- 16-02-2020 09:04
- 512
Tekvando, en eski spor dallarından.
“Dövüş-mücadele-savunma sanatı” olarak adlandırılan branşa, ülkemizde ilgi oldukça fazla.
Futbol ve basketbol takım sporları dışında, bireysel sporlarda en fazla lisanslı sporcuya sahip bir dal.
Türk toplumunun tarihi yapısına uyan bir alan olmasının göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek.
Prof. Dr. Erol Göka, “Göçebe Türk’ün psikolojisi” başlıklı yazısının bir bölümünde şu ifadeyi kullanıyor;
“Göçebenin psikolojisini onun yaşam koşulları belirler. Göçebe, doğaya kulak vermek, hayvanının ihtiyaçlarını kollamak, düşmanın saldırılarına karşı sürekli tetikte durmak zorundadır…”
Göçebe anlayışına sahip bir toplum olarak, düşmana, yabani ve vahşi olarak isimlendirilen canlılara karşı kendini savunmak-korumak için gerekli olan bir sanata ihtiyaç duyulmaktaydı.
İşleyen süreçle ilgili, hayatın içinde var olunması kaçınılmaz bu mücadelenin kurallı hale getirilmesiyle, spor-egzersiz branşı olmakla da isimlendirilmeye başlanmış.
Tekvando da bu tür branşlardan biri.
Her ne kadar bu branşlar “Uzak Doğu sporları” olarak tanımlansa da diğer branşlarda olduğu gibi “erken kalkan yol alır” mantığı ile Çin, Japon, Kore gibi ülkelere mal edilmeye başlanmış.
Siz bu mücadeleye “Türk sporu” derseniz, inanın yanılmış olmazsınız.
Tek fark, isimden kaynaklı bir durum değil.
Örneğin, biz “Tekvando, kick boks, vushu” değil de, Türkçe isimle tüm branşlardan derleme bir stil geliştirirsiniz, o vakit abartmış olmamakla birlikte, uydurmuş da olmazsınız; çünkü tarihimizde benzer branşlar var.
Tek farkı, birilerinin tekelinde olduğu için olimpik statü kazanmamış, dahası kazandırılmamış.
Önem taşıyan yanı ise, fiziksel aktivite olarak kişiye sosyolojik, psikolojik, bedensel vb. gibi bireysel yararlarının, toplumsal kazanıma dönüşmesi.
Tıpkı bugün “Para Tekvando” branşı adı altında, engelli bireylere yarar sağladığı gibi…
Tekvando, Karate, Atletizm vb. isimlerin önünde bulunan ‘para’ kelimesi ‘parapleji’ (felçli) kelimesinden gelmektedir.
Uzmanların görüşüne göre, bir başka karşılığı ‘yetersizlik’ olarak tanımlanmaktadır.
Engelli bireylerin katılımıyla gerçekleşen olimpiyatların ismi de, Latin alfabesinden alınan ‘para’ ile ‘olimpik’ (olimpiyat) kelimelerinin bir araya gelmesiyle, ‘Paralimpik’ (Paralympic) tanımı ile ortaya çıkıyor.
Bu da demek oluyor ki “özel gereksinimli-dezavantajlı-engelli” gibi tanımlara muhatap kılınan bireylerin, fiziksel aktivite ile başladıkları tedavi-aktiviteleri, imkân verildiği vakit, nasıl bir gelişim gösterip, başarıyla sonuçlanabileceğini, bugün onlar için düzenlenen spor organizasyonlarının en üst basamağı-zirvesi olan Olimpiyat (Paralimpik) seviyesine ulaşmasından anlamaktayız.
Öyle ise geriye, daha çok vatandaşın katılım sağlaması kalıyor.
Kimin ne başarılar elde ettiğini örnekleriyle görmek mümkün.
Bu görüşümüzü bir haber ile perçinleyelim…
“Para tekvandocuların Tokyo 2020’de hedefi altın madalya” (*) başlığıyla AA kaynaklı bir haber, dikkat çekiyor.
27 yaşındaki Şeyma Nur Emeksiz Bacaksız ile 19 yaşındaki Meryem Betül Çavdar’ın sporla tanışmaları ve başarıları, örnek olması–alınması bakımından önem taşıyor.
Bu demek oluyor ki engelli bir birey spor da yapar; Olimpiyat sporcusu olmasının da önünde hiçbir engel bulunmamaktadır.
Başarı için görüşleri sorulduğunda, anlatması gereken o kadar önem taşıyan anıları vardı ki.
Anlattıklarının, örnek teşkil etmesi için içtenlikle söylenmiş olduğunu görmek zor değil.
Habere göre; Şeyma, tekvandoya 10 yaşında Ordu’da başlamış; "Annem kafama darbe gelir, düşerim diye ilk zamanlar çok sıcak bakmıyordu spor yapmama. Başarılı olduğumu görünce, onlar da destek verdi.”
Milli tekvandocu, 2016 yılından beri milli takım kadrosunda yer aldığını ve çok sayıda madalya kazandığını söyledi…
“Meryem, tekvandoya Afyonkarahisar'da 13 yaşında başladığını belirterek, ‘Ortaokul öğrencisiydim o zaman. 2013 yılında bir arkadaşım sayesinde spora başladım. 2017 yılında da milli takıma seçildim..” “Küçükken engelinden dolayı zor günler geçirdiğini, hatta hiç çıkarmadığı bir hırka giydiğini anlatan Meryem, ‘İnsanların bakışları rahatsız ediciydi. O hırkayı hiç çıkarmazdım. Kolumu saklardım. Bir gün sabah uyandığımda o hırkam yoktu. Meğer babam atmış onu. Sonradan bunun bana büyük bir iyilik olduğunu anladım. Kendimle ve engelimle barışığım.’ açıklamasını yaptı…”
Her bir örnek, sahip olduğumuz vicdani sorumluluğumuzun hayata uyarlanması demek.
Bunu yapmaktaki gereksinim, vicdanların daha fazla nasırlaşmaması, merhamet duygumuzun olmasından daha çok körelmemesi.
Bu bağlamda, bugün sizlerle, engelliler ve spor konusunda uzman olan değerli kardeşim Dr. Duran Arslan hocamızın sosyal medya hesabından paylaştığı bilgiyi aktarmak istiyorum.
Bu haber, herkesin engelli bilgiden de öte, insanlığımızı canlı tutmak adına önem taşıyor.
“Gerçek kahramanlar maske takar!” başlıklı yazının içeriğini, olduğu gibi sizlerle paylaşmak istiyorum;
“6 ay önce kan kanseri (Lösemi) teşhisi konan Mehmet Kerem Peker çok sevdiği spor olan tekvando müsabakaları için doktorundan izin alarak tatamiye çıktı, spor aslına bakarsanız tam olarak budur, etik ve ahlaki olarak bakarsanız spor elinden gelenin en iyisini yapabilmektir. Özel gereksinimli bireylerde engeli ne olursa olsun federasyonların bakış açılarının tam olarak bu olması gerekiyor, prosedür ve kurallara bakarsanız bu çocuğun bu yarışmaya girmemesi gerekiyor, fakat her şeyi bir tarafa koyun, insanlığınız ve sporun asıl amacını ortaya koyduğunuzda nice Keremleri hayata ve topluma kazandırabilirsiniz.
Tekvando Federasyonu bu örnek davranışıyla herkese örnek oldu.
Türkiye’de birçok spor federasyonu bu etik değerlerden yoksun, özel çocuklarımızı görmezden geliyor!..
Spor sadece madalya almak, herkesin önünde yarışı bitirmek değildir!..
Spor elinden ve gönlünden gelenin en iyisini yapabilmektir…”
.
Ahmet Gülümseyen, dikGAZETE.com
(*) https://www.dikgazete.com/spor/para-tekvandocularin-tokyo-2020-de-hedefi-altin-madalya-h502342.html