Tüketim ağının farklı bir tuzağı da “Boş zaman” kavramı

Tüketim ağının farklı bir tuzağı da “Boş zaman” kavramı

"İslam kültüründe boş zaman yoktur” başlığı altında iki gün üst üste yazdığı yazıda Fatma Tuncer, yerleştirilmiş o kavramın nedir ve ne değildirine Antik Yunan’dan Romalılara ve İslam toplumunda vaktin nasıl düzenlendiğinden bahisle bu düzenlemenin endüstriyalizmle birlikte nasıl bir algı değişimine uğradığına ve Batı’da da buna karşı oluşan tepkilerle önceden olanla olması gerekene dikkat çekti…

İşte, vakti israf etmemenin önemine ve günümüz Müslümanlarının, küresel köyün sakinleri haline nasıl geldiklerine dair yazılan o yazı
:

Kapitalist sistemin, ağır iş koşulları altında çalışan bireylere sevimli gösterdiği “boş zaman” kavramı tüketim ağının farklı bir versiyonu.

İnsanlar yılın on iki ayında ne kendilerine ne de yakınlarına vakit ayırabiliyor.

Güne yoğun bir iş temposu ile başlıyor, akşam eve yorgun ve bitkin vaziyette dönüyorlar.

Kapitalist sistem, bu insanları yıllık tatil ve boş zaman söylemi ile avutuyor.

Köleleştirdiği insanlara kendince yılın on beş gününde özgürlüğünü bahşettiğini iddia ediyor.

Fakat boş zaman ve tatil söylemleri bu sistemin farklı bir tuzağı…

Nasıl mı?

Şunu kabul edin ki, boş zamana övgüler yazan ve sizi tatille ödüllendirdiğini savunan bu sistem özgürleşmenize asla müsaade etmiyor.

Boş zamanı ya da tatili nasıl ve ne şekilde değerlendireceğinizi, tatilde nereye gideceğinizi ve burada neler satın alabileceğinizi sizin adınıza onlar planlıyor.

Sözde tatile çıkıyorsunuz ve burada size dayatılan eğlence ve alışveriş merkezlerine gidiyor cebinizi boşaltıp geri dönüyorsunuz.

Peki, yaptığınız alışverişler gittiğiniz tatil mekânları sizin üretkenliğinize hiçbir katkı sağlıyor mu?

Gerçekten zihninizi dinlendirebilir mi? Sanmıyorum…

Antik Yunan’da boş zaman kavramı, bilgi gibi üst değerlerle uğraşmak ve düşünmek anlamında kullanılırdı.

Yani boş zaman fertlerin alışveriş, zevk ve eğlenceye yöneldikleri zaman dilimi değil, derinlik, düşünce, bilgiye yönelimi, estetik algıları ifade ediyordu.

Bugün olduğu gibi o zamanlar da aristokratlarla kölelerin boş zamandan anladıkları şey farklıydı.

Köleler efendilerinin emirlerini yerine getirirken nefes alacak vakit bulamazken, elit kesim felsefe ve sanatsal faaliyetlerle meşgul olurlardı.

Boş zaman sadece varsılların hakkıydı.

Antik Yunan’ın aksine Romalılarda boş zaman bir hak değil sosyal bir statüyü ifade ediyordu.

Boş zaman etkinlik ve aktivitelerden sonraki zamandı ve işin verimi için gerekliydi.

Bu nedenle yönetici kesim boş vaktin verimli geçirilebilmesi için maiyetlerindeki kişileri teşvik ediyordu.

İslam kültüründe ise boş zaman diye bir kavram yoktur.

Allah’ın Resulü ve onun sahabesi yaşamlarının her anını verimli şekilde geçirebilmek için çaba göstermişler, bir işten diğer işe geçerek motivasyon sağlamışlardır.

Onlar vaktin insana bahşedilmiş büyük bir nimet olduğunu biliyor ve ekmeği israf etmemek için gösterdikleri çabayı zamanı israf etmemek için de gösterirlerdi.

Resulûllah ve sahabesi, zamanın merkezine namazı koydular, namaz vaktin tamamını düzenliyor ve hayatı disipline ediyordu.

Hz. Peygamberin izinden yürüyen İslam toplumları asırlar boyu vakti bir imkân olarak görüp bir dakikayı dahi israf etmemeye özen gösterdiler.

Fakat endüstriyalizmle birlikte, birey ve toplumların zaman algıları tamamen değişti.

Onlar zamanın merkezine maddiyatı koydular ve zamanı buna göre yeniden taksim ettiler.

Ne yazık ki bu durum, İslam toplumlarını da etkiledi.

Müslümanlar zaman kavramına seküler bir gözlükle bakar hale geldiler.

Yoğun iş temposu ile çalışan fertler iş dışı alanı boş zaman olarak değerlendirip kendilerine adeta spesifik bir yaşam alanı oluşturdular.

Boş vakit bir yerde başıboşluk ve tüketime teşvik unsuru olarak görülmeye başlandı.

Müslümanlar kültürel değerlerini korumak ve zamanı maksadına uygun şekilde kullanmak yerine kapitalist sistemin ağında can çekişen bir balığa döndüler.

***

Günümüz Müslümanları, küresel köyün sakinleri...

:

Farkında mısınız?

Size zamanınızı özgür iradenize göre kullanma hakkı tanımıyorlar.

Sabahın ilk ışıkları ile evinizden çıkıyor ve işe gidiyorsunuz.

Allah’ın size bahşettiği ömrü sadece geçimlik için harcıyor ve boş vaktim olsa da şöyle bir dinlensem diyorsunuz.

Patronunuz size yılda iki hafta tatil izni veriyor ve bütün hayallerinizi bu iki haftaya sığdırmaya çalışıyorsunuz.

Fakat siz hayatınızın rotasını özgürce çevirme imkânına sahip değilsiniz ki!

Size tatilde neler yapacağınız, nerede hangi harcamalarda bulunacağınız medya aracılığıyla aktarılıyor.

Tatil günü geliyor siz çocuklarınızı alıp evinizden çıkıyorsunuz geri döndüğünüzde ise dinlenmek şöyle dursun yoğun bir zihin karışıklığı ve anlam boşluğuna düşüyorsunuz.

Günümüzde yaygın hale getirilen “boş zaman” söylemi sizin değil kapitalist sistemin işine yarıyor, bu zümrelere hizmet ediyor.

Sizin üzerinizden kazanç sağlayan çıkar grupları, boş zaman söylemini yücelterek yeni tüketim ürünleri ortaya koyuyorlar.

Bu ürünlerin pazarlanması için boş zaman kavramı allanıp pullanıp bizlere sunuluyor, tatil yapmayanlar zevksiz, işe yaramaz adap muaşeret bilmeyen kişiler olarak algılanıyor.

Çalışma kutsanmış bir çaba ve yaşamın yegâne hedefi olarak görülüyor.

Lafargue, Tembellik Hakkı adlı çalışmasında insanları tamamen esaret altına alan çalışma şekline karşı çıkar ve çalışma süresinin azaltılmasını hatta üç saati aşmaması gerektiğini savunur.

Geride kalan vakitlerde ise fertlerin sosyal etkinliklerde bulunmaları gerektiğini vurgular.

Lafargue burjuvanın ancak çalışan fertlerin yaşam haklarının olabileceği şeklindeki düşüncesini eleştirir ve boş zaman hakkını savunur.

Ona göre fertler bütün gün ağır koşullarda çalışarak motivasyon ve sanatsal yeteneklerini kaybediyorlar.

Lafarge, sanayi toplumunda makinelerin insanları yöneten bir araç haline geldiğini ve sözde onlara özgürlük ve boş zaman olanakları sağladığını söyler.

Kapitalizmin babası sayılan Batı’da da insanlar baş kaldırıyor ve paranın bir araç değil amaç haline getirilmesini, bu durumun fertleri edilgen birer varlığa dönüştürdüğünü ileri sürüp, tepkilerini ortaya koyuyorlar.

Zira yaşamın tamamen maddiyet üzerine kurgulanması ve insanın etkin konumunu kaybetmesi, içinden çıkılmaz sorunlara neden oluyor.

İslam kültüründe zaman taksimi namazlara göre belirlenmiştir.

Güne namazla başlayan Müslümanlar ara vakitlerde iş, ilmi çalışmalar, sosyal yaşam, aile fertleri ile vakit geçirmek, yardım çalışmaları, sosyal aktiviteler vb işlerle meşgul olup hayatın ahengine uyum sağlamışlardır.

İslam kültürünün hâkim olduğu dönemlerde Müslümanlar, zamanı adil ve tutarlı bir şekilde düzenlemiş ve günümüzde yaşanan stres, iletişimsizlik, yalnızlaşma ve güvensizlik gibi sorunlara maruz kalmamışlardır.

Zira onlar zamanı bütün parçası olarak algılayıp maksadına uygun şekilde değerlendirmekteydiler.

Fakat günümüz Müslümanları, küresel köyün sakinleri arasına katılıp, zaman kavramına seküler bir bakış açısı ile bakar hale geldiler.

İlginç değil mi?

Fatma Tuncer, Milli Gazete -26, 27 Aralık 2018 Çarşamba, Perşembe-

:

Yazıda, siyahlaştırma ve bazı paragraf atlatmalarla ikinci yazı için ara başlık bize aittir.

dikGAZETE.com

"İslam kültüründe boş zaman yoktur” başlığı altında iki gün üst üste yazdığı yazıda Fatma Tuncer, yerleştirilmiş o kavramın nedir ve ne değildirine Antik Yunan’dan Romalılara ve İslam toplumunda vaktin nasıl düzenlendiğinden bahisle bu düzenlemenin endüstriyalizmle birlikte nasıl bir algı değişimine uğradığına ve Batı’da da buna karşı oluşan tepkilerle önceden olanla olması gerekene dikkat çekti…

İşte, vakti israf etmemenin önemine ve günümüz Müslümanlarının, küresel köyün sakinleri haline nasıl geldiklerine dair yazılan o yazı
:

Kapitalist sistemin, ağır iş koşulları altında çalışan bireylere sevimli gösterdiği “boş zaman” kavramı tüketim ağının farklı bir versiyonu.

İnsanlar yılın on iki ayında ne kendilerine ne de yakınlarına vakit ayırabiliyor.

Güne yoğun bir iş temposu ile başlıyor, akşam eve yorgun ve bitkin vaziyette dönüyorlar.

Kapitalist sistem, bu insanları yıllık tatil ve boş zaman söylemi ile avutuyor.

Köleleştirdiği insanlara kendince yılın on beş gününde özgürlüğünü bahşettiğini iddia ediyor.

Fakat boş zaman ve tatil söylemleri bu sistemin farklı bir tuzağı…

Nasıl mı?

Şunu kabul edin ki, boş zamana övgüler yazan ve sizi tatille ödüllendirdiğini savunan bu sistem özgürleşmenize asla müsaade etmiyor.

Boş zamanı ya da tatili nasıl ve ne şekilde değerlendireceğinizi, tatilde nereye gideceğinizi ve burada neler satın alabileceğinizi sizin adınıza onlar planlıyor.

Sözde tatile çıkıyorsunuz ve burada size dayatılan eğlence ve alışveriş merkezlerine gidiyor cebinizi boşaltıp geri dönüyorsunuz.

Peki, yaptığınız alışverişler gittiğiniz tatil mekânları sizin üretkenliğinize hiçbir katkı sağlıyor mu?

Gerçekten zihninizi dinlendirebilir mi? Sanmıyorum…

Antik Yunan’da boş zaman kavramı, bilgi gibi üst değerlerle uğraşmak ve düşünmek anlamında kullanılırdı.

Yani boş zaman fertlerin alışveriş, zevk ve eğlenceye yöneldikleri zaman dilimi değil, derinlik, düşünce, bilgiye yönelimi, estetik algıları ifade ediyordu.

Bugün olduğu gibi o zamanlar da aristokratlarla kölelerin boş zamandan anladıkları şey farklıydı.

Köleler efendilerinin emirlerini yerine getirirken nefes alacak vakit bulamazken, elit kesim felsefe ve sanatsal faaliyetlerle meşgul olurlardı.

Boş zaman sadece varsılların hakkıydı.

Antik Yunan’ın aksine Romalılarda boş zaman bir hak değil sosyal bir statüyü ifade ediyordu.

Boş zaman etkinlik ve aktivitelerden sonraki zamandı ve işin verimi için gerekliydi.

Bu nedenle yönetici kesim boş vaktin verimli geçirilebilmesi için maiyetlerindeki kişileri teşvik ediyordu.

İslam kültüründe ise boş zaman diye bir kavram yoktur.

Allah’ın Resulü ve onun sahabesi yaşamlarının her anını verimli şekilde geçirebilmek için çaba göstermişler, bir işten diğer işe geçerek motivasyon sağlamışlardır.

Onlar vaktin insana bahşedilmiş büyük bir nimet olduğunu biliyor ve ekmeği israf etmemek için gösterdikleri çabayı zamanı israf etmemek için de gösterirlerdi.

Resulûllah ve sahabesi, zamanın merkezine namazı koydular, namaz vaktin tamamını düzenliyor ve hayatı disipline ediyordu.

Hz. Peygamberin izinden yürüyen İslam toplumları asırlar boyu vakti bir imkân olarak görüp bir dakikayı dahi israf etmemeye özen gösterdiler.

Fakat endüstriyalizmle birlikte, birey ve toplumların zaman algıları tamamen değişti.

Onlar zamanın merkezine maddiyatı koydular ve zamanı buna göre yeniden taksim ettiler.

Ne yazık ki bu durum, İslam toplumlarını da etkiledi.

Müslümanlar zaman kavramına seküler bir gözlükle bakar hale geldiler.

Yoğun iş temposu ile çalışan fertler iş dışı alanı boş zaman olarak değerlendirip kendilerine adeta spesifik bir yaşam alanı oluşturdular.

Boş vakit bir yerde başıboşluk ve tüketime teşvik unsuru olarak görülmeye başlandı.

Müslümanlar kültürel değerlerini korumak ve zamanı maksadına uygun şekilde kullanmak yerine kapitalist sistemin ağında can çekişen bir balığa döndüler.

***

Günümüz Müslümanları, küresel köyün sakinleri...

:

Farkında mısınız?

Size zamanınızı özgür iradenize göre kullanma hakkı tanımıyorlar.

Sabahın ilk ışıkları ile evinizden çıkıyor ve işe gidiyorsunuz.

Allah’ın size bahşettiği ömrü sadece geçimlik için harcıyor ve boş vaktim olsa da şöyle bir dinlensem diyorsunuz.

Patronunuz size yılda iki hafta tatil izni veriyor ve bütün hayallerinizi bu iki haftaya sığdırmaya çalışıyorsunuz.

Fakat siz hayatınızın rotasını özgürce çevirme imkânına sahip değilsiniz ki!

Size tatilde neler yapacağınız, nerede hangi harcamalarda bulunacağınız medya aracılığıyla aktarılıyor.

Tatil günü geliyor siz çocuklarınızı alıp evinizden çıkıyorsunuz geri döndüğünüzde ise dinlenmek şöyle dursun yoğun bir zihin karışıklığı ve anlam boşluğuna düşüyorsunuz.

Günümüzde yaygın hale getirilen “boş zaman” söylemi sizin değil kapitalist sistemin işine yarıyor, bu zümrelere hizmet ediyor.

Sizin üzerinizden kazanç sağlayan çıkar grupları, boş zaman söylemini yücelterek yeni tüketim ürünleri ortaya koyuyorlar.

Bu ürünlerin pazarlanması için boş zaman kavramı allanıp pullanıp bizlere sunuluyor, tatil yapmayanlar zevksiz, işe yaramaz adap muaşeret bilmeyen kişiler olarak algılanıyor.

Çalışma kutsanmış bir çaba ve yaşamın yegâne hedefi olarak görülüyor.

Lafargue, Tembellik Hakkı adlı çalışmasında insanları tamamen esaret altına alan çalışma şekline karşı çıkar ve çalışma süresinin azaltılmasını hatta üç saati aşmaması gerektiğini savunur.

Geride kalan vakitlerde ise fertlerin sosyal etkinliklerde bulunmaları gerektiğini vurgular.

Lafargue burjuvanın ancak çalışan fertlerin yaşam haklarının olabileceği şeklindeki düşüncesini eleştirir ve boş zaman hakkını savunur.

Ona göre fertler bütün gün ağır koşullarda çalışarak motivasyon ve sanatsal yeteneklerini kaybediyorlar.

Lafarge, sanayi toplumunda makinelerin insanları yöneten bir araç haline geldiğini ve sözde onlara özgürlük ve boş zaman olanakları sağladığını söyler.

Kapitalizmin babası sayılan Batı’da da insanlar baş kaldırıyor ve paranın bir araç değil amaç haline getirilmesini, bu durumun fertleri edilgen birer varlığa dönüştürdüğünü ileri sürüp, tepkilerini ortaya koyuyorlar.

Zira yaşamın tamamen maddiyet üzerine kurgulanması ve insanın etkin konumunu kaybetmesi, içinden çıkılmaz sorunlara neden oluyor.

İslam kültüründe zaman taksimi namazlara göre belirlenmiştir.

Güne namazla başlayan Müslümanlar ara vakitlerde iş, ilmi çalışmalar, sosyal yaşam, aile fertleri ile vakit geçirmek, yardım çalışmaları, sosyal aktiviteler vb işlerle meşgul olup hayatın ahengine uyum sağlamışlardır.

İslam kültürünün hâkim olduğu dönemlerde Müslümanlar, zamanı adil ve tutarlı bir şekilde düzenlemiş ve günümüzde yaşanan stres, iletişimsizlik, yalnızlaşma ve güvensizlik gibi sorunlara maruz kalmamışlardır.

Zira onlar zamanı bütün parçası olarak algılayıp maksadına uygun şekilde değerlendirmekteydiler.

Fakat günümüz Müslümanları, küresel köyün sakinleri arasına katılıp, zaman kavramına seküler bir bakış açısı ile bakar hale geldiler.

İlginç değil mi?

Fatma Tuncer, Milli Gazete -26, 27 Aralık 2018 Çarşamba, Perşembe-

:

Yazıda, siyahlaştırma ve bazı paragraf atlatmalarla ikinci yazı için ara başlık bize aittir.

dikGAZETE.com