Ne oldu bize?

Keyfiyetin insanlığa tercih edilmesinin izahatı yoktur. 

Deprem bir tabii afettir ve dünya milletlerini bile bir araya getiriyorken puta -paraya- tapanlar, deprem mağduru olan kardeşini nasıl soyacağını düşünmektedirler.

Soruyorum size, hangi musibet bizi birleştirecektir.

Bir yandan “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” tezini savunuyorken, diğer taraftan depremde her şeyini, eşini, çocuklarını, akrabalarını, malını, mülkünü kaybetmiş komşusuna boş olan evini ücretsiz tahsis etmesi gerekirken, o komşusunun cebindeki üç kuruşta gözü olana ne denir!

Bu tür davranış içinde olanlar, hayatlarının hangi dönemindeki travma sonunda bu moda geçtiler.

Ne oldu bize?

Üç günlük dünyadan ne götüreceğiz insanlığımızdan başka. 

İçimize çektiğimiz nefesi geri verme garantimiz bile yokken.

Peki, bu mu insanlığımız, sahip olduğumuz değerlerimiz!..

Kimsesizlerin çöpten beslenmeye çalıştığı bir yerde, sabah kahvaltısını ya da akşam yemeğini yiyor iken sahip olduğumuz zenginliğimizi düşünüp şükrediyor muyuz?

Ben çocuğuma kahvaltıda ne yedirip de okuluna göndereceğim?” diye düşünmekten uyuyamayan annelerin bizde hakkı yok mu hiç?

Nereye gidiyoruz?

Çocuk, deprem tedbiri olarak eşyalarını duvarlara sabitlemeye çalışan babasına soruyor; “Baba duvarları nereye sabitleyeceğiz?

Bu sorunun cevabını, içinde insanların oturacağı binaları yapan inşaat sorumlularının iş ahlakına mı bırakacağız!..

Pusulamız bozuk olduğu için farklı limanlara çıkıyoruz. 

İnsanlık pusulamızın kalibrasyona gitmesi gerekiyor. Çünkü bozuk pusula ile doğru adrese gidemeyiz.

Riya müessesini kullanmayan yöneticilerimizin örnek olma gibi bir mecburiyetleri vardır. 

Yönetici, ufuktan doğan güneştir. 

Her canlının o güneşe ihtiyacı olduğu gibi, insanların da güneş timsali yöneticilere ihtiyaçları vardır.

Ev kiralarını uçuk rakamlara çıkaran sözde asil insanlar bugün Elazığ ve Malatya’da bulunuyorlar. 

Yarın ise başta büyük şehirler olmak üzere tüm ülkede ortaya çıkacaklardır. 

Bu tür doğal afetler, insanlığın meyvelerinin hasadının yapıldığı zamanlardır.

Aslında aç olan cebimiz ya da midemiz değildir. Aç olan gözümüzdür, unuttuğumuz ise ölüm.

Netice olarak, materyalist olduk, maddeci olduk. 

Maneviyatımızı çaldırdık. 

Bu topraklarda yüzyıl önce yaşayanlar, şu halimizi görseler ne derler. 

Nereden nereye evrildik.

Aslında fabrika ayarlarımıza dönebilsek, hiçbir sorun da kalmayacak. 

İçimizdeki iyiliğin kazanması için gayret göstermeliyiz.

İnternetten aldığım bir kıssayı paylaşıyorum;

“Yaşlı adam, kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı. 

Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. 

Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. 

Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. 

O merakla sordu dedesine. 

Yaşlı adam bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.

“Onlar!..” dedi, “benim için iki simgedir evlat!” 

“Neyin simgesi?” diye sordu çocuk.

“İyilik ve kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.”

Çocuk, sözün burasında, “Mücadele varsa, kazananı da olmalı” diye düşündü ve her çocuğa has bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi. 

“Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?”

Bilge adam, derin bir gülümsemeyle baktı torununa; hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem o!”  (*) 

Şu da var, bu yazıyı okuyanların birçoğu kendilerini masum görecekler. 

Bu da yanlış, gördüğümüz yanlışlık karşısında mutlaka tavrımızı koymamız gerekir. 

Nasıl koyacağız? 

Gücümüz ölçüsünde. 

Yönetici isek sorumlu olduklarımızı ikaz edeceğiz ya da yaptırımla cevap vereceğiz. 

Sıradan vatandaş isek de, yanlış yapanı elimizle, dilimizle uyaracağız. 

Bunun için lütfen gözlerimizi kapatıp düşünelim. 

Belki bir hatamızı bulup düzeltebiliriz.

Ne güzel ezgilerimiz vardı bizim, bizi bize anlatan…

Ne güzel ezgilerimiz vardı bizim, bizi başkalarına anlatan…

Atalarımızı üç kıtaya hakim yapan güçleri sadece hoşgörü idi.

Çok şey olmayalım, azıcık insan olalım yeter. 

Mağdura yardımcı olmak esastır, mağdurun cebinde gözümüzün olması değil…

Düşünebilmek güzeldir.

.

Seyfi Turan, dikGAZETE.com

(*) https://www.wattpad.com/266034832-ibretlik-kissalar-iyilik-ve-k%C3%B6t%C3%BCl%C3%BCk

...