- 10-04-2025 08:08
- 2053

İTİRAZIM VAR! Siz çevreciyseniz, biz hangi fantastik evrende yaşıyoruz acaba?
İTİRAZIM VAR!
Siz de çevreciyseniz, biz hangi fantastik evrende yaşıyoruz acaba?
Sayın Milletvekilleri,
Biraz da bu tarafa, bizim 'evrene', hissedilebilir hakikate bakabilir miyiz artık lütfen?
Akşam TBMM Genel Kurulunu dinledim.
Hissiyatımızı ifade eden milletvekilleri yüreğimize biraz su serpti.
Fakat genel olarak çileden çıkmamak elde değil.
Biraz uzun olabilir, okumanız temennisiyle. Fazla cevap hakkı doğdu. Ayrıca, ziyadesiyle doluyuz.
Biz de önümüze konulan sayfalarca sıkıcı sözleşmeler okumaktan yorulduk!
Hangi birine yetişeceğimizi bilemez hale geldik.
'Sıfır Karbon' yalanının bilimsizliğini ve art niyetini geçtik,
Sözde 'iklim kanunu' adı altında yapılanları ve yapılacakları da,
Buğday tarlaları imhaları, hayvan sürüleri katli, tarım bölgelerine veya kişisel mülklere rezerv alan zorbalıklarını hiç konuşmayalım.
Hatta, “Kanun” ifadesinin ve oylamanın meşru olamayacağını da geçelim.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası,
Türkiye Cumhuriyeti Milletvekili yemini,
SOSYAL HUKUK DEVLETİ
Açılımlarına da değinmeyelim.
Fakat,
Bugün görüp duyduklarımız inanılmaz. Birkaç sorum,
Teklifi verenler neden kurulda değil?
Teklifi vermiş milletvekili neden kağıt parçasına bakarak konuşur?
Sadece oylamaya girenler,
Oylanan konudan mı emin? Yoksa verilecek oydan mı?
Misal, ezberden anlatın desek anlatabilirler mi?
Ve
1968'li vatandaş olarak 'birkaç' sözüm de var;
ÇEVRECİ VATANDAŞ:
Siz de çevreciyseniz, 2010 itibariyle bizim yaşadıklarımız neydi?
Konusu geçtikçe, asılsız beyanların saç-baş yoldurduğu:
2010 TARİHLİ AKKUYU N. SANTRALİ MİLLETLERARASI ANDLAŞMA!
(https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2010/10/20101006-6.htm)
Bölgeye haritadan da iyi bakın lütfen.
Stratejik hassasiyeti ve önemiyle.
BÜYÜKECELİ olarak arayın. Gerçek adı bu.
Komşu belde YEŞİLOVACIK'a da: Buna beton lazım diye çimento fabrikası ve tedarikleri için liman.
Memleketin cennet köşeleri;
Dört mevsim tarım, hayvancılık, balıkçılık,
Bilinen tarihi MÖ 5 bin yılına kadar uzanır.
Taşı kaldırsan tarihi eser.
Dağ, deniz, ırmak, göl, kuş cenneti, ne ararsan var.
Ve
Her köşesinden dereler, pınarlar akardı.
DI!
Nerede bu sular?
İnsanlar, yayla bahçesini ödediği suyla suladığında neden ceza yazıyorsunuz?
Biz mi kuruttuk bu suları?
İklim mi?
Yoksa, bazı sinsi tekeller mi?
Yenilere bi derece masal anlatılabilir belki, fakat on yıllardır sahada olan gerçek vatanseverler 'çatlak çevreci' etiketlerine dahi, en hafifiyle güler.
Tepeler de hep maden çukuru. Kime gidiyor bunların rantı? Kim sebepleniyor?
BİZ OLMADIĞIMIZ KESİN!
Oralara yapa yapa bunları mı yaptınız?
Aklınıza gele gele bunlar mı geldi?
Düşünüp taşınıp, sonunda bu uygunsuz işlere mi karar verdiniz?:
Milletlerarası sözleşme ile, Rusya Federasyonu'na ait n. santral!
Evet, doğru duydunuz. Açın sözleşmeyi okuyun.
Yüzde 100 Rusların. Yüzde 49'u canının istediğine satabiliyor.
Geçtiğimiz yıllarda çıkan tantana, bu yüzde 49 üzerine. Veya buna dair verilen sözlerin tutulmamasıdır.
O ara dolaşan ve iptal edildi denilen de ana sözleşme değil, sadece bu olayla ilgili olanı.
Üstüne, bilmem kaç yıl boyunca, üretimin yüzde 50'sini tavan fiyattan satın alacakmışız.
Peki bu tavandan belirlenmiş de, 7. maddenin genişliği ve muallaklığını nereye sığdıralım?
Santral arazisi, alt yapısıyla bedelsiz tahsis.
Türk devletine ait ilave arazi (neresi, ne boyutta bilmiyoruz), bedelsiz tahsis.
Yetmezse orman fonuna gerekli ödemeyi (1 TL?) yaparak arazi ilave edebilirmiş.
Zaten bizim olan, orada durup duran ormanı çevirip “Akkuyu N. Santral Hatıra Ormanı” yazma yüzsüzlüğünün cüreti de buradan geliyor besbelli.
Yetmedi!
Ayrıca, gerekli görülen TÜM özel mülklerin kamulaştırılmasında KOLAYLIK.
Büyük harfle yazan ifadelerin sözleşmede yer alması da ilginç.
'ÇED Toplantısı';
Türkiye Cumhuriyeti’nin jandarması, kolluk güçleri de şirketlerin elemanları sanki TT!
En temel yasal haklar söz konusu olduğunda dahi; Hep halk iradesine karşı.
Buna rağmen yaptırılmadı. Fakat "Halk tepkisi sebebiyle yapılamadı." yerine, "Sonlandırıldı" ifadesiyle rapor yazılır.
İtirazlar dikkate alınmaz.
Düşün, bu iş orada neredeyse 40 yıldır, deneniyor. Bu halk onca sene yaptırmıyordu.
'Demokratik' ÇED toplantıları, çoğu yerde böyle 'yapıldı'.
Birçok yerde halk dayak yedi.
Raporda bazı imzaların sahte olduğu iddiası da sonradan duyulanlar.
Yalanlandığını görmedim. Sessiz kalındı yine.
Yeşilovacık, adıyla şanlı çok güzel bir sahil beldesiydi.
Dİ!
Atlas dergisinin, dünyanın en güzel koylarından biri ilan ettiği, 'işgalci site' adıyla 'Tisan' koyu da burada.
İnanılmaz!
Yani o kadar inanılmaz ki!
Rus yönetici gelip gördüğünde: “Buraya mı? Yazık!” demiş!
Parantez açalım;
Buna 40 km kadar var-yok mesafede bir NATO limanı da bulunuyor.
Haritalar aramasında, alelade bir liman olarak çıkar: İncekum Limanı
20-25 yıl önceydi galiba; 1. derece SİT alanı, tarihi liman kalesi yarımadasını kapattılar.
Çepeçevre yüksek duvarlarla çevirdiler. Artık kaleyi göremezsin, duvarın yanında duramazsın.
Gel zaman-git zaman;
Bizim memleket RUS DOLDU!
Orantısızca bir nüfus!
Bu kadar Rus'un bi santralde işi ne? Tipleri de ne mühendis ne işçi ne muhasebeci,
Gerçi çoğu muhasebe, öğretmen kılıklı olur ya hani bunların, onlardan.
Asker gibiler. Kadın-Erkek çakı gibi.
Aileleriyle birlikte SÜRÜLER halinde, tee 80 km ötelere kadar doluşmuşlar.
5 bin de Çinli geliyormuş.
En manzaralı yerlere, bunlara yerleşke yapmalar filan...
Rus tiksintisi geldi şahsen!
Bir zamanların ABD istihbarat jargonundaki 'Pinko' yakıştırmasıyla,
'Pinru' dediğim türden de!
Evlerini üç kuruş fazlasına kiraya verince başı göğe eren,
Bir anda ortalığı kavurmuş yangın ardından gelen mucizevi imara sevinen,
Hasar gören bahçeyi, zeytinliği, tarlayı, koşa koşa imara vs verince zengin takılan,
Güzelim sahile apartmanlar dikilmesine şişinen,
Acayip bir tür bu!
Anlaşmamız imkansız.
Dertlerimiz bambaşka.
Evlatlarından da hazzetmeyen tipler.
"Benden sonra tufan." kafasıyla, hayattayken ne yese kar sayarlar!
Dünyanın en normal işi gibi, henüz doğmamışların dahi hakkına giren, insanlık dışı yasalar konuşanları da işte bunlara benzetiyorum.
Zeytinliğimiz yandı. Kaç yıllık emek. Fidandan ekilmiş Domat türü. Yeni yetişkin, tam verimlilik çağına gelmiş ağaçlardı.
Budandı, sulandı, sıfırdan başlandı.
Önü-sonu nereye kadar direneceğiz peki?
Dibimizde santral, fabrika, liman,
Ve
RUS İSTİLASI!
Bunu önemle vurguluyorum: Sonra duyduk-duymadık demesin kimse.
Bu hangi fantastik evren peki?
Bitmeyen fantastik bir film senaryosu yaşıyoruz sanki.
O kadar hıza başımız da döndü.
Bunları hangi tazminat ödeyebilir ki?
Bunlar, hangi 'ÇEVRECİLER' döneminde yapıldı?
Yıllardır bağırıyoruz:
“Bu enerji ve çevre meselesi değil,
Bildiğin, MEMLEKET MESELESİ!"
Aynen şu an konuşulan gibi.
Zamanında onun için de tüm milletvekillerine e-posta yazmıştım.
TBMM'nin resmi sitesinde bulunan e-posta adreslerini okuyan var mı?
EZELİ RUTİN:
Bu konulardaki temel çıkmaz hep şuydu:
Halk meseleye ayıkana kadar, sorumluların yerinde yeller eser.
Tek muhatap bulunmaz.
Müracaat edilen resmi kurumlar da: "E napalım, biz yapmadık" der çıkar işin içinden.
"GELECEK NESİLLERİ İLGİLENDİREN BU KADAR ÖNEMLİ BİR KONU." derken özet geçilmiş.
Gelecek nesillere kadar kim öle kim kala!
Fakat artık devir de değişti. Çok değişti hem de.
Ve sahiden?
HENÜZ DOĞMAMIŞ GELECEK NESİLLERE KADAR, DÜZEN MAHKUMİYETİ KADER TAYİN ETME KİBRİ DE NEYİN NESİ?
Özellikle buna, hiçbir zaman aklım ermedi-ermeyecek.
Sırf birkaç dönem seçilmişlikle, bu hak nereden alınıyormuş, hiç mi hiç algılayamıyorum.
İHRAÇATÇI VATANDAŞ
Bu konuda aşırı doluyum.
Özellikle de: “BUNA İHRACATÇILAR İÇİN MECBURUZ” gibi yalvarırcasına çıkışı nereye koyacağımı bilemedim.
Dile kolay, 37 yıllık süreci şu ortamlarda ve tekstil gibi çılgın dinamikleri olan sektöründe yaşamışsın.
Ticaret odalarının 1 yıldır sessiz-sedasız verdiği 'karbon' seminerlerini de takip ediyorum uzaktan.
Zavallı ihracatçılar, yine oturmuş kuzu kuzu dinliyor.
Öyle bir anlatıyorlar ki, sanırsın bu çoktan ihracatın anayasası ve kaçınılmaz.
İmalatçı-ihracatçıların çoğu bunu da şimdiye kadar "He-he" dedikleri türden SIRADAN BİR SERTİFİKA işi sanıyor.
Her iddiasına varım.
SERTİFİKA YORGUNLUĞU:
Bitmek tükenmek bilmeyen, sonu gelmeyen bu rant hem güldürüyor hem de çok zorluyor artık.
Zaten organik olan yüzde 100 pamuğa, 'organik' ilave yazmak için sertifika ücreti alanlara:
“Milyonlarca rengi nasıl yapıyon peki la organik?!” diyoruz içimizde.
Kök boya renk gamını hepsinden iyi biliriz.
Birinin bir ranta ihtiyacı olunca, hemen icat ediveriyorlarmış kadar tekelciliğe hizmet saçmalıklar.
Bu ülkenin yasaları var, ruhsatı var. Onlara bakın ÖNCE!
Örneğin; Nazilerden sabıkalı Bayer, yeni teknoloji bir boya mı çıkardı.
Anında bir standart ve sertifika fışkırtıyorlar.
O kadar hassas olsa, dikildikten sonra parça boya yapılanlara bakardı.
Bedava verseler almayız biz.
BU SERTİFİKALAR;
HER YIL ÇOK YÜKSEK BEDELLERLE YENİLENİYOR AYRICA.
SÜRDÜRÜLEBİLİR MASALINI DA HEP KENDİ DÜZENLERİNİ SÜRDÜRME GAYRETİ OLARAK ANLAMALISINIZ!
Geri dönüştürülmüş polyester:
E üretimi kısıtla, çok da meraklı değil kimse. Ten temaslı giyilmemesi daha doğru.
Ceket gibi dış giysilerde daha iyi de olabilir fakat bu kadarı da çok fazla.
Piyasadaki fiyatlar ise polyesterlinin ederine göre çok pahalı.
"Ucuz mal alacak kadar zengin değilim." bunun için söylenmiş adeta.
Geri dönüştürülmüş pamuk:
"Polyester karışım zorunlu olacak." tarafı bununla ilgili sanırım.
Geri dönüştürülmüş pamuk dayanıksız olur.
Kopmaması için, yüzde 50'ye kadar polyester karışım teknik bir zorunluluk.
Görüntüsü eski, bitli (topaklı) olur. Renk doygunluğu zayıf. Tuşe sert.
Ya COTTON RICH sloganlı dış etiketlere ne demeli?
Düpedüz algı.
Pamuklu sanmayın: Yüzde 45 civarı sentetik karışım olabilir.
Bu o demek.
Bu ikisi, 'FAKİRLER' için SÜRDÜRÜLEBİLİR seçenek.
Çöpü, ederin çok üzerinde fahiş fiyatlara alıp giy ve kaşın diye.
Huzursuz ol, fakat neyin sebep olduğunu bileme diye.
Tabii ki de bi 'elit' sınıfı var:
Dünya devlerinin marka elyaf ve iplikleri; Bunların markasız alternatiflerini sürdürülebilir sınıfında almaz.
Fakat burada da, “Tekno” dedikleri sentetik sınıf çoğunlukla apre. 5-100 yıkama arasında garanti verilir.
Sonunda elde kalan yine ucuz polyester çöp!
Organik pamuk
Yün; Kilosu 7 bin dolar civarında yün iplik var.
İpek gibi,
Dokununca, ihtiyaca göre sıcaklık-serinlik, şefkat ve neşe hissi verenler.
'Elit' sınıf markalarda ‘REC’ kodlu geri dönüştürülmüş konsept bulunmaz.
Sürdürülebilirlik burada: "Tarladan mağazaya" en ‘nadide' ürünler.
Kenevir iplik de çok isterler.
Pamuktan nitelikli bir iplik olarak bilinir.
Biz ise Allah'ın yerden biten otundan iplik yapamayız.
Araştırırsın, o da hep birilerinin tekelinde.
Hızlı çözülebilen plastik yapılabilir,
Ağaçlardan fazla kağıt üretilebilir.
İnsan ilacı,
Tarım 'ilacı',
Otomobil
Yakıt
...
Şaşırdık mı?
Neymiş, “Gençler uyuşturucu olarak kullanır”mış!
Etrafınıza bir bakar mısınız lütfen? Birbirine dalan-dalana?!
Esas dert 'Ticaret rantı! mı, yeşil çevre mi şimdi?
GIDA:
Şimdi bu son kısmı alıp, yeni düzendeki GIDA bakış açısına yapıştırabiliriz.
Kanuna tabi olanlar: Yapay gıda, sentetik çöp.
İmtiyazlılar: En hasından organik.
Bizi etnik kimliklerimiz, siyasi görüşlerimizle çarpıştırıyorlar ya?
Bunların hepsi hükümsüz.
Maksat, çarpış da neden çarpışırsan çarpış.
Yeni düzendeki tek ayırım:
İMTİYAZLILAR - KANUNA TABİ OLANLAR
AŞAĞIDAKİLER – YUKARIDAKİLER
Efendiler ve 'gıdaları'! TT!
Artık körü-körüne taraftarlık veya karşıtlık zaten bitti de,
Bir tek, kim olursa olsun, HAK-HUKUK-ADALET ve HAKLARIMIN TARAFTARIYDIM her zaman.
SİYASİ TARAFSIZLIK:
Günün birinde, şu cennet memleketin ve pırıl pırıl orantısız genç nüfusunun değerini bilen,
Bunları layıkıyla koruyan bir siyaset gördüğümde,
Siyasi tarafım da olabilir.
Yıllardır özlemim bu.
Şu yaşta bir insan olarak benim bunlarla uğraşmak yerine,
Tatillerde, konserlerde olmam, kitap okumam, gezmem, hayatın tadını çıkarmam gerekiyordu.
Yönetenler-Yönetilen kafasındakilere bunlar tuhaf gelebilir.
Fakat işin gerçeği,
Vatandaş, HAKLARININ PEŞİNDE BU KADAR DA KOŞTURULMAMALI.
İŞ AHLAKI:
Baskı varsa, yalan çoğalır.
Erbil'de bulunduğum süre içinde fark ettim ki;
Hukuka güven yoksa, adalet kaçmışsa;
Kayıtdışı ekonomi büyüyor.
Bunun önlemi, DİJİTAL para zorbalığı ile alınmış, onu anladık da;
Bakkaldan-bakkala uluslararası uçuk para transferleri yapanları gördüm.
ABD kotasını, Bulgaristan'a natamam ürün gönderip, oradan ihraç ederek aştık zamanında.
Çok daha çetrefilli her türlü yaptırımı bir şekilde hasıraltı aşmasını bilenler de var.
Bunlar nasıl aşılacak?
Hep mi bir tek 'doğrucu' sade vatandaşa kalacak yükümlülükler?
Fakat bu kadar olaydan sonra, sade vatandaş da değiliz artık hiçbirimiz.
Olamadık. Hele 2020-2025 arasına neler sığdı neler?!
Yaptırımlar baskılar artırıldıkça, ahlaksızlık yolsuzluk artıyor.
Yapacak başka bir şey kalmıyor belki. Ya ayakta kalacaksın ya da bay-bay!
Uzman Dr. yakınım, her ay yeni ‘cm'lik yönetmeliklerle baş edemeyince, koca MR cihazını hurdaya verdi.
Bölgede ilkti. Yıllarca, bazen gecede 2-3 defa yatağından kalkıp giderek çalıştılar.
Emekle bilekle yaptılar.
Her açılan hastane veya rant, yeni yaptırımlar ekledi.
Ahlaksızlık yapabilecek karakterde olmadığı için, tüm bunları sineye çekti ve kapattı.
Küçük işletmeleri, üreticileri ne kadar düşündüğünüzü bizden iyi kimse bilemez.
Söylemlere cidden gözlerim yaşardı.
Sırf KDV iadesinin hızlı dönebilmesi için,
Küçük üreticilerin 'KDV tahsilatçısı' dış ticaret şirketleri üzerinden ihracat yapma ihtiyacı diye bir şey var mesela.
Şu kafama çakılmış inançlar var:
En geç on yılda bir uyduruk krizlerle KOBİ'ler çökertilir.
KOBİ'lerin güçlü olması, halkın refahı ile doğrudan ilgilidir ve bu istenmez.
Şok edici bakış açıları var:
İşler yolunda gitmeyebilir veya hastalıktan da düşebilirsin,
İlk olarak, kurumlar ve bankalar üstünde tepinir.
Misal, 5 Nisan '94 ertesi gibi:
Bir gecede bilmem kaç katına çıkarılmış alacağın, çok çok ACİL TAHSİLATINI isterler!
Ödeyemedin, hapis tehditi.
Mafya kafana silah mı dayadı, senin sorunun.
Elindeki büyük işi yapamayacak, çalışamayacak hale mi geldin, kime ne?
7 yıl bunlarla uğraşırsın, duvara bakarsın.
2001'de sermayenin el değiştirme sırası büyüklere gelince, peşpeşe af yağdırırlar fakat.
Limit yükseltildiği ve yurtdışı yasağı kalktığı halde, batık şirketin vergi borcunu da taksite bağlayıp maaşınla ödersin.
Hep ucu-ucuna veya içerde onca yıl. O kadar çalışmayla! Hastalanmaya dahi hakkın yok artık.
Tam oh! diyeceksin, yeni bi yasa!
Bu defa da VYŞ'lerini üstüne salmaya başlarlar.
Zamanında, tutanın tuttuğunu kopardığı çılgınlığa maruz bırakılmışlıktan,
'açlık oyunları' gibi filmler seyredemeyen bir insan haline gelmişsin.
Kâbus, tüm tiksinçliği ile nükseder.
Tek başına ev geçindiren, başkaca geliri olmayan bir insana, çocuklu ve hiç nafaka almamış bir anneye,
Normalde böylelerine hizmet veren bir vakfın erkek avukatı, duruşmada ve adliye koridorunda arkandan bağırarak hakaret-tehdit edebilir.
2-3 aylık kira için. Sadece: “Taksit yapın lütfen. İki çocuk okutuyorum. Tek gelirimiz maaşım, tek defada ödeyemem” dediğim için!
Bir diğerine, 32 yıldır bitmek tükenmek bilmez CADI AVI yaptırılır!
Aşırı doz yorgunluk var:
Yaşam alanı bırakmamacasına!
Köleleştirme sınırında!
Kimler neler unutuldu,
Kriz mağduru, küçük ve arkasız bir işletme sahibi misin?:
Devlerin silinen, ertelenen vergiler, ödemedikleri krediler yanında devede kulak kalanlar için,
Bitmek tükenmek bilmez bir şekilde, zincirleme olarak azılı suçlu muamelesi görürsün.
TÜRKİYE'DE ARKASIZ KÜÇÜK İŞLETME SAHİBİ OLMAK BU!
Kime sorarsanız sorun.
BUNLARI ÇÖZÜN ÖNCE!
37 yıl sonunda eldeki:
- Son iki yıl, yüzde 100 ve yüzde 150 artış yapılmış kiralık ev.
- Onca yıl diş sıkmaktan ve haksızca bloke, daha doğrusu gasp edilmiş hesaplar sebebiyle tamamlanamamış diş tedavisi,
- Özel birkaç alanda, 'altın bilezik' niteliğinde uzun vadeli donanım-deneyim; Türkiye'de en az para eden bu olabilir.
- İplikten-askıya ürün geliştirme; Yine şükür, bununla yaşıyoruz.
- Yılbaşı itibariyle kavga-dövüş emekli olduktan sonra, ödenmemiş emekli maaşı.
Buna da gecikme zammı oluyor mu?
Ocak'ta da mektupla 'ret' gelmişti. Saflığıma gelip, yeni müracaat yapsam, hesap 2025'e kayacak...
1988'de, üniversitenin ikinci yılında, o dönemin 'romantik-idealist', 'doğrucu davut' genci olarak başlamıştım.
Ta o vakitler 2 yabancı dil bilen, Başkaları resmi ajanslar veya mümessillikler peşinde koşarken;
İnternetsiz devirde, oturduğu yerden direkt ihracat müşterisi bağlamış,
O yaşta kişisel emeklerle kurulmuş imalat, ihracat, arge yönetmiş hiperaktif biri,
Kendisi ve memleketi yararına, ancak bu kadar çalıştırılmazdı.
Tüm bunlarla birlikte, yine de saf ve bizim nesile özgü türden 'romantikmişim' de halen.
Artık, daha kapıdan adımı attığım an;
Kim işini yapar, kim para yıkar veya başka işler yapar ve bunu nasıl yapar anlayabiliyorum.
Kişi kendinden bildiğinden değil.
Bu işler, güç zehirlenmesinden sanırım, açık-seçik yapıldığından. Zamanla, az düşünmek ve gözlem yetiyor.
Bir giriyorsun; ne edep, ne izan, tuhaf tipler, izbe bir yer.
Fakat çeşitli üretim alanları, yurtdışında filan şirketleri varmış her nasılsa.
Kendimden, çevremden tek bildiğim; işini düzgün ve dürüst yapanların neye benzediği.
Ne olmadıklarından yola çıkıyor konu.
Ne olduklarını tahmin edebilirim, fakat ne olmadıklarını kesin bilebilirim.
Öz-hakiki imalatçı-ihracatçıyı, uzaktan ayak sesinden tanırız artık biz.
YALDIZLI PAKETLERİN İÇİNDEKİLERİ DE!
Bir iş toplantısına katılabilme ve odaklanabilme yetileri dahi şüpheli bu tipleri sever sistem,
Sistemi takmayıp yolunu bulanlar da, ilginç bir şekilde bu sistemi sever tabii ki de.
VARLIK YÖNETİM ŞİRKETLERİNDEN DAVACI VATANDAŞ:
Bu konuyu uzadıkça uzatma pahasına araya alıyorum.
Konuşulması ne kadar da tabu bir konuymuş meğerse.
Avukatlar da kem-küm bu konuda hep.
Çoğu hukuk bürosu, bunlara taşeron çalıştığı için, sistemden beslendiği için demek ki diyorum artık.
Diğerlerinin de alanı değil diyedir.
Ceza davalarıyla uğraşıp yedi yıl duvara baktığım dönemler bile bu kadar ağır gelmemişti.
Söylerken kolay sadece, 30 yıldan fazla!
Te 94'den kalma dosyayı, 2024 Aralık'da ihbarsız hacizle maaşa çökecek kadar küçülürler.
Artık var olmayan bir bankanın davası.
1994-2001 yasalar da farklı.
2002'de VYŞ'ler kurulur.
2008'de biri bizim dosyayı alır ve hortlatır.
Bu şirket de kapanır ve 2017'de başka bir şirkete devredilir.
Alacak isnat eden son :) şirket, haciz bildirimde beyan ettiği adreste bulunmaz.
Dosyada da tek evrakı bulunmayan 'fantom' bir alacaklı.
İnternete girip BDDK listesine bakarsan anca.
Telefonu bulup aradığımda, HİÇBİRİ AVUKAT OLMAYAN ÇOCUK-çoluğun cahil nezaketsizliği.
Her biri diğerine aktarırken, kişisel bilgileri sorması.
Bir türlü esas dosya no bildirilmemesi.
Kaçıncı aramada artık, düpedüz azarlandıktan sonra biri söylüyor sonunda.
İcra dairesindeki macera başlıyor. 'Alacaklıyla' hiçbir şekilde muhatap olamıyoruz.
Gelen yazıda bedel 1.600 TL faiz ve masraflar hariç.
E-devlette arıyorum: Masraflarla 2 bin küsür.
İcra dairesinde: “30 yıllık yüzde 750 temerrüt faizi de vardı, aslında 1,35 MİLYON küsür TL bu.”
Geçen yıl, bahsi geçen vakfın, 18 yıllık davaya usulsüz haczine dava açtım.
Aradığımda: “İstersen ödeme, biz almasını biliriz -zaten çöktük-“ dediler.
Süresinde itiraz ettim.
Dava açıldıktan sonraki bir aşamada tüm bedel ‘Eu’ hesabından gasp edilmiş.
İSNAT ETTİĞİ BEDELİN TAMAMINI BANKA HESABIMDAN ÇEKTİĞİ HALDE,
Kalan hesaplarım da dava süresinde blokede bırakıldı.
Tedavi ve başka ihtiyaçlar için birikimlerim de.
"Altınlarınızı bozdurun getirin." demişlerdi ya.
Evladının çeyizine kadar işin ne bunlarla?
Al bileziği tak!
Davayı kazandım.
Döviz kurlarının uçtuğu dönem. 8-9 ay sonra,
Euro hesabımdan gasp edilmiş bedeli, kur farkı ve faiz gözetmeden, o günkü TL karşılığı ile iade ettiler oldu-bitti.
Usulsüzlük için ayrıca dava açtım diye, gizemli bir misilleme dava açmış, yine rumuzu 'canverdi'.
Gizem: 'Mal kaçırma ihtimali için’miş.
Buna bir gün boyunca sinirden güldüm galiba.
VYŞ SİSTEMLERİ:
Bunlara tefeci tahsilatçısı gibi çalışma izni verilmiş sanki.
Bankaların kafalarına göre temerrüt faizi işletmesi gibi.
Neyse ki sonradan, sözleşmede yazıyorsa veya yazdığı kadar şeklinde hükmedilmiş.
Ne yazarsa yazsın, insanlar imzalıyor mecbur.
Bu konuda anlaşmıyor, dayatıyor.
Ya böyle ya hiç.
Mesela, belki de vaktinde siyasi erkle kolkola bir gecede yoktan alacak icat etmiş banka,
süresi geçmiş dosyaları VYŞ'lere yüzde 10 civarına veya altına SATIYOR.
Ve alacağı vergiden düşüyor.
Fakat bankalar da bu VYŞ'lerle ortak zaten.
Hepsinin kendi VYŞ'si var gibi.
Tebligatsız haciz yapıyor,
Tehdit ediyor.
Avukat olmayan elemanları telefon edip, kişisel bilgi sorabiliyor.
Yakınlarını taciz ediyor.
“Dava açamaz bizim millet nasılsa” üzerine kurulmuş bir sistem gibi.
Açamayasın diye de aşırı haciz yapıyor zaten.
Bulduğu tüm hesaplara aynı bedeli bloke yapıyor.
Bir tek hareketli kart hesabına dokunmuyor.
Bankalar da birbirinden habersizmiş güya.
Bloke bildirme de yokmuş-muş.
Farkında olmadan zaman aşımına uğraması işten değil.
Yakaladın diyelim.
İcra daireleri de hep bunlardan yana.
- Bu rakama hangi dosyanın, hangi bakiyesiyle ulaştınız? Veya bunu hangi belgeye istinaden imzaladınız?
- Gidin, alacaklıya sorun.
- Böyle bi dosya tanımıyorum. Eski ortağımın adı ve banka adından tahmin edebiliyorum fakat 1994'dü, bu 2008.
- Bizim yaptığımız her şey yasal.
- Bu alacak isnat eden şirket beyan ettiği adreste bulunmuyor.
- Yasal olmayan bişi yapmıyoruz. Suç duyurusunda bulunabilirsiniz.
- Alacaklının dosyada tek evrakı yok.
Sandalyeden fırlayarak büyük atarla:
- Hanfendi! Burası kahve değil, resmi bir rakam!
- Ben de gayet resmi bir soru soruyorum: Bu 'alacaklının' dosyada nasıl hiçbir evrakı yok?
- Ehhmm, dijitalde kalmıştır...
Sürekli bir atar,
En temel hakların için azar.
O sırada, yarı yüzü şişmiş şekilde, aslında doktorluk halde ve kendisinden bilmem kaç yaş büyük karşısındaki vatandaş.
37 YILDIR DÜRÜST DÜZGÜN YAŞAYACAĞIM, ÇALIŞACAĞIM, İHRACAT YAPACAĞIM, MEMLEKETİME-MİLLETİME EN UFAK BİR LAF SÖYLETMEYECEĞİM diye çalışmışım.
Gösterdiğimi okumaktan ve sorduklarımı cevaplamaktan aciz, fakat inanırsak, bana da hizmet için orada bulunan memurlar bunlar.
Dosyalar da hep önce bir bulunamıyor,
Bulunuyor baktırmıyor,
Baktırıyor baskı altındasın.
Kendi dosyama "Avukatın gelsin" diyen de oldu!
Bunlar hep tesadüf mü?
BUNLAR ADALET Mİ?
BİZİ ÇOK MU DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
BUNLARI ÇÖZÜN!
CADI AVINI BİTİRİN!
NEFES ALACAK, YAŞAYACAK ALAN BIRAKIN!
Bazıları da, küçük kapanmış dosyaları ele geçirmiş her nasılsa.
Kimse bunlarla uğraşmadığı için;
“Bugün öderseniz kampanya, 1500 TL'ye yırttınız” gibi mesajlar düşüyorlar.
Biri telefondaki uyarılarımı dinlemedi.
Delilleri de ekleyerek savcılığa gideceğime dair e-posta attım. X hesaplarına da yazdım.
Çıt yok, fakat tacizler tarih oldu bitti!
Bu dosyalar ve kişisel bilgilerimiz,
BDDK listesinde bile bulunmayan VYŞ uzantılı bir telefon numarasının eline nasıl geçiyor?
Kim paylaşıyor bunları?
KİŞİSEL BİLGİLERİN ELALEMİN ELİNE GEÇMESİNDEN ŞİKAYETÇİ OLANLAR:
1) HES KODU DİKTASINA BAKIN, 'kişiselleştirilmiş kart! bunun uzantısı ve cici adı sadece.
2) Milletin dosyalarını ticari mal gibi alıp-satan;
Avukat olmayan, hatta toptan vasıfsız elemanların insiyatifinde elden-ele dolaştıranlara bakın.
YETER!
Bu söz de 'Boş ol' gibi boşa kullanılacak bir çıkış değil.
Ağırlığı kalmazsa yalan olur.
Hiç "YETER" demediğimizden mi?
Sanırsın, biz komple başka bir evrendeyiz. Ekran aracılığı ile görüşüyoruz ve birbirimizi uzun uzun anlatarak anlayabiliyoruz sadece.
Bu koca metin yerine:
“Efendiler, GÖRÜNEN KÖY KILAVUZ İSTEMEZ!” dememiz ve hep birlikte düşünmemiz yeterliydi.
Sanki biz yaşamadık son beş yılı.
O yüzden de “Yapmazlar” diyemiyoruz.
Bir tek TÜRK MİLLETİNİN Temel haklarına orantısızca tahakküm edildi çünkü.
Nefes hakkı için kolluk güçleriyle karşı karşıya getirildi hatta.
Unutmayacağım-Unutturmayacağım.
Bu dış tahakküm yaptırımları bize, bizi de bunlara satmayın artık.
Fazlasıyla yorgun, bıkkın ve de hatta, şu gördüklerimiz neticesinde, ümitsiziz de.
Ve
Dünya tarihinde nereye bakarsanız bakın,
Salgın, büyük yangınlar, suikastler, savaşlar, doğal afetler hep
Her nasılsa, tam da düzenin geçmek istediği sisteme hizmet etmiş.
'Zorunlu' göçlere, 'ihtiyaç doğrultusunda' yepyeni yerleşkeler, yaptırımlar ve sınırlara sebep olması hep kimin işine yaramış?
Bu 'kanun' tam olarak kimin işine yarıyor?
Bize yaramadığı kesin.
İNSAN VATANDAŞ:
Çocukken daha zekiymişim:
"Çok şükür, biz bu yeryüzündeki cennete doğmuşuz." derdim…
Bağ-bahçe, yayla, deniz, ırmak, göl, tarla, Allah ne verdiyse en alasını vermiş dediğim yerde büyüdüm.
Özeli sıradanlıktan uzak olsa da, çok mutlu bir çocuktum.
Hatırladığım en mutlu anlar; Tabiat keşiflerine çıkıp, ilgimi çeken ne varsa konuştuğum, sorduğum ve merak ettiğim zamanlardı.
Ekran yok, TV var da yok,
BUGÜNÜN ÇOCUĞU İÇİN EKRAN NEYSE; TABİATIN KENDİSİ OYDU BENİM İÇİN
Büyük bir mucizeye şahit olurmuşcasına incelerdim.
Veya sadece, çete halinde gezen çocuklarla kahkahalar, kavgalar, oyunlar.
Ve bize dediler ki;
“Hadi artık gidin okuyun, adam olun. Memlekete-Millete faydalı insan olun.”
MEMLEKET-MİLLETE FAYDALI kısmı, bize her uyarıda söylenen bir hatırlatmaydı.
Söz dinledik.
Çoğumuzun ailesi, bahçelerimizi apartmanlara verdi, tarlaları sattı.
Biz ise, sisteme kendimizi beğendireceğiz diye ÖMRÜMÜZÜ yedik, lütfettiği kadarıyla gün geçirirken tükendik,
Yıllar geçti ve sonuçta;
EN BÜYÜK HAYALİMİZ; O İÇİNE DOĞDUĞUMUZ CENNET OLDU!
Artık uzak gibi.
İçinde tulumbası olan o şirin bahçe,
O sağlam taş ev,
O temiz hava,
O duru nefes,
O gelincik tarlası,
O nergis tarlası,
O papatya tarlası,
O dere,
O pınar,
O berrak coşkulu nehir,
O kırlarda gezen inekler, keçiler,
O tulumbadan akan su,
O Delik-deşik edilmemiş tepeler,
O tarlalar,
Nerede?
Nerede bunlar?
Lütfen artık hiç kimse bunları da halkın üstüne yıkıp rahatlamasın;
Fazlasıyla bıkkın ve ümitsiz bir halkı bu kadar hoyrat sınamayın artık.
Biliyorum yalnız değilim
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak,
Bu dış tahakküm insanlık dışı yaptırımlar dizisine final yapmanızı ve gösterimden kaldırmanızı rica ediyorum.
Ve
Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'nde
Biraz da ŞEFKAT ve HUZUR diliyorum.
DAHA İYİ NELER NELER MÜMKÜN?
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı,
Sümeyya Demirel
.
Sümeyya Demirel, dikGAZETE.com