- 13-12-2025 09:06
- 704
İslam’ın İnsan Haklarına Bakışını Anlamaya Çalışmak
İslam, 7. yüzyılda ortaya çıkışından bu yana insan hayatının birçok yönünü kapsayan kapsamlı bir öğreti sunmuş, ibadetlerin ötesine geçerek sosyal adalet, insan hakları, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik gibi değerleri benimsemiştir. Bu öğretiler, günümüzde modern insan hakları kavramlarıyla sıkça paralellik gösterir ve aslında bu hakların İslam’ın özünde yer aldığını kanıtlar niteliktedir. İslam, insanı Allah’ın bir eseri olarak değerlendirir, onu yeryüzünde halife olarak atar ve hem bedeni hem ruhu bakımından saygıya layık bir varlık olarak kabul eder. Bu temel prensip, İslam’ın insan haklarına dair geniş bir perspektif sunduğunu ve insanın onurunun korunmasının temel ahlaki bir zorunluluk olduğunu vurgular.
İslam’da insan, yaratılışı itibarıyla onurlu ve değerlidir. Bu onur, Allah’ın insana verdiği akıl, irade ve ahlaki sorumluluklardan kaynaklanır. Kur’an-ı Kerim’de, “Biz gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık” (Tin Suresi, 95:4) ifadesiyle insanın yaratılışındaki mükemmellik ve ona verilen yüksek değer vurgulanır. Aynı şekilde, “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık” (Hucurat Suresi, 49:13) ayeti, insanların yaratılış itibarıyla eşit olduğunu belirtir. Bu ayetler, İslam’ın eşitlik ve insan onuru ilkelerinin temel dayanaklarını oluşturur.
İnsanın Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak yaratılması, ona büyük bir sorumluluk yükler. Halife kavramı, insanın Allah’a kulluk etmekle yetinmeyip yeryüzündeki adaleti tesis etmek, çevresine ve diğer insanlara karşı sorumluluklarını yerine getirmekle yükümlü olduğunu gösterir. Bu, insanın hem kendine hem de topluma karşı taşıdığı bir onur ve görev bilincidir. İslam’da bireyin şahsi hakları ve toplum içindeki hakları bu sorumluluk bilinciyle korunur.
İslam’da dil, ırk, renk, cinsiyet veya sosyal statüye dayalı hiçbir ayrımcılık kabul edilmez. Tüm insanlar Allah’ın yarattığı varlıklar olarak eşittir ve üstünlük ancak takva, yani Allah’a bağlılık ve erdemli bir hayat sürme ile ölçülür. Hz. Peygamber’in Veda Hutbesinde dile getirdiği şu sözler, bu ilkeyi açıkça ifade eder: “Arap’ın Arap olmayana, beyazın siyaha, siyahın beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.” Bu sözler, İslam’ın eşitlik anlayışını özetlemekte ve insanları ayıran yapay sınırları reddetmektedir.
Irkçılığın ve ayrımcılığın reddi, İslam’ın içtimaî düzen anlayışının temel taşlarından biridir. Kur’an’da, “Birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık” (Hucurat Suresi, 49:13) denilerek, bu farklılıkların insanların üstünlük göstergesi olmadığı, aksine insanların birbirlerini tanımalarına vesile olması gerektiği belirtilir. Bu ayet, İslam’da insan çeşitliliğinin Allah’ın bir hikmeti olduğuna işaret eder ve toplumda barış, hoşgörü ve kaynaşmayı teşvik eder.
İslam, kadın-erkek eşitliğine büyük önem verir ve kadınlara birçok hak tanır. Kur’an’da kadın, erkekle aynı yaratılış temeline sahip olarak kabul edilir ve sosyal hayatta erkekle eşit bir varlık olarak konumlandırılır. Kadınlar İslam’da evlilik, miras, çalışma hayatı gibi alanlarda önemli haklara sahiptir. Hz. Peygamber’in yaşamı, kadın haklarının korunması konusunda önemli bir örnek teşkil eder. Onun, kadınlara yönelik saygı dolu tutumu, İslam toplumu için kadına verilen değerin canlı bir örneğidir.
Kadın ve erkek arasındaki bu eşitlik, haklar açısından olduğu kadar sorumluluklar açısından da geçerlidir. İslam’da kadın, toplum yaşamının aktif bir parçası olarak görülür. Kadınların eğitim hakkı, çalışma hakkı ve topluma katkıda bulunma hakkı, İslam’ın adalet anlayışı doğrultusunda güvence altına alınmıştır. Hz. Peygamber, “Cennet annelerin ayakları altındadır” hadisiyle kadının toplumdaki yüksek konumuna vurgu yaparak, annelik gibi kutsal bir rolü olan kadına büyük değer vermiştir.
İslam’ın temel prensiplerinden biri olan adalet hem ferdî hem de içtimaî ilişkilerde anahtar bir rol oynar. Kur’an-ı Kerim’de adaletin her şartta uygulanması gerektiği, “Ey iman edenler! Kendiniz, ana-babanız ve yakınlarınız aleyhinde bile olsa adaleti ayakta tutun” (Nisa Suresi, 4:135) ayetiyle vurgulanmıştır. Bu ayet, adaletin şahsi çıkarların ötesinde bir ilke olduğunu ve bu ilkenin toplumda barış ve düzenin sağlanması için hayati bir önem taşıdığını ifade eder.
Adalet, İslam’da bireyler arasında olduğu kadar devlet ve toplum arasındaki ilişkilerde de geçerli bir prensiptir. Hz. Peygamber, adil yönetimin önemine dikkat çekmiş ve “Adil yöneticiler Allah’ın gölgesinde gölgeleneceklerden biridir” demiştir. Bu, adaletin bir toplumu ayakta tutan en önemli sütunlardan biri olduğunu ve adil bir yöneticinin Allah katında büyük bir ödülle mükâfatlandırılacağını gösterir.
İslam’da insan hayatı kutsal kabul edilir ve yaşama hakkı en temel haklardan biri olarak görülür. Kur’an’da, “Kim bir canı haksız yere öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur; kim de bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur” (Maide Suresi, 5:32) ayeti, insan hayatının cihanşümul bir değer olduğunu ve insanın yaşam hakkına müdahale etmenin büyük bir günah olduğunu vurgular. Bu bağlamda, yaşama hakkı Müslümanlar için olduğu kadar tüm insanlık için geçerli bir ilkedir.
İslam’da savaş, meşru bir savunma aracı olarak kabul edilse de savaş sırasında dahi masum sivillere, kadınlara, çocuklara ve yaşlılara zarar verilmesi kesin bir şekilde yasaklanmıştır. Kur’an’da, “Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın; fakat aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez” (Bakara Suresi, 2:190) ayeti, savaşta bile adaletin korunmasının zorunlu olduğunu ifade eder. Hz. Peygamber de bu konuda titizlikle davranmış ve askerlerine savaş sırasında sivillere zarar vermemeleri gerektiğini defalarca hatırlatmıştır.
İslam’da düşünce ve inanç özgürlüğü, bireyin en temel haklarından biridir. Kur’an’da, “Dinde zorlama yoktur” (Bakara Suresi, 2:256) ayeti, bu özgürlüğün ilahi bir temele dayandığını belirtir. İslam, bireylere düşünme, sorgulama ve kendi inançlarını seçme özgürlüğü tanır. İnsanların Allah’ın varlığını ve yaratılışın hikmetini anlamaları için akıllarını kullanmaları teşvik edilir.
Düşünce özgürlüğü, İslam medeniyetinde bilim ve felsefe alanında büyük ilerlemelere yol açmıştır. İslam dünyasında İbn Sina, Farabi, İbn Rüşd gibi büyük düşünürler, düşünce özgürlüğü sayesinde akademik ve felsefi çalışmalar yapmış, farklı kültürlerle etkileşim halinde düşünce zenginliğini artırmışlardır. İslam’ın bu özgürlükçü yaklaşımı, toplumun gelişmesine ve medeniyetin ilerlemesine büyük katkılar sağlamıştır.
İslam, insan hakları konusunda cihanşümul değerler sunar ve bireyin onuru, eşitlik, adalet, yaşama hakkı, düşünce ve inanç özgürlüğü gibi hakları koruma altına alır. Bu prensipler, yalnızca Müslümanlara yönelik olmayıp tüm insanlığa hitap eden bir mesaj taşır. İslam, bireylerin haklarını korurken aynı zamanda sosyal barışı ve düzeni sağlamayı hedefler. Dolayısıyla, İslam’ın insan haklarına bakışı, modern çağda tartışılan insan hakları kavramlarıyla büyük oranda örtüşmekte ve bu konuda güçlü bir felsefi altyapı sunmaktadır.
.
Muhammed Işık, dikGAZETE.com