- 14-06-2019 23:46
- 3458
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında FETÖ ile iltisaklı ne kadar siyasetçi, bürokrat, yazar-çizer varsa hepsi bir anda çark etti.
Sanki FETÖ’nün okul tanıtım turlarına, dernek ve vakıflarının düzenledikleri platformlara, ödül törenlerine katılanlar kendileri değilmiş gibi, nerede bir gariban var onlara karşı “FETÖ’cü” çamurunu attılar.
Himmet paralarından yüzde alanlar, FETÖ’nün referansıyla devlet kademelerinde hızla tırmananlar, sanırsınız ki sütten çıkmış ak kaşık.
Ne yazık ki FETÖ evlerinde maklube tabağını yalayanlar şimdi de muktedir olan kim varsa onun konumunu yalıyor. Türk kamuoyu, 15 Temmuz sonrası, Irak’ta faaliyet gösteren CIA güdümlü “Kadiri” yolundan “Kesnizani Tarikatı”nı keşfetti.
En büyük korku arka bahçenin başka güçler tarafından sürülme ihtimaliydi.
Atatürk’e “Dinsiz” diyenler, İngiliz İstihbaratına çalışıyordu!..
Mustafa Kemal Paşa, her ölümlü gibi “İnna lillahi ve inna ilayhi raji'un /إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّـا إِلَيْهِ رَاجِعونَ/ Şüphesiz Biz Allah’tan geldik ve şüphesiz dönüşümüz O’nadır.” davetine icabet etti.
Bakara Suresi 30. Ayet’te belirtildiği gibi “Allah’ın yeryüzünde yarattığı bir halife” bilinciyle hareket etti ve İslam topraklarını, Haçlı ordularına çiğnetmedi.
Ancak bu hizmetine rağmen, hayatında ve öldükten sonra “Din düşmanı” ilan edilmesinin en önemli nedeni, İngiliz İstihbaratı’nın Hilafet ve Osmanlı Varisi Paşa’nın Türk toplumu ve diğer Müslüman toplumlar üzerindeki etkisini kırma amaçlı propagandasıydı.
Çünkü İngilizler, bazı dini hareketleri ve tarikatlar üzerinden İslam dünyasını domine ederken, en önemli engel olarak karşılarında yeni kurulan cumhuriyeti ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı görüyorlardı.
Mustafa Kemal gibi bir kurmayın ve askeri dehanın bunu anlamaması düşünülemez.
Nitekim 30 Ağustos 1925’te Kastamonu konuşmasında “Efendiler ve ey millet iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz.
En doğru ve en hakiki tarikat, tarikatı medeniyedir. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için kâfidir.
Rüesayı tarikat bu dediğim hakikati bütün vuzuhuyla idrak edecek ve kendiliklerinden derhal tekkelerini kapayacak, müritlerinin artık vasılı rüşt olduklarını elbette kabul edeceklerdir.
Arkadaşlar; huzurunuzda muvacehei millete beyanı teşekkür ederken hissettiğim ve gördüğüm hususatı olduğu gibi söylemeyi tarih ve vicdan karşısında vazife bilirim.
Hükümeti Cumhuriyetimizin bir Diyanet İşleri Riyaseti Makamı vardır. Bu makam merbut müftü, hatip, imam gibi muvazzaf birçok memurlar bulunmaktadır.
Bu vazifedar zevatın ilimleri, faziletleri derecesi malumdur.” diyerek İngilizler’in nüfuz ettiği, yönlendirdiği sözde dini yapıları ifşa etmişti.
İki Şeyh; "Atatürk içerikli" iki ayrı rüya!..
Rüyalardan ilki, Cumhuriyet öncesine ait.
İlk rüya sahibi, Şeyh Ahmet Senusi/Sünusi.
Mustafa Kemal Paşa’nın, Şeyh Senusi ile tanışıklığı Trablusgarp savaşı yıllarına uzanır.
Gazeteci Mustafa Şerif adıyla, sahte belge ve pasaportlarla İstanbul’dan 15 Ekim 1911’de Naci, Hakkı ve Yakup Cemil Beyler ile yola çıkan Mustafa Kemal, Kasım ayı süresince Arap önderleriyle görüşmelerde bulundu.
3 Kasım 1911’de Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa, Trablus Tümen Komutanı’na yazdığı bir mektupta, Mustafa Kemal’in bazı şeyhleri ve Senusîleri teşkilâtlandırmak için Calu’ya gittiğini, buradan topladığı yerli kuvvetleri Bingazi ve Trablus’a sevk edeceğini bildiriyordu.
Mustafa Kemal, Trablusgarp’ta şeyhler ve aşiret reisleriyle toplantılar yapıyor ve düzensiz kalabalığı teşkilâtlandırmaya çalışıyordu. Bunların bir kısmına “Din kardeşim…” diye hitap ediyor ve “Kâfirlere karşı savaşmaya…” çağırıyordu.
-Mustafa Kemal, Şeyh Senusi tarafından hediye edilen Trablusgarp'ın yerel kıyafeti ile…-
Senusiler, İtalya’nın 1911 Trablusgarp (Libya) işgaline karşı direndiler. Şeyh Senusi, Birinci Dünya Savaşı boyunca Teşkilat-ı Mahsusa’da vazife aldı. Mondros Mütarekesi imzalanınca, maiyetiyle birlikte Bursa’ya yerleşti.
Mustafa Kemal Paşa, Anadolu’da Milli Mücadele’yi başlattığında Bursa’da bulunan Şeyh Senusi, rüyasında Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed’i görür.
Hz. Muhammed’in yanına yaklaşarak elini öpmek için ona yönelir. Hz. Muhammed, Senusi’ye sol elini verir ve şeyh onun sol elini öper.
Daha önce rüyasında Peygamber’in sağ elini öpmüş olan Ahmet Senusi; Hz. Muhammed’e, “-Ey Allah’ın Resulü, neden sağ elini uzatmadın?” diye sorar.
Hz. Muhammed, bu soruya “-Sağ elimi Anadolu’da Mustafa Kemal’e uzattım onun üzerinde” diye cevap verir. Bunun üzerine Şeyh Senusi, Mustafa Kemal’in başlattığı “Cihat Hareketi”ne katılmak için Ankara’ya gider.
-Mustafa Kemal ve Latife Hanım Şeyh Ahmed Sunusi ile…-
Şeyh Ahmed Sunusi, “Mustafa Kemal Paşa’nın Padişah’ın sözünden çıkarak isyan ettiği ona karşı mücadele ettiği…” yönündeki zararlı propagandaları etkisiz hale getirmeye çalıştı.
Her gittiği yerde Milli Hareket’in bir “Cihad” olduğu “İslamiyet’in kurtarıcısı olan ordumuzu desteklemenin herkese farz olduğunu…” anlattı.
II. Abdülhamit döneminde Şeyhülislamlık’ta görevli Şeyh Rahmi Baba’nın Atatürk rüyası…
İkinci rüya, Cumhuriyet’in ilanından sonra.
Rüyayı gören II. Abdülhamit döneminde Şeyhülislamlık’ta görevli Şeyh Mevlüt Rahmi Baba.
Mevlüt Rahmi Efendi, subay babası Mahmud Niyazi Bey’in 93 Harbi’nde Kars Cephesi’nde, Kars Kalesi savunması sırasında şehit olmasından sonra, Şeyhi Mustafa Hâki Efendi’nin de tavsiyesi ile annesi ve bir kız kardeşi ile ata ocağı Yozgat’a, Türkmensarılar Köyü’ne dönmüştü.
Öldüğü 1936 yılına kadar köyünde ziraat ile meşgul olduğu gibi H. 1200/M. 1786 senesinde Çapanoğlu Süleyman Bey'in hazinedarı Hüseyin Ağa tarafından yaptırılan tarihi camiinin imam hatipliğini üstlendi.
Köy evinin bitişiğindeki kendine ait Köy (misafir) Odası’nda genellikle dışarıdan gelen şeyhler, dervişler kalırdı. 1925’de tarikatların yasaklanmasıyla pek çok benzeri vakıada olduğu gibi, Mevlüt Rahmi Efendi’nin evi de dergâh haline gelmişti.
-Mustafa Kemal, Galata Mevlevihanesi'ni ziyaretinde...-
Şeyh Rahmi Baba, 1930’lu yıllarda şeyh ve halife arkadaşlarını gizlice Yozgat merkezine 27 km uzaklıkta, Yozgat-Alaca yolunun 3 km. batısında bulunan Türkmensarılar Köyü’ne davet etti.
Toplantının gündemi bellidir. “Kahriye” okunacak, yani “Ya Kahhâr” zikri çekilerek Mustafa Kemal ve rejiminin “Kahr u tedmiri” için dua edilecektir. Davet kabul görür ve gizlice toplanılır. “Kahriye”nin okunacağı sabaha birkaç saat kala Şeyh Efendi, bütün niyetlerini altüst edecek bir rüya görür:
Bir dünya haritası.
Ortasında Türkiye.
Türkiye toprakları, dünyanın diğer bölgelerinden bariz bir şekilde ayrılırcasına yemyeşil. Fakat etrafı, sınırları simsiyah, hayli kalın, lâkin alçak duvarla çevrili.
Peygamber Efendimiz, haritanın başında ve insanların gözü önünde dünyayı yeniden taksim ediyor; “-Şurayı şuna, burayı buna verin” buyuruyor.
Etrafındakiler de gerekeni yapıyorlar. Mustafa Kemal, Trakya bölgesi gibi bir yerde duruyor.
Yüzü Peygamber Efendimiz’e dönük değil ve duruşundan anlaşıldığına göre mahçup ve tedirgin bir durumda; bu yüzden Efendimiz’e bakamıyor.
Sıra Türkiye’nin kime verileceğine geldiği zaman Şeyh Efendi gözlerini beş açıyor ve pürdikkat kesiliyor.
Peygamber Efendimiz, yüzünü çevirmeden yalnız eliyle işaret ederek “-Burayı şuna verin” buyuruyorlar.
“Burası” dediği Türkiye’dir, “Şu” dediği de Mustafa Kemal’dir.
Şeyh Efendi, kan ter içinde uyanır.
Düşüncelidir.
Niyetiyle rüyası arasında bir müddet gider gelir. (Tasavvuf ve tarikat kültüründe rüya, -doğrudan bilgi kaynaklarından biri-dir). Abdestini alır, namazı cemaatle kılmak için arkadaşlarının yanına gider.
Namaz eda edilir, dua biter, Fatiha çekilir.
Herkesin “Kahriye okumaya geçilecek” dediği bir anda Şeyh Efendi, rüyasını anlatmaya başlar…
Rüyayı şöyle yorarlar:
Türkiye yemyeşil olduğuna göre bu hayra, İslâm’a alâmettir ve durumun esas itibariyle iyi olduğunu gösterir.
Etrafındaki duvarların kaim ve siyah oluşu tedirginlik verici; çünkü siyah küfür işaretidir, fakat alçak oluşları mevcut menfi durumun çok uzak olmayan bir zamanda aşılabileceğini gösteriyor.
Gerek Efendimiz’in ona karşı tavrı, gerekse Mustafa Kemal’in duruşu menfi… Fakat Türkiye’yi ona veren Hz. Peygamber olduğuna göre, buna karşı çıkamayız.
“Kahriye” okumaktan vazgeçilir ve şeyhler, halifeler memleketlerine dönerler…
Bazı yorumlara göre, bu karşı çıkılmayışta mesajın muhatabı Mevlüt Rahmi Efendi’nin ihlâsı (içtenliği) ve manevî kemâline duyulan saygı da etkili olmuştur.
Çünkü Rahmi Efendi’nin gördüğü saygınlık, babasının imamlığı, Şeyh Mustafa Hâki Efendi’nin halifesi olması, Yozgatlı Nakşî şeyhi Şeyhzade Ahmet (Ergin) Efendi’nin, çağdaşı ve dert ortağı olmasından da kaynaklanmaktaydı.
CIA tarikatları, Pakistan ve Irak’ta emperyalizme nasıl çalıştırıldı?
Birkaç yıl önce, stratejik konumu ve 200 milyonluk nüfusuyla İslam dünyasında önemli bir yere sahip olan Pakistan, terör örgütü FETÖ'nün yöntemleriyle gerçekleştirilen bir yargı darbesiyle sarsıldı.
Pakistan Anayasa Mahkemesi, Başbakan Navaz Şerif'i siyasetten men etti. ABD ve Suudi Arabistan'ın Pakistan'daki tehlikeli rejim değişikliği girişimi, büyük ölçüde ABD çıkarlarına hizmet ediyordu. Darbenin asıl sebebi Pakistan'ın jeopolitik “eksen değişikliği”ne gitmesiydi.
Navaz Şerif'e yönelik muhalefette başı çeken, Pakistan Adalet Hareketi lideri İmran Han, temelde “ABD'nin siyasi kuklası” gibi hareket ediyordu.
Anayasa Mahkemesi, seçilmiş Başbakan Navaz Şerif'i görevden aldı.
Anayasa Mahkemesi Hakimi Ejaz Afzal Han "Pakistan Başbakanı'nın parlamento ve mahkemeye karşı dürüst davranmadığını…” kaydederek Şerif'in ömür boyu siyasetten men edildiğini duyurdu.
Şerif'in görevinden azledilmesinin arkasında “Pakistan'ın FETO’su” olarak bilinen ve hakkında daha önce birçok kez 'Sahte alim' haberleri çıkan “Tahir-ül Kadri” isimli cemaat liderinin olduğu ortaya çıkmıştı.
Tahir-ül Kadri, 1981’de Müslüman-Hristiyan Diyalog Forumu'nu düzenledi ve “Dinler arası diyalog” çalışmalarına başladı.
Forum, Lahore'de bulunan, Kadri'nin de yöneticileri arasında bulunduğu Minhac Üniversitesi ve uluslararası yardım kuruluşu olan Minhac Yardım Vakfı'nın bünyesinde bulunan Minhacül Kur'an Derneği'nde düzenlendi.
Saddam’ı deviren Kürt Kadiri Tarikatı Kesnizani...
Ortadoğu’nun en gizemli tarikatı “Kesnizani”, Irak’ın ABD’ye savaşmadan teslim eden cemaat tarihe geçti.
Kürtçe “Ben hiçbir şey bilmiyorum” gibi absürt bir anlamı olan Kesnizani Tarikatı, 1938'de Kadiriliğin bir kolu olarak Süleymaniye'ye bağlı Çamçamal kazasında ortaya çıktı.
Ancak Kesnızani adlandırması, her ne kadar “tarikat ismi” gibi algılansa da Kesnızani, Süleymaniye vilayetine bağlı Çamçamal Bölgesi’nde mevcut olan Kürt aşiretlerinden birinin adıdır.
Aşiret liderleri aynı zamanda Kadiri tarikatı şeyhlerindendir.
Tarikatın günümüzdeki lideri Şeyh Muhammed El Kesnizani’dir. Ailenin 1800’lü yıllarda Süleymaniye’ye yerleştiği, Kadiri tekkesi kurduğu biliniyor.
-“Ya hu!.. Ya Kesnizani…”-
İngilizler, Irak’ı işgal ettiğinde tarikatın lideri Şeyh Abdulkadir, hutbe ve vaazlarında halkı İngiliz işgaline karşı direnmeye çağırdı.
İngilizler’e karşı direnişi destekledi, müritleriyle birlikte silahlı mücadele verdi, fakir halka yiyecek yardımında bulundu.
İşgalci İngiliz askerleri, Şeyh’in ikamet ettiği köye saldırdı halkı katletti.
Ailesiyle birlikte köyden kaçan Şeyh Abdulkadir, İran’a sığındı ve 1919’da ölünceye kadar İran’da yaşadı.
Vefatından sonra cenazesi tekkesinin bulunduğu Kerbeçne Köyü’ne getirilip defnedilmiştir. Şeyh Abdulkadir’den sonra Şeyh Hüseyin tarikatın başına geçti; o da Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerle savaştı.
1938’de ölünce yerine günümüzdeki Şeyh’in babası olan Şeyh Abdülkerim, tarikatın başına geçti.
Şeyh Abdulkerim El Kesnizani, ömrü süresince, bütün Irak’ı kapsayacak şekilde müritler topladı.
Şeyh Abdülkerim, 1978'de ölünce yerine oğlu Muhammed Kesnizani geçti.
Tarikat, Şeyh Muhammed döneminde dini faaliyetlerine devam etse de zamanla “Şiş sokma, ateş yutma ve cam parçaları yeme…” gibi Kadiri ekolünde olmayan tavırlar, müritler arasında görülmeye başlandı.
“Keramet ve menkıbeler” tarikat mensupları arasında namaz ve diğer farz ibadetlerden öncelikli hale geldi.
1980’li yıllardan itibaren halk dışında devlet kademelerinde de mensupları çoğaldı.
Kesnizani cemaati, Körfez Savaşı’ndan sonra Saddam’ın etrafını örümcek ağı gibi sarmıştı.
Saddam’ın eşi Sacide Hayrullah, Irak’ın orta kesimini -Bağdat dahil- düşmana teslim eden, babasına ve ülkesine ihanet eden oğlu Uday, Yardımcısı İzzet El Duri, çok güvendiği generalleri ve istihbarat kuruluşlarının başındakilerin hepsi bu tarikatın müritleriydi.
Saddam Hüseyin’in aldığı her karar, tarikat liderine ulaştırtılıyordu.
Şeyh Muhammed, işgalden önce, ABD ile anlaşarak Iraklı askerlerin işgal güçlerine karşı direnişe geçmesine engel oldu.
İşgalden sonra tarikat liderinin oğlu Nehru El Kesnezani "Tecemmu’ El Vahde El Vataniyye El Iraqi" yani “Irak Ulusal Birlik Partisi” isimli partiyi kurarak siyasete atıldı.
12 Mayıs 2018’de yapılan Irak seçimlerine İyad Allavi’nin liderliğini yaptığı “Vataniye Koalisyonu” çatısı altında seçime girildi, koalisyonun kazandığı 21 milletvekilinden bir tanesi de Tecemmu’ El Vahde El Vataniyye El Iraqi Partisi’ne verildi.
Tarikatın Bağdat’ta “Dünya Tasavvuf ve Maneviyat Araştırmaları” merkezi ve Şeyh Muhammed El Kesnezani isminde üniversitesi mevcut.
Şeyh Muhammed, Kürt kökenli olmakla birlikte Türkmen ve Araplar arasında da müritleri çok. Kuzey, Orta ve Güney Irak’ta her bölgede tarikata ait tekkeler var.
Kesnizani cemaati/tarikatı, MOSSAD ve CIA tarafından Saddam’ı içten yıkmak, Irak’ı kolayca teslim almak için organize edilmişti.
2018 Kasım ayında, Washington’daki Trump International Hotel’de 26 gece kalan Şeyh Nehro Kesnezani, “Trump yönetiminin en uzun sureli konuğu” olması iddialarıyla gündeme geldi.
Amerikan Wahington Post, yayımladığı bir haberde, Şeyh Nehro Kesnezani’nin Washington seyahatini ve Trump yönetimi ile temaslarını gündeme taşıdı.
Gazeteye göre Nehro, geçtiğimiz yıl Temmuz ayında ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya bir mektup yazarak, “Ortak amacımız olan İran Molla rejimini zayıflatarak Irak’taki hegemonyasına son verelim” dedi.
50 yaşındaki Kürt Şeyh Kasım 2018’de Washington’daki Trump International Hotel’in sekizinci katındaki bir odada 28 gün boyunca misafir olarak binlerce dolar harcadı.
Kesnezani, otelin “VIP gelenler” listesinde bulunan 1200 konuk arasında otelde en uzun süre kalan kişi oldu.
Kesnezani, Dışişleri Bakanlığı’ndan bazı Ortadoğu uzmanları ile görüştüğünü ve bunlardan birinin de Colonel (Albay) Abas Dahuk olduğunu söylüyor. Dahuk, Dışişlerine bağlı Yakın Doğu İşleri Ofisi’nde ve ABD’nin Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nde askeri ataşe olarak çalışmış birisi.
Otelin bir gecelik masrafı da 1.000 ila 2 BİN dolar arasında değişiyor.
Aynı otel, ABD hükümetinin yabancı konuklarının kaldığı yerlerden biri. Kesnezani’nin herhangi resmi sıfatının olmadan masraflarının “yabancı hükümet yetkililerine ödeme” adıyla Hazine Bakanlığı’na devredilmesi dikkat çekici değil mi?
Rüşvet yediği iddiasıyla Irak’ta aranan, Irak’a girmesi yasaklanan Ürdün’ün başkenti Amman’da “Altın yataklı bir köşkte sürgünde” yaşayan Kesnezani, 2003’te ABD’nin Irak’a müdahalesi sürecinde CIA’ya bilgi sızdırdığını söylemekten kaçınmıyor.
2014’te yayınlanan ABD’li yazar Bob Woodward’ın “Saldırı Planı” adlı kitabında, Kürdistan Bölgesi’nde dini bir grubun ABD’nin Irak’a müdahale için plan yaptığı bir süreçte CIA yetkilileri ile sık sık görüştüğünü belirtilmişti.
Kitapta, Şeyh ailesinin kendi taraftarları içerisinde bir istihbarat ağı oluşturduğu ve birbirinden önemli “akla durgunluk veren” istihbarı bilgileri CIA ile paylaştıkları, Şeyh’in “Rockstar” rumuzunu kullandığı ve istihbarat ağının ihtiyaçları için her ay CIA’dan 1 milyon dolar aldıklarına değinilmişti.
Kesnezani, takım belgeler sunarak savaş döneminde “Irak’taki Kurumları Koruma Şirketi” adıyla bir güvenlik şirketi kurduğunu, ABD ordusu ile askeri üsslerin ve petrol kuruluşlarının korunması konusunda anlaşma imzaladığını paylaşmıştı.
Kesnezani, “İran’a topyekün bir saldırı”dan çok bu ülkenin askeri ve istihbari kurumlarına ve uzantılarına yönelik saldırıların doğru sonuçlar vereceğini savunuyor.
Şeyh Nehro, 2007 yılında Suriyeli ünlü sinema oyuncusu Nurman Esad ile evlendi.
Çiftin bu evlilikten dört kız çocuğu var.
Şeyhin bu evliliği, Kürdistan’da ve özellikle de tarikat çevresi tarafında pek görülen bir durum değil.
Zira Nurman Esad, Şeyh Nehro’dan önce iki farklı sinema oyuncusu ile üç defa evlilik gerçekleştirmiş.
Barzani ailesi, bu CIA tarikatını ve şeyhini sevmiyor. Çünkü kendi rakipleri olarak görüyor…
Irak’ta Barzani ailesi, bu tarikat/cemaat yapılanması ile lideri konumundaki “Şeyh” kisveli CIA tarafından beslenen aileyi, kendilerine rakip olarak gördüklerinden dolayı sevmiyor.
Peki, acaba aynı CIA, Türkiye’de hangi tarikatlara kök saldı?
CIA’nın devşirdiği, “köstebek şeyhler” -yaygın söylemle “kripto şeyhler”- kimler?
“Şeyh sevgisi”, Allah ve Resulü’ne duydukları muhabbetin önüne geçen; devlete ve millete bağlılığı değil, “Şeyh’e ve şeyhin bağlantılı olduğu emperyalistler”e biat eden alçaklara fırsat verilmemeli!
Ey Türk titre ve kendine dön!
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete