- 26-12-2025 09:01
- 507
21. Yüzyılda İslam tebliği: Sesle değil Hâl ile konuşmak
21. yüzyıl, hızın ve görünürlüğün çağı. Fikirler, inançlar ve kimlikler artık sınır tanımıyor; dijital meydanlarda yan yana geliyor, çarpışıyor, dönüşüyor. Böyle bir dünyada İslam tebliği de kaçınılmaz olarak yeni bir muhasebeye ihtiyaç duyuyor. Çünkü hakikat değişmez; fakat hakikatin dili, muhatabı ve yolu zamanla değişir.
Bugünün insanı artık uzun hitabelerden çok tutarlılığa, sloganlardan çok samimiyete bakıyor. Tebliğ, yalnızca ne söylendiğiyle değil, nasıl yaşandığıyla anlam kazanıyor.
Tam da bu noktada tasavvufun, yani İslam’ın ahlak ve irfan merkezli yorumu, 21. yüzyıl için güçlü bir imkân sunuyor.
Tasavvufun küresel dili: Ahlak, Hikmet ve Temsil…
Tasavvuf geleneği tarih boyunca tebliği zorlamayla değil, örneklikle yaptı. Dervişler gittikleri coğrafyalarda önce insan oldular; adaletli, merhametli, güvenilir bireyler olarak tanındılar. Bugün de uluslararası İslam tebliğinin en güçlü dili, tartışmacı söylemler değil; ahlaki temsildir.
Küresel ölçekte İslam algısının çoğu zaman krizler, çatışmalar ve sert imgeler üzerinden şekillendiği bir dönemde; tasavvufi yaklaşım, İslam’ı yeniden insanî, kuşatıcı ve evrensel bir zeminde anlatma imkânı sunar.
“Hikmetle ve güzel öğütle davet” ilkesi, artık sadece bir ayet meali değil; çağın zorunlu iletişim stratejisidir.
Siyasetten çok topluma konuşan bir tebliğ anlayışı…
21. yüzyıl tebliği öncelikle bireyin ahlaki inşası, toplumsal uyum ve sivil alanın güçlenmesi üzerinden yol almalı.
Bu anlayışta tebliğ, doğrudan siyaset üretmez; fakat siyasetin beslendiği toplumsal zemine hitap eder. Aile, gençlik, eğitim, dürüstlük ve sorumluluk gibi temalar hem yerel hem de evrensel düzeyde karşılığı olan değerlerdir.
Müslümanların belki de en çok hatırlaması gereken mesele; bireysel olarak İslam’ı yaşamakla birlikte en önemli vazife olarak İslam’ı anlatmak olmalı.
Kullanılan dil, çatışmacı değil uzlaştırıcı; dışlayıcı değil davetkâr olmalı. Bu yönüyle, küresel ölçekte ihtiyaç duyulan “mutedil ama ilkesiz olmayan” bir İslam anlatısına yakındır.
Dijital çağda tebliğ: Görünürlük değil güven meselesi…
Elbette 21. yüzyılda tebliğin mecraları da değişmiştir. Sosyal medya, podcastler, videolar ve dijital yayınlar artık yeni kürsülerdir.
Ancak asıl mesele, bu mecralarda ne kadar görünür olunduğu değil ne kadar güven üretildiğidir.
Tasavvufun iç disiplin ve nefs muhasebesine dayalı yaklaşımı, dijital çağın hız ve yüzeysellik tuzağına karşı önemli bir denge unsuru sunar.
Gönüle yansıyan; tebliği popülerlik yarışına dönüştürmeden anlatılmasıdır. Çünkü temsil zedelendiğinde, en doğru söz bile etkisini kaybeder.
Türkiye açısından anlamı: Yumuşak güç, kültürel derinlik…
Türkiye, tarihsel ve kültürel birikimiyle İslam dünyasında özel bir konuma sahiptir. Tasavvuf geleneği, bu birikimin en güçlü damarlarından biridir. 21. yüzyılda Türkiye’nin uluslararası İslam tebliğine sunabileceği en önemli katkı; sert ideolojik söylemler değil, ahlak temelli, sivil ve kuşatıcı bir modeldir.
Tasavvufi bilgi ve birikim, Türkiye için bir “yumuşak güç” potansiyeline işaret eder. Devletle çatışmayan, toplumu önceleyen, modern dünya ile kavga etmeyen bir dini dil; hem içeride toplumsal yumuşamaya katkı sunar hem de dışarıda Türkiye’nin kültürel derinliğini görünür kılar.
Tebliğin geleceği, temsilin gücünde…
Bugün İslam tebliğinin en büyük sınavı tutarlılıktır. Söylenenle yaşanan arasındaki mesafe açıldıkça, inandırıcılık zayıflar.
21. yüzyılda insanlar İslam’ı çoğu zaman metinlerden değil, Müslümanların hâlinden okumaktadır.
Bu nedenle tebliğ; yüksek sesle değil derin bir ahlakla, polemikle değil hikmetle, zorlamayla değil özgür iradeye saygıyla yapılmalıdır.
Hakikat değişmez.
Ama hakikate giden yol, çağın ruhunu anlamadan yürünemez. Bugün tebliğin başarısı ne kadar çok konuşulduğuyla değil ne kadar sahici yaşanabildiğiyle ölçülmektedir.
İnsanın Müslüman olarak yaşaması, dinde alt kademedir; İslam için çalışırsa bu durum kişi için üst rütbedir.
Sekiz milyar insanlık, İslam’ın hak din olduğunu biliyor. Dünyanın her bir kıtasından, her bir renk ve dilden insanları; insan olduğu için sevmek durumundayız. Hepsinin iki cihanda bahtiyar olmasıdır, temennimiz!
Sükûnet, suhulet ve selametle kalın.
.
Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com