- 29-02-2020 09:47
- 1107
Reuters haber ajansı, son saldırıyla birlikte Suriye'de bir ay içinde 54 Türk askerinin hayatını kaybettiğini bildirdi. (*)
Son saldırıda, ruhları uçmağa varan şehitlerin yaşadıkları tam bir trajedi. Her şeyden önce, Şehitlerimizin ruhları şad mekanları cennet, Milletçe başımız sağolsun.
Resmi açıklamada “33”, sosyal medyaya “170” olarak düşen şehit sayısının neye göre belirlendiğini biliyor musunuz? “33 Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu”, geri kalan “137” ise ÖSO yani Suriye Milli Ordusu’ndan kayıpları anlatıyor.
Tırmanan gerilimin kontrolden çıkabileceği ve "büyük çaplı uluslararası bir askeri çatışmaya" evrilebileceği bir süreç yaşanıyor.
Yabancı basın, dalga geçercesine “krizdeki tırmanma, Erdoğan'ı, karşı hareket hazırlığı için dün gece güvenlik zirvesi toplamaya zorladı” diye yazıyor.
Avrupa medyasına göre "alınan ilk kararlar, Avrupa'ya baskı yapmaya çalışma amaçlıydı. Fikir, Yunanistan, Balkanlar ve Avrupa'ya doğru yeni bir (göçmen) hareketine yeşil ışık yakmak şeklinde. Ve NATO'dan dayanışma istemek." (*)
Türk Askerleri, İdlib'de yalnızca “Gözlem Noktaları”nın dışında hayatını kaybetti…
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, başkent Moskova'da düzenlediği basın toplantısında Rusya’nın, Türkiye'ye yaşanan üzücü olay için başsağlığı dilediğini ifade etti.
Lavrov, "Her koşulda, çatışma bölgelerinde Rusya Federasyonu, ilgili ülkelerdeki siyasi güçler arasında kapsamlı bir diyaloğu savunuyor" dedi. Lavrov ayrıca, Moskova'nın Putin ve Erdoğan'ın imzaladığı İdlib konulu anlaşmalara bağlı olduğunu belirtti. (**)
Kim yalan söylüyor?
İdlip’te, 13 Türk Askerinin şehit düştüğü saldırı sonrasında, Rus yetkililer, muhatapları olan Türk askeri yetkililerin kendilerine gerekli bilginin verilmediğini iddia etmiş, Ruslar’ın bu iddiası bizzat MSB Hulusi Akar tarafından yalanlanmıştı.
Aynı şey yine sahneleniyor. Ortada bir “yalancı çoban” var ama kim? Durduğumuz noktada, Türk Yetkili’ye inanmayıp ta Lavrov’a inanacak değiliz!
Lavrov, "Ancak son vakada Türkiye, askerlerinin nerede olduğuna dair Rusya'yı bilgilendirmedi. Türk askerleri teröristlerin arasındaydı.
Durum anlaşılır anlaşılmaz Suriye rejiminden askeri operasyona ara vermesini, yaralı ve ölen askerlerin Türk topraklarına tahliyesini sağlamak için gereken herşeyi yapmasını istedik” derken, Türkiye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ise saldırının Rusya ile koordinasyona rağmen gerçekleştiğini belirtmişti. (***)
Üst üste iki defa aynı iddia Ruslar tarafından dillendirilince kamuoyunun aklına “acaba Türk Ordusu’nda kalburla su mu taşınıyor” sorusu gelmez mi?
Sebebi komuta kademesindeki kutuplaşma mı?
İdlip’teki saldırı öncesinde, Rus İrtibat Subayları’nın Türk muhataplarına ısrarla "gözlem noktaları dışında askeri birlikleriniz var mı?” diye sordukları, Türk İrtibat memurlarının da "-hayır yok!" cevabı verdikleri belirtilmişti.
Ancak Türk Askerleri’nin, İdlib'de yalnızca Gözlem Noktaları’nın dışında hayatını kaybetmesi düşündürücü? Eğer Ruslar’ın amacı Türk askeri birliklerine doğrudan saldırı olsaydı, TSK Gözlem Noktaları’nı da vurması gerekmez miydi?
Eğer, Türkiye’den bazı Atlantikçi kadrolar ABD/NATO ile Türkiye’yi tekrar aynı kulvarda buluşturmak misyonuyla bu yanlış - eksik bilgilendirmeyi yapıyorlarsa Şehitlerin kanında tez zamanda boğulmaları mukadderdir. Benim de temennimdir.
Birilerinin, Suriye’deki mevzi başarısızlığa, Anayasa gereği Başkomutan olarak görülen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı mahkum etmek gibi niyetleri olduğu çok açık ortada.
Bazı mahfillerde yapılan “ABD Silahlı Kuvvetleri’nin yan kuruluşu Rand Corporation tarafından hazırlanan “Erdoğan’ı devirmek için Türk Ordusu ile çalışmayı” öneren raporun, Türk kamuoyuna servisiyle Erdoğan - Akar çatışması başladı.
Akar, İdlip’te orduyu kitledi. Fatura Erdoğan’a çıkarılıyor. Erdoğan bundan rahatsız. TSK içinde uyumlu partner arayışına girdi." değerlendirmelerine inanmalı mıyız?
İdlip zayiatının sorumlusu hangi komutan?
Bence en can alıcı soru şu;
İdlib harekatının emir komutası kimde? Bu harekatın komutanı kim?
Başkomutan Cumhurbaşkanı Erdoğan mı?
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar mı?
Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler mi?
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ümit Dündar mı?
2. Ordu Komutanı Korgeneral Sinan Yayla mı?
Yoksa Allah’ın garibi Hatay Valisi mi?
İcraatın başı Cumhurbaşkanı açıklama yapmıyor. Birinci dereceden sorumlu Milli Savunma Bakanı’nın ağzını bıçak açmıyor.
Dışişleri Bakanı, “benim işim değil” havasında. İçişleri Bakanı Elazığ'da mı? Van' da mı? Gören varsa bilen varsa insaniyet namına Türk milletine haber versin.
Balkan Harbi’nde yenilgiye yol açan partilileşme…
Birinci ve İkinci Balkan Harbi yenilgileri ve bu yenilgilerin sonrasında Türk ve Müslüman unsurlara yönelik tehcir ve katliamlar, Türk devletinin kolektif hafızasında güncelliğini koruyor.
Bu utanç verici mağlubiyetin en büyük nedeni Osmanlı ordusunda yaşanan kutuplaşmadır.
Osmanlı Devleti’nde, Meşrutiyet'in ilanından itibaren başta ordu olmak üzere, bütün devlet kurumlarında birbirine muhalif siyasi gruplaşmalar ortaya çıkmıştı.
Bu siyasi gruplaşmalar; İttihat ve Terakki, Hürriyet ve İtilaf, Halaskâran Zabitan grubu (ordu içerisinde İttihat ve Terakkiye muhalif subaylardan oluşan bir grup).
Hürriyet ve İtilaf partisi ile Halaskâran Zabitan grubu İttihat ve Terakki’ye karşı olma noktasında aynı safta buluşuyordu.
Halaskâran Zabitan Hareketi’yle orduda birbirine muhalif iki gurubun ortaya çıkması, askerler arasındaki ast-üst ilişkisini, disiplini, itaati zaafa düşürmüştü.
Yüksek rütbeli askerlerin, Halaskâran Zabitan Hareketi'ne mensup askerlerden seçilmesi ve çoğunluğu İttihatçılar’dan oluşan genç zabitlerin bu duruma tavır almaları, Osmanlı ordusunu, İttihatçı ve karşıtları olarak ikiye bölmüştü.
Savaş sırasında İttihatçı ve İtilafçı subaylar, namluları düşman üzerine değil birbirlerine doğrultmuş, savaş sırasında subaylar siyasi olarak farklı görüşlere mensup olduklarından dolayı birbirlerine destek olmamışlar, yardım etmemişler sonuçta Birinci ve İkinci Balkan Harbi hezimeti yaşanmıştı.
Yahya Kemal Beyatlı'nın "Ne harâbîyim ne harâbâtîyim Kökü mazide olan âtîyim…" beyitini bilenler, Mehmet Akif Ersoy'un, "Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!/ Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?/ "Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;/ Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?" şiirini de bilir.
Ne yazık ki Suriye’deki mevzi yenilginin müsebbibi, Osmanlı Sarayı’nın damadı Enver Paşa'nın sahte müsveddeleridir.
Hava unsurlarıyla Kara unsurlarının korunma görevi neden icra edilmedi?
Soru 1: Neden Ruslar’ın ısrarla Gözlem Noktaları dışında askeriniz var mı sorusuna doğru, tam cevap verilmedi?
Soru 2: Askeri literatürde ‘KEP’ denilen Helikopter gibi hava unsurlarının kara unsurlarını koruması neden sağlanmadı?
Karşı Taarruz şart!..
Öncelikle yapılması gerekeni en iyi sahadaki kanını, terini döken bilir. Ancak ortalama askeri eğitim kitapçıklarında yer alan talimatların gözardı edildiği de bir gerçek.
Acilen karşı taarruzla Esat güçlerinin ele geçirdiği toprakların geri alınmasını askeri uzmanlar öneriyor. Karşı taarruzda, kara unsurlarının başarılı olabilmesi düşman hava sahasında üstünlüğün sağlanmasına bağlı.
Çünkü buralarda bulunan Gözlem Noktaları, “Direnek Noktası”na (strong point) dönüşmüş durumda. Bu nedenle, (strong point) etrafında kümelenmiş Esat güçlerinin, buralardan çıkarılarak gözlem noktalarıyla temaslarının sağlanması elzem.
Başka türlü kıstırılmış muhasara altındaki askeri birliklere yardımcı kuvvet, silah, mühimmat, erzak, sağlık malzemesi ikmali mümkün olmadığı gibi, yaralı ve şehitlerin tahliyesi de zora girer.
Nitekim, İdlip’te ki 33 şehidin ve onlarca yaralının tahliyesi, Ruslar’ın insafa gelmesiyle mümkün olabilmiştir. Türk askerini, Türk ordusunu bu duruma düşüren her kimse, yatacak yeri yok. Allah bildiği gibi işlesin.
Ağzı olan konuşuyor.
Ben de onlardan biriyim; tek farkla, ben yazıyorum onlar konuşuyor. Tıpkı Orhan Veli'nin dediği gibi; "Vatan İçin/ Neler yapmadık şu vatan için!/ Kimimiz öldük;/ Kimimiz nutuk söyledik."
“Pentagon Liyakat Lejyonu Madalyalı” politik figür…
Geçen yıl, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, beraberinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ile geldiği ABD Savunma Bakanlığı’nda (Pentagon) daha önce görülmedik şekilde askeri törenle ve top atışlarıyla karşılanmıştı.
Bakan Akar da bu ilgiye karşılık "Türkiye olarak stratejik ortağımız ABD ile güçlü ve yakın ilişkilerimizi devam ettirmek istiyoruz" ifadelerini kullanmıştı.
ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan’ın, Akar'ın “Pentagon'da herkes tarafından tanınan bir isim" olduğunu belirtmesi size de ilginç gelmemiş miydi?
ABD ordusu ile Türk ordusu arasında farklı bir ilişki olduğunu Shanahan'dan öğrenmiştik.
Shanahan diyor ki "Bugün bu ilişki Suriye, Afganistan, Irak ve Kosova'da devam etmektedir."
Hulusi Akar’ın, Kara Kuvvetleri Komutanı olarak Washington’a gittiğinde Pentagon’un “Liyakat Lejyonu” madalyasını almasını Türkiye’de bazı köşe yazarları dillerine doladı.
Pentagon’un bu madalyanın Akar’a verilme gerekçesini NATO’ya sağladığı “sıra dışı katkılar” olarak açıkladığını yazdılar.
Ama tek eleştirdikleri ayrıntı bu değildi.
Akar’a madalyasını ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Raymond Odierno takmıştı.
Madalyayı takan bu isim, Türkiye ve TSK açısından dikkat çekiciydi. Çünkü Türkiye kamuoyunda ve Silahlı Kuvvetler’de tepkilere neden olan 4 Temmuz 2003 tarihinde, Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçiren Albay Bill Mayville’in komutanıydı.
Hatta Yılmaz Özdil dahi, bu konuda kalem oynatmıştı.
Suriye’de hezimet değil, zafer isteniliyorsa Orgeneral İsmail Metin Temel Paşa, Genelkurmay Başkanlığı’na getirilmeli!..
Neden? Çünkü Orgeneral İsmail Metin Temel Paşa, Anti-NATO’cu. Malatya merkezli 2. Ordu Komutanı iken Genelkurmay Denetleme ve Değerlendirme Başkanlığı’na atanan Orgeneral İsmail Metin Temel Paşa.
TSK içindeki NATO’cu kanatla arası mesafeli.
Daha da önemlisi, resmi görevli olarak ne ABD'de ne de Avrupa'da müttefik kuvvetlerde görev yapmadı. NATO Genel Sekreteri’nden veya Pentagon'dan “liyakat nişanı” ile ödüllendirilmedi. Bugünkü komuta kademesi ve Milli Savunma Bakanı ile ilişkileri limoni. (****)
Kumpas, Erdoğan’a. 15 Temmuz darbe kalkışmasıyla Türkiye’nin rotasını Washington eksenine çevirmek isteyen Atlantikçi ekip, şimdi yeniden İdlip üzerinden şansını deniyor!
O kadar da kolay değil.
Sahada, “Zeitgeist” / “Zamanın Ruhu”na sahip, daha derin, daha sırlı gizli kutlu bir Türk Askeri İstihbaratı iyi ki var ve işi şansa bırakmıyor. (*****)
“Eee nerede bu çelik çekirdek!.. Nerede bu zamanın ruhunu taşıyan bilge karar alıcılar?” dediğinizi duyar gibiyim. Ne yalan söyleyeyim, bazen kendim uydurup kendim inanıyorum galiba.
Ey ruh geldiysen üç kez ses ver!
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
(*) https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51669820
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51669820
(**) https://aawsat.com/turkish/home/article/2154131/kremlin-putinle-erdo%C4%9Fan-idlibdeki-durumun-normalle%C5%9Fmesi-i%C3%A7in-ek-tedbirler
(***) https://www.dw.com/tr/lavrov-suriye-ordusunun-ihlallere-yan%C4%B1t-hakk%C4%B1-var/a-52573274
.