Putin, gündeme getirdiği Adana Mutabakatı ile Türk heyetini nasıl ters köşeye yatırdı?

Araplar kadar olmasa da biz Türkler de kendimizi övmeyi severiz.

Bu, özgüvenden öte bir şey. Biraz kibir bulaşığı olan bir karakter özelliği. 

Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi Ankara’sının manevi mimarlarından Hacı Bayram-ı Veli  der ki; “Kibir bele bağlanan taş gibidir, onunla ne yüzülür, ne de uçulur?”

Her şeyi bilen burnundan kıl yoldurmayan tipler, en çok hata yapmaya eğilimli olanlardır. La Rochefoucauld boşuna dememiş; “Yanıldığını asla kabul etmeyenler, en çok yanılanlardır.”

Şimdi bu kadar lafı neden ve kime saydırdığımı düşünebilirsiniz?

Son Erdoğan - Putin Zirvesi…

23 Ocak Çarşamba günü, Rusya'nın başkenti Moskova'da bir araya gelen Erdoğan ile Putin; 2019’un ilk görüşmesini gerçekleştirdi. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan güçlü ve kalabalık bir bürokrat heyetini de beraberinde Moskova’ya taşıdı. Kimler yoktu ki? 

Moskova’ya giden Türk Heyetinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, MİT Başkanı Hakan Fidan, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun yer almıştı. Hepsi kendi çapında rüştünü ispatlamış, devlet umuru görmüş insanlar. 

Moskova zirvesinde ne konuşuldu?

İki liderin ortak gündemini Suriye meselesi oluşturdu.

Türk heyeti, ABD ile görüşmeleri, Mümbiç mutabakatını, Fırat’ın doğusuna yapılacak yeni bir askeri operasyonu, İdlip’te yılan hikâyesine dönen terörist grupların bir türlü neden tahliye edilemediğini, Rus tarafına nasıl izah edeceklerini kara kara düşünürken, Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Vladimiroviç Putin, adeta boz atlı Hızır gibi Ankara sakinlerinin imdadına yetişti. 

Önce Türk heyetinin beklemedikleri taktiksel bir çıkış yaptı. Deyim yerindeyse Türk Hariciyesini ters köşeye yatırdı.  

Rusya Dışişleri Bakanlığı, Türkleri ve Türkiye’yi iyi tanıyor! 

Ruslar, Avrasya coğrafyasının kadim milletlerinden.

Rus Çarlığı, Sovyetler Birliği ve Rusya Federasyonu’nun birbirini tamamlayan kurumsal hafızası mevcut. 

Bu dışişleri bürokrasisi için de geçerli.

Hem Bakanlık hem de Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov güçlü bir kurumsal hafızaya sahip.

Sergey Viktorovich Lavrov; Mart 2004’ten beri Moskova Smolensk Meydanı'nda bulunan Rusya Dışişleri Bakanlığında görevini sürdürüyor. Ermenice, Gürcüce, Rusça, İngilizce, Fransızca ve Singalaca dillerini biliyor.

Düşünsenize adam 69 yaşında, 16 yıldır Dışişleri Bakanı ve hiçte mental mi metal mi her neyse işte o yorgunluk alametini göstermiyor.

Ya bizde durum nedir?

2004-2019 arası Türkiye’de görev yapan Dışişleri Bakanı sayısı 6.

Sırasıyla Abdullah Gül, Ali Babacan;  Ahmet Davutoğlu, Mevlüt Çavuşoğlu, Ferudun Hadi Sinirlioğlu ve sonra yeniden Çavuşoğlu Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturmuş.

Türk ve Rus Dışişleri karşılaştırıldığında kurumsal hafıza kadar bireysel hafızanın önemi bir kez daha karşımıza çıkıyor. 

Putin ne dedi de Türk heyetinin ağzı açık kaldı?

Putin, “Suriye ile Türkiye arasında 1998'de imzalanan terörle mücadele anlaşmasının, Türkiye'nin güney sınırlarındaki güvenliğinin sağlanması ile ilgili birçok konuyu çözen bir altyapı olduğunu” söylemişti. 

"Suriye Arap Cumhuriyeti ile Türkiye arasında 1998'de imzalanan anlaşma hala yürürlükte, bu anlaşma terörle mücadeleyi kapsıyor. Bu anlaşmanın Türkiye'nin güney sınırlarındaki güvenliğinin sağlanması ile ilgili birçok konuyu çözen bir altyapı olduğunu düşünüyorum. Bugün bu konuyu da oldukça ayrıntılı ve aktif bir şekilde ele aldık."  demişti.

Eğer bu görüşmeler TV kanallarından naklen canlı yayınlansaydı, Türk heyetinin Rusların açıklamalarını dinlerken şaşkınlıktan ağızlarının açık kaldığını, birbirlerine “-yav bu da nereden çıktı” imalı melül melül baktıklarını görebilirdik. 

Putin’in gündeme getirdiği Adana Anlaşmasının yol hikâyesi!

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 20 Haziran 1997’de ANAP Genel Başkanı ve Rize Milletvekili Mesut Yılmaz'ı, hükümeti kurmakla görevlendirdi.

Yılmaz, ANAP-DSP-DTP ile azınlık hükümeti kurdu. Hükümeti CHP de dışarıdan destekledi.

Yeni kurulan hükümetin Dışişleri Bakanı DSP’den İsmail Cem olmuştu. İsmail Cem; 30 Haziran1997 - 18 Nisan 1999 arasında Dışişleri Bakanlığı yaptı ve Putin’in sözünü ettiği ‘Adana Mutabakatı’ onun bakanlığı döneminde gerçekleştirildi.

İsmail Cem, bakanlığı döneminde; Türk - Yunan ilişkilerinde yakınlaşma ön plana çıktı. 

Suriye’nin terör örgütü PKK liderine verdiği destek nedeniyle kriz yaşanınca İsmail Cem, dönemin Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Uğur Ziyal’ı temaslarda bulunması için apar topar Suriye’ye gönderdi.

15 Eylül’de Hatay Reyhanlı’da Suriye sınırında dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Suriye’yi Öcalan konusunda uyarmıştı. 

İkili görüşmeler sonuç verdi, 20 Ekim 1998’de Suriye ile Türkiye arasında “Adana Mutabakatı” imzalandı.

Yıllarca terörist PKK’ya destek veren Suriye yönetimi, Türkiye’nin “Gerekirse savaşa kadar gidebileceğini” hissettiren kararlı tutumu karşısında bu anlaşmayı imzalamaktan başka çıkar yol bulamamıştı.

Suriye Siyasi Güvenlik Başkanı Adnan Badr Al-Hassan’ın imzaladığı anlaşma ile Suriye, PKK’ya 20 yıldır verdiği desteği çekmişti. 

20 Ekim 1998’de Adana’da imzalanan ‘Adana Mutabakatı’nın maddeleri nelerden oluşuyor?

1- PKK lideri Abdullah Öcalan mutabakata varıldığı tarih itibariyle Suriye’de değildir ve Suriye’ye girmesine izin verilmeyecektir.

2- Suriye’de olduğu söylenen PKK kampları mutabakata varıldığı tarihten itibaren faaliyette değildir ve faaliyete geçmelerine izin verilmeyecektir. Birçok PKK üyesi tutuklanmış ve isimleri Türk tarafına iletilmiştir.

3- Suriye yönetimi ülke toprakları üzerinde PKK’nın askeri, ekonomik ve siyasal faaliyetlerinin hiçbirine izin vermeyecek, örgüt propagandasına müsaade etmeyecektir.

4- Suriye yönetimi PKK’nın “terörist bir örgüt” olduğunu kabul etmiştir.

5- Suriye yönetimi, ülke topraklarında PKK’nın eğitim ve barınma amaçlı kamp ve diğer tesisler oluşturmasına ve ticari faaliyetlerine izin vermeyecektir. PKK üyelerinin üçüncü bir ülkeye geçişleri için Suriye topraklarının kullanmasına müsaade etmeyecektir.

6- Suriye yönetimi, Abdullah Öcalan’ın tekrar Suriye topraklarına girmemesi için her türlü tedbiri alacak ve sınır kapılarına bu doğrultuda talimat verecektir.

19-20 Ekim’de Adana’da gerçekleşen görüşmelerin ardından yukarıda değinilen tedbirlere ilişkin uzlaşı sağlamış olan Suriye ve Türkiye heyetleri, söz konusu tedbirlerin etkili ve şeffaf bir şekilde uygulanabilmeleri için bazı mekanizmalar oluşturmaya karar verdi.

Buna göre:

1- İki ülkenin üst düzey güvenlik yetkilileri arasında doğrudan telefon hattı tesis edilecek.

2- Taraflar birbirlerinin diplomatik temsilciliklerine ikişer özel görevli atayacaklar.

3- Türk tarafının terörle mücadele konusunda alınacak tedbirlerin etkinliğini denetlemek üzere bir sistem kurulması önerisini Suriye heyeti kendi makamlarının onayına sunacaktır.

4- Taraflar, Lübnan’ın da onayının alınması kaydıyla PKK ile mücadele konusunda üç ülkenin birlikte hareket etmesini kararlaştırmıştır.

5- Suriye heyeti, tutanakta sözü geçen hususların uygulanması ve somut sonuçların sağlanması noktasında Türkiye ile işbirliği yapılacağını ve gerekli tedbirlerin alınacağını taahhüt etmiştir.

Putin’in “Adana Mutabakatı” hatırlatması nasıl yorumlamalı?

Putin’in Türkiye ile Suriye arasında 21 sene önce imzalanan, Suriye yönetiminin PKK ve uzantılarının kendi topraklarını kullanarak Türkiye'ye tehdit oluşturmasını önlemeyi amaçlayan ancak 2011'den bu yana fiilen uygulanamayan ‘Adana Mutabakatı’nı gündeme getirmesini, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yeni bir sınır ötesi operasyonunu önleme amaçlı olduğu söylenebilir.

Ama ben asıl amacının bu olmadığını, Uluslararası camianın gözü önünde Türkiye ile Suriye arasında diyaloğun başlatılması için Türklere uzatılan bir zeytin dalı ve fırsat olduğunu düşünüyorum.  

Putin ayrıca Amerikalıların temcid pilavı gibi Türklerin önüne koyduğu Güvenli Bölge projesinin uygunsuzluğunu  ortaya koyduğu gibi “Suriye sınırında, rejim bu bölgelere yerleşse bile terörle mücadele konusunda Türkiye’ye güvence” mesajı  gönderiyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da Suriye otoritesini işaret ediyor; “-eski kankan Esatla barış artık bizi yorma” diyor. 

Anlaşmaya göre, sınırın korunması yükümlülüğü Suriye’ye değil Türkiye’ye aitti ve 2011’de terör olayları başladığı sırada, neredeyse bütün gücünü İsrail’e karşı ülkenin güneyine konuşlandırmış olan Suriye’nin, Türkiye sınırında sadece gözlem karakolları bulunuyordu.

Putin, Türk heyetine ve muhatabına “Uluslararası hukuka riayet edin kendi imzaladığınız anlaşmaya uyun!..” dedi. 

Türkiye’ye, Adana Mutabakatı’nın öngördüğü gibi “Türkiye güvenliği kendi sınırları içinde sağlamalı, yani güvenli bölge Suriye içinde değil Türkiye’nin kendi sınırları içinde olmalı” demiş olması da söz konusu. 

Sonuçta Putin'in 21 sene önce imzalanmış Suriye’deki fiili durumdan dolayı 2011'den bu yana işlerliği ortadan kalkmış mutabakata vurgu yapması, referans göstermesi; Suriye ile Türkiye arasındaki anlaşmazlığın geçmişteki ikili anlaşmalar çerçevesinde çözülebileceği hatırlatıyor.

Fırat’ın doğusuna yapılacak yeni bir harekât için askeri hazırlıklarını tamamlayan Türkiye'nin Rusya, İran ve Suriye’nin onayını almadan sadece ABD ile vardığı mutabakat doğrultusunda müdahaleye kalkışıp Suriye sınırları içinde yeni bir cephe açmasını ya da ABD ile anlaşarak güvenli bölge oluşturmasının önünü kesiyor.  

Türkiye’ye sahip çıkarak, Güvenlik kaygılarını haklı bulduğunu kabul ediyor ama diğer taraftan Türkiye’ye terörle mücadelede en doğru yöntemin Suriye yönetimi ile aracısız iletişim kurmak olduğu mesajını veriyor.

Şam Babası”na da “-aklını başını al,  burnunun sürtüldüğü yeter, PYD/YPG ipine sarılma, Türkiye ile masaya otur” diyor.

MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli ABD’nin Güvenli Bölge projesine karşı çıkmıştı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump ekibinin Güvenli Bölge uygulamasına sıcak baktığı biliniyor. Ancak Erdoğan’ın en büyük siyasi destekçisi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bu konuda Erdoğan’ın danışmanları gibi düşünmediğini açıkça ilan etti ve bu tuzağa dikkat çekti.

Üstelik Bahçeli bu açıklamayı Erdoğan, Moskova’ya uçmadan yaptı ki, belki işe yarar diye düşündü. 

Devlet Bahçeli üstüne basa basa "'Güvenli bölge' diyorsanız PKK, PYD ve YPG'den arındırılmış bölge demektir. Eğer bu bölgede onların izleri, kalıntıları varsa orada güvenli bölgeden bahsedilemez. Bahsedilecek şey bunları oradan temizlemek olmalıdır.

 Bölge tamamen Türkiye'nin denetim ve kontrolünde olacaksa, üstelik terörle tavizsiz bir mücadele sürecekse diyeceğim bir şey yoktur. Ancak, ABD'nin yazdığı kanlı senaryoya kanıp, terör örgütlerine göz yumacaksak, 'güvenli bölge' diye tampon bölgeye 'tamam' diyeceksek, herkesi uyarıyorum ki, bugüne kadar yaptıklarımızın üzeri bir kalemde çizilecektir. Yani şehitlerimizin kanı yerde kalacaktır"  hatırlatması yapmıştı. 

Erdoğan, Moskova’ya gitmeden Bahçeli ile Putin görüştü mü?

Ne kadar ileri görüşlü olduğu Putin de aynı içerikte bir açıklama yaptığında ortaya çıktı. 

Boşuna dememişler “aklın yolu birdir” diye…

Sahi aklıma ne geldi biliyor musunuz? 

Acaba Bahçeli ve Putin protokol teamüllerini hiçe sayarak bir telefon görüşmesi mi gerçekleştirdi?

Olur mu Olur!

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter: @oc32oc39

...