- 05-07-2022 05:58
- 2826
Çok çabuk geçmişi unutuyoruz. Toplumun neredeyse üçte biri AK Parti yönetiminden önceki dönemi hatırlamıyor. 2002 doğumlu bir seçmen, AK Parti'den başka bir yönetim hayatı görmemiştir. Bu insanlara 2002'yi anlatmak da beyhude.
Bu günleri 2002'den önceki günlerle karşılaştırmak artık doğru sayılmaz.
AK Parti hükümetleri dönemlerinde olan bazı olayları da neredeyse unuttuk.
Sultanahmet'teki bombalı saldırıyı, HDP Diyarbakır mitinginde yaşanan çifte patlamayı, Suruç'taki canlı bomba saldırısını, Ankara tren garındaki patlamayı, İstiklal caddesi saldırısını, Gaziantep Emniyeti önündeki patlamayı, Atatürk Havalimanı saldırısını, Gaziantep'te kına gecesinde saldırıyı, Ankara Kızılay’daki bombalı saldırıyı, Dolmabahçe Beşiktaş stadı saldırısını, Reina katliamını, İzmir Adalet Sarayı saldırısını, polis memuru Fethi Sekin'in şehit edilmesini…
Buraya henüz yazamadığım birçok saldırı, suikast ve terör eylemi var.
Bir sosyal medya yayını da yukarıdaki olayları hatırlamama neden oldu. Aksi takdirde, günler geçtikçe, en acı verici olayları çabucak unuturuz. Tabii Sivas olayları, Başbağlar katliamı gibi AK Parti öncesinde travmaya neden olan olaylar da var.
Bu olaylarla ekonominin ne türden bir bağlantısı var?
AK Parti hükümetlerinin güle oynaya devleti yönettiğini düşünenler olabilir. Türkiye, uzun yıllardır sürekli gerilimler ve olağanüstü durumlar yaşadı. Bu operasyonlar 2002'den 2013'e kadar askeri ve adli bürokrasi üyeleri tarafından gerçekleştirildi.
2008 yılında başörtüsü konusunda bir serbestlik yasası getirme girişimine karşı açılan parti kapatma davasında, Cumhurbaşkanının seçilmemesi için “367” dayatması yapıldı, 27 Nisan e-muhtırası yayımlandı.
Özgürlükler ve insan hakları için çıkarılan yasalar, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in engeline takıldı.
Sonrasında yaşananları yazmak yeni bir yazıya kapı aralayacaktır. Bu sebeple, bu yakın mazi hatırlatmalarını yaptıktan sonra güncele gelebiliriz.
Türkiye, son 3 yıldır üst üste ekonomisi büyüyen ve ihracatı artan dünyanın 3 ülkesinden biridir. Açılan fabrikalarla istihdam da artıyor. Buna rağmen ekonomik krizin etkilerini yaşıyoruz. Bu, sıcak paradan vazgeçmememiz ve bu nedenle ortaya çıkan “döviz eksikliği” sorunudur.
Küresel dünyada büyük miktarda paranın döndüğü borsalar, piyasalar, tahviller var. Bu borsalar 95 trilyon dolara yakın hacimlerde işlem görüyor.
Dünya piyasalarında işlem gören, alınıp satılan, el değiştiren para miktarı yaklaşık 2 katrilyon dolardır.
Ne yazık ki dev şirketlerdeki ve fonlardaki bu para trafiği, gayrimenkul piyasasında yatırıma dönüştürülemeyecek veya değerlendirilemeyecek kadar büyüktür.
Bu sebeple bu paralarla ülkeler fonlanıyor ve borsalarda hızla el değiştiriyor. Özellikle kripto para piyasasında kaldıraçlı işlemlerle bu paraların hacimleri trilyonlarca dolara ulaşabiliyor.
Konumuza gelecek olursak; bu paraya sıcak para da diyebiliriz, borsalarda hızla el değiştiren para sayesinde ülkeler, bazı dönemlerde çok derin ekonomik krizler yaşıyor.
Ciddi bir cari açığı olmasına rağmen, borsasında sıcak para gezinirken ülke döviz sıkıntısı çekmiyor ve sıcak paranın aniden borsadan çıktığı bir dönemde ülke, artan döviz kuru ile faiz oranlarını yükseltmek zorunda kalıyor. Sıcak para bu kez yükselen faiz oranına tutunuyor, sermayenin sahibi sürekli bir hareketle parasına para katıyor.
Türkiye ekonomisi, bir süredir bu sıcak para çıkışlarıyla uğraşıyor ve faiz artışı olmadığında, sıcak para geri gelmedi. Tabii bu kadar yoğun bir gündemde ekonominin yönetiminde sık sık değişiklikler olmasına rağmen Türkiye, cari açığı azaltmaya devam ediyor.
Pandemi döneminde yaşanan turizm sıkıntısına rağmen daha sonra gurbetçilerin getirdiği para ve yabancı ülkelerde yapılan inşaat çalışmaları ile döviz sıkıntısı nispeten giderilmeye çalışılmıştır.
Türk bankalarında yaklaşık 450 milyon dolarlık mevduat var.
Döviz ihtiyacını azaltmak amacıyla Türkiye, bu mevduat hesaplarındaki parayı değerlendirmek için bir dizi yatırım aracı getirmektedir.
Bu uygulamalar sonucunda döviz ihtiyacı azalmakta ve biraz sabır gösterilmesi halinde TL üzerindeki baskı, birkaç yıl sonra da etkisini kaybedebilir ve ülke ekonomisi kendi yolunda gidebilir. Böylece sıcak paranın sağladığı yalancı bahar etkisinden kurtulurken, yerli üretim sayesinde dış borç yükümüz azalacaktır.
Geçen yılın Ocak-Mayıs döneminde merkezi yönetim bütçe gelirleri bu yılın aynı döneminde 542 milyar 475 milyon liradan yüzde 99,9 artarak 1 trilyon 84 milyar 391 milyon liraya yükseldi.
Bütçe tahminine göre, Mayıs ayı Ocak-Mayıs dönemi bütçe gelirlerinin gerçekleşme oranı 2021 yılında yüzde 49,3, bu yılın aynı döneminde ise yüzde 73,6 olarak gerçekleşti.
Mayıs 2022'de merkezi yönetim bütçe harcamaları 173,8 milyar lira, bütçe gelirleri 317,8 milyar lira, bütçe fazlası 144 milyar lira olarak gerçekleşti. Ayrıca faiz dışı bütçe giderleri 155,9 milyar lira, faiz dışı fazla ise 161,9 milyar lira olarak gerçekleşti.
Bu gelir-gider hesabına isteyenler kulp bulabilir, “ekonomi berbat arkadaş sen neyin hesabındasın!” diyenler de olacaktır.
“Her şey güllük gülistanlık” demiyoruz elbette ki. Ancak toparlanma süreci devam ediyor ve sıcak para sevgisinden kurtulup bulduğumuz petrolü, doğalgazı işleyip hizmete sokup dışa bağımlılığı azaltabilirsek ekonomi rahat nefes alacak ve vatandaşın yüzü gülecek.
Yukarıda yazdığım gibi ülkemizi kaosa sürüklemek isteyen olaylar olmadığı sürece Türkiye, bu ekonomik krizden çıkma, nefes alma ve güven verme potansiyeline sahiptir.
Ülkemizde ekonomik sıkıntı var evet lakin diğer ülkeler de bizden farklı değil. Batı ülkeleri, özellikle Amerika Birleşik Devletleri, şu anda sıcak para nedeniyle, çok fazla sorun yaşıyor.
Bunu da kınamadan eleştirilerimizi yapalım.
Muhalefet partileri, bu plan üzerinde analizler ve açılımlar yapsınlar ve iktidara gelirlerse ülkeyi baştan silip süpürüp sıcak para aşığı yapmasınlar.
Artık Türkiye, acı çekmeye devam ettiğine göre, bu ekonomi politikasından vazgeçme lüksüne sahip değildir.