Kazakistan başkenti Astana'da 20'ncisi düzenlenen Suriye konulu Astana görüşmeleri sonucunda yayımlanan ortak sonuç bildirisi yayınlandı.
Rusya, İran, Suriye ve Türk Dışişleri Bakan Yardımcılarının yer aldığı görüşmelerden enteresan notlar İtar-tass, Anadolu Ajansı, İRNA, gibi devlet haber ajansları başta olmak üzere birçok ajanstan verildi.
Mesela İtar TASS; “Suriye’nin Arap Birliği üyeliği yenilenmiştir. Kardeş Türkiye Cumhuriyeti, dost Suriye ile ilişkileri normalleştirme niyetindedir” cümlesi bile aslında bölgedeki yönelimin ve niyetin temel taşını oluşturmaktadır.
Bir önemli başlık da Rusya, İran ve Türkiye, Suriye Anayasa Komitesi'nin önemine işaret ederek, Suriye Anayasa Komitesi'nin engelsiz çalışması için gerekli tüm koşulları derhal sağlaması metnidir.
Suriye’nin kuzeydoğusundaki (PKK/YPG) gayrimeşru öz yönetim girişimleri ve terör oluşumları, ülkenin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması temelinde sağlanabileceği, “terörle mücadele” bahanesiyle gayri meşru “özyönetim” girişimleri de dahil olmak üzere, sahada “yeni gerçeklikler” yaratmaya yönelik tüm girişimler reddedildi.
Suriye’ye ait olması gereken petrol gelirlerinin yasa dışı yollarla ele geçirilmesine ve ihraç edilmesine karşı tutum bir kez daha teyit edildi.
Suriye’de Suriye’nin de masaya oturması ile Türkiye'nin hamiliğinde bölgesel bir huzurun oluşturulacağı ve bunun diğer devletler garantörlüğünde olacağının görüntüsü yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır.
Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen akabinde böyle bir toplantıdan bu sonucun çıkması, birileri için “şaşırtıcı sonuç” olarak algılansa da uluslararası arenada beklenen bir durum.
Sayın Hakan Fidan'nın Dışişlerine ve Sayın İbrahim Kalın'ın MİT Başkanlığına atanması, artık sacın ayaklarının tamamen yere bastığının göstergesi olmuştur.
Türkiye, bölgede huzurun inşasında ciddi katkı sağlayacaktır.
Batı ile uzlaşı, “Batının emrine girmek” değil yol arkadaşlığına davet niteliğindedir.
Doğu ile iyi ilişkiler, “masada sizler de söz söyleyin, ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ ilkesini her beraber tesis edelim” temellidir.
Yakın gelecekte Türkiye'yi; ABD – Rusya – İran – Suriye -Arap Dünyasını kapsayan bir harmonide, herkesin yol arkadaşı olarak benimsendiği bir mantık ile coğrafyanın ihtiyaç duyduğu uzlaşıyı sağlamaya yönelik taşları birer birer döşeyeceği konumda görmek mümkün olmaktadır.
Lakin bu noktada 10 bin yıllık kadim Türk Devletleri’nin, ak saçlılarının, bu kadim devletlerin sessiz bekçileri ülkücülerin ve beylerinin her daim, hattı vatan nezdinde teyakkuzda beklediğini unutmamak gerekliliği de önem arz etmektedir.
Özetle; Uluslararası arenada Türkiye artık elini taşı altına koymuştur. Bu noktada kimler yoldaşlık edecek bunu zaman gösterecektir.
Bir diğer nokta; Astana görüşmelerinden rahatsız olan çeşitli devletlerin, sahadaki sözde özgürlük ajanları.
Seçim sathı geçtiği için bu cümleleri rahat rahat yazma imkanı buluyoruz; zira ülkedeki seçimleri etkilememek ve ‘tarafgir’ olarak suçlanmamak için bu yazıyı beklettik.
Kuzey Irak ve bölgesine yerleşmiş ve kendisini Suriye'nin kuzeyinden ayrık olarak tanıtmaya çalışan ama her defasında ortak hareket eden PKK-YPG oluşumunun sözde “önderlik” yönetiminin, kafasını ellerinin arasına alıp, düşünmesi gerekmektedir.
Birilerinin ticari, ekonomik rahatlığı ya da bir kaç kişinin ve çocuklarının refahı için sözde Kürt halk hakkını savundukları yalanına daha ne kadar sığınabileceklerdir.
Bölgede bu emeller ve çerçevesinde hareket eden bireylerin Erdoğan düşmanlığının aslında Türk Devleti düşmanlığı olduğunu her orta akıl seviyesinde birey anlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, her ne kadar bir siyasi parti lideri olsa da uluslararası arenada kadim Türk devletinin devamı olan “Türkiye Cumhuriyeti’nin Reisi Cumhuru” sıfatıyla siyasi hayatının devamiyetini sürdürmektedir.
“Erdoğan’a saldırılıyor” denildiğinde olayı siyasetten ari düşünmek ve bölgesel olarak yorumlamak gerekmektedir.
Sözde örgüt liderlerinin, tükenmişlik sendromu ile geçmişteki hamilerine çağrı yapmalarının altında da bu yatmaktadır.
Irak ve Irak'ın kuzeyinde de toplumsal açıdan bir farkındalığı ortaya çıkarmış ve Kürtlerin önemli hususların farkına varmasına vesile olmuştur.
Türk Devletinin, Kuzey Irak için büyük önemi olan petrol anlaşmasının uzaması ve Türkiye'ye petrol akışının durması bile gözle görülür şekilde sahada ciddi ekonomik sorunlara sebebiyet vermiştir.
Petrolün akışının durmasından Peşmerge dahil birçok yerel unsur ciddi sıkıntı yaşamaktadır. PKK’nın olası olumsuz bir hareketinin bu kaybı daha da arttıracağı bilinen bir gerçektir. Bu gerçeklikten uzaklaşıp, sadece hayalperest düşüncelerle Türk devletine karşı “Don Kişot”luk hevesinin her daim kursaklarda kalacağı da bilinmelidir.
Bir diğer önemli husus da; Türkiye'deki Kürt siyasetinin de artık klişe ve tabiri caiziyle “adamcılık”tan çıkıp, düşünmesi gerekmektedir.
Yeni siyasi parti olan Yeşil Sol Parti ile artık, siyasetin öneminin ön planda tutulması ve PKK ile ciddi uzaklaşmanın yaşanması, silahlı siyaset mantığının nerelere nasıl zarar vereceği iyi düşünülmelidir.
Ki; bölgede silahlı siyaseti destekleyenlerin kendi istikballeri için bu düşüncede hareket ettiği artık herkes tarafından bilinmektedir.
Huzur ve ekonomik refah, siyaseti belirlemektedir. Bunu siyasi erklerin iyi düşünmesi gerekmektedir.
Artık FETÖ’nün klasörlüğünü, PKK sempatizanlığı arkasında saklayan ve Kürtleri sadece bir araç olarak gören kişilerin değil, niyeti nihayetinde siyaset ve seçmenlerinin hakları olan kişilerin, meclislerde varlıklarını göstermeleri gerekmektedir.