İngilizler “Homo Digitalis, Devlet’e meydan okuyabilir mi?” sorusuna cevap arıyor!

Dijitalleşme ile iletişim opsiyonlarımızın ve alışkanlıklarımızın nasıl değiştiğini, geçtiğimiz günlerde İstanbul depreminde GSM operatörlerine bir anda aşırı yüklenme olduğunda  anladık. 

Herkesi çileden çıkaran asıl konu, deprem ya da sonrasındaki panik değil, iletişimsizlikti.

GSM operatörleri, 5.8 büyüklüğündeki bu sarsıntı sonrasında hizmet veremez duruma geldi.

İletişim felç oldu. 

Düşünsenize alternatif iletişim araçları olmasa halimiz harap. 

Türkiye'de toplam 80 milyon mobil telefon abonesi bulunuyor. Sadece İstanbul'daki mobil abonelerinin sayısı ise 21 milyon 939 bin 56.

Türkiye genelinde 181 bin 972 olan toplam baz istasyonlarının 46 bin 46'sı İstanbul'da hizmet veriyor. Yani ülke genelindeki her 4 istasyonun 1’i İstanbul’da bulunuyor. 

Homo Sapiens”ten “Homo Digitalis”e geçiş…

Bilişsel Devrim'le “Homo Sapiens” son insan türü, yani modern insana dönüştü. 

Bu dönüşümden kadim kutsal kaynaklar, Adem ve Havva düalizmi ile söz ediyor. 

Adem'in cennetten kovuluşu çıplak dünya ile teması akıl edinmesi ile ilgili süreç. Günümüze kadar binlerce yılı anlatıyoruz.

Her şeyin bir sonu olduğu gibi Homo Sapiens de  kendi sonunu hazırlıyor. Homo Sapiens de evrimleşti. 

Homo Sapiens, nesli tükenmekte olan bir tür haline geldi. “Homo Digitalis” türedi.

Homo Digitalis; bu yeni canlı türü; insanlaşmış teknoloji mi yoksa teknolojikleşmiş insan mı? 

Homo Digitalis, gezegeni ele geçirmek için büyük adımlar atıyor.

Homo Digitalis; “Omnipresent” yani her zaman her yerde ve  görüntülerin sürekli akış halinde verildiği ekranla sınırları ve kuralları belirlenen bir yaşam alanı içinde büyütüldü. 

Homo Digitalis'in dünyasını; her şeyi ve herkesi etkileyen dünya çapında yeni bir paradigma olan sosyal, kültürel, ekonomik ve teknolojik değişim süreci olarak tanımlayabiliriz.

Homo Digitalis, temel insan ihtiyaçlarımızı çevrimiçi davranışlarımızla eşleyerek dijital medyayı, sosyal ağları ve cihazları kullanmamızın arkasındaki bilimi kapsamaktadır. 

İngilizler sanki bu konuda bir adım önde gibi…

İnsanı çevrimdışı ve çevrimiçi kılan şeyleri anlamak için sosyal ve bilişsel sinirbilim, psikoloji, sosyoloji ve felsefe ile çalışan bilim insanlarını ha bre çalıştırıyorlar. 

Bireylerin temel ihtiyaçlarını ve dijital davranışlarını, sosyal davranışları ve toplumların küresel çevrimiçi hareketlerden nasıl etkilendiklerini tespit ediyorlar. 

İhtiyaç önceliği dijital medyanın değerini nasıl belirleyebilecekleri üzerinde durdukları kesin. Ayrıca dijital girişimciliğin küresel hareketini ve iş dünyasını ve toplumları nasıl etkilediğini  çoktan ölçtüler. Hatta şimdilerde  bu bilgilerle sosyal medyayı dizayn ediyorlar.

Sosyal Medya Devrimi” Türkiye’nin önündeki en büyük tehlike… 

ABD ve Avrupa teknolojisinin sunduğu toplumsal paylaşım ağları -ki buna “Sosyal Medya” da deniliyor- ile daha hızlı ve daha az maliyetle birbirleriyle iletişim kurabilen birey ya da topluluklar, yakın zamanlarda iktidarlara karşı söz konusu ağları son derece etkin kullanabildi.

2011 yılının ilk aylarında başta Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da başlayan halk hareketlerinin örgütlenme ve iletişim aracı olarak “Sosyal Medya” araçlarından yararlanılmasının ardından, yaşanan halk hareketlerine “Sosyal Medya Devrimi” gibi tanımlamalar yapıldı. 

Emperyalizm, yeni bir yöntem bulmuştu ve bu yöntemi kullanmaya devam etti.

Sömürülmeye eğilimli ve batı eğitimli halk kitleleri, “Mal bulmuş mağribi” gibi sosyal medya araçlarına sarıldılar.

Sarıldıkları yılanın, onları sokması kaçınılmaz. 

“GCHQ”/ “Government Communications Headquarters” boş durmuyor!..

GCHQ” / “Government Communications Headquarters”, İngiliz devletini siber saldırılara ve tehditlere karşı korumak amacıyla hükümet tarafından görevlendirilen güvenlik ve istihbarat kurumu. 

GCHQ ilk olarak birinci dünya savaşı sırasında Devlet kod ve şifre okulu (Government Code ve Cypher School) adı altında açıldı ve 1946’ya kadar bu isimle anıldı.

İngiltere Güvenlik ve İstihbarat Dairesi (GCHQ) kitlesel veri toplama ve izleme programıyla ilgili faaliyet gösteriyor.

GCHQ, İngiltere Dışişleri Bakanlığı ve Devlet Sekreterliğine bağlı olarak çalışmaktadır ve İngiltere Dışişleri Bakanının sorumluluğunda. 

Ancak daimi olarak Dışişleri Bakanlığı’nın bir parçası değildir.

Kuruluş, hükümetteki diğer meslektaşları olan yurtdışında aktif olarak istihbarat çalışmaları yaparak İngiliz Hükümeti’nin güvenlik, savunma, dış ilişkiler ve ekonomi politikalarını destekleme görevine sahip olan Gizli İstihbarat Servisi (MI6) ve iç istihbarattan sorumlu kurum olan Güvenlik Servisi (MI5) ile birlikte çalışır.

GCHQ’da dünyanın her köşesinden gelen birçok dijital ve elektronik sinyaller toplanarak analiz edilir ve bu bilgilerden istihbarat malzemesi elde edilerek İngiltere’de bulunan diğer kuvvetlerle çalışılır. 

Resmi olarak da Güvenlik Servisi (MI5), Gizli İstihbarat Servisi (MI6) ve Savunma İstihbarat (DI) yanında, Ortak İstihbarat Komitesi (JIC) resmi başkanlığının emri altında olduğu söylenebilir. 

Sir Lain Lobban direktörlüğündeki İngiltere Hükümet İletişim Merkezi’nin yaklaşık 6200 çalışanı mevcut.

GCHQ, İngiltere’nin güneybatısında yerel idare birimi olan Gloucestershire’nın Cheltenham kentinde bulunuyor. 

İngiltere Hükümet İletişim Merkezi (GCHQ), İletişim-Elektronik Güvenlik Grubu (CESG) ve Ortak Teknik Dil Servisi (JTLS) olmak üzere iki ana alt birime sahip. 

İngiliz istihbarat dairesinin uyguladığı kitlesel izleme ve sisteminin yöntem ve teknikleri, nerelerde konuşlandıkları artık biliniyor. 

Hatırlarsanız; GCHQ’nun izleme faaliyetleri Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) eski çalışanı Edward Snowden’ın gizli bilgileri ifşası sonrası ortaya çıkmıştı.

Snowden’ın sızdırdığı belgelere göre GCHQ, milyonlarca insanın şahsi internet yazışmalarını ve telefon görüşmelerini dinleyerek kayda aldı. 

Snowden, Amerikan istihbarat kurumlarının gizli izleme faaliyetlerini medyaya sızdırmasının ardından Mayıs 2013’te ABD’den kaçmıştı.

Snowden, Hong Kong’’tan Moskova’ya giderek sığınma başvurusunda bulununca Rusya, Snowden’a geçici sığınma hakkı vermemezlik etmedi.

İngilizler’in kitlesel izleme sisteminden Avrupa Birliği de rahatsız…

Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kitlesel veri toplama ve izleme programından dolayı İngiltere istihbaratını haksız buldu.

Mahkeme, söz konusu programın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) özel hayata saygı, haberleşme ve ifade özgürlüğü maddelerini ihlal ettiğine hükmetti.

Strasbourg’daki mahkeme, İngiltere Güvenlik ve İstihbarat Dairesi’nin (GCHQ) kitlesel veri toplama ve izleme programıyla ilgili davada kararını verdi. 

Mahkeme, İngiliz istihbarat dairesinin uyguladığı kitlesel izleme ve sisteminin, kanunilik kriterini ve garantilerini karşılamaması nedeniyle, AİHS’nin özel hayata saygı ve haberleşme özgürlüğünü düzenleyen 8’inci ve ifade özgürlüğünü düzenleyen 10’uncu maddelerini ihlal ettiğine hükmetti.

Kitlelerin istihbari amaçlı toplu dinlenilmesi ve internet servis sağlayıcısı şirketlerden iletişim içeriklerinin alınması ile ilgili insan hakları örgütlerinin şikayetinde Londra yönetimini suçlu bulan mahkeme, elde edilen bilgilerin başka ülkelerle paylaşılmasında ise AİHS açısından bir ihlalin olmadığı görüşünü paylaştı.

GCHQ temelde iki misyona sahip; Sinyallerin İstihbaratı ve Bilginin Güvencesi Sinyallerin İstihbaratı. Ancak başka devletlere de hizmet veriyor. 

Mesela bir önceki ABD Başkanı Barack Obama’nın GCHQ’yu kullanarak Trump’ı dinlediği gündeme gelmişti. 

Bundan neyi mi anlamalıyız?

Demek ki İngilizler, dijital istihbaratta Amerikalılardan daha ileri. 

İngiltere’nin istihbarat teşkilatı “GCHQ”, Türkiye’de casusluk faaliyeti yürütüyor…

2009’dan bu yana Türkiye’yi dinlediği ortaya çıkınca tepki çeken Almanya Federal İstihbarat Teşkilatı’nın (BND), Türkiye’de casusluk faaliyeti yürüten tek dış istihbarat olmadığı anlaşılmıştı.

NSA, Türkiye’de topladığı çoğu istihbaratı da ‘Beş Göz’ diye adlandırılan bir anlaşma çerçevesinde İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda istihbaratlarıyla paylaşıyordu.

Bu grupta yer alan istihbarat kurumlarından İngiliz teşkilatı GHCQ ise Türkiye'deki istihbarat bilgi toplama çalışmalarında daha çok enerjiye yoğunlaştı.

2008’e ait bir GHCQ gizli belgesi, Türkiye Enerji Bakanlığı (MENR), Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi (BOTAŞ), Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ve Çalık Enerji şirketi faaliyetlerinin daha yakından izlenmesinin hedef alındığını gösteriyordu. 

İzlenmesi için tek tek ismi verilen 13 şahıstan biri ise dönemin Enerji Bakanı Hilmi Güler’di…

İngiliz istihbarat servisi GCHQ’nun listesinde yer alan isimlerden biri de, hem İngiliz hem Türk vatandaşı olan eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ti. 

Bakan Şimşek’in izlenmesine dair talimat listesinde Bakan’a ait iki telefon hattının numarası ve kişisel mail adresinin bilgileri yer alıyordu.

İngiliz istihbaratının Ekim 2008 tarihli bir gizli belgesine göre GCHQ, Enerji Bakanlığı, BOTAŞ, Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ve Çalık Enerji gibi kurumlara sızmaya çalıştı. İzlenmesi için tek tek ismi verilenlerden biri de o dönem Enerji Bakanlığı koltuğunda bulunan Hilmi Güler'di

GCHQ’nun en önemli üç merkezinden birisi halen Kıbrıs’ta bulunuyor. Burası, Ada’nın doğu tarafındaki üssün içinde yer alan Ayios Nikolaos istihbarat istasyonudur.

Bu istasyonu diğerlerinden farklı kılan yönü, Türkiye ve Ortadoğu ülkeleri kaynaklı her türlü haberleşmeyi gizlice dinlemesi ve kayıt altına almasıdır.

Edward Snowden, ifşa ettiği Wikileaks belgelerinde, İngilizlere ait bu istasyonun, Ortadoğu ülkelerine ait tüm e-mailleri, telefon konuşmalarını, SMS mesajlarını, sosyal medya hesaplarını, internet trafiğini ve şifreleri, kısacası tüm haberleşme ve iletişimi, kullanıcıların bilgisi ve izni olmaksızın gizlice topladığını tüm ayrıntılarıyla açıklamıştı.

İngiltere’nin 1878’den 1960’a kadar adayı egemenliği altında tutması; o tarihten bu yana ise askeri üsleri ile adadaki varlığını sürdürmesi işte bu nedenle.

Bu üslerin İngiltere için vazgeçilmez bir öneme sahip olmasının, Ortadoğu ülkelerine hava harekatı imkanı sağlamasının ötesinde bir sebebi var: İstihbarat faaliyetleri.

İngiliz gizli servisinin (GCHQ) dünya üzerindeki en önemli üç merkezinden birisi halen Kıbrıs’ta; Ada’nın doğu tarafındaki üssün içinde yer alan Ayios Nikolaos istihbarat istasyonu.

Bu istasyonu diğerlerinden farklı kılan bir faaliyeti var. Türkiye ve Ortadoğu ülkeleri kaynaklı her türlü haberleşmeyi gizlice dinlemek ve kayıt altına almak. 

İddialara göre, emailler, telefon konuşmaları, mesajlar, sosyal medya hesapları, internet trafiği, şifreler, kısacası tüm haberleşme ve iletişim, kullanıcıların bilgisi ve izni olmaksızın gizlice toplanıyor.

Doğu Akdeniz ve Ortadoğu ülkelerinin haberleşmesi büyük oranda Akdeniz altından giden fiber optik kablolar ile sağlanıyor. 

Aktarılan bilgilere göre, GCHQ, Kıbrıs istasyonunun yaptığı işte bu telekomünikasyon kabloları üzerinden giden tüm bilgiyi dinlemek ve depolamak.

Yine iddialara göre, sadece kabloları değil, uydu sistemleri ile yapılan iletişimi de adadaki özel casus antenlerini kullanarak dinliyorlar. 

Söz konusu dinleme faaliyetleri ile toplanan muazzam bilgi insanın kavrama sınırlarını zorlar mahiyette. 

Dünyanın en stratejik ve en zorlu bölgesi ile ilgili istihbaratın Amerikan NSA değil de, GCHQ kanalıyla toplanması dikkat çekici kuşkusuz.

Bilindiği üzere Ortadoğu coğrafyası neredeyse 200 yıldır İngiliz gizli servisinin uzmanlık alanı. Ne var ki gündeme gelen iddialardan anlaşılan, bu olağan bir istihbarat toplama faaliyeti değil. 

Çünkü GCHQ,terörle mücadele” adı altında, bölgedeki devlet başkanlarından yöneticilere, işadamlarına, sıradan vatandaşlara kadar herkesi gizlice dinliyor, bilgilerini topluyor; askeri, siyasi, idari, ticari, ekonomik, sosyal, kısacası her türlü bilgi.

İngiltere’nin Ulusal Siber Güvenlik Merkezi (NCSC) Şubat 2017’de Londra’da Kraliçe II. Elizabeth’in katıldığı bir törenle açılmıştı.

Ana binası Londra’da bulunan Merkez, İngiltere’nin siber saldırılara karşı savunma üssü olması için tasarlandı.

İngiltere hükümeti, Kasım 2016’da beş yıllık Ulusal Siber Güvenlik Stratejisini açıklamış ve bu alanda 1.9 milyar sterlin tutarında yatırım yaptıklarını duyurmuştu.

NCSC Başkanı Ciaran Martinİngiltere’yi siber saldırılar konusunda en zorlu hedef” haline getirmek istediklerini söyledi.

Merkez, İngiltere’nin istihbarat teşkilatlarından Hükümet İletişim Merkezi’nin (GCHQ) bir parçası olarak görevli. 

İngiltere’nin ayda 60 ciddi siber saldırı yaşadığı son üç ayda, 2 ve 3. kategorilerde 188 siber saldırının düzenlendiği biliniyor. 

NCSC, hükümet ve iş dünyasına yöneltilen saldırıların yanı sıra ekonomi ve toplumu da korumayı hedefliyor.

İngiltere’de dijitale dayalı ekonominin değeri yılda 118 milyar sterlin. Yetkililer tüketicilerin ve iş dünyasının dijital ekonomiye güvenlerinin sarsılmasından endişe ediyorlar.

ABD Başkanlık seçimlerine müdahale iddiaları nedeniyle, siber saldırı kaynaklarından biri olarak Rusya görülüyor. 

Ulusal Siber Güvenlik Merkezinin siyasi partilere ve milletvekilleri gibi önemli makamlarda bulunan kişilere hassas bilgilerini nasıl korumaları gerektiğine yönelik tavsiyeleri var. 

Siber güvenlikten sorumlu GCHQ, geçmişte fazla “ketum” olmakla eleştirilmişti. Yeni merkezin ise halka daha açık ve erişimin kolay olması planlanıyor. 

Twitter’ın Ortadoğu ve Afrika “editöryal politikasından sorumlu yöneticisi”nin, İngiliz ordusunun bilgi savaşı biriminde görev yaptığı ortaya çıktı.

İşte size Siber güvenlikten sorumlu İngiltere Güvenlik ve İstihbarat Dairesi GCHQ ile ilgili bir de magazin haber.

İngilizler “Homo Digitalis” bireylerin ağzına yeni bir omnipresent medya sakızı verdiler.

Çiğnemeye devam edin. 

Hani şu cafcaflı resmi kurumlar, başkanlar filan var ya, bu İngiliz sakızını en çok onlar çiğniyor. Adamların birşeyden  haberi yok. 

Ama birilerinin çıkıp bu beyefendilere söylemesi lazım, “Elin gevuru, 'Homo digitalis devlete meydan okuyabilir mi?” sorusuna aradığı cevabı bulmuş olmalı.

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

...