Sol göz cinayetleri ve Necip Hablemiotoğlu ile İhsan Güven suikastleri!

Sol göz cinayetleri ve Necip Hablemiotoğlu ile İhsan Güven suikastleri!

Sol göz cinayetleri ve Necip Hablemiotoğlu ile İhsan Güven suikastleri!

Deniz Kuvvetleri İstihbarat Subaylığından emekli Binbaşı İhsan Güven, akademisyen Necip Hablemitoğlu’nun 18 Aralık 2002'de Ankara'daki apartmanının önünde öldürülmesinden iki yıl sonra, 3 Mayıs 2004 günü Tuzla’daki evinde, Pendik İmam Hatip Lisesi felsefe öğretmeni eşi Sibel Güven ile birlikte, tıpkı Necip Hablemitoğlu gibi susturuculu silahla sol gözünden vurularak öldürülmüştü.

Necip Hablemitoğlu ile yakın dostu ve manevi rehberi Deniz Kuvvetleri İstihbarat Subayı emekli Binbaşı İhsan Güven’in sol gözlerinden vurularak öldürülmesi, birbirinden bağımsız gibi görünen iki cinayeti sembolik, istihbari ve operasyonel düzeyde birbirine bağlayan son derece dikkat çekici bir detaydır. Bu suikast biçimi üzerinden yapılacak analiz yalnızca olayların kriminal boyutunu değil; aynı zamanda derin devlet, kontrgerilla, istihbarat savaşları ve örgütsel intikam motivasyonları çerçevesinde ele alınmalıdır.

Zihnin penceresi göz ve göz takibinin bilimsel arka planı…

1596'da Fransız anatomist ve tıp bilimcisi Du Laurens, gözlerin zihnin pencereleri olduğunu söylemiştir. Göz takibi araştırmaları yaklaşık 150 yıl öncesine dayanmaktadır ve farklı alanlarda çeşitli amaçlarla yaygın olarak kullanılmaktadır. Genel olarak göz takibi teknolojileri, farklı insan bilişsel, duygusal ve fizyolojik durumlarını yansıtan çeşitli göz hareketlerini gerçek zamanlı olarak yakalamak için araçlar sağlar ve bu da farklı senaryolarda insan zihnini daha geniş bir şekilde anlamak için kullanılabilir. Göz, bireyler arası güç mücadelesinde önemli bir yer tutar. Geleneksel olarak sağ gözün (güneş) aktiviteye ve geleceğe, sol gözün (ay) pasifliğe ve geçmişe karşılık geldiği bilinir.

Sol göze nişan, cinayet ritüelinin sembolik şifresi mi?

Bir katilin kurbanlarını özellikle sol gözünden vurarak öldürmesinin altında yatan neden, sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik, sembolik ve hatta ideolojik anlamlar taşıyabilir. Nitekim kriminal uzmanlara göre bir insanı öldürmek için kafaya ateş etmek yeterlidir. Ama sol göze nişan almak, olağan dışı bir detaydır. “Gözetleyen göz”ü yok etme: Bu, istihbaratçılar için en ağır mesajdır. Bazı ezoterik geleneklerde, sol göz “vicdanın, hatıranın ve içsel sezgilerin gözü”dür.

Hablemitoğlu ve Güven cinayetleri hedefin fiziksel ve sembolik yok edilişi mi?

Bu gözün vurulması, hedefin hem fiziksel hem sembolik olarak yok edilmesi demektir. Necip Hablemitoğlu ve İhsan Güven’in sol gözlerinden vurularak öldürülmeleri, rastgele seçilmiş yöntemler değil; bir istihbarat disiplini ve sembolizmiyle işlenmiş operasyonel cinayetlerdir. “Sol göz”, bazı okült ya da ezoterik inançlarda kötülük, sapma ya da Tanrı’ya karşı gelme ile ilişkilidir.

Ezoterik öğretilerde Sağ Göz - Sol Göz ayrımı…

Örneğin: Ezoterik bazı inançlarda "sağ göz ilahi bilgeliği", sol göz ise “dünyevi sapkınlığı” temsil eder. Katil, kurbanlarını sol gözden vurarak bir tür “cezalandırma” ritüeli uyguluyor olabilir. Sol gözden kurbanları vurmak, sıradan bir yöntem seçimi değil; çoğu durumda bilinçli, simgesel, ritüelistik ve hatta kişisel geçmişle bağlantılı bir eylemdir.

Casusluk, göz ve dil: Etimolojik ve semantik izler…

Arapçaces’ kökünden “gözetleyen, araştıran” mânasında isim olan casus kelimesi, “düşmanın sırlarını araştırıp bilgi sızdıran, düşman içinde çeşitli yıkıcı faaliyetlerde bulunan kişi” anlamına gelmektedir. Bu faaliyet sırasında göz önemli bir fonksiyon icra ettiğinden Arapça’da casusagöz” anlamına gelen “ayn” adı da verilmiştir.

Göz deyince Küresel Gözetim Ağı ve Modern Casusluk Beş Göz İttifakı unutulur mu?

Beş Göz/ Five Eyes Intelligence Oversight and Review Council - FIORC, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık başta olmak üzere Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda'nın oluşturduğu istihbarat ittifakıdır. Resmi olarak bu ülkeleri Sinyal İstihbarat Antlaşması olan UKUSA kayıtlarda tutmaktadır.

II. Dünya Savaşı sonrasında ABD ve Birleşik Krallık tarafından temeli atılan Beş Göz ittifakı; Birleşik Krallık, ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda arasındaki teknik istihbarat iş birliği mekanizmasıdır. Sorumluluk sahaları açıkça beyan edilmese de üye ülkelerin dünyanın belirli bölgelerine yönelik teknik istihbarat üretilmesinden sorumlu olduğu bilinmektedir.

İz bırakmayan kurşunlar…

Her iki suikastta da İBDA-C, Ergenekon ve FETÖ bağlantıları ileri sürüldü; ancak olaylar faili meçhul kaldı. Polis soruşturmasında, olayın İBDA-C üyeleriyle ilişkili olabileceği yönünde değerlendirmeler yapıldı. 2008 yılında gelen isimsiz bir e-postada “olayı Ergenekon yaptı” ifadesi yer aldı.

Bu görüş, dönemin savcısının değerlendirmeleriyle birlikte dosyaya yansıdı. Beş sanık hakkında dava açıldı; sanıklar ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Daha sonra Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru sonucunda bu sanıkların hak ihlâline uğradığı yönünde karar verdi.

İhsan Güven cinayeti hâlen faili meçhul olarak kayıtlarda yer almaktadır. Basına yansıyan bilgilere göre, Necip Hablemitoğlu suikastında kullanılan silahın, 2004 yılında işlenen İhsan Güven suikastında da kullanıldığı öne sürülmüştür. Bu durum, iki cinayet arasında bağlantı olabileceği yönündeki değerlendirmeleri gündeme getirmiştir.

Her iki olay da kamuoyunda geniş yankı uyandırmış; kısa sürede sıradan bir adli vakadan çıkarak, bazı değerlendirmelere göre, siyasi içerikli ve hassas bir hâl almıştır. İhsan Güven’in özellikle 1960 Askerî Darbesi’ndeki rolü ve devletin çeşitli kademeleriyle olan ilişkileri, olayın boyutunu farklılaştırmıştır. Ayrıca, kamuoyunda Güven ile yakın ilişkisi olduğu ifade edilen Cumhuriyet dönemi düşünürü Necip Hablemitoğlu’nun da benzer bir şekilde, gözünden vurularak öldürülmesi dikkat çekici bir benzerliğe yol açmıştır.

Soruşturma sürecinde, İhsan Güven’in öldürülmesiyle daha önce başka bir siyasi suikastta adı geçen bazı yapıların bağlantılı olabileceği yönünde değerlendirmeler olmuştur. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianameyi inceleyerek soruşturma başlattığı belirtilmiştir.

Her iki olayda da hedef alınan kişilerin, bazı yorumlara göre, bilgi ve birikimleriyle dikkat çeken isimler olması önemle vurgulanmıştır. Cinayetlerin profesyonelce işlendiği ve geride belirgin deliller bırakılmadığı yönünde değerlendirmeler yapılmıştır.

Kurmuş olduğu Dost Tarikatı manevi rehberi emekli albay olan İhsan Güven ile öğretmen eşi Sibel Güven’in cenazesi, İstanbul Habipler Yayla Mezarlığı'nda toprağa verilmişti…

Dost tarikatına giden yol Adana'dan başladı…

İhsan Güven, 1925 yılında Trabzon’da doğdu. Askerî okula giren Güven, mezun olduktan sonra ülkenin çeşitli yerlerinde görev yaptı. 1950’li yıllarda İskenderun-Yarıkkaya Radar Üssü'nün yapımında görev yaptığı dönemde İsmail Emre ile tanıştı ve bu hâdise, hayatında bir dönüm noktası teşkil etti.

İsmail Emre (1900 - 14 Ağustos 1970), Adana’da yaşamış olan tasavvuf şairiydi. Alman Oryantalist Annemarie Schimmel, onu abartılı şekilde “Tasavvufun Boyutları” adlı kitabında “Yeni Yunus Emre” olarak adlandırmıştır. Oysa İsmail Emre’nin söyleyişleri, sıradan halk ozanlarının gerisinde ve düzeyinde olmamasına rağmen Alman Oryantalist Annemarie Schimmel tarafından öne çıkarılması düşündürücüdür.

Çünkü Schimmel, II. Dünya Savaşı yıllarında yalnızca bir çevirmen olarak değil, Alman Dışişleri Bakanlığı bünyesinde istihbarat amaçlı faaliyetlerde bulunan bir Türkçe uzmanı olarak görevlendirilmişti. Görev yaptığı yer olan Sachsen'da savaşın sonunda Amerikalılar tarafından gözaltına alındı ve şüpheli istihbarat bağlantıları nedeniyle beş buçuk ay boyunca Marburg’daki kamplarda tutuldu. Oryantalizm hakkında sıkça dile getirilen “sömürgeciliğin öncü keşif kolu” nitelendirmesinin ne denli yerinde olduğu da bu örnekle bir kez daha teyit edilmiş olmuyor mu?

-İsmail Emre

Annemarie Schimmel’den sonra Tarihçi Polymnia Athanassiadis de Emre’ninDoğuşlar’ı üzerinde çalışmalarda bulunmuş, 99 şiirinin Yunanca tercümesini yapmış, “İsmail Emre: Bir Derviş” isimli kitabını 1991 yılında yayınlamıştır. Athanassiadis, İslam teolojisiyle ilgilenen özellikle pagan inançları araştıran bir tarihçi.

Emre'nin mürşidi Hafız Halil Develioğlu’dur. 29 Temmuz 1933'te vefat eden Develioğlu’nun yayınlanmamış bazı şiirleri ve tasavvufi bir risalesi vardır. Şiirlerinde "Hıfzi" ve "Meyyiti" mahlaslarını kullanmıştır. Develizade Hafız Halil Efendi, şöhreti Tarsus, Mersin, Adana ve Trabzon'a kadar pek çok vilayette yayılmış, çok geniş bir ihvan topluluğu olan gerçek bir veli, bir kâmil mürşittir. Yüzbaşı rütbesindeyken emekli olarak Tarsus'a yerleşmiş ve evlenmemiştir.

İsmail Emre, 1940 yılından itibaren kendisinden geçerek okumuş olduğu tasavvufi şiirlere “Doğuş” adını vermektedir. En önemli özelliği, bu şiirleri, kendi iradesi dışında, bir trans, bir vecd halinde dile getirmesidir. İsmail Emre'ye göre kendisine bu doğuşları söyleten ilahi kudrettir. Kendi deyimiyle, o “bu halin hakimi değil, mahkumu”dur. Doğuş söylenmeye başladığında, eğer İsmail Emre'nin yanında birileri varsa, not alırlar, yoksa söylenen doğuş kaybolur giderdi. İsmail Emre 14 Ağustos 1970’de öldü.

İsmail Emre, yaşadığı süre zarfında anlaşılamamıştır. Çevresinde bir dostlar topluluğu oluşmuştur. Kendisinin ölümünün ardından İhsan Güven’in manevi rehberlik yaptığı bu tarikatın üyelerinden bazıları ise şunlardır: İhsan Güven’in müridi şarkıcı Çelik Erişçi, emekli Kurmay Albay Emin Aytekin'in kızı Nur Serter, Cenk Koray, Neco, Necip Hablemitoğlu, Habib Ümit Sayın, Program sunucusu Ali Kırca, Rony Uzay Heparı, İskender Doğan, “JİTEM yazarı” yaftası vurulan Ergün Poyraz, İhsan Güven’in şeyhinin oğlu Ümit Emre.

Bazı müridlerinin ilginç ölümleri…

-Aron Angel ve torunu Uzay Heparı

Türkiye’nin ilk şehir planlama uzmanı Aron Angel’in torunu olan Rony Reşat Uzay Heparı, anne Eti Heparı ve baba Yayla Heparı’nın çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Saint Benoît Fransız Lisesi’nden mezun olmuştu. 1994 yılının Mayıs ayında, Demet Sağıroğlu'nun ilk albümü üzerinde çalışıyordu. Kısa süre önce aldığı motosikletle Etiler’deki Koç Köprüsü üzerinden geçerken, Demet Akbağ'ın arızalanan aracına çarpmış ve boynu kırılarak ağır yaralanmıştı. 11 gün süren bitkisel hayatın ardından, 31 Mayıs 1994 tarihinde, henüz genç yaşta hayatını kaybetmişti.

Dedesi Aron Angel ise 1 Aralık 2010’da, 94 yaşındayken kalp yetmezliğinden vefat etmişti. İstanbul Neve Şalom Sinagogu’nda düzenlenen cenaze töreninin ardından Ulus Musevi Mezarlığı’na defnedilmişti. Törene, Türk Musevi cemaatinin önde gelen isimlerinin yanı sıra kızları Eti Heparı, Brigitte Yaman, oğlu Albert Angel ve torunları da katılmıştı.

Bir diğer mürid Cenk Koray'ın 19 yaşındaki oğlu Nihat Koray, 31 Ağustos 1996’da arkadaşlarıyla gittiği bir gece kulübünde başka bir grupla tartışmıştı. Yaşanan kavga sonucu burnu kırılan Nihat, sabaha karşı saat 04.00 sularında üstü başı kan içinde eve dönmüştü. Banyoda yüzünü yıkarken aynadaki hâlini görünce, “Ben bu suratla nasıl dolaşacağım?” diyerek ağlamaya başlamıştı. Babası Cenk Koray, “Boş ver, takma kafana, estetik yaptırırız” diyerek oğlunu sakinleştirmeye çalışmıştı. Ancak öfkesine hâkim olamayan Nihat, alkolün de etkisiyle salonun cam kapısına kafa atmıştı. Camlar kırılmış, biri şah damarını kesmişti. Cenk Koray, oğlunu hemen hastaneye götürmek istemiş, fakat Nihat, yolda kan kaybından hayatını kaybetmişti.

Cenk Koray, bu büyük acının ardından uzun süre toparlanamamış, 23 Temmuz 2000 tarihinde evinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmişti. 25 Temmuz’da Erenköy Galippaşa Camii’nde düzenlenen cenaze töreninin ardından Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmişti.

Bir başka dikkat çekici ölüm ise, 30 Ocak 2020 tarihinde İstanbul Kadıköy’deki evinde ölü bulunan Dr. Habip Ümit Sayın’a aitti. Evinde yapılan aramalarda, 2001 yılında bir mezarlıkta öldürülen Üzeyir Garih’in bıçak darbelerini ayrıntılı biçimde gösteren bir şema bulunmuştu. Ayrıca, faili meçhul bir suikast sonucu öldürülen Necip Hablemitoğlu’nun ölümünden aylar önce yaptığı bir MSN yazışmasında, Sayın’ınHablemitoğlu bir yıla kadar gidici. Belki iyi olur. Bir solucan ayıklanır” dediği iddia edilmişti.

Salih Mirzabeyoğlu ve takipçilerinin gözünden İhsan Güven ve Dost Tarikatı…

Salih Mirzabeyoğlu’nun, “80 yaşlarında, Parkinson hastası bir manyak… İlmi nisbetinde cahil, cehli nisbetinde cesur, tehlikeli bir zır deli. Ama bütün örgütüyle –belki de!– talihsizliği, belâsını bulmak üzere bana çatmış olması” şeklinde tarif ettiği İhsan Güven, Türkiye’deki birçok askerî darbe sürecinde doğrudan ya da dolaylı dahli bulunduğu iddia edilen gizemli bir isimdir. Özellikle ağır işkencelerle anılan Güven’in, irtica davalarında dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcısı Nuh Mete Yüksel’e danışmanlık yaptığı da bilinmektedir. Ruhsal ve fiziksel sağlığı bozulmuş bir profil çizen Güven, psikopat eğilimleri, dinsizliği ve otoriter yapısıyla öne çıkar.

İhsan Güven, aynı zamanda kamuoyunda "Atatürkçülük Tarikatı" olarak da bilinen "Dost Tarikatı"nın lideridir. Mirzabeyoğlu'nun ifadesiyle bu yapı, “Şaman türü müsvedde bir anlayış”a sahiptir. Dost Tarikatı; hakim, savcı, polis, avukat gibi yargı ve güvenlik bürokrasisi mensuplarından, sanat camiasına, medya sektörüne ve iş dünyasının önde gelen isimlerine kadar uzanan geniş bir etki alanına sahiptir. Şamanist-Animist temelli inanç kodlarına sahip bu yapı, özellikle ulusalcı reflekslere sahip kesimlerde karşılık bulmuş, devlet içerisindeki bazı kliklerle bağ kurarak etkili olabilmiştir.

Mirzabeyoğlu, bu yapılanmayı "Şaman türü müsvedde bir anlayış" ve "lafta Türkçü ama sebep ve sonuç bakımından Yahudi uşağı bir yapılanma" sözleriyle eleştirerek, Dost Tarikatı’nı dinî ve kültürel değerleri tahrif eden, senkretik (karışık inanç sistemli) bir örgütlenme olarak nitelendirir. Bu yapı, farklı inanç ve ritüellerin bir araya getirildiği mistik bir anlayışı savunmakta ve insanı ilahlaştıran söylemleriyle dikkat çekmektedir. Tarikat lideri İhsan Güven’in kendisini “Güzeller Güzeli” olarak tanımladığı ve müritlerinin de bu ifadeyi kullanmak zorunda bırakıldığı, iddialar arasındadır.

Askeri kariyeri ve teknik uzmanlıkları:

İhsan Güven, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde Binbaşı rütbesine kadar yükselmiş bir subaydır. 1950’li yıllarda İskenderun-Yarıkkaya Radar Üssü'nün yapımında gösterdiği başarı dolayısıyla takdirname ile ödüllendirilmiştir. Bu radarın, İncirlik Üssü’nde konuşlandırılan atom bombalarının korunmasına yönelik inşa edildiği ileri sürülmektedir.

1960 Askerî Darbesi ve Binbaşının derin ilişkileri…

O dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde görev yapan Binbaşı İhsan Güven, İskenderun-Yarıkkaya Radarı’nın yapımındaki başarısı nedeniyle takdirname ile ödüllendirildi. Bu başarısının ardından eğitim için İstanbul Teknik Üniversitesi’ne gönderildi. Daha sonra, bu radarın 1950’lerin sonlarında yapım amacını, İncirlik Üssü’ndeki atom bombasının korunmasına destek olarak açıklayacaktı; bu bilgiyi dönemin MGK Genel Sekreteri Orgeneral Cumhur Asparuk’a bizzat ilettiği aktarılır.

İhsan Güven, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden İnşaat Mühendisliği ve Hidrojeoloji (yeraltı suyu uzmanlığı) alanlarında mezun oldu. Ardından, Türkiye Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde kamu yöneticisi olarak görev yaptı. Ayrıca, Türk Standartları Enstitüsü’nü kuran ekip içinde yer aldı.

1960 Askerî Darbesi’nde ise önemli bir rol üstlenerek Kanun Komisyonu Başkanlığı görevini yürüttü. Askerî yönetimin devamını savunan ve “14'ler” olarak bilinen grubun sürgünüyle sonuçlanan süreçte de baş aktörlerden biriydi. Dönemin 27 kritik kamu kurumunun başına kendi seçtiği isimleri getirecek kadar etkin bir konumdaydı.

Örneğin: DSİ’nin başına atadığı Neşet Akmandor, daha sonra milletvekili olmuş, üçüncü Ecevit Hükümeti’nde Milli Savunma Bakanı olarak görev yapmıştır. Karayolları Genel Müdürlüğü’ne Tahsin Önal’ı, İller Bankası Genel Müdürlüğü’ne ise Selahattin Babüroğlu’nu getirmiştir.

İhsan Güven, 1960 Askerî Darbesi’nden itibaren uzun yıllar boyunca devletin çeşitli düzeylerinde etkili olmuş bir isimdir. Sadece askerî bürokraside değil, aynı zamanda sivil kamu yönetiminde de geniş etki alanına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Kuvvet Komutanları ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterleri gibi üst düzey askerî yetkililerle doğrudan temasları bulunmuş; kamu kurumlarının yönetimine dair belirleyici roller üstlenmiştir. Ayrıca, bürokrasiye yön verme gücünün yanı sıra, siyasi yapı üzerinde de dolaylı etkilerde bulunduğu, hatta hükümet yapısına Türkiye Büyük Millet Meclisi dışından isimlerin atanmasında etkili olduğu ileri sürülmüştür.

Sivil hayat ve tartışmalı iddialar:

İhsan Güven’in liderliğini yaptığı okült yapılanmanın üyeleri arasında kamuoyunun yakından tanıdığı birçok isim yer alıyordu. Bunların bir kısmı bugün hayatta olmasa da müzik, eğlence ve medya dünyasında tanınan simalar olarak dikkat çekiyordu: Uzay Heparı, İskender Doğan, Cenk Koray, Çelik, Neco ve Ali Kırca gibi isimler bu yapılanmayla ilişkilendiriliyordu. Bunun yanı sıra, zihin kontrolü çalışmalarıyla tanınan 3. derece mason Doç. Dr. Habib Ümit Sayın ve bir dönem İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcılığı ile Atatürkçü Düşünce Derneği yöneticiliği yapan, sonrasında CHP milletvekili olan Prof. Dr. Nur Serter de bu çevreyle irtibatlı isimler arasında gösteriliyordu. Serter’in babası, emekli Kurmay Albay M. Emin Aytekin, Encümen-i Dâniş’in kıdemli üyelerinden biriydi. Nur Serter ise daha sonra Encümen-i Dâniş’in ilk kadın üyesi olarak medyada yeniden gündeme gelecekti.

Bu yapılanmanın ideolojik temelini oluşturan “Dost Tarikatı”, materyalist bir ruhçuluk anlayışını benimsiyordu. Kozmostaki enerjinin veya ruhsal varlıkların dünyayı yönettiğine inanıyorlardı. Onlara göre, dünyaya gönderilmiş tüm peygamberler aslında bu kozmik enerjiyle bağlantı kurabilen medyum-liderlerdi. Üstelik yalnızca peygamberler değil, tarihte yaşamış pek çok ünlü şahsiyetin de aynı yeteneğe sahip olduğu ileri sürülüyordu. Bu çerçevede, Mustafa Kemal Atatürk de “kozmik-kutsal bir kişilik” olarak tanımlanıyor, tarikat ideolojisinin merkezine yerleştiriliyordu. “Atatürkçülük”, bu anlayışla tarikatın öğretilerine hizmet eden bir doktrin olarak kurgulanıyor; dinlerin tasfiyesi, cinsel özgürlüğün yaygınlaştırılması gibi tartışmalı hedefler bu çerçevede meşrulaştırılıyordu.

Postmodern tasavufçu İhsan Güven’in Ehud Barak takıntısı…

İhsan Güven’inmillet” kavramına bakışı da sıra dışıydı. Ona göre, dünyadaki Musevilerin onda dokuzu Türk’tü. Bu çarpıcı iddiası doğrultusunda İsrail seçimlerini dikkatle takip ediyor; çevresine “Türk olan Ehud Barak”ın seçilmemesi için Sefarad Yahudilerinin özel çaba gösterdiğini söylüyor, bunun bir oyun olduğunu ve mutlaka bozulması gerektiğini dile getiriyordu.

Askerî ve bürokratik görevlerinin ardından sivil alanda da çeşitli faaliyetlerde bulunan İhsan Güven, kamuoyunda farklı tartışmalarla anılmıştır. Özellikle 2000’li yıllarda Salih Mirzabeyoğlu’nunTelegram-Zihin Kontrolü” başlıklı eserinde yer alan iddialar neticesinde adı kamuoyuna yansımıştır. Bu eser, Mirzabeyoğlu’nun cezaevi sürecinde maruz kaldığını ileri sürdüğü psikolojik yönlendirme ve zihin kontrolü uygulamalarını belgelemeyi amaçlamaktadır. Kitapta, İhsan Güven, bu süreçte iddia edilen uygulamaların arkasındaki kilit figür olarak gösterilmektedir.

Mirzabeyoğlu’nun yanı sıra gazeteci Burak Çileli tarafından da gündeme getirilen bazı yazılarda İhsan Güven’inDost Tarikatı” olarak anılan spiritüalist bir oluşumla ilişkili olduğu ve bu grubun çeşitli ezoterik, mistik ve ideolojik öğeleri bir araya getiren bir yapıya sahip olduğu öne sürülmektedir. İddialara göre bu yapı, Yahudi okültizmi, Şamanizm ve Alevî-Bektaşi inançlarından etkilenmiş bir inanç sistemi geliştirmiştir. İhsan Güven’in bu yapının lideri olduğu ve bazı ünlü isimlerin de bu grup içerisinde yer aldığı iddiaları medyada yer almıştır.

Sembolik “Sol Göz Cinayetleri”nin ardındaki belirsizlik…

Necip Hablemitoğlu ve İhsan Güven cinayetleri, Türkiye’nin yakın tarihinde sır perdesi hâlâ aralanmamış, tartışmalı ve simgesel boyutu güçlü suikastler arasında yer alır. Her iki ismin de “sol gözlerinden” vurularak öldürülmesi, alelade bir yöntem seçimi olmaktan çok, psikolojik ya da sembolik bir niyetin izlerini taşır. Zira sol göz, tarih boyunca içsel sezgi, tanıklık ve hafızayla ilişkilendirilmiş; kimi inanç sistemlerinde ise “uyanık bilinç”le özdeşleştirilmiştir.

Kamuoyuna açıklanan bilgiler, çoğu zaman çelişkili, kimi zaman ise yüzeysel kalmıştır. Olayların arka planında yalnızca kişisel husumetler ya da ideolojik farklılıklar değil; aynı zamanda bilgiye, sırra ve etkiye dair daha karmaşık dinamikler olduğu izlenimi oluşmaktadır.

İhsan Güven’in çevresinde toplanan ve zamanla mistik, politik ve entelektüel boyutları olan bir yapıya dönüşen Dost Tarikatı benzeri oluşumlar, klasik tarikat tanımlarının ötesinde bir yapıya işaret etmektedir. Bu tür yapılar; zaman zaman düşünsel üretim alanlarında, zaman zaman ise sosyal etkide bulunma niyetiyle hareket eden, belirli kişi ve grupları etrafında toplayabilen yapılar hâline gelebilir.

Her iki cinayetteki yöntem benzerliği, kurbanların taşıdığı bilgi, deneyim ve bağlantıların özel bir anlamı olduğunu düşündürmektedir. Ancak eldeki veriler, bu olayların kime ya da neye hizmet ettiğine dair kesin bir çıkarım yapmaya imkân tanımamaktadır. Yine de ortada açık olan bir gerçek vardır: Bu cinayetler, yalnızca bireyleri değil, aynı zamanda hafızayı ve toplumsal belleği hedef almış; cevaplardan çok sorular bırakmıştır.

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

омюр челикдёнмез, Дикгазете

Seçilmiş Kaynakça

https://islamansiklopedisi.org.tr/casus

https://metinbobaroglu.net/hakkinda/

https://www.iyibilgi.com/?haber,18633

https://ismailemre.net/ismail-emre-kimdir/

https://www.mdpi.com/1424-8220/21/13/4289

https://eksisozluk.com/metin-bobaroglu--995980

https://www.facebook.com/share/p/1CoqKrGPHy/

https://arsiv.sabah.com.tr/2004/05/05/gnd105.html

https://islamansiklopedisi.org.tr/schimmel-annemarie

https:///www.barandergisi.net/samanizm-ve-telegram/amp

https://www.milliyet.com.tr/pembenar/kapiyi-olum-caldi-334452

https://kisadalga.net/yazar/guvenlik-sirketlerinin-bir-sirri-var-mi_72178

https://www.gazetevatan.com/gundem/olum-emri-bu-kitapta-27304

https://www.aao.org/museum/exhibition-detail/decoding-eye-signs-symbols

https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/oldurulmekten-korkmuyorum-38602350

https://www.nato.int/cps/fr/natohq/topics_111830.htm?selectedLocale=en

https://www.hurriyet.com.tr/gundem/cadde-nin-buyuk-babasi-ugurlandi-16417345

https://www.scientificamerican.com/article/pupil-size-is-a-marker-of-intelligence/

https://www.timeturk.com/tr/2008/08/09/iste-nur-serter-in-medyum-peygamber-i.html

https://www.herumutortakarar.com/yazi/aron-angel-uzay-hepari-gezi-parki-ve-bagdat-caddesi/

https://www.google.com/amp/s/m.sabah.com.tr/magazin/oglu_gozunun_onunde_oldu-1218924/amp

https://www.yeniakademya.org/yazarkonu-68-reha_suvari-617-bir_telegramci_portresi__ihsan_guven.html

https://m.yeniakit.com.tr/haber/celikin-ataturkcu-seyhi-meger-o-cinayette-sok-edici-gelisme-1676671.html

https://tasam.org/tr-TR/Icerik/70102/bes_goz_anglosakson_dunyanin_istihbarat_is_birligi_mekanizmasi

https://nordicmonitor.com/2023/01/the-killer-in-cold-case-rewarded-by-turkish-military-and-intelligence-agency-mit/

https://www.hurriyet.com.tr/kelebek/magazin/uzay-hepari-kimdir-iste-uzay-heparinin-bilinmeyenleri-40693774

https://www.asder.org.tr/alinti-yazarlarin-makaleleri/6973-feto-gladyo-sunun-hangi-derin-suikast-ve-cinayetleri-desifre-oldu

https://www.indyturk.com/node/537106/haber/hablemitoğlu-suikastıla-ilişkili-ihsan-güven-cinayeti-tetiği-çekmekle-suçlanan

https://www.geneve.ch/themes/culture/bibliotheques/interroge/reponses/est-la-symbolique-de-oeil-societe-et-le-monde-de-art

https://www.dni.gov/index.php/who-we-are/organizations/enterprise-capacity/chco/chco-related-menus/chco-related-links/recruitment-and-outreach/217-about/organization/icig-pages/2660-icig-fiorc

 

...