- 30-10-2025 15:56
- 718
 
        
    Milli Devlet Geleneği Özünü Buluyor mu?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Azerbaycan’ın Gebele kentinde düzenlenen 12. Türk Devletleri Teşkilatı Zirvesine katılımı, Türkiye’nin devlet kimliğini bölgesel ve küresel düzeyde yeniden konumlandırdığını gösterdi. “Bölgesel Barış ve Güvenlik” temasında yürütülen zirvede Erdoğan, Türk dünyasının kültürel ve stratejik bir birliktelik kurması gerektiğini vurguladı. Enerji, ulaştırma, teknoloji ve yapay zekâ alanlarında ortak adımlar önerirken, ortak alfabe ve kültürel yakınlaşma çağrısı yaptı. Bu yaklaşım, Türkiye’nin tarihî mirasını günümüzün dinamikleriyle uyumlu biçimde yeniden tanımladığını ortaya koydu.
Son haftalardaki diplomatik hareketlilik, temsil gücünden daha çok bölgesel barışa yönelik somut adımlarla da dikkat çekiyor. Özellikle Gazze konusunda yürütülen ateşkes çabaları, Türkiye’nin artık “yardım eden” değil, “barış inşa eden” ülke rolünü üstlendiğini gösteriyor. Erdoğan’ın, Türkiye’nin olası bir “görev gücü” içinde yer alacağını açıklaması, bu kararlılığın askeri ve diplomatik zeminde birleştiğinin göstergesidir.
Bu tabloya Körfez turu da eklendi. Kuveyt, Katar ve Umman ziyaretleri; enerji, savunma ve teknoloji alanlarındaki mutabakatlarla birleşince, Türkiye’nin temas kurmaktan ziyade stratejik ortaklıklar inşa eden bir ülke hâline geldiği net biçimde görülüyor. Bu gelişmeler, Türkiye’nin hem dış politikada hem devlet geleneğinde olgunlaşma evresine girdiğini yansıtıyor.
Bu ivme, devletin kutlama ve temsil biçimlerine de taşındı. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, artık askeri disiplin ve protokol sınırlarını aşarak halkın duygusuna hitap eden, katılımcı bir biçim kazandı. Atatürk’ün kurucu vizyonu korunurken, geçmişin ideolojik kalıpları, sistematik biçimde arındırılıyor. Devlet, tarihî liderliği bugünün kültürel bağlamına uyarlayarak milli bayramları yaşayan bir sosyal deneyime dönüştürüyor. Bu da devlet aklının, geçmişe saygıyı geleceğe yönelişle birleştiren yeni bir temsil anlayışına ulaştığını gösteriyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kurumsal istikrarı da bu dönüşümü destekliyor. Yürütmedeki koordinasyon, milli günlerin hazırlık ve kutlama süreçlerine yansıyor. Erdoğan’ın Meclis açılışında parti liderleriyle kurduğu temaslar, yönetimin kapsayıcı bir dengeye yöneldiğini kanıtladı. Terör gündeminin zayıflaması ise bayramların daha güvenli ve coşkulu biçimde kutlanmasını sağladı. Devlet, güvenliği artık askerî tedbirlerin yanı sıra toplum barışını koruyan stratejik akılla sürdürmeye çalışıyor.
İç güvenlikte de aynı kararlılık gözleniyor. Son aylarda kamu veya özel fark etmeksizin yasa dışı kazanç sağlayan yapılara karşı kapsamlı operasyonlar yürütüldü. Merkez Bankası eski başkan yardımcısının tutuklanması, altın kaçakçılığı ve kara para soruşturmaları, finansal denetimin kararlılıkla uygulandığını gösteriyor. Futboldaki yasa dışı bahis ağlarının çökertilmesi ve bazı hakemlerin de bu yapılarla ilişkili olduğunun ortaya çıkması, devletin hiçbir alanı dokunulmaz bırakmadığını ortaya koydu. Bu süreç, hukuk devletinin ve idari disiplinin yeniden güç kazandığının göstergesi.
Savunma alanındaki gelişmeler de bu tabloyu tamamlıyor. Türkiye, Katar, Umman ve İngiltere ile yapılan anlaşmalar doğrultusunda toplam 44 Eurofighter Typhoon savaş uçağı temin edecek. Ayrıca üç Altay tankının TSK’ya teslim edilmesi, kara kuvvetlerinin modernizasyonunda önemli bir dönüm noktası oluşturdu. Bu adımlar, Türkiye’nin caydırıcı gücünü artırırken, üretim ve teknoloji kapasitesinin de devlet geleneğiyle bütünleştiğini kanıtlıyor.
Güvenlik alanındaki başarılar askeri olduğu kadar sosyal sonuçlar da doğuruyor. PKK’nın Türkiye’den çekildiğini açıklaması, devletin istikrar politikasının sahada sonuç verdiğinin işareti. Aynı dönemde açıklanan 500 bin sosyal konut projesi ise vatandaşla devlet arasındaki bağı güçlendiren sosyal bir hamle olarak dikkat çekiyor.
Elbette bu süreçte denetimin önemi de öne çıkıyor. İstanbul Altın Rafinerisi’nde yaşanan 500 kilo altın skandalı, devletin kendi mekanizmalarını sürekli yenilemesi gerektiğini bir kez daha hatırlattı.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında Türkiye, tarihî mirasını koruyarak, modern devlet aklını kurumsallaştırıyor. Kurumsal denge, liyakat temelli yönetim ve sosyal dayanışma, milli devlet geleneğinin temel sütunları hâline geliyor. Artık mesele yönetim biçimini sürdürmekten çok devletin halkla kurduğu güven ilişkisini kalıcı kılmaktır. Bu bağ güçlendikçe, Türkiye’nin milli devlet geleneği, geçmişin mirasına sığınmak yerine geleceğin inşa aracı hâline geliyor.
.
Muhammed Işık, dikGAZETE.com

