1960 - 71 - 80 - 97 darbeleri... 15 Temmuz da ‘KONTROLLÜ DARBE’dir!

1960 - 71 - 80 - 97 darbeleri... 15 Temmuz da ‘KONTROLLÜ DARBE’dir!

Hasan Bülent Kahraman,O meşum gecenin mantığı…” diye başlık attığı ve "15 Temmuz’a bakmak” alt başlığı ile ilkini kaleme aldığı yazısına, o gece, bulunduğu noktadan kalkıp yürüyerek geçtiği yerlerdeki darbe yanlısı "BAZI VATANDAŞ histerisi”ne dikkat çekip, gördüğü manzara karşısında ürktüğünü belirttikten sonra, Türkiye’deki darbeler geçmişine geldi ve tabloyu ortaya koydu.

-Demek ki neymiş!.. Bir yanda, “Kontrollü Darbe” sakızını bile o lafı söyleyenlerin bir yerlerine en azından şu kadarını olsun yapıştıramayan bir “medyacı kesim…” öte yanda, daha o gece, harekât devam ederken bazı darbe şakşakçılarının hem Kahraman’ın da bizzat canlı canlı şahit olduğunu söylediği şekilde ve hem de o sıcak saatlerde “sosyal enformasyon” yöntemleriyle ifade ettikleri (O gece daha bitmeden, bu noktaya işaret eden kısa bir haber basmıştık hemen; bakın şurada: Üniformalı Çapulcular beceremeyince sivil çapulcular da işi dalgaya almaya başladı... ) ve aynen Gezi eşkıyalığındaki gibi “Erdoğan düşmanlığı”na karşı önce darbeci olup, sonra yenilginin kokusu gelince darbeyi ve darbeciyi alaya alma taktiğini uygulayıp uygulatanlar da var işin içinde ayrıca… Daha ötesi de var hatta; neyse.-

“Darbenin kendisi kadar ürkütücü…” bu manzaraya, dikkat çektikten sonra, noktayı koymadan önce de darbelerin kimle kim arasında (“Nasıl”ını sonra anlatacak) cereyan ettiğini anlattı.

İşte yazısı

:

Kaderin şaşırtıcı oyunlarından biri olarak, o meşum gece tarihçi dostum Şükrü Hanioğlu'yla yemek yiyorduk Arnavutköy'de ve Türkiye'deki darbelerden, siyasetten konuşuyorduk.

Herkes gibi biz de haberi şöyle veya böyle aldık ve yollara düştük.

Bizimki halkın içine karışmak ve Kuştepe- Mecidiyeköy-Şişli taraflarında sokaktakalmak şeklinde oldu.

İki kere gazeteye ulaşma girişimim yolların kapatılmış olması ve köprü trafikleri nedeniyle akamete uğradı.

Ertesi sabah kurt kuş yuvasından çıkmazken silah namlusunda görev yapan NTV'ye ve CNN'e gittim ve görüşlerimi açıkladım.

***

2016 BAŞINDAN BERİ, DARBENİN BİR KERE DAHA DENENECEĞİNİ SÖYLÜYORDUM…

Beni çarpan bir darbe girişiminde daha bulunulması değildi. 

Geleneği bu yönde gelişmiş, asker ve bürokrasi üstünden modernleşmiş bir toplumda ordu kendisini çok yakın zamana kadar devletin ve ideolojisinin (Kemalist - laisist ideoloji) sahibi saymış ve defalarca darbe yapmıştı.

Her darbenin demokrasi adına yapılmasındaki ironiyi bir tarafa bırakalım. 

Darbe bu ülkede bir gelenekti ve ben de yakın çevreme bunun bir kere daha deneneceğini 2016 başından beri söyleyip duruyordum.

Elimde ne bir belge vardı ne de bir bilgi.

Ama siyasal tarihi bilip etrafını da insan biraz dikkatle gözlemleyince bu tür sezgiler geliştiriyor.

Darbe girişimi olacak düşüncesini bende hazırlayan şiddetli kutuplaşma ve hiçbir şekilde hiçbir şeyle uzlaşamayacak olan bir 'nihilizmin' mevcudiyeti ve hırsıydı.

ARNAVUTKÖY’DEN BEBEK’E YÜRÜRKEN “İNSANLAR”IN NASIL BİR HİSTERİ İLE EDEPSİZCE DARBEYİ DESTEKLEDİĞİNİ GÖRMEK...

İşte o gece, o sıralarda, Arnavutköy'den Bebek'e kadar yürürken o 'nihilizme' batmış insanların nasıl çılgınca bir tutkuyla, histerik bir heyecanla darbeyi desteklediğini görmek darbenin kendisi kadar ürkütücüydü.

O darbe tutkusunun ve desteğinin hangi kelimelerle ve nasıl ifade edildiğini ise buraya yazmaya edebim, terbiyem elvermez.

O mantık, o muhakeme 'kontrollü darbe' senaryosunu da üretti, darbenin aslında 'yapılmadığını' da yazabildi.

Neyse ki şimdi Sedat Ergin gibi namuslu gazeteciler, harıl harıl çalışıp işin gerçeğini ortaya dökebiliyor, insanlar da 'kontrollü' derken darbenin gerçek boyutlarını öğrenip büsbütün ürküyor.

***

İKTİDAR EGEMENLERİ VE HALK ARASINDA CEREYAN EDEN...

Bu tablo bana Türkiye'deki darbeler ve tarihi hakkında epey önemli ipuçları veriyor.
Birincisi ve hepsinden önemlisi darbeler Türkiye'de daima merkez ve çevre arasında yani egemen iktidarla veya iktidar egemenleriyle halk arasında cereyan etmiştir.

Türkiye'deki egemen iktidar/iktidar egemenleri tarihsel bir sonuçtur. 

Bu egemenler katını veya tabakasını veya katmanını bürokrasi ve ordu oluşturmuştur.
1960-71-80-97 darbeleri hem yurtdışı güçlerin kontrolünde (o manada 15 Temmuz da 'kontrollü darbe'dir, böyle bir hareketten ABD'nin haberinin olmaması aklın alacağı iş değildir; asıl o çılgınlık olurdu) gerçekleştirilmiştir hem de ordu ve bürokrasiyle birlikte hareket eden egemen sınıfların desteğinde.
'Merkez' diye nitelendirdiğim bu kesim tarihsel gücünü bahsettiğim ittifaktan alır. 

Karşısında 'halk' vardır. 

O nedenle de darbelerin tarihi her defasında merkezin yani ordu -bürokrasi -burjuvazinin kaybettiği iktidarı silahla geri alma girişimidir. 1950'nin 'rövanşı1960'ta, 1965'in rövanşı 1971'de, 1977'nin rövanşı 1980'de alınmıştır.
Ama halk da iktidarını geriye almasını bilmiştir.

Yukarıdaki tarihi terstenokumak yeter: 1960'ın rövanşı 1965'te, 1971'in rövanşı 1973'te, 1980'in rövanşı 1983'te, 1997'nin rövanşı 2002'de alınmıştır. 

2007'nin rövanşı ise hemen gerçekleşmiştir.

Kritik nokta odur. 

2007 hamlesi birçok şeyin değiştiğini gösteriyordu.

2016'ya da oradan gelindi.
Yani 15 Temmuz hem gelenekseldi hem gelenek dışıydı

/…/

Hasan Bülent Kahraman, Sabah -17 Temmuz 2017, Pazartesi-

:

Yazıda, bazı siyahlaştırmalarla paragraf açmalar ve ara başlıklar bize aittir.

dikGAZETE.com

Hasan Bülent Kahraman,O meşum gecenin mantığı…” diye başlık attığı ve "15 Temmuz’a bakmak” alt başlığı ile ilkini kaleme aldığı yazısına, o gece, bulunduğu noktadan kalkıp yürüyerek geçtiği yerlerdeki darbe yanlısı "BAZI VATANDAŞ histerisi”ne dikkat çekip, gördüğü manzara karşısında ürktüğünü belirttikten sonra, Türkiye’deki darbeler geçmişine geldi ve tabloyu ortaya koydu.

-Demek ki neymiş!.. Bir yanda, “Kontrollü Darbe” sakızını bile o lafı söyleyenlerin bir yerlerine en azından şu kadarını olsun yapıştıramayan bir “medyacı kesim…” öte yanda, daha o gece, harekât devam ederken bazı darbe şakşakçılarının hem Kahraman’ın da bizzat canlı canlı şahit olduğunu söylediği şekilde ve hem de o sıcak saatlerde “sosyal enformasyon” yöntemleriyle ifade ettikleri (O gece daha bitmeden, bu noktaya işaret eden kısa bir haber basmıştık hemen; bakın şurada: Üniformalı Çapulcular beceremeyince sivil çapulcular da işi dalgaya almaya başladı... ) ve aynen Gezi eşkıyalığındaki gibi “Erdoğan düşmanlığı”na karşı önce darbeci olup, sonra yenilginin kokusu gelince darbeyi ve darbeciyi alaya alma taktiğini uygulayıp uygulatanlar da var işin içinde ayrıca… Daha ötesi de var hatta; neyse.-

“Darbenin kendisi kadar ürkütücü…” bu manzaraya, dikkat çektikten sonra, noktayı koymadan önce de darbelerin kimle kim arasında (“Nasıl”ını sonra anlatacak) cereyan ettiğini anlattı.

İşte yazısı

:

Kaderin şaşırtıcı oyunlarından biri olarak, o meşum gece tarihçi dostum Şükrü Hanioğlu'yla yemek yiyorduk Arnavutköy'de ve Türkiye'deki darbelerden, siyasetten konuşuyorduk.

Herkes gibi biz de haberi şöyle veya böyle aldık ve yollara düştük.

Bizimki halkın içine karışmak ve Kuştepe- Mecidiyeköy-Şişli taraflarında sokaktakalmak şeklinde oldu.

İki kere gazeteye ulaşma girişimim yolların kapatılmış olması ve köprü trafikleri nedeniyle akamete uğradı.

Ertesi sabah kurt kuş yuvasından çıkmazken silah namlusunda görev yapan NTV'ye ve CNN'e gittim ve görüşlerimi açıkladım.

***

2016 BAŞINDAN BERİ, DARBENİN BİR KERE DAHA DENENECEĞİNİ SÖYLÜYORDUM…

Beni çarpan bir darbe girişiminde daha bulunulması değildi. 

Geleneği bu yönde gelişmiş, asker ve bürokrasi üstünden modernleşmiş bir toplumda ordu kendisini çok yakın zamana kadar devletin ve ideolojisinin (Kemalist - laisist ideoloji) sahibi saymış ve defalarca darbe yapmıştı.

Her darbenin demokrasi adına yapılmasındaki ironiyi bir tarafa bırakalım. 

Darbe bu ülkede bir gelenekti ve ben de yakın çevreme bunun bir kere daha deneneceğini 2016 başından beri söyleyip duruyordum.

Elimde ne bir belge vardı ne de bir bilgi.

Ama siyasal tarihi bilip etrafını da insan biraz dikkatle gözlemleyince bu tür sezgiler geliştiriyor.

Darbe girişimi olacak düşüncesini bende hazırlayan şiddetli kutuplaşma ve hiçbir şekilde hiçbir şeyle uzlaşamayacak olan bir 'nihilizmin' mevcudiyeti ve hırsıydı.

ARNAVUTKÖY’DEN BEBEK’E YÜRÜRKEN “İNSANLAR”IN NASIL BİR HİSTERİ İLE EDEPSİZCE DARBEYİ DESTEKLEDİĞİNİ GÖRMEK...

İşte o gece, o sıralarda, Arnavutköy'den Bebek'e kadar yürürken o 'nihilizme' batmış insanların nasıl çılgınca bir tutkuyla, histerik bir heyecanla darbeyi desteklediğini görmek darbenin kendisi kadar ürkütücüydü.

O darbe tutkusunun ve desteğinin hangi kelimelerle ve nasıl ifade edildiğini ise buraya yazmaya edebim, terbiyem elvermez.

O mantık, o muhakeme 'kontrollü darbe' senaryosunu da üretti, darbenin aslında 'yapılmadığını' da yazabildi.

Neyse ki şimdi Sedat Ergin gibi namuslu gazeteciler, harıl harıl çalışıp işin gerçeğini ortaya dökebiliyor, insanlar da 'kontrollü' derken darbenin gerçek boyutlarını öğrenip büsbütün ürküyor.

***

İKTİDAR EGEMENLERİ VE HALK ARASINDA CEREYAN EDEN...

Bu tablo bana Türkiye'deki darbeler ve tarihi hakkında epey önemli ipuçları veriyor.
Birincisi ve hepsinden önemlisi darbeler Türkiye'de daima merkez ve çevre arasında yani egemen iktidarla veya iktidar egemenleriyle halk arasında cereyan etmiştir.

Türkiye'deki egemen iktidar/iktidar egemenleri tarihsel bir sonuçtur. 

Bu egemenler katını veya tabakasını veya katmanını bürokrasi ve ordu oluşturmuştur.
1960-71-80-97 darbeleri hem yurtdışı güçlerin kontrolünde (o manada 15 Temmuz da 'kontrollü darbe'dir, böyle bir hareketten ABD'nin haberinin olmaması aklın alacağı iş değildir; asıl o çılgınlık olurdu) gerçekleştirilmiştir hem de ordu ve bürokrasiyle birlikte hareket eden egemen sınıfların desteğinde.
'Merkez' diye nitelendirdiğim bu kesim tarihsel gücünü bahsettiğim ittifaktan alır. 

Karşısında 'halk' vardır. 

O nedenle de darbelerin tarihi her defasında merkezin yani ordu -bürokrasi -burjuvazinin kaybettiği iktidarı silahla geri alma girişimidir. 1950'nin 'rövanşı1960'ta, 1965'in rövanşı 1971'de, 1977'nin rövanşı 1980'de alınmıştır.
Ama halk da iktidarını geriye almasını bilmiştir.

Yukarıdaki tarihi terstenokumak yeter: 1960'ın rövanşı 1965'te, 1971'in rövanşı 1973'te, 1980'in rövanşı 1983'te, 1997'nin rövanşı 2002'de alınmıştır. 

2007'nin rövanşı ise hemen gerçekleşmiştir.

Kritik nokta odur. 

2007 hamlesi birçok şeyin değiştiğini gösteriyordu.

2016'ya da oradan gelindi.
Yani 15 Temmuz hem gelenekseldi hem gelenek dışıydı

/…/

Hasan Bülent Kahraman, Sabah -17 Temmuz 2017, Pazartesi-

:

Yazıda, bazı siyahlaştırmalarla paragraf açmalar ve ara başlıklar bize aittir.

dikGAZETE.com