Acı

Acı

Acı  Acı

… … ..

yükleniyor…

- sende dinmeyen o acı...

sana da bana da acı; -neyse ilacı- inan acı, aynı o acı...

*

yoksun

Tertemiz niyetlerin hakka ermesi ile şâd olacaksa insan, o niyetleri gerçekleştirme gücü de aynı insana bahşedilmiş değil mi!

Yokluk nedir; yok saymakla, yok sayılmak değil; yoksunluk ve yoksulluk da bir değil.

demişti;

yoksulluk yok bu dünyada, yoksunluk var; yoksun bırakılmışlığa, yoksulluk demeleri, kendilerine hak gördüklerini, başkalarından esirgemelerine kılıf.

de sen de;

- ya mahrumiyet ve mağduriyet ve mahcubiyet!..

*

yaş

Hayat bu ya; yaşla, gözyaşla yoğruluyor! Çoğunluksa yanılgılarla aldanmakta…

demişti;

- ağlaya ağlaya varsam yoluna…

de sen de;

- bir yol var ve giden çoktur o yolda…

*

ekinoks

Kralın soytarıya değil de soytarıların krala güldüğü devre evrildik, üstelik kralın bir soytarısı da yok!

Başlangıç ve bitişlerin eşitlenmesi, her devrin kendi devrine evrilmesi, ay ve güneşle yuvarlanması tarihlerin, şeb-i yeldanın ıslahı evvelinde, onikinin onbirinde, gecenin sonu, ilk ezan vaktiyle; sancılarla patladı ha patlayacak; bir karanlıktan bir karanlığa geçilecek ve belki bir gün, gün de doğacak.

Uzayan gecelerin kısalmaya, kısalsa da yeni baştan uzamaya günleri de hep gün gün sayılıdır ya!

Ejderha yılları ile doğsa ne; ‘müşteri’ye, ‘zûhal’e, ‘zühre’ye baksa da ay ışığı ile süzülmezse o gecelerce…

- Hüsrandadır insan; asra yeminle!..

demişti;

- Demek yetmiyor sadece insan olmak da!

de sen de;

- Gel imanım gel!..

*

posa

Sayesinde kalbini dinlemeyi öğrendiğin huzura dur; sever o seni… Bahanelerle erteleme! Suyu tükenene kadar etinin çağlayan yanını eksiltme hiç.

demişti;

- İyice ver kendini sıdk ile...

de sen de;

- Her nefestir hay-yar…

*

e(k)mek

Poşet poşet, torba torba ekmeklerdi çöp kenarlarına bırakılan yakınlarda bir ara, ne oldu şimdi! Pahalılıksa, kıymet bilmemenin getirdiği ile varlıktaki o yokluk sendromu.

Ekmek emekse, emek ekmek değilse; ekmeğin hurdasına, emeğin çöp olmasına sebep de ne(t)dir!..

demişti;

- müsrif bir kadının hadi neyse yağı-suyu kendinden çekilmesi bir yana, süzüp süzüp de pişen bir tencere etin, posasını sunması vardır ya ortaya!.. Kalır ya o da öyle bir ya! Öylece kalakalmak nedir bilsen!.. Belki bilensin hem de en iyice...

de sen de;

- gına geldi; her hissinde haklısın.

*

ülfet

Ay geçti üstümüzden kerrelerce…

Aysultaaanım-ay!

Acı hangi bağlamında olursa olsun, yürekte şırıldayanı duy; ürpersen de hiçbir şey deme; tıkayıp kulakları, kalbin sesini işit, şükürle…

- Korkma, üzülme…

demişti;

- kimin ülkesinden geçsem

şakaklarımda dövmeler beni ele verecek

de sen de;

- kimin ülkesine varsam, birileri adres sorar bana

bir yerlerden ısırır gözleri kiminin.

*

çerçeve

Hiç konuşmadan konuşmayı kalpten kalbe sürdürmek her dem bir de; akıl başka başka söylese de kalbin his-sesine açılan pencerelerden süzülen parıltılarda esas nur.

demişti;

- akıl bir şey söyler, kalp hisseder.

de sen de; 

- akıl da kalp de bir bedende, ya o ruh ve esması!

*

mehz/mahz -sırf-

Hulûs-u kalb-ile muhabbete kesil.

demişti;

- sabır yoksa tükenir vefa da!..

de sen de;

- ve beşşiris-sabirîn...

*

nar

Eteğinde topladığın yıldızları toprağa saç tohum diye.

Kardeşse candan öte, analıksa kafa karıştıran, zehiri bal eylemekle süregiden, artık ısıtmayan o ateş, kendi kendini yiyip bitiren haller, kalp kırıklığı, tenhalık, gönülde tahribata sebep ne varsa gönül tahtına musallat.

demişti;

- Ölülerimizle birlikte yaşıyoruz; böyle kalabalık görünüşümüz ondan.

de sen de;

- Aynı yerde gelsin ölüm de…

.

.

.

yükleniyor daha da...

... ... ..

.

Yunus Fırat, dikGAZETE.com

… … ..

yükleniyor…

- sende dinmeyen o acı...

sana da bana da acı; -neyse ilacı- inan acı, aynı o acı...

*

yoksun

Tertemiz niyetlerin hakka ermesi ile şâd olacaksa insan, o niyetleri gerçekleştirme gücü de aynı insana bahşedilmiş değil mi!

Yokluk nedir; yok saymakla, yok sayılmak değil; yoksunluk ve yoksulluk da bir değil.

demişti;

yoksulluk yok bu dünyada, yoksunluk var; yoksun bırakılmışlığa, yoksulluk demeleri, kendilerine hak gördüklerini, başkalarından esirgemelerine kılıf.

de sen de;

- ya mahrumiyet ve mağduriyet ve mahcubiyet!..

*

yaş

Hayat bu ya; yaşla, gözyaşla yoğruluyor! Çoğunluksa yanılgılarla aldanmakta…

demişti;

- ağlaya ağlaya varsam yoluna…

de sen de;

- bir yol var ve giden çoktur o yolda…

*

ekinoks

Kralın soytarıya değil de soytarıların krala güldüğü devre evrildik, üstelik kralın bir soytarısı da yok!

Başlangıç ve bitişlerin eşitlenmesi, her devrin kendi devrine evrilmesi, ay ve güneşle yuvarlanması tarihlerin, şeb-i yeldanın ıslahı evvelinde, onikinin onbirinde, gecenin sonu, ilk ezan vaktiyle; sancılarla patladı ha patlayacak; bir karanlıktan bir karanlığa geçilecek ve belki bir gün, gün de doğacak.

Uzayan gecelerin kısalmaya, kısalsa da yeni baştan uzamaya günleri de hep gün gün sayılıdır ya!

Ejderha yılları ile doğsa ne; ‘müşteri’ye, ‘zûhal’e, ‘zühre’ye baksa da ay ışığı ile süzülmezse o gecelerce…

- Hüsrandadır insan; asra yeminle!..

demişti;

- Demek yetmiyor sadece insan olmak da!

de sen de;

- Gel imanım gel!..

*

posa

Sayesinde kalbini dinlemeyi öğrendiğin huzura dur; sever o seni… Bahanelerle erteleme! Suyu tükenene kadar etinin çağlayan yanını eksiltme hiç.

demişti;

- İyice ver kendini sıdk ile...

de sen de;

- Her nefestir hay-yar…

*

e(k)mek

Poşet poşet, torba torba ekmeklerdi çöp kenarlarına bırakılan yakınlarda bir ara, ne oldu şimdi! Pahalılıksa, kıymet bilmemenin getirdiği ile varlıktaki o yokluk sendromu.

Ekmek emekse, emek ekmek değilse; ekmeğin hurdasına, emeğin çöp olmasına sebep de ne(t)dir!..

demişti;

- müsrif bir kadının hadi neyse yağı-suyu kendinden çekilmesi bir yana, süzüp süzüp de pişen bir tencere etin, posasını sunması vardır ya ortaya!.. Kalır ya o da öyle bir ya! Öylece kalakalmak nedir bilsen!.. Belki bilensin hem de en iyice...

de sen de;

- gına geldi; her hissinde haklısın.

*

ülfet

Ay geçti üstümüzden kerrelerce…

Aysultaaanım-ay!

Acı hangi bağlamında olursa olsun, yürekte şırıldayanı duy; ürpersen de hiçbir şey deme; tıkayıp kulakları, kalbin sesini işit, şükürle…

- Korkma, üzülme…

demişti;

- kimin ülkesinden geçsem

şakaklarımda dövmeler beni ele verecek

de sen de;

- kimin ülkesine varsam, birileri adres sorar bana

bir yerlerden ısırır gözleri kiminin.

*

çerçeve

Hiç konuşmadan konuşmayı kalpten kalbe sürdürmek her dem bir de; akıl başka başka söylese de kalbin his-sesine açılan pencerelerden süzülen parıltılarda esas nur.

demişti;

- akıl bir şey söyler, kalp hisseder.

de sen de; 

- akıl da kalp de bir bedende, ya o ruh ve esması!

*

mehz/mahz -sırf-

Hulûs-u kalb-ile muhabbete kesil.

demişti;

- sabır yoksa tükenir vefa da!..

de sen de;

- ve beşşiris-sabirîn...

*

nar

Eteğinde topladığın yıldızları toprağa saç tohum diye.

Kardeşse candan öte, analıksa kafa karıştıran, zehiri bal eylemekle süregiden, artık ısıtmayan o ateş, kendi kendini yiyip bitiren haller, kalp kırıklığı, tenhalık, gönülde tahribata sebep ne varsa gönül tahtına musallat.

demişti;

- Ölülerimizle birlikte yaşıyoruz; böyle kalabalık görünüşümüz ondan.

de sen de;

- Aynı yerde gelsin ölüm de…

.

.

.

yükleniyor daha da...

... ... ..

.

Yunus Fırat, dikGAZETE.com