Akar, ABD ile Daimi Üs arzuluyor
Akar, ABD ile Daimi Üs arzuluyor
- 22-09-2019 05:24
- 376
- 22-09-2019 05:24
- 376
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, İhlas Medya Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar’ın sorularını yanıtlamış;
“Sözler tutulursa (ABD’nin verdiği taahhütler) konu hallolacak. Tutulmazsa kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Fırat’ın Doğusuna devriye üsleri kuracağız.
Bu üsleri kurarsak, teröristler de oradan çekilirse bu büyük bir kazanım olacak. Bir rahatlama sağlanacak. Sonra duracak mıyız? Hayır durmayacağız.
Bizim amacımız sınır hattı boyunca 30-40 kilometrelik güvenli bir bölge oluşturmak.
Hudutlarımızın ve ülkemizin güvenliğini sağlamak. Bu üsler Türkiye ile ABD’nin ortak üsleri olacak.
Daimi olmasını istiyoruz. İdlib’tekiler gözlem noktası. Fırat’ın Doğusundakiler üs bölgesi olacak. Kuzey Irak’takilere benzer olabilir.
Yeri ve sayısı, görüşmeler (ABD ile) ilerledikçe belli olacak… Gönülsüz yapıyorlar (Amerikalılar), yavaş gidiyor ama sonuçta ilerliyoruz.”
Sayın Akar, Suriye toprakları üzerinde, o toprakları bölen, talan eden, etnik ve mezhep temelinde devletçikler inşa eden ABD ile ortak daimi üsler kurmak istiyor.
Hem de bu üslerin Kuzey Irak’takiler gibi daimi olmalarını arzuluyor.
Yeri ve sayısını ABD ile görüşerek tespit ediyor.
Aynı saatlerde Şam’ın “terör örgütü” olarak BM’ye şikâyet ettiği Suriye Demokratik Güçleri'ni binlerce tır silah ile besleyen, uçuş eğitimi veren Pentagon yetkilisi, “SDG’ye silah, mühimmat ve araç vermeye devam ediyoruz. Her ay Türkiye’ye bu silah ve araçların listesini içeren bir rapor gönderiyoruz” açıklamasında bulunuyor.
Kıssadan hisse; “Biz Türkiye’nin de Suriye’nin de terör örgütü olarak gördüğü bu yapıya Ankara’nın bilgisi dâhilinde silahlandırıyoruz" diyor.
ABD ile, yapılan “bizi oyalamaya kalkmasın. Oyalarsa kendi göbek bağımızı kendimiz keseriz” açıklamalarına rağmen, Ankara’nın Suriye’yi ABD ile birlikte bölmek istediği inancını pekiştirir ve haklı çıkartır.
Ankara’nın kontrol ettiği Suriye bölgelerinde kalıcı olmak istediği, komşu ülkelerin toprak bütünlüğü ve güvenliğinden ziyade tek gayesinin kendi güvenliği, ekonomik çıkarı ve ajandası için uğraştığı, Rusya ile İdlib’i Moskova çıkarlarına uygun çözerken Fırat’ın Doğusunu ABD’nin amacı olan Kuzey Irak misali Suriye Kürdistanı’na olumlu baktığı kanaati güçlenir.
Dengeler ve uluslararası durum, şimdilik Ankara lehine gelişiyor görünse de son merhalede Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne benzer bir hüsran ve hezimet kapımızı çalabilir.
Bu noktada, Sayın Akar’ın nazarı dikkate alması gereken husus şudur; Hayat uzak planda komedi yakın planda ise trajedidir.
Veya Marx’ın deyimiyle; tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekerrür eder.
Sayın Akar'ın, ak sakalımızı, yılların birikimi ve tecrübelerimizi nazar-ı dikkate almaması ve bildiğini yapması kararında özgür.
Yararı olur umuduyla eski diplomat Şükrü Elekdağ’ın gazeteci Uğur Dündar’ın sorularına cevaben yaptığı tespit ve önerilerini arz edelim
;
“Ankara ise İdlib’de kalmakta ısrarlı. Çünkü buradan çekilirse, Suriye ordusunun kısa süre sonra Türkiye’nin kontrolündeki Afrin bölgesini geri alma operasyonunu başlatacağını hesaplıyor.
Operasyonların bir süre yumuşamasından sonra şiddetli bir yıpratma savaşı bekliyorum. Tabii bu savaş, kitlesel bir göç dalgasını tetikleyebilecek ve büyük bir insani felaket Türkiye’nin sınırlarına dayanacaktır.
Böyle bir felaketi Ankara, Şam ile diyalog kanallarını açarak ve Suriye politikasını revize ederek önleyebilir. Esasen Şam da Ankara’ya zirve öncesinde ‘Sorunları beraberce çözebiliriz’ mesajları göndermiş bulunuyor... Kanımca Türkiye de bu aftan yararlanmalıdır...
Suriye topraklarının yüzde 30’u üzerinde ABD desteğiyle ve PKK/PYD kontrolünde bir garnizon devletin temelleri atılmıştır.
Bu devletin ABD tarafından eğitilmiş ve modern silahlarla donatılmış 60 bin mevcutlu ordusu, 30 bin kişilik polis gücü, 140 bin kişilik kamu personeli vardır.
ABD, eğiteceği 30 bin ilave kişiyle orduyu takviye edeceğini ilan etmiştir.
AKP iktidarının yaptığı gibi, garnizon devlete koruma sağlayacak bir ‘güvenli bölge’ oluşturulması, dört parçalı Kürdistan’ın Suriye ayağını kendi ellerimizle yaratmak ve ulusal çıkarlarımızı dinamitlemek demektir.
Eğer garnizon devlet çökertilmek isteniyorsa bunun yolu da Ankara’nın Şam ile ilişki kurmasından geçer.
Böyle bir gelişme, önce Şam’ın PKK/PYD’ye karşı elini kuvvetlendirecektir.
Ayrıca Suriye, Türkiye, Irak ve İran dörtlüsü, siyaset ve diplomasi yoluyla garnizon devletin bölgede izole edilmesi imkanını elde edeceklerdir.
Garnizon devlet, yaşayabilmek için petrolünü ihraç etmek zorundadır.
Söz konusu dört devlet, aralarında güçlü bir iş birliği gerçekleştirerek bunu engelleyebilirler.
ABD ne kadar yardım etse de garnizon devlet sadece dışardan gelecek destekle varlığını sürdüremez.
Ayrıca Şam ile resmi bir ilişki, Türk askerinin Suriye topraklarındaki varlığına meşruiyet kazandıracaktır.
Türkiye’nin ulusal çıkarları, Suriye rejimiyle en kısa sürede resmi planda etkin bir iş birliğinin gerçekleştirilmesini zorunlu kılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sorumluluğunun tam idrakiyle Suriye rejimiyle acilen resmi temas ve iş birliği kararını almalıdır”
.
Prof. Dr. Mehmet Yuva, dikGAZETE.com
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, İhlas Medya Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar’ın sorularını yanıtlamış;
“Sözler tutulursa (ABD’nin verdiği taahhütler) konu hallolacak. Tutulmazsa kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Fırat’ın Doğusuna devriye üsleri kuracağız.
Bu üsleri kurarsak, teröristler de oradan çekilirse bu büyük bir kazanım olacak. Bir rahatlama sağlanacak. Sonra duracak mıyız? Hayır durmayacağız.
Bizim amacımız sınır hattı boyunca 30-40 kilometrelik güvenli bir bölge oluşturmak.
Hudutlarımızın ve ülkemizin güvenliğini sağlamak. Bu üsler Türkiye ile ABD’nin ortak üsleri olacak.
Daimi olmasını istiyoruz. İdlib’tekiler gözlem noktası. Fırat’ın Doğusundakiler üs bölgesi olacak. Kuzey Irak’takilere benzer olabilir.
Yeri ve sayısı, görüşmeler (ABD ile) ilerledikçe belli olacak… Gönülsüz yapıyorlar (Amerikalılar), yavaş gidiyor ama sonuçta ilerliyoruz.”
Sayın Akar, Suriye toprakları üzerinde, o toprakları bölen, talan eden, etnik ve mezhep temelinde devletçikler inşa eden ABD ile ortak daimi üsler kurmak istiyor.
Hem de bu üslerin Kuzey Irak’takiler gibi daimi olmalarını arzuluyor.
Yeri ve sayısını ABD ile görüşerek tespit ediyor.
Aynı saatlerde Şam’ın “terör örgütü” olarak BM’ye şikâyet ettiği Suriye Demokratik Güçleri'ni binlerce tır silah ile besleyen, uçuş eğitimi veren Pentagon yetkilisi, “SDG’ye silah, mühimmat ve araç vermeye devam ediyoruz. Her ay Türkiye’ye bu silah ve araçların listesini içeren bir rapor gönderiyoruz” açıklamasında bulunuyor.
Kıssadan hisse; “Biz Türkiye’nin de Suriye’nin de terör örgütü olarak gördüğü bu yapıya Ankara’nın bilgisi dâhilinde silahlandırıyoruz" diyor.
ABD ile, yapılan “bizi oyalamaya kalkmasın. Oyalarsa kendi göbek bağımızı kendimiz keseriz” açıklamalarına rağmen, Ankara’nın Suriye’yi ABD ile birlikte bölmek istediği inancını pekiştirir ve haklı çıkartır.
Ankara’nın kontrol ettiği Suriye bölgelerinde kalıcı olmak istediği, komşu ülkelerin toprak bütünlüğü ve güvenliğinden ziyade tek gayesinin kendi güvenliği, ekonomik çıkarı ve ajandası için uğraştığı, Rusya ile İdlib’i Moskova çıkarlarına uygun çözerken Fırat’ın Doğusunu ABD’nin amacı olan Kuzey Irak misali Suriye Kürdistanı’na olumlu baktığı kanaati güçlenir.
Dengeler ve uluslararası durum, şimdilik Ankara lehine gelişiyor görünse de son merhalede Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne benzer bir hüsran ve hezimet kapımızı çalabilir.
Bu noktada, Sayın Akar’ın nazarı dikkate alması gereken husus şudur; Hayat uzak planda komedi yakın planda ise trajedidir.
Veya Marx’ın deyimiyle; tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekerrür eder.
Sayın Akar'ın, ak sakalımızı, yılların birikimi ve tecrübelerimizi nazar-ı dikkate almaması ve bildiğini yapması kararında özgür.
Yararı olur umuduyla eski diplomat Şükrü Elekdağ’ın gazeteci Uğur Dündar’ın sorularına cevaben yaptığı tespit ve önerilerini arz edelim
;
“Ankara ise İdlib’de kalmakta ısrarlı. Çünkü buradan çekilirse, Suriye ordusunun kısa süre sonra Türkiye’nin kontrolündeki Afrin bölgesini geri alma operasyonunu başlatacağını hesaplıyor.
Operasyonların bir süre yumuşamasından sonra şiddetli bir yıpratma savaşı bekliyorum. Tabii bu savaş, kitlesel bir göç dalgasını tetikleyebilecek ve büyük bir insani felaket Türkiye’nin sınırlarına dayanacaktır.
Böyle bir felaketi Ankara, Şam ile diyalog kanallarını açarak ve Suriye politikasını revize ederek önleyebilir. Esasen Şam da Ankara’ya zirve öncesinde ‘Sorunları beraberce çözebiliriz’ mesajları göndermiş bulunuyor... Kanımca Türkiye de bu aftan yararlanmalıdır...
Suriye topraklarının yüzde 30’u üzerinde ABD desteğiyle ve PKK/PYD kontrolünde bir garnizon devletin temelleri atılmıştır.
Bu devletin ABD tarafından eğitilmiş ve modern silahlarla donatılmış 60 bin mevcutlu ordusu, 30 bin kişilik polis gücü, 140 bin kişilik kamu personeli vardır.
ABD, eğiteceği 30 bin ilave kişiyle orduyu takviye edeceğini ilan etmiştir.
AKP iktidarının yaptığı gibi, garnizon devlete koruma sağlayacak bir ‘güvenli bölge’ oluşturulması, dört parçalı Kürdistan’ın Suriye ayağını kendi ellerimizle yaratmak ve ulusal çıkarlarımızı dinamitlemek demektir.
Eğer garnizon devlet çökertilmek isteniyorsa bunun yolu da Ankara’nın Şam ile ilişki kurmasından geçer.
Böyle bir gelişme, önce Şam’ın PKK/PYD’ye karşı elini kuvvetlendirecektir.
Ayrıca Suriye, Türkiye, Irak ve İran dörtlüsü, siyaset ve diplomasi yoluyla garnizon devletin bölgede izole edilmesi imkanını elde edeceklerdir.
Garnizon devlet, yaşayabilmek için petrolünü ihraç etmek zorundadır.
Söz konusu dört devlet, aralarında güçlü bir iş birliği gerçekleştirerek bunu engelleyebilirler.
ABD ne kadar yardım etse de garnizon devlet sadece dışardan gelecek destekle varlığını sürdüremez.
Ayrıca Şam ile resmi bir ilişki, Türk askerinin Suriye topraklarındaki varlığına meşruiyet kazandıracaktır.
Türkiye’nin ulusal çıkarları, Suriye rejimiyle en kısa sürede resmi planda etkin bir iş birliğinin gerçekleştirilmesini zorunlu kılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sorumluluğunun tam idrakiyle Suriye rejimiyle acilen resmi temas ve iş birliği kararını almalıdır”
.
Prof. Dr. Mehmet Yuva, dikGAZETE.com