Bakırköy’deki doktoru Adnan Oktar’ı böyle anlattı

Bakırköy’deki doktoru Adnan Oktar’ı böyle anlattı

"Adnan Oktar'a operasyon" başlığı altındaki yazısında Prof. Sefa Saygılı, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde Psikiyatri uzmanı olarak görevde bulunduğu sırada kendisine bağlı servise "Hasta" olarak getirilen Adnan Oktar ile ilgili yazısında, Oktar hakkında, şöyle etraflıca bir psikolojik tahilde bulunmadı ama "Adnan'ın macerası"nı bakın nasıl özetledi...

İşte yazısı

:

Onu ilk defa 1980’li yılların sonlarında tanıdım.

1987 veya 1988 olabilir tahminimce.

Sultanahmet’teki dini kitaplar fuarında karşılaşıp tanışmıştık.

O zaman saçlarını ortadan ikiye ayırıyor, kendisine gizemli bir hava veriyordu.

Kaderin cilvesi bir iki yıl sonra cezaevine atıldı, Adli Tıp Kurumu’nca düzenlenen raporla, işlediği iddia edilen suç eylemi sırasında rahatsız olduğu kabul edilerek muhafaza ve tedavi için Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne gönderildi. 

O zaman Bakırköy’de psikiyatri uzmanı idim ve adli servisler bana bağlıydı.

Başhekimlik, Adnan’ı hastanenin iç bahçesindeki 14. Servise aktardı, yani sorumlusu olduğum ve hekimliğini yaptığım bölüme.

Çoğu cinayet, yaralama, tecavüz gibi suçlarla yatan ağır akıl hastalarının olduğu adli psikiyatri servisiydi burası.

MEHDİLİK DENİNCE İLİKLERİNE KADAR GEVŞİYORDU...

Kendisine orada özen gösterdiğimi söyleyebilirim.

Özel bir oda verdim.

İbadetinde bir Müslüman havasındaydı.

Yalnız insanı rahatsız eden bir hususu vardı: Mehdilik denince iliklerine kadar gevşiyor, kendisinin bazı kaynaklarda, ahir zamanda zuhur edeceği söylenen mehdi olduğuna inandığını her haliyle belli ediyordu.

Böyle kalsa sorun yoktu.

Ancak yıllar içinde İslamiyet’i kendine göre yorumladığı, işine gelmeyen konularda yeni fikirler ortaya attığı görüldü.

Çünkü kendisinin bütün dünyaya adalet ve bolluk, bereket getirecek olan beklenen zat yani mehdi olduğuna, Rabbimiz tarafından korunduğuna, kendiliğinden (vehbi) ilim sahibi olduğuna iman etmişti.

Taraftarlarını da bu görüşe inandırıyordu.

O zaman ona göre Atatürk deccaldı, sonra hızlı Atatürkçü kesildi. 

Adnan Oktar, zamanla değişik mecralara gittikçe gitti, dağıttıkça dağıttı.

Hatta FETÖ örgütü lideri F. Gülen’in kendi mehdiliğinde yardımcısı olacağını bile söyledi.

Tabii kendisini Mehdi kabul edince içtihat sahibi de olurdu.

Derken namazı beş vakitten üçe düşürdü.

Rekât sayısını ikiye indirdi.

Sonra tesettürü kaldırdı.

Ardından çıplaklığa fetva verdi.

Kediciklerini açtıkça açtı.

Onlarla dans ediyordu artık.

SEVİYESİZLİKTE SINIR TANIMIYORDU AMA HAKKINI YEMEYELİM!..

Kendisinin mehdi olduğuna ve içtihat etme yetkisi bulunduğuna inanınca her türlü rezalete imza atar oldu.

Üstelik seviyesizlikte sınır tanımıyordu.

Grubuna ait televizyonunda ve medyada takip etmişsinizdir, icra ettiği çirkinlikleri ve pespayelikleri daha geniş yazmaya gerek olmadığını düşünüyorum. 

Yalnız hakkını yemeyelim, evrim teorisi ile ilgili oldukça faydalı yayınlar yaptı.

Bir başka yararı da Masonluk ve Siyonizm’le ilgili müspet yayınları idi.

Ancak bir süre sonra Mason olduğunu, daha önce bütün kötülüklerin kaynağı olduğunu söylediği bu şer gizli örgüte törenle kaydolduğunu açıkladı.

Törenin görüntülerini de televizyonunda ve sosyal medyada yayınladı: Mason üstatları (İtalyan locasına mensuplarmış) ona merasimle 33. Derece Mason diploması verdiler. 

Buraya kadar kalsa ‘bize ne Adnan Oktar’dan, şikâyetçi olan yoksa mesele de yok’ diyebilirdik.

Fakat hakkında çok değişik iddialar ve suçlamalar vardı.

EMNİYET'İN OPERASYONLA İLGİLİ AÇIKLAMASI...

Çarşamba sabahı, başlatılan operasyonla ilgili olarak, İstanbul Emniyet Müdürlüğü “Adnan Oktar Suç Örgütü” ifadesinin de yer aldığı şu açıklamayı yapmıştı:

“Emniyet Müdürlüğümüz Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından Adnan Oktar Suç Örgütüne yönelik olarak; 

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, çocukların cinsel istismarı, cinsel saldırı, reşit olmayanla cinsel ilişki, çocuğun kaçırılması veya alıkonulması cinsel taciz, şantaj, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, siyasi ve askeri casusluk, dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, özel hayatın gizliliğini ihlal, resmi belgede sahtecilik, terörle mücadele kanununa muhalefet, tehdit, cebir, iftira, halkı askerlikten soğutma, hakaret, suç uydurma, yalan tanıklık, nitelikli dolandırıcılık, kaçakçılıkla mücadele kanuna muhalefet, vergi usul kanununa muhalefet, rüşvet, eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi, eziyet, kişisel verilerin kaydedilmesi siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi, ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin engellenmesine dair kanuna muhalefet suçlarından 11.07 2018 tarihinde 235 şüpheliye yönelik olarak operasyon başlatılmıştır.”

FACİANIN VARDIĞI NOKTA...

Sadece bunlarla kalsa, bir de Türkiye’nin dış politikasına aykırı olarak İsrail devlet adamları ve istihbaratı ile görüşüyor, Filistinlilere karşı onları desteklediğine dair açıklamalar yapıyordu.

Hatta o kadar ileri gitti ki, dünyada kimsenin söyleyemediği aşağılık ve insafsız lafları eder oldu:

Neymiş; Filistin Yahudilerin hakkıymış, o topraklarda Filistinlilere yer yokmuş ve İsrail onlara her türlü caydırıcı tedbiri alabilirmiş.

Yani İsrail, Filistinlilere her türlü zulmü uygulamakta haklıymış.

İsrail, Filistin’e bomba attıkça A. Oktar destek çıkıyordu. 

İnsanlığın bittiği noktaya kadar vardırmıştı faciayı.

Kısacası, Türk dış politikasına karşı açıkça İsrail yandaşlığı yapıyorlardı.

Siyasi ve askeri casusluk derecesine varan faaliyetlerde bulunur olmuşlardı.

Bunları da açıkça görsel medyada paylaşıyorlardı.

Ardından DAEŞ’i desteklediklerini açıkladılar.

Tavır ve hareketleri devletin tahammül sınırlarını fazlasıyla aşmıştı ve her an bir operasyon bekleniyordu.

Olan kısaca budur.

FETÖ’nün benzeri bu yapılanma için devlet ve yargı elbette gereğini yapacaktır.

NOT:

Adnan Oktar’ın avukatının açıklamalarını medyadan okudum.

Akıl hastası olabileceğini, gerektiğinde bu konuyu gündeme getireceklerini söylemiş.

Böyle bir akıl hastası raporu alırsa cezadan yırtabileceğini düşünenler var.

Peki, bu şekilde bir rapor yani ceza sorumluluğunun olmadığını gösteren bir rapor Adnan Oktar’a verilebilir mi?

Aslında yaptıklarına bakarak onun hasta olup olmadığı hakkında değerlendirme yapabiliriz, çünkü faaliyetleri ortadadır.

Bir şer imparatorluğu kuran, yüzlerce kişiyi kendine bağlayan, yabancı istihbarat örgütleriyle görüşüp ülkemiz aleyhine ajanlık ve casusluk faaliyetlerinde bulunan, üstelik bunu kendi kurduğu televizyon kanalında ballandırarak anlatan kişi, akıl hastası olabilir mi?

Elbette onu muayene eden hekimlerden oluşan kurul global değerlendirerek gereken raporu verecektir.

Ancak, ‘şizofrendir, cezadan yırtar’ diyenlere, insaf diyorum. 

Sefa Saygılı, Yeni Akit -14 Temmuz 2018, Cumartesi-

:

Yazıda, fazladan paragraf atlatmalar ve siyahlaştırmalarla ara başlıklar bize aittir.

dikGAZETE.com

"Adnan Oktar'a operasyon" başlığı altındaki yazısında Prof. Sefa Saygılı, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde Psikiyatri uzmanı olarak görevde bulunduğu sırada kendisine bağlı servise "Hasta" olarak getirilen Adnan Oktar ile ilgili yazısında, Oktar hakkında, şöyle etraflıca bir psikolojik tahilde bulunmadı ama "Adnan'ın macerası"nı bakın nasıl özetledi...

İşte yazısı

:

Onu ilk defa 1980’li yılların sonlarında tanıdım.

1987 veya 1988 olabilir tahminimce.

Sultanahmet’teki dini kitaplar fuarında karşılaşıp tanışmıştık.

O zaman saçlarını ortadan ikiye ayırıyor, kendisine gizemli bir hava veriyordu.

Kaderin cilvesi bir iki yıl sonra cezaevine atıldı, Adli Tıp Kurumu’nca düzenlenen raporla, işlediği iddia edilen suç eylemi sırasında rahatsız olduğu kabul edilerek muhafaza ve tedavi için Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne gönderildi. 

O zaman Bakırköy’de psikiyatri uzmanı idim ve adli servisler bana bağlıydı.

Başhekimlik, Adnan’ı hastanenin iç bahçesindeki 14. Servise aktardı, yani sorumlusu olduğum ve hekimliğini yaptığım bölüme.

Çoğu cinayet, yaralama, tecavüz gibi suçlarla yatan ağır akıl hastalarının olduğu adli psikiyatri servisiydi burası.

MEHDİLİK DENİNCE İLİKLERİNE KADAR GEVŞİYORDU...

Kendisine orada özen gösterdiğimi söyleyebilirim.

Özel bir oda verdim.

İbadetinde bir Müslüman havasındaydı.

Yalnız insanı rahatsız eden bir hususu vardı: Mehdilik denince iliklerine kadar gevşiyor, kendisinin bazı kaynaklarda, ahir zamanda zuhur edeceği söylenen mehdi olduğuna inandığını her haliyle belli ediyordu.

Böyle kalsa sorun yoktu.

Ancak yıllar içinde İslamiyet’i kendine göre yorumladığı, işine gelmeyen konularda yeni fikirler ortaya attığı görüldü.

Çünkü kendisinin bütün dünyaya adalet ve bolluk, bereket getirecek olan beklenen zat yani mehdi olduğuna, Rabbimiz tarafından korunduğuna, kendiliğinden (vehbi) ilim sahibi olduğuna iman etmişti.

Taraftarlarını da bu görüşe inandırıyordu.

O zaman ona göre Atatürk deccaldı, sonra hızlı Atatürkçü kesildi. 

Adnan Oktar, zamanla değişik mecralara gittikçe gitti, dağıttıkça dağıttı.

Hatta FETÖ örgütü lideri F. Gülen’in kendi mehdiliğinde yardımcısı olacağını bile söyledi.

Tabii kendisini Mehdi kabul edince içtihat sahibi de olurdu.

Derken namazı beş vakitten üçe düşürdü.

Rekât sayısını ikiye indirdi.

Sonra tesettürü kaldırdı.

Ardından çıplaklığa fetva verdi.

Kediciklerini açtıkça açtı.

Onlarla dans ediyordu artık.

SEVİYESİZLİKTE SINIR TANIMIYORDU AMA HAKKINI YEMEYELİM!..

Kendisinin mehdi olduğuna ve içtihat etme yetkisi bulunduğuna inanınca her türlü rezalete imza atar oldu.

Üstelik seviyesizlikte sınır tanımıyordu.

Grubuna ait televizyonunda ve medyada takip etmişsinizdir, icra ettiği çirkinlikleri ve pespayelikleri daha geniş yazmaya gerek olmadığını düşünüyorum. 

Yalnız hakkını yemeyelim, evrim teorisi ile ilgili oldukça faydalı yayınlar yaptı.

Bir başka yararı da Masonluk ve Siyonizm’le ilgili müspet yayınları idi.

Ancak bir süre sonra Mason olduğunu, daha önce bütün kötülüklerin kaynağı olduğunu söylediği bu şer gizli örgüte törenle kaydolduğunu açıkladı.

Törenin görüntülerini de televizyonunda ve sosyal medyada yayınladı: Mason üstatları (İtalyan locasına mensuplarmış) ona merasimle 33. Derece Mason diploması verdiler. 

Buraya kadar kalsa ‘bize ne Adnan Oktar’dan, şikâyetçi olan yoksa mesele de yok’ diyebilirdik.

Fakat hakkında çok değişik iddialar ve suçlamalar vardı.

EMNİYET'İN OPERASYONLA İLGİLİ AÇIKLAMASI...

Çarşamba sabahı, başlatılan operasyonla ilgili olarak, İstanbul Emniyet Müdürlüğü “Adnan Oktar Suç Örgütü” ifadesinin de yer aldığı şu açıklamayı yapmıştı:

“Emniyet Müdürlüğümüz Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından Adnan Oktar Suç Örgütüne yönelik olarak; 

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, çocukların cinsel istismarı, cinsel saldırı, reşit olmayanla cinsel ilişki, çocuğun kaçırılması veya alıkonulması cinsel taciz, şantaj, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, siyasi ve askeri casusluk, dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, özel hayatın gizliliğini ihlal, resmi belgede sahtecilik, terörle mücadele kanununa muhalefet, tehdit, cebir, iftira, halkı askerlikten soğutma, hakaret, suç uydurma, yalan tanıklık, nitelikli dolandırıcılık, kaçakçılıkla mücadele kanuna muhalefet, vergi usul kanununa muhalefet, rüşvet, eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi, eziyet, kişisel verilerin kaydedilmesi siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi, ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin engellenmesine dair kanuna muhalefet suçlarından 11.07 2018 tarihinde 235 şüpheliye yönelik olarak operasyon başlatılmıştır.”

FACİANIN VARDIĞI NOKTA...

Sadece bunlarla kalsa, bir de Türkiye’nin dış politikasına aykırı olarak İsrail devlet adamları ve istihbaratı ile görüşüyor, Filistinlilere karşı onları desteklediğine dair açıklamalar yapıyordu.

Hatta o kadar ileri gitti ki, dünyada kimsenin söyleyemediği aşağılık ve insafsız lafları eder oldu:

Neymiş; Filistin Yahudilerin hakkıymış, o topraklarda Filistinlilere yer yokmuş ve İsrail onlara her türlü caydırıcı tedbiri alabilirmiş.

Yani İsrail, Filistinlilere her türlü zulmü uygulamakta haklıymış.

İsrail, Filistin’e bomba attıkça A. Oktar destek çıkıyordu. 

İnsanlığın bittiği noktaya kadar vardırmıştı faciayı.

Kısacası, Türk dış politikasına karşı açıkça İsrail yandaşlığı yapıyorlardı.

Siyasi ve askeri casusluk derecesine varan faaliyetlerde bulunur olmuşlardı.

Bunları da açıkça görsel medyada paylaşıyorlardı.

Ardından DAEŞ’i desteklediklerini açıkladılar.

Tavır ve hareketleri devletin tahammül sınırlarını fazlasıyla aşmıştı ve her an bir operasyon bekleniyordu.

Olan kısaca budur.

FETÖ’nün benzeri bu yapılanma için devlet ve yargı elbette gereğini yapacaktır.

NOT:

Adnan Oktar’ın avukatının açıklamalarını medyadan okudum.

Akıl hastası olabileceğini, gerektiğinde bu konuyu gündeme getireceklerini söylemiş.

Böyle bir akıl hastası raporu alırsa cezadan yırtabileceğini düşünenler var.

Peki, bu şekilde bir rapor yani ceza sorumluluğunun olmadığını gösteren bir rapor Adnan Oktar’a verilebilir mi?

Aslında yaptıklarına bakarak onun hasta olup olmadığı hakkında değerlendirme yapabiliriz, çünkü faaliyetleri ortadadır.

Bir şer imparatorluğu kuran, yüzlerce kişiyi kendine bağlayan, yabancı istihbarat örgütleriyle görüşüp ülkemiz aleyhine ajanlık ve casusluk faaliyetlerinde bulunan, üstelik bunu kendi kurduğu televizyon kanalında ballandırarak anlatan kişi, akıl hastası olabilir mi?

Elbette onu muayene eden hekimlerden oluşan kurul global değerlendirerek gereken raporu verecektir.

Ancak, ‘şizofrendir, cezadan yırtar’ diyenlere, insaf diyorum. 

Sefa Saygılı, Yeni Akit -14 Temmuz 2018, Cumartesi-

:

Yazıda, fazladan paragraf atlatmalar ve siyahlaştırmalarla ara başlıklar bize aittir.

dikGAZETE.com