- 16-03-2024 07:32
- 16525
Politikacı ve Askerlerin Kompleks İlişkisi
Dün atmış olduğum bir sosyal medya paylaşımı ile oldukça sert ve acımasız eleştiriler aldım özel mesaj kutuma gönderilen mesajlarla. Yazdığım şuydu; “Hemen hemen çoğu politikacı askerleri sevmez… Ta ki düşman kapıya gelene kadar…”
Kimseye kızmam, gücenmem, “Yazma bana!” demem. Orası tam da bunların olması için oluşmuş bir platformdur. Bu da olmalıdır zaten. Küfür edenler, hakaret edenler, beni darbeci ilan edenler hatta insanların “Hoca Efendi” dedikleri zaman ben “FETTOŞ” dedim diye linç edilmem, bazı FETTOŞ’cu idareciler tarafından ‘mobbing’e maruz kalmam bilinmezmiş gibi beni darbe yanlısı, FETÖ’cü ilan edenler bile vardı.
İşin aslı ben epey eğlendim. Salyalar saçarak klavye başında coşanlara nazaran. “Anti demokratik bir paylaşım” olduğunu söyleyenler de vardı. Doğrusu ben sizin inandığınız ya da değer verdiğiniz “demokrasiye – çoğulcu parlamenter sisteme” pek güvenmiyor ve inanmıyorum. Komik geliyor bana içinde olduğumuz ve adına “demokrasi” dediğimiz şu garabet sistem.
Bir tımarhanede oyların çoğunluğunu alan bir hastanın, o tımarhanenin başhekimi olması kadar saçma geliyor bana… Oyları verenlerin durumları, eğitimleri, birikimleri, donanım ve sahip olduğu erdemlerin, oy çoğunluğundan daha önemli olduğunu düşünüyorum. Hatta minimum “lise mezunu” olmayan insanların oy kullanmalarına bile gerek olmadığını düşünüyorum.
Friedrich Nietzsche’ye ait güzel bir söz vardır; “Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen insana hangi kitabı okumak istediğini sormak kadar ahmakçadır. Böyle seçimlerle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan madrabazlardır…” Ben de tam olarak böyle düşünüyorum ve bu içinde bulunduğumuz şeyin ne olduğunu bilmiyorum ama “demokrasi” olmadığını çok iyi biliyorum.
Konumuza dönersek, yazmış olduğum “Hemen hemen çoğu politikacı askerleri sevmez… Ta ki düşman kapıya gelene kadar…” paylaşımla ilgili detaylı bir açıklama yapmam gerektiğini hissediyorum çünkü konuyu anlamayan zerre umurumda değilken, biraz yanlış anlamış olanlar için bunu görev belliyorum;
Politikacılarla askerler arasındaki ilişki, karmaşık ve hassas bir konudur. Bu ilişkinin bazı politikacılar tarafından neden olumsuz algılandığını anlamak için çeşitli faktörlere bakmak önemlidir.
İlk olarak; politikacıların, askerleri sevmeme veya onlardan hoşlanmama nedenlerinden biri, güç dengesinin sorgulanmasıyla ilgili olabilir.
Askerler, disiplin ve hiyerarşiye dayalı bir yapı içinde çalışırken, politikacılar demokratik süreçlerle seçilir ve oy çoğunluğu sağlayan halkın iradesini yansıtırlar. Bu durum, politikacıların askeri gücün egemenliğini sınırlamak veya kontrol altına almak istemelerine neden olabilir. Askerlerin özerkliği, bazı politikacılar için potansiyel bir tehdit olarak algılanabilir.
Bu sebeple politikacılar, askeri gücün egemenliğini sınırlamak veya kontrol altına almak isteyebilirler çünkü askerlerin özerkliği, politikacılar için endişe verici olabilir. Bu durum, askeri liderlerin, sivil otoriteye karşı bağımsız hareket etme kapasitesine sahip olabilecekleri anlamına gelebilir.
Bununla birlikte, politikacıların askeri gücü sınırlama veya kontrol etme isteği, demokratik dengeyi koruma çabası olarak da görülebilir.
Diğer yandan bu durum bazı askeri liderler tarafından potansiyel bir tehdit olarak algılanabilir ve politikacılar ile askerler arasında gerilime yol açabilir. Ancak, bu dengeyi sağlamak için politikacılar ve askerler arasında güvene dayalı bir ilişki ve işbirliği gereklidir.
İkinci olarak; politikacılar ve askerler arasındaki farklı bakış açıları ve öncelikler de bir etken olabilir. Politikacılar, genellikle siyasi hedeflere odaklanırken, askerler ulusal güvenlik ve savunma gibi daha somut konularla ilgilenirler. Bu farklılıklar, politikacıların askeri stratejileri veya operasyonları anlamakta zorlanmalarına ve dolayısıyla askerleri yanlış anlamalarına veya eleştirmelerine yol açabilir.
Politikacılar genellikle kısa vadeli politik kazançlar peşindedirler. Seçim dönemlerinde ve günlük politika mücadelelerinde, politikacıların öncelikleri, genellikle kendi taban seçmeninin talepleri ve partilerinin çıkarları doğrultusunda şekillenir. Politikacılar, genellikle halkın günlük yaşamına ve ekonomik refahına odaklanırlar ve bu nedenle askeri stratejiler veya operasyonlar konusunda bilinçsiz ve yetersiz olabilirler.
Diğer yandan, askerler ulusal güvenlik ve savunma gibi daha somut ve uzun vadeli konularla ilgilenirler. Askerler, ülkenin iç ve dış tehditlerine karşı korunmasını sağlamak için çeşitli stratejiler ve operasyonlar geliştirirler. Bu stratejiler genellikle karmaşık ve uzun vadeli planlamayı gerektirir ve siyasi dönemlerden bağımsız olarak devam eder.
Bu farklı bakış açıları ve öncelikler, politikacıların askeri stratejileri veya operasyonları anlamakta zorlanmalarına ve dolayısıyla askerleri yanlış anlamalarına veya eleştirmelerine yol açabilir. Politikacılar, askeri kararları siyasi kazançlar veya kamuoyu algısı açısından yorumlayabilirler, ancak bu yorumlar genellikle askeri gerçekliklerden uzak olabilir.
Son olarak; politikacılar ve askerler arasındaki gerilimler, askeri müdahaleler veya darbeler gibi olaylarla da ilişkilendirilebilir. Birçok ülkede, askeri müdahaleler veya darbeler, demokratik süreçlere zarar verebilir ve politikacılar ile askerler arasındaki ilişkileri gerer.
Politikacılar, askeri müdahalelere karşı duruşlarını sürdürürken, askerler ise ulusal güvenlik veya istikrar gerekçesiyle böyle bir adımı atabilirler. Bu tür durumlar, politikacılar ile askerler arasındaki güveni ve işbirliğini zayıflatabilir.
Politikacılar, demokratik süreçlere ve hukukun üstünlüğüne bağlılıkla bilinirler ve genellikle askeri müdahalelere veya darbelere karşı çıkarlar. Bu tür müdahaleler, demokratik seçimleri devirerek veya sivil hükümetleri devirerek halkın iradesine müdahale edebilir ve temel insan haklarını ihlal edebilir.
Politikacılar, genellikle demokrasiyi savunurken, askeri müdahalelerin demokratik süreçleri zayıflattığını ve ülkede istikrarsızlığa yol açtığını düşünürler. Ki haksız da değillerdir.
Diğer yandan, askerler bazen ulusal güvenlik veya istikrar gerekçesiyle askeri müdahalelere veya darbelere yönelebilirler. Bu tür durumlar, askeri liderlerin ülkede yaşanan siyasi kaosu veya şiddeti durdurma amacıyla hareket etmelerine neden olabilir. 1980 darbesi ve o darbenin dayandığı temel dayanak hepimizin bildiği gibi bu sebeplerle gerçekleşmiştir.
Bu tür durumlar, politikacılar ile askerler arasındaki güveni ve işbirliğini zayıflatabilir çünkü politikacılar, askeri müdahalelerin demokratik süreçlere zarar verdiğini ve halkın iradesine müdahale ettiğini düşünürken, askerler ulusal güvenlik veya istikrar gerekçesiyle bu adımı atıklarını iddia ederler.
Politikacılar ile askerler arasındaki ilişki, bir ülkenin yönetimindeki en kritik dinamiklerden biridir. Her iki tarafın da farklı bakış açıları, öncelikler ve sorumluluklarının bilincinde olması gerekir. Ancak, güç dengesi, kaynak dağıtımı, siyasi baskılar ve askeri müdahaleler gibi faktörler, bu ilişkiyi karmaşıklaştırabilir ve gerilime yol açabilir.
Sonuç olarak; her iki sac ayağı da bir ülke için olmazsa olmazdır. Çok farklı alanlarda çok farklı çalışmalar içinde çalışan farklı dinamolardır. Ve birbirleriyle anlaşmaları, çok iyi geçinmeleri, can-cana, kuzu sarması olması beklenmez; buna gerek de yoktur.
Modern ve çağdaş ülkelerde bu böyledir. Herkes kendi işiyle ilgilenir ve kimse kimsenin işine karışmaz. Geri kalmış ve çağı yakalayamamış ülkelerde ise durum ne yazık ki fecaattir. Ya biri birine ya diğeri diğerine üstünlük kurma çabası içindeyken, filler tepişir olan çimenlere olur.
Her ikisinin birbiriyle çok yakın olması da pek hoş bir durum değildir. Bu, her iki güç dengesinin kendi sorumluluklarından vazgeçip, diğerinin çıkarlarına çalıştığını, kendi görevlerini unutup – ihmal edip ya da bilinçli olarak iteleyip diğerinin beklentilerine hizmet ettiği anlamına gelir.
Bu iki denge ateşle-su gibidir. İyi olmalarına, ahbaplık etmelerine gerek yoktur. Her ikisi de kendi görevlerine odaklanır ve işlerini yaparlarsa aralarında hiçbir sorun çıkmayacağı gibi ülkenin refahı da yükselecektir.
“Memleket dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunmayacaklar, hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit etmeyecekler.”
Asker de kendi işi olan “ulusal güvenlik ve dış tehditlere karşı” önlemler almak, gerektiğinde müdahale etmek için hazır ve nazır olacaktır. Politika ve siyasetten uzak duracaktır, durmalıdır da!
İki farklı kutubun tek bir amacı varsa beklenen; kavga etmeleri ya da arkadaşlık kurmaları değil kendi görev ve sorumluluklarını bilinçli, namuslu, onurlu bir duruşla ve ayrım yapmaksızın, “bizden-sizden” demeden her bir vatandaşı için bu ödevlerini yerlerine getirmeleridir.