İran istihbaratı, Güney Azerbaycanlı Türk milliyetçilerine saldırı hazırlığında!

İran, soğuk savaş dönemi demirperde ülkelerini dahi mumla aratıyor. Teokratik baskı rejimi, İran halkının en büyük düşmanı.

İngiliz Şiası”nın Türklüğe, Türkler’e tahammülü yok. En az 35 milyon Türk'ün yaşadığı İran'da Türkçe, resmi dil kabul edilmiyor. Fars yani Pehlevi fanatizminin yanında Drakula bile masum kalır. 

İran İstihbarat birimleri, birçok ülkede insan avına çıkmış. Amaçları rejim muhaliflerine göz açtırmamak. Yöntem belli, suikast! 

Ne yazık ki listelerinde Güney Azerbaycanlı Türkçü liderlerin de olduğu söyleniyor. 

Türk İstihbarat birimleri, nerede hangi ülkede olurlarsa olsunlar, Güney Azerbaycanlı Türklük davasınının önderlerini çakallara yem etmemeli. 

İran Türklüğünün bağımsızlık mücadelesi...

Güney Azerbaycan bağımsızlık hareketi, barındırdığı nüfus itibarıyla İran’daki en büyük bağımsızlık hareketi. 

İran Futbol Ligi'nde mücadele eden “Güney Azerbaycan Türkleri”nin temsilcisi “Traktör Tebriz” futbol takımının taraftarları her maçta Türklüklerini haykırıyor.

Bölge halkı demokratik çerçevede hak talebinden yana ve silahlı mücadeleye karşı. Bağımsızlıklarını barışçıl yollarla elde etmeye çalışıyorlar. 

Bu bölgenin bağımsızlığını elde etmesi, diğer bölgelerin de ayrılma isteğini tetikleyebilir. İran rejimi; enerji konusundaki dünya üstünlüğünü yitirme korkusuyla iç içe. 

Ancak Güney Azerbaycan sorunu, İran’ın karizmasını çizdiği gibi, bölgesel liderliğinin yanı sıra İslam ya da Şii liderliği iddiasına da gölge düşürüyor. 

Güney Azerbaycan Türkleri; demokrasi ve açık piyasa ekonomisi ile demokratik bir sömürge olmaya karşı olduklarını her ortamda belirtmekten kaçınmıyor. 

İran’da Türk olmak, ölümü göze almak demek!..

Türkçe müzik yasak, Türk Halk Oyunları yasak. Güney Azerbaycan Türklüğünün kendisi olabilme ve kendisi kalabilme mücadelesinin öncü isimleri ne yazık ki öz vatanlarından uzakta.

Güney Azerbaycan’da kalanlar, rejimin zindanlarında çile dolduruyor. Gördükleri insanlık dışı muameleyi anlatmaya kelimeler yetmez. Onların mücadelesi zor zamanda Türk olmak, Türk kalmak. 

İran İstihbaratı, tüm karanlık yapısıyla Türk milliyetçilerine çullanıyor. Ellerinden gelse bir kaşık suda boğacaklar. Ey Yüce Tanrım, uyuza tırnak verme. 

İstanbul’da öldürülen rejim muhalifleri üzerinden sadece Türkiye'de değil ABD ve Avrupa ülkelerinde düzensiz göçmen veya mülteci statüsünde  yaşayan Güney Azerbaycanlı milliyetçi liderlere gözdağı veriliyor. 

İranlı İstihbaratçılar, CIA, Mossad, İngiliz dış istihbarat servisi MI6, hatta Rusya Federasyonu Federal Güvenlik Teşkilatı (FSB)'nın telkinleriyle Güney Azerbaycan Türklüğünü boğmaya çalışıyor. 

Umarım Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendi sınırları içerisinde mazlum Güney Azerbaycanlı Türkleri’ne kol kanat gerer. 

Türkiye’deki İslamcılar, İran istihbaratı ile aralarına  mesafe koymalı…

Türkiye'de “İslâmcılık” akımına kapılan bazı grupların fikri alt yapısına 1979 İran Devrimi’nin katkısı yadsınamaz. 

Hatta bu etki, Devrim sempatizanlarının mezhep tercihlerinde değişikliğe yol açmış, bu İran/Şii mukallitleri, İran Dini liderini ‘taklid mercii’ kabul  etmişlerdi. 

Atatürk’e “ataput”, Ankara'ya “mürted/şirkin merkezi” diyenler, Kum kentinin kudsiyetine methiye düzdükleri gibi Humeyni'yi “aziz” ilan edip, göklere çıkardı…

Belki bundan dolayı olsa gerek, Türkiye’de özellikle köksüz İran sempatizanı “İslamcılar” arasında İran devletinin çok köklü geçmişi nedeniyle İran dışişlerinin izlediği politikaların “ne kadar isabetli” olduğu kanaati oldukça yaygın.  

Aynı imajın İran istihbaratı için de düşünüldüğü malûm. İran’ın, Şii kuşak projesinin yaygınlığı ve sürdürülebilirliği büyük ölçüde İran istihbaratının başarısıdır. 

İran gizli servislerinin etnik ve dinî kökeni farklı elemanları kullanma becerisini sadece İslâm devrimi dinamikleriyle açıklamak eksik kalır.  

Örneğin, İran istihbaratında hatırı sayılır Ermeni asıllı İran vatandaşının çalışması, bunların Azerbaycan ve Türkiye düşmanlığı ile motivasyonunu akla getiriyor.

İran petrollerinde hak iddia eden İngiliz petrol şirketlerinin İngiliz istihbaratının desteğini aldığı ve İran rejimiyle paylaştığı unutulmamalı.

SAVAK… SAVAMA… VEVAK… 

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Alman istihbaratının faaliyetlerinde Tahran önemli yer tutuyordu.

İran petrollerinin millileştirilmesi politikasını yürüten ve CIA operasyonuyla iktidardan uzaklaştırılan Muhammet Musaddık sonrası dönemde tahtını garantileyen Muhammet Rıza Pehlevi, saltanatını sürdürmenin güçlü bir haber alma servisiyle mümkün olduğunu anlamış ve İran’da tek güç olmak için çalışma başlatmıştı.

Kendisine muhalif hareketleri izleyebilmek, kendisine yönelik faaliyetlerini tespit etmek amacıyla bir örgüt kurmak isteyen Şah Rıza Pehlevi, bu iş için kollarını sıvadığında yanında ABD’yi buldu.

CIA yardımıyla 1957 yılında SAVAK adı verilen istihbarat teşkilatı, İran’ın Mescid-i Süleyman şehrinde kuruldu. 

Teşkilatta CIA yetkililerinin eğitim verdiği Fars (Pers) kökenlilerin çoğunlukta olduğu Şah zamanında tamamen bir “karakutu” olan SAVAK; bünyesinde savaş halinde silahlı 60.000 askeri birliği barındırıyordu.

İran gizli servisi SAVAK’ın başına sırasıyla Timur Bahtiyar, Hüseyin Pekrevan, Nimetullah Nesiri ve son olarak Nasır Mukaddem geçmişti.

Devrim sonrası Şah’ın istihbarat teşkilatını ortadan kaldıran yeni rejim, benzer amaçlarla yeni bir istihbarat teşkilatı olan SAVAMA’yı kurdu. 

1984’te Muhammed Reyşehri’nin başkanlığında ülkedeki güvenlik ve istihbarat birimleri örgütlenerek Vezaret-i Ettela’at Ve Amniyet-i Kisvar-VEVAK (İstihbarat ve Güvenlik Bakanlığı) altında birleştirildi. 

VEVAK güdümlü faaliyetlerin iki hedef ekseninde gerçekleştiği görülebilir; Rejim muhaliflerinin cezalandırılması ile İslâm Devrimi’nin ihraç edilmesi. Ama Devrim ihracı sadece Şii Kuşak oluşturmakla sınırlı. 

Günümüzde İran bu faaliyetlerini özellikle tüm Kafkasya, Güney Asya ve Orta Doğu’da yoğun şekilde sürdürüyor. 

VEVAK çatısı altında yer alan İran istihbarat kurumlarından SAVAMA; Dış istihbarattan sorumlu asıl servistir. Batılı ülkelere (Türkiye’ye) yönelik faaliyetler, Hizbullah ve diğer radikal dinci örgütlerin faaliyetlerini yönlendirir. 

İran istihbaratında hatırı sayılır Ermeni asıllı İran vatandaşının çalışması, bunların Azerbaycan ve Türkiye düşmanlığı ile motivasyonunu akla getiriyor. 

Pakistan, Afganistan, Yemen, Lübnan, Irak ve Suriye hatta Bahreyn, Suudi Arabistan ve hatta Nijerya kökenli elamanları olduğu da bir gerçek.

İngiliz Şiası Ali Şeriati, Ayetullah Şeriat Medari, Ayetullah Telagani, Ayetullah Muntaziri gibi muhaliflere tahammül edemedi, Türkler’e hiç etmez…

İran’daki Velayeti Fakih idaresi, Şia tarihinde görülmeyen bir baskı insan harcama rejimidir.

1979’dan günümüze, İran halkı gün yüzü görmemiş,  önce ülke içi çatışmalarda, Irak savaşında sonrasında Lübnan, Yemen ve Suriye’de bilinçli şekilde telef edilmiştir. 

19 Haziran 1977 tarihinde İngiltere'de kalp yetmezliğinden hayatını kaybeden toplum bilimci Ali Şeriati'nin ölümü için çeşitli şüpheler mevcut. 

İngiliz istihbaratıyla iş birliği yapan SAVAK'ın Ali Şeriati’yi öldürdüğü öne sürüldü. Oysa onu öldürenler kıyasıya eleştirdiği din tacirleriydi.

Ayetullah Muhammed Kazem Şeriatmadari düşünceleri, sözde devrimin gerçekleştirilmesinden sonra siyasetle meşgul olmak isteyen din sınıfının fikirlerine karşıydı. 

1979’da İran İslâm Cumhuriyeti anayasasıyla ilgili müzakereler başlayınca, anayasa taslağının onu değiştirme yetkisine sahip anayasa komisyonuna sunulmamasını protesto etmesi neticesinde bir uzmanlar heyetinin taslağı düzeltmek için görevlendirilmesi, onun başarısı şeklinde değerlendirilmiştir. 

Yeni taslağın referanduma sunulması aşamasında anayasanın yönlendirici prensiplerine karşı çıkarak bunları millî hâkimiyete aykırı bulması ve muhalefetini açıkça ortaya koyması, ayrıca oylamadan çekilebileceğini belirtmesi kendisine karşı gelişen bir husumetin doğmasına sebep oldu. 

5 Kasım 1979 tarihinde evine saldırı düzenlenip başarısız bir suikast teşebbüsüne girişildi. Bu hadise kendi memleketi Tebriz’de genel greve ve gösterilere yol açtı,  ev hapsinde tutuldu. Karşı devrimci ilan edildi. 

Devrim sonrası sol, liberal ve İslamcı siyasi gruplar arasında denge unsuru olan Ayetullah Talegani, ülkeyi tek kişinin yönetmesinden ziyade şura temelli ve tüm siyasi grupların söz sahibi olduğu yönetim şeklini istiyordu. 

Talegani'nin bu isteği, Devrim Lideri Ayetullah Ruhullah Humeyni ile fikir ayrılığına düşmesine sebep oldu. 

Daha sonraki süreçte, çocuklarının Devrim Komitesi tarafından gözaltına alınmasına itiraz eden Talegani, Tahran'ı terk etti. 

İran'da 1979'un sonlarında yaşamını yitiren ve ölümü hala ülkede tartışma konusu olan İran Devrimi'nin liderlerinden özgürlükçü fikirleriyle tanınan Ayetullah Mahmud Talegani öldüğünde  üst düzey yöneticilerden bazılarının “Elhamdülillah bu da gitti” dediklerini, oğlu Mehdi Talegani aktarmıştı. Takipçileri Humeyni'nin onu zehirlettiğini söylüyor. 

Ayetullâh Mahmud Taleganî'nin kızı 1944 doğumlu gazeteci ve aktivist Eazem Taleganî (ﺍﻋﻆﻢ ﻄﺎﻠﻘﺎﻨﻰ)  günümüzde İran’da işçi ve kadın hareketlerinin öncülüğünü yapıyor. 

Ayetullah el-Uzma Hüseyin Ali Muntazıri, İran'da devrimden sonra insan hakları konusunda ikitidarı tenkit eden isimlerdendi. 

Nitekim “Güce, zulme, halkın kullandığı oylarını gizlice değiştirmeye, öldürmeye, kapatmaya, tutuklamaya ve Stalinist ve Ortaçağ işkence yöntemleri kullanmaya, baskı uygulamaya, gazetelerin sansürüne, kitle iletişim araçlarının önüne kesmeye, toplumun aydınlanmış ve seçkin kesimini yalan yanlış gerekçelerle hapse atmaya ve hapishanede onları sahte itiraflara zorlamaya dayanan bir rejim lanetlidir ve gayrimeşrudur" sözleri onun da diğer muhalif din adamları gibi başına iş açtı. 

Ayetullah Humeyni, Muntazeri için "Özüm onda saklıdır" demişti. 

Ancak 1988 yılında Halkın Mücahitleri örgütüne diğer muhaliflere uygulanan politikayı ve insan hakları, kadın hakları, zincirleme tutuklamalar ve baskı önlemleri gibi mevzularda tenkitlerde bulunduğu için Ayetullah Humeyni'nin yerine getirilmesi fikrinden vazgeçildi; gözden düştü ve adı tarih kitaplarından çıkarıldı.

1997 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra bir camide yaptığı konuşmada, dini lider Ayetullah Ali Hamaney’in dini ve siyasi otoritesini tenkit ettiği için ev hapsine mahkûm edildi.  

Kum kentindeki evinden dışarı çıkmasına ve çok istisnai durumlar dışında ziyaretçi kabul etmesine 6 sene boyunca izin verilmiyordu. 6 yıl neticesinde ev hapsi sona erdi ve öldü. 

Bu sözler Humeyni'nin yol arkadaşı Muntazeri'ye ait.

"Men ba Xomeyni taa deri cehennem reftem, velakin dahiles neşem. / Ben Humeyni ile taa cehennemin kapısına kadar yürüdüm ama (o içeri) girdi ben girmedim." 

İran'ın üçte ikisi Türk. 

İran, Büyük Selçuklu Devleti'nin ana üssü. İran, Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türk Devletleri’nin toprağı. Türkiye, İran'ı rakip değil, kardeş olarak görüyor. 

Bölünmesine karşı.  

Ama İran'ın Türkiye karşıtı terör eylemlerine her ne amaçla olursa olsun destek çıkmasından da rahatsız. Suriye'deŞii Kuşak” jeopolitiği adına Suriye rejimine verilen desteği de Türkiye sorgulamıyor değil!

İran istihbaratında Kum, Ahvaz ekolü varsa Tebriz ekolü de var, Zencan damarı da var. 

Hepsinin üstünde Milli Amele Hizmet var.

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

(*) https://kafkassam.com/iran-istihbarat-teskilatinin-dunu-bugunu.html

https://www.dikgazete.com/iran-istihbarati-olasi-abd-savasina-hazirlaniyor-makale,1628.html

...