- 25-12-2019 10:06
- 14384
Önce bir soru; “1950'de Türkiye’de Demokrat Parti iktidar olunca Kıbrıs Türklüğü’nün Bağımsızlık Mücadelesi İngilizler’in kontrolüne nasıl girdi?” ilerleyen satırlarda bu sorunun cevabını bulabilmenizi ümid ederim.
Baştan belirteyim; bu yazı, Makaryos’u aklama-paklama amacı taşımıyor. Amacım sadece toplumsal kafa karışıklığını bir nebze olsun giderebilmek.
“İngiliz İslamcıları”nın, Filistin davasında nasıl Kraliçe’nin adamlarının tezlerine bağlılıkları Türk Milleti’nin ve Devlet’inin doğrusu değilse, Kıbrıs mevzusunda da İngiliz tezlerine sahip çıkmak doğru olmadığı gibi ihanettir.
Yahudiler, Filistin’i Osmanlı’dan koparıp almadı. Filistin’i İngilizler işgal etti ve kolonileştirdi. Yahudiler ise İngilizler’le çatışarak, savaşarak, karakollarını basarak, askerlerini öldürerek bu işgale son verdiler.
Türkçesi şu; kadim Türk Devleti, Hazar Yahudisi askerleriyle Filistin’i yani bugünkü İsrail topraklarını, yani Kudüs’ü, İngilizler’den geri aldı. Benzer süreç Kıbrıs’ta yaşandı.
Kadim Türk Devleti, Ortodoks Hıristiyan Türk askerleriyle İngilizler’den şimdilik Kıbrıs'ın bir kısmını aldı. “İçimizdeki İrlandalılar” olmasaydı tamamını alacaktı.
1950’de Türkiye’de Demokrat Parti iktidar olunca Kıbrıs Türklüğü’nün bağımsızlık mücadelesi İngilizler’in kontrolüne nasıl girdi?
Rumlar, 21 Ekim 1931’de Kition Piskoposu Nikodimos Milanos ve Kyrenin Piskoposu’nun öncülüğünde İngiliz idaresine karşı isyan başlatırlar.
İsyanın başlamasında İngiliz koloni yönetiminin oluşturduğu Yasama Konseyi/Kavanin Meclisi’nin Ankara ile irtibatlı Türk üyesi Lefkoşa Girne kazaları Türk milletvekili, muallim, gazeteci, tüccar Mısırlızade Necati Özkan'ın (1899-1970) Rum üyelere katılmasıyla yeni “Gümrük Vergisi” tasarısını reddetmesinin katkısı büyüktür. Onun bu tavrının arkasında Mustafa Kemal Paşa'nın talimatları etkili olmuştur.
Necati Bey’in bu vetoya katılımıyla reddedilen bir başka yasa da “Köy Yöneticileri Yasası” idi.
Bu yasayla İngiliz Yönetimi, kendi taraftarlarını köylerde muhtar seçtirecekti.
İngilizler avuçlarını yaladı.
Kıbrıs’ta olaylar toplumsal krize dönüşür ve isyan patlak verir.
“Türkiye ile Birleşme Örgütü”
1931 Haziranı’nın da Kıbrıs’taki İngiliz Vali Storrs, Koloniler Bakanına yolladığı raporda, ekonomik bunalımın etkileriyle birlikte Kıbrıs’taki İngiliz yönetimine karşı hoşnutsuzluğun artmakta olduğunu bildirmişti.
1930’dan sonra, Kurtuluş Savaşı Gazisi Necati Bey’in politikasıyla dengenin İngilizler aleyhine bozulmaya başlaması Londra’yı panikletir.
Ankara ve Atina arasındaki yakınlaşma adaya yansımıştı. Yunanlılar ve Rumlar, İngilizler’in kendilerini Türkler’e karşı nasıl kullandıklarını anlamışlardı. Boşuna dememişler "bir musibet bin nasihatten evladır" diye.
Adada Rum-Türk ortak cephesinin yaratacağı tehlikeler, İngiliz Sömürge yönetimini acilen yeni önlemler almaya yöneltir. En iyi bildikleri işi yaparlar; böl-parçala-yut!
Mısırlızade Necati, Çankaya’da Atatürk tarafından kabul edilen ilk ve tek Kıbrıslı Türk liderdi, kendisine Özkan soyadını Atatürk bu tarihi görüşmede vermişti.
Mısırlızade Necati'nin diğer dava arkadaşları 1887 Beyrut doğumlu, Beyrut Fransız Tıbbiyesi’nden mezun, Müftü Raci Efendi’nin torunu Hasan Nesîb Bey’in de oğlu Dr. Hüseyin Behiç, Dr. Mehmet Esat ve Hasan Karabardak üçlüsüydü.
Kıbrıslı Türkler arasında İngiliz Sömürge Yönetimi’ne karşı koymak için teşkilatlanmayı sağladılar ama bedelini ödediler.
“Türkiye ile Birleşme Örgütü”nün öncüsü, bu üç Türk milliyetçisi, İngiliz Yüksek komiser Vekili Malcolm Stevenson’nun kurduğu kumpaslarla siyasi mahkum olarak tutuklandı.
Ada’daki İngiliz İstihbaratı, sosyal psikolojik yöntemlerle ilk önce Dr. Behiç'e karısını öldürttü.
Cinayet sonrası idamla yargılanan Dr. Behiç, 6 Haziran 1924 günü, ölüme mahkûm edildi ve 24 Haziran sabahı saat sekizde de asıldı.
Kıbrıslı Türkler tarafından farklı çözüm yolları arandı.
Ada’dan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti yetkililerine mektup ve rapor gönderilerek karşılaştıkları sorunlarla ilgili bilgi verildi.
Atatürk’ün Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 1930’da Antalya bölgesinde yaptığı bir tatbikatta söylediği “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu Ada bizim için çok önemlidir” sözleri adayı İngilizler’e bırakmaya ve hele hele “Kıprıs Türkleri”ni yalnız bırakmaya hiç de niyetli olmadığını gösteriyordu.
Kıbrıs adasında meydana gelen 1931 Rum İsyanları’ndan sonra Ankara’ya gelen ve kurulacak olan mukavemet hareketi için yardım isteyen bir Kıbrıs Türk heyetine aynı sözleri ifade etmişti.
Kıbrıs Türkleri'nin silahlı eğitimi Atatürk döneminde başladı!
Kıbrıs Türkleri’nin Ada’daki iktisadî durumunun düzeltilmesi için alınacak tedbirler çerçevesinde Ada’dan Türkiye’ye işçi göçü organize edildi. Adana ve Mersin’de özellikle yaz aylarında önemli miktarda ziraatla uğraşacak ameleye ihtiyaç vardı.
Kıbrıs’ta işsiz kalan ve çok az miktarda bir yevmiye ile çalışan Türkler’e hususi vize verilerek, bunların bu şehirlerde çalışmalarının sağlanması, gelir sağlamak ve refah seviyesini yükseltmek için uygun bulundu.
Ada’daki İngiliz Sömürge Yönetimi’ne Çukurova'da ihtiyaç duyulan mevsimlik işçi ihtiyacı bildirildi.
Onlar da yaptıkları tetkiklerde doğru bir talep olduğunu belirlemişlerdi.
Böylelikle İngiliz istihbaratının dikkatini çekmeden “Mevsimlik işçi” statüsünde çalışmaya gelenlerden seçilenler, gizliliğe dikkat edilerek Antalya-Kemer yolu üzerinde ormanlık bir alan içinde bulunan gayri nizami harp tekniklerinin öğretildiği askeri kampa götürülüyordu.
Türk Mukavemet Teşkilatı'nın ilk çekirdek kadrosu burada eğitim alan Türkler’den oluşturuluyordu.
Bu kamplarda eğitime tabi tutulan Kıbrıs Türklerine, Eğirdir Dağ ve Komando Okulu personeli tarafından silah kullanımı, bakımı, atış talimi, gerilla, komando, sabotaj, kundaklama ve gizli harekât teknikleri konularında bilgiler veriliyordu.
Onlar da Kıbrıs’a döndüklerinde aldıkları eğitime göre hareket ediyordu. 1923-1930 arasında 5-6 bin Kıbrıslı Türk, Türkiye’ye göç etti.
Sağcı Muhafazakâr Demokrat Parti iktidarında İngiltere’nin dümen suyuna girildi… Yunan ve Rumlarla İngilizlere karşı Atatürk'ün temelini attığı ittifak Celal Bayar, Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu tarafından dağıtıldı…
Ada Rumları’nın İngiliz askeri varlığına karşı başlattıkları tedhiş ve terörle baş edemeyen Koloni yönetimi, Rum direnişçileri saf dışı bırakmak için Türkleri askere aldı.
Daha düne kadar İngilizler’e birlikte kafa tutan Türkler ve Rumlar, şimdi birbirlerine silah doğrultuyordu.
İkinci aşama, İngiliz istihbaratının devşirdiği Rumlar’ın Türkler’e saldırmasıydı.
Böylelikle ilk nifak tohumları ekildi.
EOKA'nın asıl hedefi, İngiliz Sömürge Yönetimi olmasına rağmen İngiliz İstihbaratı, Türkler’le Rumlar’ı karşı karşıya getirmeyi başardı.
1951 Eylül’ünde Türkiye, NATO’ya kabul edildi.
18 Şubat 1952’de, 5886 sayılı yasa ile TBMM, NATO anlaşmasını onayladı ve Türkiye resmen NATO üyesi oldu.
Türkiye, NATO'ya girdiği tarihten itibaren Kıbrıs politikasını Ada'da İngiltere yönetiminin korunması, bu statüde değişiklik olacaksa Türkiye'nin de söz sahibi olması gerektiği yönünde şekillendirdi.
1950 referandumunu, Türkler boykot etmiş, Rumlar yüzde 95 oyla Yunanistan’a bağlanma kararı almıştı.
Kıbrıslı Rumlar’ın “Enosis” talebi, adanın self-determinasyon hakkını temsil ediyordu. Ancak Türkler, Rumlar gibi düşünmüyordu.
Demokrat Parti iktidarının yüz karası 6-7 Eylül Olayları, Kıbrıs görüşmelerine denk geldi…
Olaylar, Londra'da Kıbrıs görüşmeleri devam ettiği günlerde patlak verdi.
Grivas önderliğindeki EOKA, adada yaşayan İngiliz ve Türkler’e karşı terör saldırılarına başlamış, saldırılar kamuoyunda büyük bir öfkeye neden olmuştu.
Bu sırada İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ı konuyu görüşmek üzere Londra’da toplanacak üçlü bir konferansa davet etmiş, Konferans 29 Ağustos’ta başlamış ve Dış işleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Türkiye’yi temsilen yerini almıştı.
İstanbul'da yaşayan gayrimüslimler bir yalan haberle hedef haline getirildi.
Dışişleri yetkilileri Londra'da Kıbrıs temaslarına devam ederken “Selanik'te Atatürk'ün evine Yunanlılar tarafından bomba atıldı”ğı haberinin yayılması üzerine, 6 Eylül 1955’te ellerinde kazma, balta ve sopalarla sokaklara dökülen binlerce kişi gayrimüslimlere ait ev ve iş yerlerini yakıp yıktı.
6 Eylül 1955’te ellerinde kazma, balta ve sopalarla sokaklara dökülen binlerce kişi, resmi kaynaklara göre 4 bin 214 ev, 1.004 iş yeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel vb. 5 bin 317 yeri tahrip etti.
İngilizlerin ekmeğine yağ sürüldü.
Türkler’le Yunanlıların Rumların “İngiliz karşıtlığı cephesi”nde buluşması engellendi.
Ada Rumları, Türklere karşı kışkırtılmış oldu.
Sonra birileri çıkıp bunu “Özel Harp Dairesi’nin başarısı” gibi takdim etme gafletine düştü.
Ada’nın Türk egemenliğine geçişi gecikti.
İngilizler’in adadaki hakimiyetini ve tezlerini Türkiye tescillemiş oldu.
Volkan ve TMT, DP iktidarında kuruldu…
Türk Mukavemet Teşkilatı’ndan önce kurulan Volkan’ın eylemleri, daha çok bildiri dağıtmakla sınırlıydı. Örgütün kurucu üyelerinden ‘Mustafa William’ adlı kişi, İngiliz casusuydu.
1958 Mayıs’ında Ankara’da karargah kuran TMT, Temmuz ayında Lefkoşa’daki karargahını da açar. TMT’nin ihtiyaç duyduğu silahlar, Anamur ve Mersin’de oluşturulan depolarda ve her an gönderilmeye hazırdır.
Rumların enosis planını icra etmeye başlamaları durumunda, TMT derhal bu silahları Kıbrıs’a getirtecek ve Rumlara karşı mukabele edecektir. TMT, 5 kişilik hücrelerden oluşan bir yeraltı teşkilatıdır.
Hücre üyesi, yalnızca kendi hücresindeki 5 kişiyi tanır, diğer hücreleri ise bilmezdi.
Gelelim gara Popaz Makarios’a…
“Kıbrıslı Türkler’in en büyük düşmanı kim” deseniz çoğu kimse hiç düşünmeden “Popaz Makaryos" der.
Haksız da sayılmaz.
ENOSİS’i isteyen EOKA çetelerinin döktüğü kanların baş sorumlusu olarak görülür.
Kıbrıslı Popaz Mihail Hristodulu Muskos III. Makaryos, ENOSİS ideolojisi ve EOKA’cı görüntüsüyle, İngilizler’in, Birinci Dünya Savaşı’nda çöktüğü Kıbrıs Adasının kurtulması için mücadele veren derin bir yapılanmanın Rum aktörüydü.
Rum falan değildi.
Teşkilatın kötü adamıydı.
Şeytana külahı ters giydiren derin üst akıl, sahada görevli personelin dahi bilmeyeceği bir ketumluk içinde Makarios’ı, Kıbrıs’ı Türkiye’ye kazandırmak vazifesiyle istihdam etti.
Makarios, Türkiye’nin neresinden?
Belki bugün yaşıyor olsaydı fahri hemşehrilik beratı vermek için sıraya girilir miydi?
Turist çekmek adına turizm şirketlerinin yönlendirmesiyle şehrin anahtarını verenler dahi çıkar mıydı?
Kısa bir araştırmanın sonucunda gara Popaz Makarios’un Aksaray Güzelyurt (Gelveri) ilçesinden, Ankara Keskin'den, Kayseri Talas'tan, Çankırı’nın eski adı Taht olan Yapraklı ilçesinden hatta Bandırma’nın bir köyünden Kıbrıs’a gittiğine dair rivayetleri derledim.
Muhammed Bak; Makarios’un babasının Mersin'e bağlı Aydıncık ilçesinden Demirci Bandili olduğunu, aynı zamanda ticaretle uğraştığını, Kıbrıs a göç eden Rumların en son Aydıncık’tan gittiğini belirtiyor.
Aydıncık’ın eski Kelenderis’ten gelen Kilindria da zaman içerisinde değişimlere uğrayarak Gilindire’ye dönüşmüş.
Konya Akşehir rivayeti…
Yine yaygın olan bir başka rivayeti bana; ismi Miryokefalon Savaşı ve Eğirdir Gölü araştırmalarıyla özdeşleşen, Gelendost Kötürnekli Ramazan Topraklı aktardı.
Isparta ve Konya civarında halk arasında Makaryos’un Akşehir’e bağlı Engili ve Bermende (Savaş) köyünde yaşayan Rumlardan, Engili köyünün eski adının da Patrik olduğunu söyledi.
1906 Konya Salnamesi’ne göre Rumlar’dan 30 aile, Akşehir Ortodoks cemaatini meydana getiriyordu. Akşehir’de dini bakımdan Konya’ya bağlı bir Rum kilisesi vardı.
Akşehirli Ortodoks Hristiyanlar, Orta Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi Akşehir’de gebran adıyla anılan Türkçe konuşan ve Türkçe isimler alan Hristiyan Türkler’dendi.
Bunların konuştukları dile Karamanlıca, kendilerine de Karamanlı deniliyordu.
1927 nüfus sayımında Konya vilâyetine bağlı Akşehir’de 45.988 nüfus sayılmıştır. Aynı yıl Akşehir’de yaşayanların ana dili bakımından nüfus ise: Anadili Türkçe olanlar 45.028, Rumca olanlar 18, Ermenice olanlar 1, Fransızca olanlar 18, Yahudice olanlar 8, Çerkezce olanlar 247, Kürtçe olanlar 111, Tatarca olanlar 161, Arnavutça olanlar 160, Bulgarca olanlar 2 kişi olarak belirlenmişti.
Bermendas (Bermende-Savaş) Akşehir Bermende köyündeki kiliseler Cumhuriyet döneminde yıktırıldı.
1830 sayımında Bermende Köyü ahalisinden Yorgi veled-i İstavri’nin; sayım anında, 1830’da Lefke’de olduğu belirtilmiştir.
Isparta Barla rivayeti…
Gara popaz Makaryos’un nereli olabileceği konusunda Ortodoks Fener Rum Patrikliği hakkında lisans tezi hazırlayan Ispartalı Muharrem Aksın, yıllar önce Barlalı Dr. Nedim GülKaya’nın 1974 sonrası Kıbrıs’a gittiğinde havaalanındaki görevlilerin kendisine Makarios’un Isparta Barlalı olduğunu söylediklerini ve doktorun da bunu sohbet ortamında arkadaşlarıyla paylaştığını duyduğunu ifade etti.
Bu iddianın doğruluğu tıpkı diğerleri gibi tahkike muhtaç olmakla birlikte Ispartalı tarihçi Böcüzade Süleyman Sami, Cumhuriyet öncesi Barla hakkında şu bilgiyi verir; "Eğirdir Gölünün Kuzeybatısında, iki dağ arasında bulunan Barla Nahiyesi, dokuz mahalle ve iki köyden ibaret olup, 638 hanede 2.200 Müslüman, 763 Hıristiyan (Rum) olmak üzere cem'an 2.960 nüfuslu bir kasabadır.”
Barla’da, Lozan mübadelesine kadar Rumlarla Türkler iç içe yaşamışlardır.
Rumlardan kalan 18. yüzyılda1805 yılında yapılmış, dikdörtgen planlı Aya Georgios Kilisesi vardır. Moloz taşlarla yapılan Kilisenin duvarlarının bir kısmı hâlâ ayaktadır.
Zonguldak Karadeniz Ereğlisi rivayeti…
1996-2000 yılları arasında Devrek Tarihi araştırmalarım sırasında Makarios’un Zonguldak Rumları’ndan olduğunu duymuştum. Ancak o dönemde tafsilatlı malumat edinememiştim. Sonraki yıllarda yerel medyada bu konuyla bir çok söylenti derlendi ve yayınlandı.
Makarios’un Ereğli’den ayrılan Rumlar’dan olduğuna yönelik rivayetler üzerine Ereğli Belediyesi’ni dört dönem yöneten ve hatta dayısı da (Cumhuriyet öncesi ve sonrası) uzun süre (6 dönem) Ereğli Belediye Başkanlığı yapan Ruhi Cöbekoğlu'nun konuyla ilgili;
“Makarios’un Ereğli’ye gelip-gittiği bilgisini eniştem olan Fikri Oğuz bana söylerdi. Fikri Oğuz, Fethiye’de manganez işinde çalışmıştı ve zengin Rumları o iyi biliyordu. Rumlarla diyaloğu iyiydi. Bildiğimiz şey, bu yöreye Makarios gelip gitmiş.
Bunu duyduk. Ailesi mi buradaydı, kendisi mi Ereğli Rumlarındandı net olarak bilgimiz yok. Zaten Cumhuriyetten önce Ereğli’de Rumlarla beraber yaşadığımız bir gerçek. Ereğli zenginleri hep Rumlardı, ticaret onların elindeydi” sözleri epey tartışılmıştı.
Ereğli’ye çok büyük katkıları olan İbrahim İzmirlioğlu ile yapılmış olan bir görüşmede, bu konu da sorulmuş, İzmirlioğlu: “Evet önceki yıllarda Makarios hakkındaki bu bilgi-dedikodu çok duyuldu dillendirildi” diye yanıt vermişti.
Karakavuz Köyü’nde ikamet eden Mehmet İlik ise "Rumlar, Makarios’un bu yöreden gittiğini senden benden iyi biliyorlar.. Makarios’un buradan (Ereğli ya da Karakavuz Köyünden) gittiği kesin.. Ben bu bilgiyi dayımdan duydum (1960’lı yıllarda)...
Dayım Makarios için ‘çok dik kafa bir çocuktu” derdi.. Hatta bir gün radyodan Kıbrıs’ta Makarios’un yaptığı Türkleri öldürme eylemlerinin radyodan haberi veriliyorken, dayım “zaten bu adamlar buradan giderken onun hali belliydi, belliydi bu olacaklar” demişti..
Karakavuz Köyünden İhsani Kenanoğlu: “Bir gün Ereğli’de üç üniversiteli Rum turiste rast geldik. Çat pat İngilizcesi olan bir arkadaş vasıtasıyla onlarla iletişim kurduk. Niçin Ereğli’ye geldiklerini sorduk. ‘Makarios’un ve atalarımızın gittiği bu yöreye gezmeye geldik’ dediler..
“Kara-kuz köyüne gideceğiz” dediler, ama mevsim kış’tı kar vardı köye gidemediler” dedi.. Köyün Rumlar dönemindeki adı Kara-kuz’muş.. Ormanlı Köyünden Bayram Çelebi: “Babam Hüseyin 60’lı yıllarda söylemişti, ne kadar doğru bilmiyorum ama Makarios’un babası gemiye bindirilme esnasında denize düşmüş (ölmüş) diye duyduk” diye bilgi paylaşmıştı. (*)
Prof. Dr. Bahri ATA; Bursa Tirilye’de Taş Mektep olarak bilinen Rum Okulunda Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios’un öğrenim gördüğüne dair yerel kaynaklarda bilgi bulunduğunu belirtti.
Türkçe adıyla Zeytinbağı yani İstanbul'dan sürgün edilen 3 papazdan aldığı, bir diğer rivayete göre de barbunya balığı anlamına gelen Trigliya-Tirilye’de doğan ve Yunanistan’da eğitim gördükten sonra Metropolit olarak Türkiye’ye dönen Chirisostomos tarafından 1904- 1909 yılları arasında yaptırılan Taş Mektep’te, Kıbrıslı Rum lider Başpiskopos Makarios’un eğitim gördüğü rivayet ediliyor.
Bu okulda müdür olarak görev yapan Hrisostomos (Chrysostomos Kalafatis) daha sonra İzmir metropolitanı olmuştu, 1922’de Yunan ordusuna yardım ve yataklık ettiği için linç edilerek öldürüldü.
Kasabanın adı, 1963'de “Zeytinbağı” olarak değiştirildi.
2011'de tekrar Tirilye oldu. 13 Ekim 1923’te ‘Mübadele, İmar ve İskân Vekaleti’ kuruldu. Göçün hızlandırılması için çalışmalar yapıldı.
Gülcemal, Gülnihal, Giresun, Sakarya, Dumlupınar, Kızılırmak, Cumhuriyet, Kılkış, Kırzade, İnebolu, Bandırma, Gelibolu, Millet, Reşit Paşa, Akdeniz Ereğli ve Şam gibi vapurlar, Anadolu ve Yunanistan limanlarından karşılıklı olarak insan taşımaya başladılar. Tirilye’de yaşayan Rumlar, Kaptan Philip’in gemisiyle kasabayı terk etti.
Rumların kasabadan ayrılmasından sonra bu Taş Mektep; Kazım Karabekir tarafından 1924’te şehit, öksüz, yetim çocukların okudukları ‘Dar ül Eytam Okulu'na tahsis edildi.
Şimdi soru şu:
Resmi doğum tarihi 13 Ağustos 1913 olan Mihail Hristodulu Muskos yani namı diğer gara popaz Makaryos, Tirilye’deki Taş Mektep’de mübadeleden önce mi yoksa Kazım Karabekir tarafından 1924’te şehit, öksüz, yetim çocukların okudukları ‘Dar ül Eytam Okulu'na tahsis edilmesinden sonra mı okudu?
İngilizler, Kıbrıslı Türkler arasında Mihail Hristodulu Muskos yani Makaryos’un Türk bir babanın yasak ilişki yaşadığı Rum bir kadından peydahladığı gayri meşru çocuğu olduğunu yaydılar.
Hâlen bu söylenti kabul görür.
Resmi kayıtlarda Mihail Hristodulu Muskos III. Makarios…
13 Ağustos 1913'te Baf'ta yoksul bir çobanın oğlu olarak doğdu.
Panayia Kilisesi'nde vaftiz edilirken kendisine verilen ad Mihail Hristodulu Muskos-misk-'du..
Kimi zaman Makarios'un çok güzel Türkçe konuştuğu, bunu İstanbul Heybeliada'daki Ruhban Okulu'nda okuduğu sıralarda asla öğrenemeyeceği o nedenle Türkçe’yi çocukluğunda öğrenmiş olması gerektiği ileri sürüldü.
Doğruydu.
Baf’ta yaşayan Müslüman Türkler, gayrimüslimleri ayırmaz, komşularına kâh helva, kâh aşure yollarlar. Mihail, Türk çocukları ile büyür, birlikte kırlara çıkar, beraber çelik çomak oynarlar.
Ailesi yağıyla zor kavrulan bir rençper olduğu için onu Çiko Manastırına verir, leylî (gececi) okuturlar.
Kıbrıs'ta, Atina Üniversitesi'nde, sonra da Boston Üniversitesi İlahiyat Okulu'nda öğrenim gördü.
1946'da papazlığa atandı. 1948'de Kition (Larnaka) piskoposu, 18 Ekim 1950'de başpiskopos oldu.
Makaryos, Türk Bayrağını Kıbrıs'ta 82 yıl sonra dalgalandıran adam…
15-16 Ağustos 1959 gecesi Kıbrıs Cumhuriyeti bir devlet olarak resmi bir törenle kuruldu.
Anlaşmalar gereğince Türk ve Yunan askerlerine adada belli yerlerde garantör devlet olarak üs kurma hakkı verildi ve 16 Ağustos günü antlaşmalar gereğince adaya 950 Yunan ve 650 Türk askeri çıktı. Türk askeri Mağusa’dan karaya çıktı.
Ve böylece Osmanlı yönetiminin adanın İngilizler’e kiralanmasından 82 yıl sonra Kıbrıs’ta Türk bayrağı yeniden dalgalanmış oldu.
4 Aralık 1959’da acil durum ilan edildi ve 9 gün sonra Makarios, onu ENOSİS’e ihanetle suçlayan sağ kesim, Yunan ve Türk askerlerinin adada konuşlanması ve İngiliz üslerine karşı olan AKEL taraftarlarınca karşı çıkılmasına rağmen cumhurbaşkanı seçildi.
Aynı gün, Kıbrıslı Türkler’in lideri Fazıl Küçük de muhalefet olmadan cumhurbaşkanı yardımcısı seçildi.
Kıbrıs’ın ilk Türk büyükelçisi Emin Dırvana itimatnamesini Cumhurbaşkanı Makarios’a sundu. “Makarios Türk Birliğini Ziyaret Etti”, Milliyet, 18.08.1960, s.5;
Emekli kurmay albay olan Dırvana, 16 Ağustos 1960 ile 12 Eylül 1962 tarihleri arasında Kıbrıs’ta T.C. Büyükelçiliği görevini yaptı.
Gara Popaz Makaryos, Türkiye'nin Kıbrıs davasına nasıl hizmet etti?
Makarios, başpiskopos olduktan sonra enosis hareketiyle özdeşleşmeye başladı.
İngiliz hükümetinin Kıbrıs’a özerklik ya da Uluslar Topluluğu üyesi statüsü verilmesi yolundaki önerilerine olduğu kadar, Türkiye’nin, adayı taksim etme yolundaki isteklerine de karşı çıktı.
ENOSİS’in gerçekleşmesi için kiliselerde bir imza kampanyası başlatmıştır.
İmzaların yüksek oranda ENOSİS’in istenilmesi üzerine olunca Makarios bu imzaların sonuçlarını New York’taki Birleşmiş Milletler’e götürmüş ve Kıbrıs’a tam bağımsızlık verilmesini istemiştir. Fakat İngilizler, bunun Kıbrıs’ın iç meselesi olduğunu ve BM’yi ilgilendirmediği şeklinde yanıt vermişlerdir.
Makaryos Anavatan Türkiye'de!
Makarios’un Türkiye ziyareti Türkiye Cumhuriyeti’nin önceki yıllarda öne sürdüğü “taksim’’ politikasından vazgeçip Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığını devam ettirmesi yönündeki tercihini ortaya koyması bakımından da önem taşıyordu.
“İngilizci DP” iktidarı, askeri darbeyle yönetimden uzaklaştırılmış, Türk Devleti Kıbrıs meselesinde fabrika ayarlarına geri dönmüştü.
Makarios, 4 gün süren Türkiye gezisini 22 Kasım 1962 tarihinde gerçekleştirdi.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in kendisine tahsis ettiği uçakla Ankara’ya hareket etmişti.
Makarios’un içinde bulunduğu uçak, 22 Kasım günü Ankara Esenboğa Hava limanında Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Başbakan İsmet İnönü, Bakanlar Kurulu ve Senato üyelerinin de bulunduğu geniş bir resmi heyet tarafından karşılandı.
Kıbrıs Cumhurbaşkanı’nın Türk topraklarına ayak basması münasebetiyle kendisi 21 top atımı ile selamlandı.
Takdimi takiben tören kıtasının karşısına yerleştirilmiş olan platforma gelen iki devlet başkanı çalınan Türk Milli Marşı’nı dinledi.
Cumhurbaşkanı Gürsel’in ardından bir konuşma yapan Makarios, iyi niyet dileklerinden sonra; “Kıbrıs halkı, Rum ve Türkler, şimdi ahenk içinde birlikte yaşamakta ve memleketlerinin kalkınması için çalışmaktadırlar. Yabancı idaresinden hürriyete kavuşturulan memleketleri, istikbalden gayet ümitli olarak terakki yolunda sebatla ilerlemektedir.” temennisinde bulundu. .
Kıbrıslı Rumlar, EOKA terör örgütünce ENOSİS’i gerçekleştirmek için adadaki İngiliz askeri hedeflerine yönelik terör eylemlerini kısa bir sonra Türkler’e uygulamaya başladı.
Yüzlerce Kıbrıs Türkü’nü öldürdüler.
Yunan ordusunun subay ve askeri sivil kıyafetleriyle geldikleri adada EOKA güçleriyle işbirliği yaptılar ve Kıbrıs Ortodoks Kilisesi başpiskoposu ve bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı asıl adı Mihail Hristodulu Muskos veya III. Makaryos’u darbeyle görevden uzaklaştırdılar.
Kıbrıs’taki 1974 olaylarıyla ilgili olarak ABD Dışişleri Bakanlığı belgelerine yer alan bilgiye göre, Atina’da yönetimi ele geçiren cunta lideri Dimitrios Yuannides, kendisini ziyarete gelen ABD Büyükelçisi Tasca’ya, Türkiye hakkında "kendileri ile konuşmuyoruz ama Türkler beni rahatsız etmiyor. Ortak bir petrol şirketi kurup kárı Türklerle paylaşmakta hazırım" demişti.
16 Temmuz’da Makarios bir İngiliz helikopteriyle İngilizler tarafından Malta adasına güvenliği için götürüldü.
Kıbrıs’ta bir darbe yapıldığı haberi, Lefkoşa’da bulunan Türk Büyükelçiliği’nin gönderdiği şifreli mesajla 15 Temmuz 1974 sabahı Türk Dışişleri tarafından öğrenildi.
Sonrası “Çırpınırdı Akdeniz!..”
Rum Ortodoks Kilisesi, 3 Ağustos 1977’de kalp krizinden Lefkoşe’de ölen Başpiskopos III. Makarios’un, otopsi için çıkarılan ve mumyalanarak cam kutu içinde saklanan kalbini, "çürüdüğü" gerekçesiyle ölümünden 29 yıl sonra, Kasım 2006’da mezarına gömmüştü.
Muhammed Bak diyor ki; "-Merak ettiğim: Makaryosun Kıbrıs'ta işlemiş olduğu icraatların neticesinde, Türkiye'nin adaya müdahale edebilmesi için uluslararası hukuki zemini sağlaması... Bilinçli mi! Makaryosun başka bir ağaçta yetişen Türk yaprağı mı?"
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
(*) 1 Nisan 2013 / https://www.degisimmedya.com/kibris-cumhurbaskani-makarios-eregliamp8217-den-mi-gitti-6660-haber/