- 13-12-2021 21:39
- 11276
Bence dümdüz gitmekte fayda var.
Bu bol virüslü iki yıllık süreçte, ulus devletlere DSÖ politikaları aracılığıyla küresel darbe yapıldığını anlamayan kaldıysa, 12 Aralık 2021 Pazar günü Büyük Uyanış Derneği ve Anadolu Birliği Partisi birlikteliğiyle yapılan ve “TAYM” yani Türkiye Aşı ve Yan Etki Mağdurları oluşumu, Pandemiyle Mücadele Platformu, Büyük Buluşma Platformu gibi sivil toplum örgütlerinin de katkı yaptığı ve Covid 19 politikalarına direnenlerin katıldığı İstiklal Yürüyüşü’nde yer bulan ve medyanın şaşkınlık, merak, çifte şok ile izlediği Taksim’deki develere baksın.
O zaman apaçık ortaya çıkacak ki, medyamızın gözünde dünyaca ünlü ve uluslararası onlarca ödülün sahibi Sucharit Bhakdi’yle, Nobel ödüllü Luc Montagnier’in bir deve ve bir eşek kadar kıymeti yok.
Daha açık söyleyelim; Halk TV’den ATV’ye uzanan yoldaş-yandaş çekişmesinin de iş, uluslararası covid politikalarına geldiğinde hiçbir bir karşılığı yok.
Milyonlarca insanın anayasal temel hak ve hürriyetlerinin gasp edilmesinde açıkça sağlam bir mutabakatın olduğu görülüyor.
Neler oluyor?
Ne oldu da Bill ve Melinda Gates’in fonladığı GAVİ’nin temsilcileri mümtaz, Pfizer-Biontech iş birliğinin gen terapileri kutlu, Uğur Şahin ve Özlem Türeci gibi dakikada 65 bin dolarlık kâra ortak olan mRNA tüccarları “Nobel’e aday kahraman Türkler” ilan edildi?
Dünyada çok tuhaf şeyler oluyorken, en tuhafı da aslında hiç de tuhaf olmayan şeylerin tuhaf sayılması.
Hiçbir faz aşaması, usulüne göre yapılmamış mRNA gen terapilerini sorgulamamaları tuhaf değil de,
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın orta ve uzun vadede ne gibi etkileri olabileceğini bilmediğini ilan ettiği bu aşımsı sıvıları, sonradan bağrına basması tuhaf değil de,
Zafer Kurugöl’ün bir aylık bebekleri yüksek doz yetişkin covid aşısı adayı sıvı ile yanlışlıkla sıvılandığını açıklaması tuhaf değil de,
Mehmet Ceyhan’ın PCR testi için “yüzde elli doğruluk payı var” demesi ve bu test ile ısrarla tedavi protokolünün uygulanması tuhaf değil de,
Bilim Kurulu’nda yer almış Prof. Dr. Ateş Kara’nın “Corona için 4-5 yılda ancak aşı geliştirilebileceğini ama bu aşının etkinliğini de bir mutasyonla yitireceğini…” beyan etmesi ve sonra ağız değiştirmesi tuhaf değil de,
Çinlilerin, Türk halkını Sinovac için kobay olarak seçtiklerini açıklaması tuhaf değil de,
gönüllülük adı altında insanların baskı ve zulümle ve de anayasal özgürlükleri hiçe sayılarak “aşı adayı deneysel sıvı”ya mecbur bırakılmaları tuhaf değil de,
“Instagram” ve “Facebook” ve “YouTube” gibi mecraların dünyaca ünlü mikrobiyolog ve virologların konuşmalarını sansürlemesi, videolarını silmesi, bunları paylaşan hesapları sansürlemesi ve nihayet 210 bin takipçili ve mavi tikli “Instagram” hesabıma yaptıkları gibi “covid 19 politikalarına aykırı” diye yüz binlerce hesabı kapatması tuhaf değil de,
insanların açık alanda tek başına yürürken maske takması tuhaf değil de, benim anayasal ve insani haklarımı savunmam ve yanlış sonuç verebilen PCR testi bahanesiyle yanlış tedavi görenlerin haklarını dile getirmem, “Favipiravir” gibi işe yaramadığı itiraf edilen ilaçları, bu ilaçların yan etkisinden ölenleri hatırlatmak için, seyahat hürriyetini anayasaya aykırı bir biçimde gasp edenlerin bizi düşürdükleri beyinsizce, bilim ve akıl dışı durumu hatırlatmam için deveye binmem mi tuhaf?
Cahile söz anlatmak, deveye hendek atlatmaktan güçtür.