Zilzurna AYIK

VER COŞKUYU

Göklere gel, 'göklere'...

Yeraltından da kaydır işini.

Galiba ezeli taktik bu.

Düz veya tartışmasına hiç girmeyeceğim. İki seçenekli düşünce alışkanlığının kendisi kalıp.

Kestirmeden, anlatılan küre olayı yaş diyorum ve ötesinin de bu kafayla pek algılanamayacağını, bilinemeyeceğini düşünüyorum. 

Belki de fazla şekilci düşünüyoruz. Belki de basitçe bilinemez...

Halka halka diyar toprakları da gösteren, genişleyen düz dünya haritası, algılarımdakinin en benzeri.

Yalnız bu da kuş bakışı, iki boyutlu algı. 

Bu görüntüye, derinlik ve zaman boyutu da eklersek biraz...

Derinlik koyarsak, algıyı merkezden yukarıya doğru çektin tel spiral gibi.

Samanyolu da bunun bir yansıması belki. O da iki boyutlu algılanıyor fakat bir de derinlikle düşün; yine aynı algılanabilirdi.

Fibonacci'nin fark ettiği de, doğada her yerde bulunan bu akış. Enerjinin zaman-boyut algısıyla 'derinleşme' eylemi. Enerjinin akışını ifade eden devinim.

Yeraltının ilginç tünellerle dolu oluşunu da bununla açıklıyorum. :)

Mevcut hikayeyle herkesi gökyüzüne baktırıyor.

Herkes gökyüzüne bakarken, on numara şovlar ve mitlerle hipnoz adeta...

Atmosfer geçilemiyor.

Bu sebeple; bir dıştakinden itibaren daha derinde kaldıklarından, kendi iç cephelerinden bu merkezin yeraltına geliyorlar. 

Antarktika'nın önemi de bu. 

Biraz çılgınca gelebilir, bana da öyle geliyor :)

Ama 'boşlukta' akla düşenler de boşuna gelmez sanki...

Al sana komplo teorisi. :D

O öyle yazılmaz, böyle yazılır:

Bu dış halkaların her birinin atmosferi matruşkalar gibi iç içe.

Aslında doğru; 

YERYÜZÜ

Yani...

Hayallerimizin bile ötesinde olduğuna eminim sadece ortak zihinde şekillenene benzetme say; Bu Fibonacci oranı devinimde 'yükselmiş' sonsuz 'koca bir dağ' gibi. 

Merkez, bu bildiğimiz alem algısında kalıyorken, zaman-mekan boyut algıları dışa doğru farklılaşıyor da ayrıca. 

Bir yandaki üsttekinin atmosferini de üzerinden kaplıyor fakat geçemiyor.

Belki de tek bir 'ışık' kaynağı var; Görünen mi aslı, yansıyan mı?

Işık kaynağının, bu atmosfer kuşaklarının arasındaki açılardan kırılan ışınlarıyla plazma yoğunlaşmalarını da uzay ve gezegenler olarak görüyoruz. 

Belki de bunu 'şekillendiren' de zaman-mekan boyutları, algıları... 

Şiftlerde ayrıca geçmiş geleceği, gelecek geçmişi şekillendiriyor. 

Belki de; Devinimin bazı titreşim yükselişlerindeki kesişmelerde kritik noktalar söz konusu. 

Sıçrayış ve kanca. Kalabilmek için de uyumlu frekans duygu titreşimleri olmadığından; 'fake it'. Alt-üst et bir de.

Gökyüzünde, kimselere açıktan göstermediğin bazı ileri teknoloji ve ezoterik numaralarla şovlar oynatıyorken;

Asıl yeraltından işgal yapıyor bu şiftlerde.

Tünellerin girişleri kapanıp topraklandırılırsa, Antarktika girişleri kapanırsa biter.

Ha ha, cızırtıları duyuyorum bak :)

Zihinlerde hayallerde duygularda bir biterse zaten biter. 

İstediğini yapsın: 

Pufff!

O sebeple kafayı Sonsuz tek Saf Kaynak Yaradan'a takmışlar. 

Bilinemeyecek, tanımlanamayacak, isimlerle sadece ifade edilebilecek Saf Kaynağa, kendi tanımlı yoğunlaştırılmış güçlerini, manipüle edilmiş programlarını, insanların vasıtasıyla koşuyorlar.

İnsan denilen muazzam varlığın şirk etmemesi bu sebeple önemli.

Dışında bir varlığa tapınma ritüellerinin tamamı, basit tabirle manipülasyondur.

Yönelme ise sadece şimdide olur.

Zihniyetleri sürekli halde geçmiş gelecek olasılıklarının tanımlı kodlarına 'zorluyorlar' ve bununla ortalığı baya bir cızırdatıyorlar da yani. Bazıları bunları çok net hisseder. Bazılarına da algılayamadığı 'bir haller' olur, bir huysuzlanmalar, tuhaf hissetmeler filan. Herkes hisseder alsında. 

Bu alemde herkes, Mitokondri denilen ‘fenomen'le birbirine 'göbekten' bağlı diyedir. 

Enerjiyi aşağıya çekmek zo-run-da-lar.

Bu sebeple de en korktukları 'insan' denilen varlığın bir anda şıp diye uyanıvermesi...

Zil Zurna Ayık 'insan' için, korku denen kavramın algısı baya bir değişmiş de olabilir çünkü.

Sündürülmüş titreşimden tamamen çıkar da böyle böyle...

İnsanlar korkmazsa bu boyuttan hızla düşerler.

Korku salma takıntısı da bu.

Belki bir meselemiz de; her şeyleri sabit fikir şekil olarak algılamak.

Yani dediğim O ki;

Bu bile anlatılan onca fıydırık tarihten bilimden ilimden daha tutarlı.

Bence tabi.

Tatatataaaam

Bir senaryo yazılacaksa da kendi senaryomu yazarım kardeşim, bir gidin artık 'be ya'.

Bir huzur verin.

Herkes de kendi hayalini bulsun bana ne.

Ne ikna etmeye çalışırım ne de edilebilirim.

İnançla da değil; 

Düşüne düşüne mantıklı olanı bula bula da değil;

Şimdinin İlhamıyla.

Boşluk dediğin alanın hafifliğinde.

Adı belgesellerde de belge gösterilmiyor hoş; 

Belgesel değil, sezgisel çalışan bir sistem zaten. 

Sesini duyar, varlığı dinlerim, 

Sesimi duyar varlığı dinlersin. 

Böyle yapmadığını sansan da...

Bazen öğretilmiş yalanları yıkmak için, taşları yerinden oynatmak için, kendince daha iyi teoriler üretebilirsin. Ne kadar saçma da gelse. Bunların görevi sabit fikirleri yıkmaktır. 

'Beyin fırtınası' gibin.

Toz-duman dindiğinde; 

İLHAM DUYULUR

Neyse ne. 

Şekilli dogmalardan, sabit fikirlerden çıkalım. 

İnsanlar aslında kolaylıkla, çeşitli görsel ve işitsel hikayelerle bilinç altına çekilmekten kendilerini alabilirler. 

Ve daha çoğunlukla şimdide kalır, şimdiye neşeye, şüküre odaklanabilirlerse;

Enerji titreşimi yükselir ve gölge enerjiler de aynen halı silkelemek gibi dökülür. 

Bu kadar basit aslında.

Yapmak esas tabi.

Ve özü-sözü bir olmak da. 

Duruş net olacak.

Bunlardan hizmet satın almayacak veya zorunlular hariç, asgaride tutacak. 

Her yerden sistemli gösterilerle 'savaş' kokusu algılatıyor da sanki. 

Esasında 'savaş' da yok ki barış olsun...

İşte bunlar, aslında yansıtılmış kendi korkuları. 

Yüksek enerji şiftine tutunamaz çünkü.

Bu aleme saf kaynağın ifadesi olarak gelmedi. 

Gölgesi. Yansıması. Aynadaki.

Geçmişi, geleceği, şuursuz parçaları, illüzyonları... 

Hakikatini perdeleyen kendi 'karanlığı', 'bilinmeyeni', 'bütünü'...

Ve belli ki, bu 'insan' denen saf varlık, henüz kendisinin, en güzeliyle kolayıyla muazzam bir güçte yaratılmışlığın farkında değil. 

Küçük bir çocuk gibi 'şuursuzca' yapıp yapıp yıkıyor.

Bilinçle bakmadığı yerde, gölge yazılımlarla programlanmış bilinçaltı devreye giriyor ve yüklenmiş otomatik programlar yürüyor.

Bilinçle bakmadığı, otomatik pilotta kaldığı sürece, bilinçaltı devreye giriyor. 

Buradan, bayılan süzülen zihniyetten çıkmak, buralarda şuursuzca gezinmemek aslı.

Bazen de Esası, sadece kendisinin, sorumluluğunun, düşüncelerinin, hayallerinin, enerjisinin ve gücünün farkına varsın istiyor.

Yoksa bu muazzam güç, kendine karşı da çalışabiliyor belki de...

Tüm bu tantananın içinde ümitsizlik kasmayalım.

İnsan zihni bulandırılarak, bu alemi şekillendiren asıl güç olan kitlesel bilinçleri, hayalleri ve enerjisi 'çalınıyor', 'yönlendiriliyor.'

Olay bundan ibaret.

Korkacak hiçbir şey de yok, bilakis; asıl korkulursa çeldiriciye gelinir. 

Bakarsan şimdi burada her şey yolunda.

Bu titreşimi tut.

Kurgusallık haricinde gerçekten yolunda olmasaydı bir an bile düşünemezdin. Sadece yapardın.

Bu kadar kolay aslında:

Teşekkür ederim. Ve Şimdi varlığımın her zerresiyle daha iyi bilinçli seçimler yapabilirim.

Misal aklımı, duygularımı çok meşgul ediyorsa, buradan enerjimi çekip bunu kendim, kendime kullanabilirim.

Ötesi için daha iyi neler yapabileceğimi merak edebilir sorabilirim kendime...

Dikkatini çekiyorsa, her yerde tuhaf bir şekilde çocuk kadın meseleleri.

Toplamda cızırdatılmak istenen kadının bilinçaltı. 

Kadın cızırdarsa, alem cızırdar.

Bu konuyu herkes algılayamayabilir belki ama; Gerçekten işe yarar bir şeyler yapmak istiyorsak, ilk olarak toplum içinde kadınlar-erkekler olarak dingin ahenkli iletişime geçebiliriz. 

Olay, ahenkle işbirliği, denge; 

Tik tak tik tak 

tik tik tak tak 

tik tak tik tik tik tik tik tik tik tik tik tik tik TAK ve Boom!

*

tik tak tik tak tik tak tik tak...

Bir taraf orantısızca baskılanırsa, alem ortak paydaya dengesinde ahenk bulmak için hafiften sert ve hızlı bir ayar da çekebilir.

Bu da ortamı çok cızırdatacağından; çalınacak, yönlendirilecek enerjiler, başıboş ortalığa salınacağından; işlerine gelir ve taktiklerinden biridir.

Bu cızırdayan taraf kadınlarsa, Mitokondri aktarıcısı olma özellikleriyle, özel bir 'onay' veya güç de ortaya çıkarıyor herhalde; 

Her çomak soktukları yerlerde çeşit türlü kılıflarla bu kadar uğraşılmasının, kadın-erkeğin birbirine planlı bir şekilde 'düşman' edilmesinin de sebebi.

Öncelikle kadın-erkek bakış açılarımıza dair bazı çakma otomatik programları düşüncelerimizde, sözlerimizde, ifadelerimizde, davranışlarımızda görüp bilinçle güncelleyebiliriz. Bununla başlayabiliriz. 

Hiç bilemiyorsan, kendine başka biriymiş gibi bak geç.

Bu halen sadece bir olasılık. Yeni bir seçim yap. Halen sonsuz olasılıklar mümkün.

Koşullanmış düşünce kalıplarının çoğu, kendimize ait değildir de bakarsak. Hissiyatımızla hizalanmaz çoğunlukla. Ağır hissedilir.

Özümüzden geleni, nasıl gelirse gelsin, netliği ve hafifliğinden bilirsin.

Baktın geçtin. Şimdi daha iyi bir senaryo yaz. Gönül bilinciyle. "Başka neler neler mümkün halbuki değil mi?" sinyalini de çak ve şimdiye, işine gücüne geri dön veya bütünde bir güzelliğe odaklan. 

TİTREŞİM TUTUCULAR.

Özellikle kadınların çoğunlukla şimdiye, şimdideki varlığa, kendi varlığına, şükür neşe frekansında şimdinin ilhamına odaklanması önemli.

Formül kolay:

Gördün, baktın, Teşhisi koydun. 

'Aaaaa!' en fazla hayret ettin, 

ve

Şimdi

Zihnen bir

DUR.

Dinle, bak, etiketler tanımlar kavramlar koymadan. Boş boş dinle bak. İçini ve dışını...

Zihnen geçmiş veya gelecekten çık. Düşünceler geliyorsa da, bunlara da sadece bak. Açığa çıkardığı duygulara da. Yorum yapma, akıp geçip gitmesini izle, bu senin enerjin, bu parçalarını kendine yargısız kalarak onurlandır.

Duygusal patlamalar olursa izin ver. Gözlemci kal.

ve

Şimdi

Ohhh! Ferahlık!

ve

Şimdi

Sen nasıl bir Yeryüzünde, toplulukta, nasıl yaşamayı seçerdin?

Sadece istediklerini hayal et artık.

Vırdır mızmız etmeden, istemediklerini dolanmadan; DOĞRUDAN şahsen sen neyi seçerdin? Neyi isterdin? İşte bunu.

Hafiflikle.

Küçük küçük...

Dogmacı zihniyetin, buna da kanca takmasına mani olmak için...

Anlık hissedişler.

"Bunu deneyimlemek nasıl olurdu acaba?", "Bu nasıl hissedilirdi acaba?"  

Ve tüm duyularında bu nasıl hissediliyormuş bir bir bak.

Sıfır ısrarla. Çocukça çoşku, neşe, oyun hissiyle.

Yeni bir varoluş seçimi yapıyorsun.

Hayallerini, düşüncelerini kendin yönetmeyi, kendin için kullanmayı öğren kendinle.

Adı hayal yani. 

Bari

HAYALLERE ÖZGÜRLÜK

HÖH”!

Hayallere Özgürlük Hareketi başlat önce bir bünyede.

Bunu kimse senden alamaz. Hayallerinde en azından kendine iyi davran. 

Herkesin mutlu, neşeli olduğu seçimlerin de mümkün olduğunu bir düşün önce...

Duyguları yorumlamadan bir şekilde ifade etmeyi ve ifade bulduğunda sadece gözlemleyip onurlandırmayı seçebiliriz.

Süzülüp gitmeleri iptal edebiliriz. Bak geç ve;

İçinde-dışında ifade bulabilecek ilhama bak. 

DAİMA ŞİMDİ GELİR.

Daha çoğunlukla, elinden geldiğince, bu titreşimde kalmayı seçebiliriz ve kolaylıkla da yapabiliriz en azından.

Çok kolay aslında ve bir süre sonra keyifli, sana özel bir neşe frekansına taşır. 

Bunlar, ortaya çıkanları yok saymak, 'Ayy olumsuzz!" etiketiyle alelacele başka tarafa bakmak olarak algılanmamalı. 

Bunların da varlığa katkılarıyla;

Yeni bir varoluş seçimi yapıp itimatla şehadete devam edebiliriz. 

Önce bir içimizde SEÇebiliriz.

Tüm kimlikleri çıkarıp 'insanlık' için birlik olma vakti madem Türkiye'm;

Herkes özünde ilk yapılacakları, bunun için en azından fokurdama sürecinde biraz kenara konulacak zihniyetleri bilir.

Birlik olurken de;

Seni sen yapan ilhama izinle;

Biricik sen, biricik biz olana izinle;

Öncelikle de, özellikle de Kadınlar,

Burası ANADOLU!

Bu tanım tesadüf değil elbet.

Tabiatında olanı aslında kimseye sormana da gerek yok tabi;

Sadece küçük bir hatırlatma

İtimat et

Yap gitsin

ve

ŞİMDİ

*

Öküktürük

?

.

Sümeyya Demirel, dikGAZETE.com

...