- 16-04-2023 01:02
- 3749
Hakim, yargıç değiliz, bizim ‘ihsası rey’ (oyunu belli etmek) yapmamızda sakınca yok. Tam tersine, siyasi yorum yapmaya girişen bizlerin, daha net konuşması gerektiği son dönemeçteyiz.
Ben, önümüzdeki seçimi bir nevi referandum olarak tanımlayanlara katılıyorum. Hemen belirteyim, bu tavır körü körüne bir AK Parti karşıtlığı değil. Böyle düşünen ve davrananlar da var, doğrusu ben bu tavrı her tür fanatizme karşı olduğum için, demokratik bulmuyorum.
Diğer taraftan, artık mesele AK Parti, ideolojisi, görüşleri falan değil, öncelikle mevcut Başkanlık rejimi, daha doğrusu bu yeni sistem ile pekişen otoriter rejim sorunu.
Halihazırda, bu rejime karşı muhalafet cephesi, bir yandan Millet İttifakı denilen bir nevi koalisyon, diğer yandan iki bağımsız cumhurbaşkanı adayı, diğer yandan HDP ve TİP’ten oluşuyor. Bu şartlar altında, öncelikle başkanlık seçiminde, en geniş muhalafet kanadı olan Millet İttifakı’nın desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bağımsız cumhurbaşkanı adaylarının üzerinde tepinilmesini doğru bulan biri değilim, dahası CHP’nin Muharrem İnce’ye haksızlık yaptığını düşünenlerdenim. Her şeyden önce, bu denli beğenmedikleri bir siyasetçiyi, zamanında neden Cumhurbaşkanı adayı yaptıkları, yaptıktan sonra da neden yalnız bıraktıkları izaha muhtaç bir konu. Ancak, sonuçta, geldiğimiz noktada bu rejimin değişmesi adına, oyları bölmemek gerektiği gerçeğini herkesin dikkate alması lazım.
HDP’nin tutumunu ise anlamakta zorlanıyorum, aday çıkarmama kararı, ilk bakışta Kılıçdaroğlu’nun adaylığına örtük bir destek olarak görülüyor. Ancak, hâlihazırda bu konu pek de netleşmiş değil.
Dahası; iktidar ittifakının, Millet İttifakı’na bu konuda fazlasıyla yüklendiği bir ortamda Öcalan’ın serbest kalması yönündeki vurgulu açıklamalarının, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destekten ziyade köstek olduğunu bilmeleri gerekir. Bu koşullar altında, neredeyse ayrı aday çıkarsalar, daha iyi olurdu diyesim geliyor.
CHP ve Millet İttifakı’nın diğer bileşenlerinin HDP’ye öcü muamelesi yapmalarını çok eleştirmiş biriyim.
Dahası; Kürt meselesinin çözümünün, yeni bir barış süreci ile mümkün olduğuna inanıyorum. Ancak, bu seçimlerin temel meselesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından öncelikle asgari sistem değişikliğinin gerçekleşmesi. Bu aşama başarılı olursa, Kürt siyaseti de demokratik zeminde taleplerini ve bunlar arasında Öcalan’ın durumuna ilişkin görüşlerini de daha özgürce ifade etme şansı bulacak.
Hal böyle iken, “15 Mayıs’ta Öcalan serbest kalacak” türü çıkışların ne alemi var, anlamakta zorlanıyorum. Bence, HDP’nin, bu tür önemli konuların kenarından dolanmak yerine, bu sorunun cevabını vermek gibi bir sorumluluğu var.
Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin ekonomi politikaları konusundaki görüşlerine katılmayan biriyim.
Dahası, dış politika konusunda, mevcut denge siyasetinden ABD/Batı ittifakı yönünde uzaklaşılma riski olduğu kaygısı taşıyorum.
CHP’nin genel olarak savaş siyasetleri yerine barış siyasetlerini öne çıkardığını biliyoruz. Başta, Suriye olmak üzere Orta Doğu ülkeleri ile ilişkiler konusunda, öteden beri, diplomatik çözümü öne çıkardılar. Bu çok önemli, umarım Rusya ile ilişkiler konusunda, ABD yönetiminin baskılarına karşı ihtiyatlarını devem ettirirler.
AK Parti’nin Orta Doğu’da izlediği siyasetlerin nasıl iflas ettiğini gördük, “onların dış siyaseti iyiydi, devam etsin” demiyorum ama muhalefet cephesinin dış politika konusunda net bir alternatif tanımlamadığı da bir gerçek.
Tüm bunları, hatırlatmamın nedeni, seçimlerde Millet İttifakı’nı desteklemek için illa her konuda görüşlerini beğenmek durumunda olmadığımızı hatırlatmak. Benim de pek çokları gibi, pek çok konuda çekincelerim var, ama öncelikle ‘bu düzen değişmeli’ yönünde tavır takınmamız gerekiyor demek istiyorum.
Son olarak, Sadullah Ergin’in Millet İttifakı listesinden milletvekili olması tartışma konusu oldu. Olaya böyle bakmayalım, pek çoğumuzun Millet İttifakı ve onun bileşenleri açısından pek çok rezervimiz olabilir ama önceliğimizi unutmayalım diyorum.
Eskiler, ‘elhem mühime müreccahtır’ (‘en önemli’ olan, ‘önemli’ olana tercih edilmeli) derlerdi, şimdi tam da bu yönde bir tercih yapmamız gerekiyor diye düşünüyorum.
Önce, başta parlementer düzene geçiş olmak üzere demokratikleşme zemini açılsın, yani her birimizin kendi görüşlerimiz adına demokratik mücadele verebilme koşullarımız oluşsun diyorum.
Mevcut otoriter sistem ve siyaset tablosunun değişmesi gerektiğini düşünen herkesin, kendi siyasi mücadelesini vermek adına, öncelikle demokratik alanın açılması gerektiğini hesaba katması lazım. Bu konuda pusulanın şaşmasının maliyeti büyük olacak kaygısı duyuyorum.
“Ben öyle düşünüyorum, ben böyle düşünüyorum” diye ahkam kesmek niyetinde değilim, bu sadece bir paylaşma yazısı. Haftalık yazı yazma, görüşlerini paylaşma imkanı olan bizlerin eş dost arasında, hep konuştuğumuz konuları, daha geniş bir çevre ile paylaşma şansımızı değerlendirmeyi önemsiyorum.
Bu arada, başkanlık seçimi bir yana, milletvekili seçimi tercihleri üzerine düşüncelerimi ise izninizle başka bir yazıya bırakıyorum.