- 19-02-2020 10:27
- 360
Batan şirketler!
Bunalıma giren patronlar!
Çözüm olarak intihara başvuran yöneticiler!
Mutsuz çalışanlar!
Yukarıdaki şu birkaç maddenin sebeplerini araştırmak kimin görevidir?
Devlet, sadece çalışanlardan para toplayan bir oluşum mudur?
Sistemin kurallarına uyanların battığı, düzenin kurallarına uyanların zafere ulaştığı bir ortamda mı yaşıyoruz?
İkinci Dünya Savaşı sonrasında kalkınmada şaha kalkan Alman Maliye Bakanı’nın “Savaştan mağlup çıkmanıza rağmen, böyle bir hamleyi nasıl başardınız?” sorusuna verdiği cevabın özü “Biz paranın adaletli bir şekilde sirkülasyonunu sağladık” cevabını vermiş olmasını irdelememiz gerekiyor.
Aile reisi imkân sağlarsa o ailenin bireyleri hem kendi yarınlarını kurtarırlar ve hem de ailenin bekası teminat altına alınmış olur.
Özel sektör de devletin evlatlarındandır ve eşitlik ilkesine göre bu sektörün önce kendi bölgesinde, sonra ülke genelinde ve daha sonra da uluslararası alanda başarılı olmasının önünün açılması gerekmektedir.
Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de en büyük işveren, devletin kendisidir.
Gerek şirketler bazında ve gerekse de kişisel bazda bütün birimlerin devletin desteğine ihtiyacı vardır.
Kuralları uluslararası boyutlara uzanan bir oyunun kurallarının ülkemizde adaletli bir şekilde oluşturulmasının, uygulanmasının ve sürekliliğinin sağlanmasının yegâne teminatıdır devlet.
Devlet, maddi ve manevi değerleri olan bir varlık olup, kendini günün şartlarına göre güncellemelidir.
Bu güncellemeler dünya ile entegre bir şekilde olmalıdır.
Global bir dünyada yaşadığımızın bilinciyle hareket etmeliyiz.
Avrupa Birliği’ne girdiğimiz zaman -ki uzun bir süreçtir- AP’da ülkemizi temsil edecek vekillerimiz, orada görev yapacaklardır. Acaba bizi orada temsil edebilecek ve halen TBMM’de görev yapan kaç vekilimiz var?
Ülkemizde başka ülkelere ait bir sürü şirket, çeşitli sektörlerde hizmet vermekte ve vermiş oldukları bu hizmet karşılığında kazandıklarını kendi ülkelerine götürmekteler.
Bunun adına ‘sömürgecilik’ demeyelim ancak bizim başarılı olamadığımız alanlardaki boşlukları, kaliteli hizmetleriyle dolduruyorlar.
Yurt dışındaki ülkelerde çeşitli sektörlerde hizmet verebilen kaç şirketimiz var bizim.
Neyimiz eksik?
Bu tür faaliyete giren şirketlere ne tür kolaylıklar sağlıyoruz.
Dünyanın en zenginlerinin sahip oldukları şirketlerin sırrı nedir?
O şirketlerde, yaşadıkları ülke yönetimlerinin payı var mıdır?
Evet, vardır hem de çok.
Kendi ülkelerinin bir kentinde kurulmuş ve benim güzel ülkemin güzide kasabasında bile hizmet verebilen yabancı menşeli şirketlerin başarılarının arkasında yatan gerçeklik nedir?
O şirketlerin, bu ülkede hizmet vermeleri için sağladığımız kolaylıkları kendi öz evlatlarımızın tırnaklarıyla kurdukları ve binlerce kişinin evlerine ekmek götürmelerini sağlayan şirketlerimize sağlıyor muyuz?
Benim köyümdeki hammaddeyi alıp gümrükten çıkarıp başka bir ülkedeki fabrikada işledikten sonra aynı gümrükten içeriye girip de köy bakkalına kadar ürettiği ürününü sokabilen şirket bir yandayken, aynı sektörde hizmet veren milli bir şirket bunu niçin başarmıyor?
Ve de başaramadığı için yabancı birileri, o şirketin üzerine nasıl çörekleniyor.
Zaman, uyanma zamanıdır.
“İlim” sadece bir kelime olarak dilimizde kalmıştır.
Her şehrimizde üniversitelerimiz varken, bu üniversitelerde profesörlerimiz varken müspet ilim, neden ülkemizin bekasına hizmet noktasında kenarda bekletiliyor?
Her şehrimizdeki üniversitelerin ziraat fakültelerinde okuyan öğrenciler, hangi tarım alanında eğitimlerini pekiştiriyorlar ve köylümüze destek veriyorlar.
Köylümüze verilen tarımsal desteğin, bu fakülteler üzerinden kullandırılması ülkemiz için katma değer değil midir?
Hacı Bektaşi Veli, “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” demiş.
İlim, “ARGE” demektir.
Ne güzel demiş Yunus Emre:
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır.
Büyük devletlerin dünya sahnesinden çekilmelerinin altında ilimden uzaklaşmaları yatmaktadır.
Konuyu toplamak gerek.
Devlet bir gökdelenin oturduğu temeldir.
Özel sektör, bu temelin kiriş ve kolonları, vatandaşlar ise tuğla ve briketleridir.
Bir bina kolon ve kirişler ne kadar sağlıklı ve sağlam ise o kadar uzun ömürlü olur.
‘Özel’imiz olsun bizim de bunun amacı da özel sektörün başarılı olmasının yollarını bulmak olmalıdır.
Çocuklarımız okullarda dönem sonlarında karne alırlar, başarılı öğrenciler ise ödüllendirilirler.
Başarısız öğrenciler için ise geri besleme yapılır; okul, kurslar düzenler ve o öğrencilerin de başarılı olmaları için çaba sarf edilir.
Dünyanın krizin pençesinde kıvrandığı bir dönemdeyiz.
Çok güzide özel ve kamu şirketlerimiz var.
Amacımız birlik ve beraberlik içerisinde bu şirketlerimizin dünya arenasında boy göstermelerinden gurur duymak olmalıdır. Tıpkı takdirname alan bir öğrencinin velisi gibi…
Ziya Gökalp’in “Ben, sen, o yok, biz varız” sözü, düsturumuz olmalıdır bu coğrafyada.
Yıkan değil yapan, doğru insanı doğru yerde istihdam eden olmalıyız.
Dışarıdan hizmet ve ürün ithal etmekten ziyade, tecrübe de ithal etmeliyiz.
Daha sonra da kendimiz bölgemizde ve dünyada rol modeli olmalıyız, bunu başarmak için ise eksiğimiz yok fazlamız bile var.
Her insanın içinde tepesine ulaşmak istediği bir zirvesi -hayalleri-vardır.
Zirve yolcusu kalmasın geride!..
Düşünebilmek güzeldir.
.
Seyfi Turan, dikGAZETE.com