Fransa Levant’a Fransız

Fransa Levant’a Fransız

Toroslar’dan Nil deltasına kadar Hilal şeklinde uzanan ve Bereketli Hilal Toprakları olarak bilinen ve bu Hilalin yıldızı Kıbrıs adası olan, içine de Doğu Akdeniz bölgesini alan coğrafyanın Batısına düşen topraklara Avrupa denildi. 

Suriye Kralı Agennor’un (Nuru veya Ateşi Yoğuran) kızı Avropa’dan gelir. 

Hikâyesini birçok yazımızda paylaşmıştık. 

Levant ismi, Batı coğrafyasına Suriye-Anadolu medeniyetlerinin kurucuları tarafından inşa edilen Yunan ve Roma-Latin imparatorluğun atalarının geldiği Batı Akdeniz’in kadim Doğu yakasına verdikleri isimdir. 

Asya da bir Suriye ürünüdür. 

Bereketli Hilal Coğrafyasının merkezi olan Suriye medeniyetleri, Nil Deltası haricinde kalan topraklara yine bir Suriye Prensesi olan Afrika adını verdiler.

Suriye’nin Cebel Lübnan (Lübnan Dağı) bölgesinin kıyı şeridine inşa ettikleri kentin ismini Trablus koydular. 

Suriyeli Prenses Dido’nun yerleştiği Afrika’nın Akdeniz sahillerine birçok Suriye tarzında ve isminde kent inşa edildi. 

Tunus-Kartaca ve Libya-Trablus bunlardan bazılarıdır. 

Yüzlerce yıl sonra 7. yüzyıldan itibaren Arap yarımadasının Hicaz bölgesinden gelen ve Şam’a yerleşen Arap hâkimiyeti, Şam Coğrafyası ve çevre Arap ülkelerine El-Maşrek El-Arabi (Doğu Arap) ismini koydular. 

Afrika kıtasının, Nil Deltası (Mısır) ve Sudan hariç, Libya’dan Moritanya ülkesine kadar uzanan Akdeniz’e sahili olan diyarlara El-Magreb El-Arabi (Batı Arap) Coğrafyası adını verdiler. 

Bu sebeple Lübnan Trablus’una Trablus El-Şam veya Trablus El-Şark derken Libya’daki Trablus’a, Trablus El-Garp dediler.

COĞRAFYADAKİ KİRLİ OYUNLAR

Doğu Arap ile Batı Arap Coğrafyası arasındaki mihenk halka Filistin ve Nil Deltası’dır (Mısır). 

20. yüzyılın başında Şam’ın bir vilayeti olan Filistin’e, İsrail devleti inşa edildi. 

Bu sayede Doğu ile Batı’yı, Filistin’i işgal ederek kopardılar. 

Doğu ile Batı’nın Arap Dünyası’nın karasal bağını kestiler. 

Bunu mazlum ve topraksız Yahudi bir halkın kadim anavatanlarına dönme diye din soslu yalanlarla pazarladılar. 

21. yüzyılın ilk çeyreğinde demokrasi ve özgürlük yalanlarıyla önce Batı Arap Coğrafyasını patlattılar. 

Suriye ile çok iyi ve köklü ilişkiler yaşayan Cezayir, Tunus ve Libya’yı siyasi krizlerle, uzun yıllar süren iç savaşla, en nihayet Arap Baharı yalanlarıyla terör örgütlerini musallat ederek kaosa sürüklediler. 

Bu ülkelerden devşirdikleri binlerce paralı lejyoneri Suriye’ye ihraç ettiler.

Ardından Nil Deltasını (Mısır) patlattılar. 

Mısır halkının haklı mücadelesinden ideolojisi ve yaşam felsefesi medeniyet ve dinler beşiği Mısır’ın bünyesine dar ve kaba gelen Müslüman Kardeşler Örgütünün (Partisinin) iktidarına yol verdiler.

Bu sayede Suriye olaylarında Mısır’ı yani bir zamanlar (1958-1961 Birleşik Arap Cumhuriyeti) Suriye ile tek devlet olmuş Kahire’yi Suriye devletine karşı taraf yaptılar. 

Komşusu Filistin (Gazze) abluka altında inlerken, Filistin halkı zulüm yaşarken Mursi yönetimindeki Mısır, Suriye’ye binlerce savaşçı ihraç eden ülke oldu. 

Kısa bir dönem sonra General Sisi’nin darbesini hazırladılar. 

En nihayet Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, ABD, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs Rum kesiminin girdabında debelenen ülkeye dönüştü. 

Irak’ı zaten 21. yüzyılın henüz ilk yıllarında mahvetmişlerdi. 

En nihayet Batı Arap diyarında yaktıkları cehennem ateşi Şam’a yani Doğu Arap diyarının kalbine ulaştı.

PLANLARIN MERKEZİ ANADOLU

Zaten çalışması uzun yıllar önce hazırlanmış olan ve uygulanan planın merkezinde başından itibaren Suriye ve Anadolu vardı. 

Zira bu iki diyar Dünyanın kaderini elinde tutan, kadim tarihten günümüze kadar yakın ve uzak tüm devletlerin rekabet, çatışma, savaş alanı olduğunu bizler kadar bu hin projeleri hazırlayan mahfiller de biliyordu. 

Bu iki diyarı teslim almadan uluslararası Siyonist-Emperyalist plan ve projelerin hayat hakkı bulamayacağını biliyorlar. 

Ve maalesef Türkiye, Gül-Davutoğlu AK Parti iktidarında, ya Sünnicilik, ya tarihe biidrak ya da işbirlikçi ve taşeron olmaları sebebiyle bu tahripkâr planların destekçisi, savunucusu ve uygulayıcısı oldu.

Bütün bu gelişmeleri arz etmemizin hususi sebebi Avrupa Birliği’nin ama özellikle Fransa’nın Levant’a (Doğu’ya) karşı takındığı düşmanca tutumdur. 

Evet bu davranışı kınıyoruz ancak şahsen gayet olması gereken ve genetik kodlarına karakterine münhasır olarak görüyorum.

Aydınlanmaymış, Fransız devrimiymiş, demokrasi beşiğiymiş, özgürlük anıtını önce Suveyş Kanalı, ardından ABD’ye yapanmış, ABD devrimine katılan Fransız “devrimci” Aristokrat General La Fayatte imiş. 

Tamam da Amerika, Afrika, Asya ve özellikle Levant’te katlettiği on binler, yok ettiği kültürler, medeniyetler, talan ettiği kıtalar, IŞİD’e rahmet okutturan Cezayir halkına tecavüzleri, katliamları, soykırımları

Haydut ve harami karakterinin faşist Nazi yönetimiyle yaptığı işbirliği ile zuhur etmesi. 

Ülkesinde yaşayan göçmenlere ve hatta üçüncü dördüncü nesil Afrika, Asya, Doğu kökenli vatandaşlarına muamelesinin kodları nedir?

SÖMÜRGE ÜLKELERDE FRANSIZ ‘DEMOKRASİSİ’

Yıl 1920’ler. 

Yer Antakya

Şehir Fransız işgali ve idaresi altındadır. 

Manda sistemi hakimdir. 

Yani, demokrasi ve özgürlük abidesi Fransa, kısa bir müddet için, geri, yoz, bağnaz ve tarihini doldurmuş olarak nitelendirdiği Osmanlı hakimiyetinde yaşayan halkları Sultanın zulmünden kurtaracak, ardından o halklara özgür ve egemen halklar olarak nasıl yaşayacaklarını öğretecek, sonra bu “insani ve ilahi görevini” tamamladıktan sonra hadi eyvallah deyip evine gidecek.

İşte bu idealleri temsil ettiğini propaganda eden Fransa’nın Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe üzerine doktora yapan Antakyalı Zeki Arsuzi, Antakya’da bir lisede öğretmendir. 

Bir gün sınıfına girer ve daha önce karışık oturan öğrencilerin, din, mezhep ve etnik-dil kökenlerine göre ayrıştırıldıklarını görür.

Zeki öğretmen, öğrencilere bunu kimin yaptığını sorar. 

‘Bunu Fransız müdür yaptı’ cevabını alır. 

Büyük bir öfkeyle müdürün odasına dalar. 

Fransız müdür ve Fransız öğretmenler panikler.

Bu öğrencilere neden din, mezhep, etnik köken ayırımı yapıyorsunuz? Fransa’da, millet, hürriyet, demokrasi ve kardeşlik felsefesini telkin ediyorsunuz. Aynısını buraya getirmek istediğinizi iddia ediyorsunuz. Bu yaptığınız nedir? Kardeşlik bu şekilde mi sağlanır? Fransa demokrasisi bu mudur?” diye haykırmış. 

Müdür, oturduğu yerden toparlanmış, “Mösyö Arsuzi, demokrasi Fransa’da ayrı sömürgelerde ayrıdır” demiş. 

O lahzadan itibaren Zeki ve arkadaşları aslında demokrasi yalanıyla bir sömürge kapanına mahkûm edildiklerini anlamışlar ve Fransız işgaline karşı mücadele kararı almışlar.

DERS ALALIM ŞAM’LA BARIŞALIM

Fransız TV, Esad ile röportaj yapıyor. 

Ama Fransa bu röportajın yayınlanmasına izin vermiyor. 

Çünkü Esad, genelde Doğu’ya Düşman Batı’nın ve özelde Fransa’nın Suriye ve bölgedeki tahripkâr rolünü ve teröre verdiği desteği eleştirmiş. 

Fransa, Libya, Suriye ve Batı ile Doğu Arap coğrafyasını mahvederken yanında olan Türkiye’ye methiyeler düzerdi. 

Şimdi, utanmadan Türkiye’nin Suriye’de ne işi var diye soruyor?

Kendi ajandasını Suriye, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Libya gibi ülkelerde Fransa’dan bağımsız uyguladığı zaman Erdoğan kabul edilemez diktatör oluyor. 

Franko-Anglo-Amerikano planlarına uygun hareket ettiğiniz zaman, onları efendi olarak gördüğünüzde Erdoğan’a methiyeler havada uçuşuyor yeme de yanında yat oluyor.

Ben Fransa’ya kızarım, söyleminde olan kardeşlik, demokrasi, özgürlük değerlerine uygun eylem geliştir, uyarısı eleştirisi yaparım ama AK Parti iktidarını daha çok eleştiriyorum. 

Suriye, bu Fransa’nın ulusal sembolü olan Meridien Oteli, Şam’da Fransa’nın elinden aldı Türkiye’ye, Dedeman Oteline verdi.

Yıllardır Şam’da dalgalanan Fransız bayrağı indi, Türk bayrağı dalgalandı. 

Ama bu AK Parti iktidarı ama özelde Erdoğan ile kurulan dostluğun suyu hürmetine yapıldı. 

Peki karşılığı ne oldu? 

Doğu’ya düşman Fransız Siyonist-Haçlı yönetimiyle birlikte, Doğu’nun nadide diyarı Şam’a saldırdınız. 

Zararın neresinden dönülürse kardır hasebiyle inşallah Levant’a (Doğu’ya) Fransız kalan Fransa’dan ders alınmış olsun ve Doğu’nun cevheri Şam ile yeniden dostluk ve dayanışma köprüsü inşa edilir.

.

Mehmet Yuva, Aydınlık

Toroslar’dan Nil deltasına kadar Hilal şeklinde uzanan ve Bereketli Hilal Toprakları olarak bilinen ve bu Hilalin yıldızı Kıbrıs adası olan, içine de Doğu Akdeniz bölgesini alan coğrafyanın Batısına düşen topraklara Avrupa denildi. 

Suriye Kralı Agennor’un (Nuru veya Ateşi Yoğuran) kızı Avropa’dan gelir. 

Hikâyesini birçok yazımızda paylaşmıştık. 

Levant ismi, Batı coğrafyasına Suriye-Anadolu medeniyetlerinin kurucuları tarafından inşa edilen Yunan ve Roma-Latin imparatorluğun atalarının geldiği Batı Akdeniz’in kadim Doğu yakasına verdikleri isimdir. 

Asya da bir Suriye ürünüdür. 

Bereketli Hilal Coğrafyasının merkezi olan Suriye medeniyetleri, Nil Deltası haricinde kalan topraklara yine bir Suriye Prensesi olan Afrika adını verdiler.

Suriye’nin Cebel Lübnan (Lübnan Dağı) bölgesinin kıyı şeridine inşa ettikleri kentin ismini Trablus koydular. 

Suriyeli Prenses Dido’nun yerleştiği Afrika’nın Akdeniz sahillerine birçok Suriye tarzında ve isminde kent inşa edildi. 

Tunus-Kartaca ve Libya-Trablus bunlardan bazılarıdır. 

Yüzlerce yıl sonra 7. yüzyıldan itibaren Arap yarımadasının Hicaz bölgesinden gelen ve Şam’a yerleşen Arap hâkimiyeti, Şam Coğrafyası ve çevre Arap ülkelerine El-Maşrek El-Arabi (Doğu Arap) ismini koydular. 

Afrika kıtasının, Nil Deltası (Mısır) ve Sudan hariç, Libya’dan Moritanya ülkesine kadar uzanan Akdeniz’e sahili olan diyarlara El-Magreb El-Arabi (Batı Arap) Coğrafyası adını verdiler. 

Bu sebeple Lübnan Trablus’una Trablus El-Şam veya Trablus El-Şark derken Libya’daki Trablus’a, Trablus El-Garp dediler.

COĞRAFYADAKİ KİRLİ OYUNLAR

Doğu Arap ile Batı Arap Coğrafyası arasındaki mihenk halka Filistin ve Nil Deltası’dır (Mısır). 

20. yüzyılın başında Şam’ın bir vilayeti olan Filistin’e, İsrail devleti inşa edildi. 

Bu sayede Doğu ile Batı’yı, Filistin’i işgal ederek kopardılar. 

Doğu ile Batı’nın Arap Dünyası’nın karasal bağını kestiler. 

Bunu mazlum ve topraksız Yahudi bir halkın kadim anavatanlarına dönme diye din soslu yalanlarla pazarladılar. 

21. yüzyılın ilk çeyreğinde demokrasi ve özgürlük yalanlarıyla önce Batı Arap Coğrafyasını patlattılar. 

Suriye ile çok iyi ve köklü ilişkiler yaşayan Cezayir, Tunus ve Libya’yı siyasi krizlerle, uzun yıllar süren iç savaşla, en nihayet Arap Baharı yalanlarıyla terör örgütlerini musallat ederek kaosa sürüklediler. 

Bu ülkelerden devşirdikleri binlerce paralı lejyoneri Suriye’ye ihraç ettiler.

Ardından Nil Deltasını (Mısır) patlattılar. 

Mısır halkının haklı mücadelesinden ideolojisi ve yaşam felsefesi medeniyet ve dinler beşiği Mısır’ın bünyesine dar ve kaba gelen Müslüman Kardeşler Örgütünün (Partisinin) iktidarına yol verdiler.

Bu sayede Suriye olaylarında Mısır’ı yani bir zamanlar (1958-1961 Birleşik Arap Cumhuriyeti) Suriye ile tek devlet olmuş Kahire’yi Suriye devletine karşı taraf yaptılar. 

Komşusu Filistin (Gazze) abluka altında inlerken, Filistin halkı zulüm yaşarken Mursi yönetimindeki Mısır, Suriye’ye binlerce savaşçı ihraç eden ülke oldu. 

Kısa bir dönem sonra General Sisi’nin darbesini hazırladılar. 

En nihayet Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, ABD, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs Rum kesiminin girdabında debelenen ülkeye dönüştü. 

Irak’ı zaten 21. yüzyılın henüz ilk yıllarında mahvetmişlerdi. 

En nihayet Batı Arap diyarında yaktıkları cehennem ateşi Şam’a yani Doğu Arap diyarının kalbine ulaştı.

PLANLARIN MERKEZİ ANADOLU

Zaten çalışması uzun yıllar önce hazırlanmış olan ve uygulanan planın merkezinde başından itibaren Suriye ve Anadolu vardı. 

Zira bu iki diyar Dünyanın kaderini elinde tutan, kadim tarihten günümüze kadar yakın ve uzak tüm devletlerin rekabet, çatışma, savaş alanı olduğunu bizler kadar bu hin projeleri hazırlayan mahfiller de biliyordu. 

Bu iki diyarı teslim almadan uluslararası Siyonist-Emperyalist plan ve projelerin hayat hakkı bulamayacağını biliyorlar. 

Ve maalesef Türkiye, Gül-Davutoğlu AK Parti iktidarında, ya Sünnicilik, ya tarihe biidrak ya da işbirlikçi ve taşeron olmaları sebebiyle bu tahripkâr planların destekçisi, savunucusu ve uygulayıcısı oldu.

Bütün bu gelişmeleri arz etmemizin hususi sebebi Avrupa Birliği’nin ama özellikle Fransa’nın Levant’a (Doğu’ya) karşı takındığı düşmanca tutumdur. 

Evet bu davranışı kınıyoruz ancak şahsen gayet olması gereken ve genetik kodlarına karakterine münhasır olarak görüyorum.

Aydınlanmaymış, Fransız devrimiymiş, demokrasi beşiğiymiş, özgürlük anıtını önce Suveyş Kanalı, ardından ABD’ye yapanmış, ABD devrimine katılan Fransız “devrimci” Aristokrat General La Fayatte imiş. 

Tamam da Amerika, Afrika, Asya ve özellikle Levant’te katlettiği on binler, yok ettiği kültürler, medeniyetler, talan ettiği kıtalar, IŞİD’e rahmet okutturan Cezayir halkına tecavüzleri, katliamları, soykırımları

Haydut ve harami karakterinin faşist Nazi yönetimiyle yaptığı işbirliği ile zuhur etmesi. 

Ülkesinde yaşayan göçmenlere ve hatta üçüncü dördüncü nesil Afrika, Asya, Doğu kökenli vatandaşlarına muamelesinin kodları nedir?

SÖMÜRGE ÜLKELERDE FRANSIZ ‘DEMOKRASİSİ’

Yıl 1920’ler. 

Yer Antakya

Şehir Fransız işgali ve idaresi altındadır. 

Manda sistemi hakimdir. 

Yani, demokrasi ve özgürlük abidesi Fransa, kısa bir müddet için, geri, yoz, bağnaz ve tarihini doldurmuş olarak nitelendirdiği Osmanlı hakimiyetinde yaşayan halkları Sultanın zulmünden kurtaracak, ardından o halklara özgür ve egemen halklar olarak nasıl yaşayacaklarını öğretecek, sonra bu “insani ve ilahi görevini” tamamladıktan sonra hadi eyvallah deyip evine gidecek.

İşte bu idealleri temsil ettiğini propaganda eden Fransa’nın Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe üzerine doktora yapan Antakyalı Zeki Arsuzi, Antakya’da bir lisede öğretmendir. 

Bir gün sınıfına girer ve daha önce karışık oturan öğrencilerin, din, mezhep ve etnik-dil kökenlerine göre ayrıştırıldıklarını görür.

Zeki öğretmen, öğrencilere bunu kimin yaptığını sorar. 

‘Bunu Fransız müdür yaptı’ cevabını alır. 

Büyük bir öfkeyle müdürün odasına dalar. 

Fransız müdür ve Fransız öğretmenler panikler.

Bu öğrencilere neden din, mezhep, etnik köken ayırımı yapıyorsunuz? Fransa’da, millet, hürriyet, demokrasi ve kardeşlik felsefesini telkin ediyorsunuz. Aynısını buraya getirmek istediğinizi iddia ediyorsunuz. Bu yaptığınız nedir? Kardeşlik bu şekilde mi sağlanır? Fransa demokrasisi bu mudur?” diye haykırmış. 

Müdür, oturduğu yerden toparlanmış, “Mösyö Arsuzi, demokrasi Fransa’da ayrı sömürgelerde ayrıdır” demiş. 

O lahzadan itibaren Zeki ve arkadaşları aslında demokrasi yalanıyla bir sömürge kapanına mahkûm edildiklerini anlamışlar ve Fransız işgaline karşı mücadele kararı almışlar.

DERS ALALIM ŞAM’LA BARIŞALIM

Fransız TV, Esad ile röportaj yapıyor. 

Ama Fransa bu röportajın yayınlanmasına izin vermiyor. 

Çünkü Esad, genelde Doğu’ya Düşman Batı’nın ve özelde Fransa’nın Suriye ve bölgedeki tahripkâr rolünü ve teröre verdiği desteği eleştirmiş. 

Fransa, Libya, Suriye ve Batı ile Doğu Arap coğrafyasını mahvederken yanında olan Türkiye’ye methiyeler düzerdi. 

Şimdi, utanmadan Türkiye’nin Suriye’de ne işi var diye soruyor?

Kendi ajandasını Suriye, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Libya gibi ülkelerde Fransa’dan bağımsız uyguladığı zaman Erdoğan kabul edilemez diktatör oluyor. 

Franko-Anglo-Amerikano planlarına uygun hareket ettiğiniz zaman, onları efendi olarak gördüğünüzde Erdoğan’a methiyeler havada uçuşuyor yeme de yanında yat oluyor.

Ben Fransa’ya kızarım, söyleminde olan kardeşlik, demokrasi, özgürlük değerlerine uygun eylem geliştir, uyarısı eleştirisi yaparım ama AK Parti iktidarını daha çok eleştiriyorum. 

Suriye, bu Fransa’nın ulusal sembolü olan Meridien Oteli, Şam’da Fransa’nın elinden aldı Türkiye’ye, Dedeman Oteline verdi.

Yıllardır Şam’da dalgalanan Fransız bayrağı indi, Türk bayrağı dalgalandı. 

Ama bu AK Parti iktidarı ama özelde Erdoğan ile kurulan dostluğun suyu hürmetine yapıldı. 

Peki karşılığı ne oldu? 

Doğu’ya düşman Fransız Siyonist-Haçlı yönetimiyle birlikte, Doğu’nun nadide diyarı Şam’a saldırdınız. 

Zararın neresinden dönülürse kardır hasebiyle inşallah Levant’a (Doğu’ya) Fransız kalan Fransa’dan ders alınmış olsun ve Doğu’nun cevheri Şam ile yeniden dostluk ve dayanışma köprüsü inşa edilir.

.

Mehmet Yuva, Aydınlık