş durmuyor.

O da, hem İskoçya’da yapılacak görüşmelere hazırlık yapıyor hem de “Yeşil ve Sürdürülebilir Gelecek İnşaası” sözü veriyor.

Tabi güvenirseniz!..

İngiltere, geçmişte sömürge faaliyetlerinden yükünü tuttuğu için rahat hareket ediyor.

Şimdiye kadar atmosfere sera gazını en çok kim verdi?

Atmosferi kim kirletiyor?

Çin yüzde 25, Amerika yüzde 15, Avrupa Birliği yüzde 13, Türkiye ise binde 9 civarında kirletici gaz salınımı yapıyor.

O halde, neden İklim Değişikliği ile gürültü kopartılıyor?

Atmosferi ve okyanusları en çok kendileri kirletiyor. Diğer taraftan “Çevre Korumacı” pozisyonuna bürünüyorlar.

Bu arada, Amerikan istihbarat teşkilatı CIA; Kasım ayında Glasgow’da yapılacak olan “COP26 İklim Konferansı” öncesi rapor yayınladı.

Rapora göre; az gelişmiş ülkelerin İklim Değişikliğine adapte olmakta zorlanacağı, jeopolitik fay hatlarının kırılacağı, sınır çatışmalarının artacağı ve hatta iç savaşların artış göstereceği varsayılıyor. 

Listede bazı ülkeler yer alıyor. 

Bu ülkelerin İklim Değişikliğinin fiziksel etkileri karşısında yıkıma uğrayacağı varsayılıyor. Neyse ki yayınlanan listede Türkiye yer almıyor.

Bu arada “Google” ve “Youtube” uygulamalarının bağlı olduğu şirket, İklim Değişikliği aleyhine yayın yapan sayfa ve hesaplara engelleme getireceğini söyledi. Yani tartışılmasını istemiyorlar.

Son yıllarda ülkeleri ilgilendiren ortak problemlerin çözümünde Bill Gates ismi sıklıkla ön plana çıkıyor. 

Her taşın altında MicroSoft’un kurucusu Bill Gates var. 

Bill Gates, vakfı aracılığı ile 2019’da yayınladığı bir raporda sığırların metan gazı çıkardığını ve atmosferin ısınmasına sebep olduğunu iddia etti. Artık, sığırlar metan gazı ile anılır oldu.

Amerika’daki endüstriyel sığırcılık çevreyi kirletiyor ve su kaynaklarını tüketiyor. Geleneksel sığırcılık ile uğraşan gelişmekte olan ülkelerin çiftçileri ve tüketicilerinin suçu ne.

Yarın, İklim Değişikliğini bahane ederek et tüketimini engellemeyecekleri ne malum. 

Özellikle Müslümanları ilgilendiren kurban ibadeti, tehlikeye girebilir. 

Yapay et dayatması ile insanların kırmızı et tüketimi engellenebilir. Kişilerin tercihine bağlı olan Vegan Beslenme (sıfır et) toplumlara dayatılabilir.

Dünyada çoktan İklim Lobisi oluştu. 

Özellikle Türkiye, Rusya ve diğer bazı ülkeleri, “İklim Değişikliği” kavramı ile ekonomik açıdan yavaşlatmaya çaba gösterecek bu lobi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansı”na (COP15) video mesaj gönderdi. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tabii afetler çevreye ve ekosisteme verdiği zararlar yanında insanların can ve mal güvenliğini de doğrudan tehdit ediyor. Tahrip olan biyolojik çeşitlilik, kirletilen çevre, yok olan gıda ve su demektir. Geleceğimizi etkileyen bu tehdit karşısında elbette öncelikle adım atması gerekenler iklim değişikliğine yol açan sıkıntıların ortaya çıkmasında tarihi mesuliyeti bulunanlardır. Ekonomik gücü, coğrafi konumu, tarihi sorumluluğu ne olursa olsun tüm ülkelerin elini taşın altına koyması şarttır.” dedi.

Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi asıl sorumlular işi başkasına havale ediyor. Biz bu arada Paris İklim Anlaşmasını raftan indirdik.

Türkiye’nin kalkınması, toplumun huzur ve refahı için hükümetin şeffaf olacağını düşünüyorum. Sürecin iyi takip edilmesi ve vatandaşa iyi anlatılması gerekiyor.

Yoksa Paris İklim Anlaşması başımızı çok ağırtır.

.

Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com

...