Ben batanları sevmem (Hz. İbrahim)
Ben batanları sevmem (Hz. İbrahim)
- 14-09-2024 20:02
- 3144
- 14-09-2024 20:02
- 3144
Ben batanları sevmem (Hz. İbrahim)
Güzellik yarışmasında seçilen birinci hakkında olur-olmaz yorumlar yapılıyor. “Bizim ayaklarımız, bileklerimiz mahrem mi değil mi”, “28 Şubat'ta kadınlar bilinçli örtünüyorlardı şimdi süslüman oldular” diye bizi beğenmeyenler ‘miss Türkiye’ yarışmasında seçilen güzel kız hakkında konuşuyor.
Yeterince güzel bulmuyorlarmış, “daha güzelleri varken o seçilmiş” gibi yorumlar bunlar.
Kadınların da erkeklerin de güzelliğini yarıştırmayı kınamak gerekir diye düşünüyorum.
Sisteme külliyen karşı olunması gerekir.
Güzellik kriterleri maalesef sadece yarışmada değil gerçek hayatta zaten etkili ve geçerli. Bunu tescillemenin bir manası yok.
İnsan, zekasını da yarıştırmamalı bedenini de. Yarış tek bir yerde emronulur emri ilahide: İyilikte...
Çünkü geçici olan şeyleri gereğinden fazla önemsemek bedbahtlık.
“Bir görünen bir batanları sevmem” diyordu İbrahim, belki de bu yüzden tek başına geçti ömrü. Soyunun, kendi gibi düşünenlerin, zürriyetinin devam edebilmesi tek temennisi oldu hep. Çünkü baktı, gördü ki geçici olanları daha fazla sevmeye meyyal insan.
Tevhidin temsilcisi, hanif, yaradanın ‘halil’ dediği, tek başına çoğunluk olabilmek için eline balta alıp yıkmak gerekiyordu bir görünüp bir batanları...
Onları yarıştırmak da yarışmayı yorumlamak da yakışmıyordu zürriyyeti-i İbrahim'e...
Ayağı kırılan atları “artık koşamaz, yarışamaz” diye öldürmeyi kendine hak olarak gören insanlar çağındayız oysa.
İşe yaramayan atları ‘yılkı’ diye başından atan sefiller çağındayız ey İbrahim!
Şu diyalogların geçtiği çağdayız...
“Ayağı kırılan atları vururlar bayan! İşin hakikatine vakıf olmayanların, bu durumu büyük bir zalimlik yahut acımasızlık
olarak görmeleri pek tabi mümkün…
Bu üzücü konuya genellikle ekranlardan iyi-kötü herkes aşinadır; bir at sakatlanır ve atın sahibi çaresiz bir şekilde, üzülerek (bazen de tınlamayarak) çıkarır tabancasını ve atı öldürür. Çünkü bir daha asla koşamayacak ata, onu yaşatarak umut vermek ve onu ızdıraplı, aylar sürecek bir ölümün içine mahkûm etmektir, zalimlik…”
“Eğer yaşamı yarış ve bir yere varış olarak görüyorsanız haklısınız bayım!
Eğer yaşamı, sevgiyi bölüşerek acıyı hafifletme olarak görürseniz, eskisi gibi koşamasa da eski günleri yad etmek bile yeter deyip omuz verirsiniz ayağı kırılana...
Çok hızlısınız bayım! Ayağınız kırık değil belki, belki vurulmadınız, en sevdiğim dediğiniz tarafından, lakin bu hızın sonu çatlamaktır tam kalbinizin ortasından... Yanınızda sizi merhametiyle vuracak bir sevdiğiniz bile olmadan.”
Böyle bir çağda, böyle bir hâleti ruhiye ile karşılıyorum doğum gününü, ey bize rahmet olarak gönderilen Peygamberim.
Doğduğun güne, öldüğün güne ve yeniden dirileceğin güne selâm olsun!
.
Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com
.
Ben batanları sevmem (Hz. İbrahim)
Güzellik yarışmasında seçilen birinci hakkında olur-olmaz yorumlar yapılıyor. “Bizim ayaklarımız, bileklerimiz mahrem mi değil mi”, “28 Şubat'ta kadınlar bilinçli örtünüyorlardı şimdi süslüman oldular” diye bizi beğenmeyenler ‘miss Türkiye’ yarışmasında seçilen güzel kız hakkında konuşuyor.
Yeterince güzel bulmuyorlarmış, “daha güzelleri varken o seçilmiş” gibi yorumlar bunlar.
Kadınların da erkeklerin de güzelliğini yarıştırmayı kınamak gerekir diye düşünüyorum.
Sisteme külliyen karşı olunması gerekir.
Güzellik kriterleri maalesef sadece yarışmada değil gerçek hayatta zaten etkili ve geçerli. Bunu tescillemenin bir manası yok.
İnsan, zekasını da yarıştırmamalı bedenini de. Yarış tek bir yerde emronulur emri ilahide: İyilikte...
Çünkü geçici olan şeyleri gereğinden fazla önemsemek bedbahtlık.
“Bir görünen bir batanları sevmem” diyordu İbrahim, belki de bu yüzden tek başına geçti ömrü. Soyunun, kendi gibi düşünenlerin, zürriyetinin devam edebilmesi tek temennisi oldu hep. Çünkü baktı, gördü ki geçici olanları daha fazla sevmeye meyyal insan.
Tevhidin temsilcisi, hanif, yaradanın ‘halil’ dediği, tek başına çoğunluk olabilmek için eline balta alıp yıkmak gerekiyordu bir görünüp bir batanları...
Onları yarıştırmak da yarışmayı yorumlamak da yakışmıyordu zürriyyeti-i İbrahim'e...
Ayağı kırılan atları “artık koşamaz, yarışamaz” diye öldürmeyi kendine hak olarak gören insanlar çağındayız oysa.
İşe yaramayan atları ‘yılkı’ diye başından atan sefiller çağındayız ey İbrahim!
Şu diyalogların geçtiği çağdayız...
“Ayağı kırılan atları vururlar bayan! İşin hakikatine vakıf olmayanların, bu durumu büyük bir zalimlik yahut acımasızlık
olarak görmeleri pek tabi mümkün…
Bu üzücü konuya genellikle ekranlardan iyi-kötü herkes aşinadır; bir at sakatlanır ve atın sahibi çaresiz bir şekilde, üzülerek (bazen de tınlamayarak) çıkarır tabancasını ve atı öldürür. Çünkü bir daha asla koşamayacak ata, onu yaşatarak umut vermek ve onu ızdıraplı, aylar sürecek bir ölümün içine mahkûm etmektir, zalimlik…”
“Eğer yaşamı yarış ve bir yere varış olarak görüyorsanız haklısınız bayım!
Eğer yaşamı, sevgiyi bölüşerek acıyı hafifletme olarak görürseniz, eskisi gibi koşamasa da eski günleri yad etmek bile yeter deyip omuz verirsiniz ayağı kırılana...
Çok hızlısınız bayım! Ayağınız kırık değil belki, belki vurulmadınız, en sevdiğim dediğiniz tarafından, lakin bu hızın sonu çatlamaktır tam kalbinizin ortasından... Yanınızda sizi merhametiyle vuracak bir sevdiğiniz bile olmadan.”
Böyle bir çağda, böyle bir hâleti ruhiye ile karşılıyorum doğum gününü, ey bize rahmet olarak gönderilen Peygamberim.
Doğduğun güne, öldüğün güne ve yeniden dirileceğin güne selâm olsun!
.
Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com