Bir eşek gördüm, insana benziyordu...

Bir eşek gördüm, insana benziyordu...

"Ne mal olduğu..." diye başlık attığı yazısında, Mehmed Şevket Eygi, yine nokta atışlar ve kısa net cümleler ile neyin ne olduğunu açık-seçik ifade etti... İşte, arşiv için kayda geçtikleri

:

* Kişinin değeri veya değersizliği, sükûtundan değil, konuşmasından ve yazmasından anlaşılır. Bana bir şeyler söyle, senin ne mal olduğunu bildireyim…

* İnsan yaya yürürken pek anlaşılmaz. Kişinin ne mal olduğu otomobil kullanmasından anlaşılır.

* Kişinin ciğerinin kaç para ettiği yemek yemesinden anlaşılır.

* Çay içme şekli bile kişiyi deşifre eder.

* Onun dindar olup olmadığını namaz kılmasından, oruç tutmasından anlayamazsın. Sen onun parayla ilgili muamelatına ve ahlakına bak.

* Dostluğun gerçek olup olmadığı kötü zamanlarda anlaşılır.

* Bir insanın fazileti, kıymeti, ruh asaleti; kötülüğe karşı iyilik yapmasıyla orantılıdır.

* Onlar da bu devleti, bu halkı, bu vatanı seviyor ve koruyor. Bir mandıracının mandırasını, ineklerini, tesislerini, sütlerini, kaymaklarını, peynirlerini sevmesi ve koruması gibi.

* Gerçek dindar Müslüman olmanın birinci şartı, kendisini iyi Müslüman bilmemek ve övmemektir.

* Sen onu zahirde insan gibi görüyorsun ama o aslında insan büyüklüğünde bir hamam böceği veya akreptir…

* Hem mürekkep cahil, hem kendini âlim ve kültürlü sayıyor.

* Dini imanı para olan o pislikler.

* Ölü kardeşinin etini yiyen iğrenç ve mendebur gıybetçiler.

* Onlar içi necaset, idrar, balgam, cerahat, kirli kan dolu tulumlardır. İki ayakları, iki elleri, gözleri, kulakları vardır. Tulumun üzerinde bir de kelle bulunur.

* Seni beğenmek istiyorum ama son derece dedikoducu, entrikacı, kulisçi olduğun için sevemiyorum.

* O manyak, kendisini ismet sıfatıyla sıfatlı lâ yuhti biri sanıyor.

* Çirkefe taş atma, sıçrayan pislikler içinde kalırsın.

* Salak müritlerini yolarak, tokatlayarak zengin olan o adam şeyh değildir, müteşeyyihtir.

* Bir feministe: Dünyanın hangi ülkesinin ordusunun yarısı erkek, yarısı kadındır, isim ver bana.

* Dünyada şu anda işin iş ama ahirette nasıl hesap vereceksin?

* Lüks ve turistik umre seyahatinde lüks otelin onuncu katında kalan ve “Manzara nefisti, Kâbe’ye yukardan baktım” diyen beyinsize: Umre yapayım derken dinden olmuşsun.

* Birine: Lüks ve israflı lokantada yemek davetini kabul edemeyeceğim. İstersen ben seni Süleymaniye camii karşısında, mönüsü 12 lira olan kuru fasulyacıya götüreyim. Yüreğin keserse…

* Ah şu sahte aydınlar, sahte entelektüeller!..

* Bilgili ve kültürlü geçiniyor, büyük dedesinin Türkçe mezar taşını okuyamayacak kadar kara cahil.

* Japonların bir bildikleri var ki, ülkelerindeki hiçbir okulda temizlikçi, müstahdem, hademe yok. Okulların temizliğini, tuvaletler dâhil öğretmenler ve öğrenciler yapıyor. Pırıl pırıl…

* Onların Müslümanlara yaptıklarını, 1919 ile 1922 yılları arasında İstanbul’u işgal eden kâfir ve düşman devletler bile yapmamıştı.

Ezanı değiştirmemişler, Ayasofya’da ezan okunup namaz kılınmasını yasaklamamışlar, şapka giymeyenleri asmamışlar, İslam kadınlarının iffet örtülerini yırtmamışlar, camileri ve zikrullah yapılan mekânları kapatmamışlardı…

* Peygambere (Salât ve selam olsun ona) hakaret edilince ancak cılız bir inilti çıkartan, şeyhlerine küfr edilince yeri göğü birbirine katan, avaz avaz yaygara kopartan, tozu dumanı birbirine katan sahte dindar, sahte sufî, mürai herifler…

* Efendi fazla konuşma!.. Ben gerçek şeyh gördüm, onların nasıl olduklarını bilir, gerçek şeyh ile sahtesini ayırt edebilirim.

* Havlayan birine: Hoooşt!..

* Filanca yerde cami yaptırma, idame ettirme, yükseltme, yüceltme, yaldızlama, halılama, klimalama, bakma derneği başkanına ve üyelerine:

Sarf ettiğiniz iki milyon lira ile çok güzel, sanatlı, altın oranlı, mimarlık değeri olan bir cami yaptırabilirdiniz. Tam tersini yaptınız. Bunu nasıl becerdiniz? Yazıklar olsun size!..

* Üstü başı temizdi ama eskiydi. Yüzü solgundu. Gözlerinde derinlik vardı. Hüzünlüydü. Bir kenarda sessizce oturuyordu. İbret gözlüğümü taktım baktım.

Başında, vücudunda çıplak gözle fark edilmeyen nuranî bir hâle vardı… Yanından geçerken selam verdim. Kısık bir sesle selamımı aldı. Onun bu selamı bana ilaç gibi geldi.

* Vahşi, merhametsiz. gaddar, zalim, vicdansız biri hamile bir kediye çok işkenceler etmiş. Vah o herife… Yandı o herif…

* Bir eşek gördüm, insana benziyordu.

* Yanılıyorsunuz efendim, o eşek değildir, şedde ile eşşektir.

* Hem yaş, hem rütbe itibarıyla kendisinden yüksek olan bir büyüğüne, “Demin arz ettiğiniz” gibi diyen adamı bendeniz çaycı bile yapmam. Öyle cahilin çayı berbat olur.

Mehmed Şevket Eygi, Milli Gazete - 9 Nisan 2018, Pazartesi-

:

Yazıda, siyahlaştırmalar ve bir-iki paragraf ayırma bize aittir.

dikGAZETE.com

"Ne mal olduğu..." diye başlık attığı yazısında, Mehmed Şevket Eygi, yine nokta atışlar ve kısa net cümleler ile neyin ne olduğunu açık-seçik ifade etti... İşte, arşiv için kayda geçtikleri

:

* Kişinin değeri veya değersizliği, sükûtundan değil, konuşmasından ve yazmasından anlaşılır. Bana bir şeyler söyle, senin ne mal olduğunu bildireyim…

* İnsan yaya yürürken pek anlaşılmaz. Kişinin ne mal olduğu otomobil kullanmasından anlaşılır.

* Kişinin ciğerinin kaç para ettiği yemek yemesinden anlaşılır.

* Çay içme şekli bile kişiyi deşifre eder.

* Onun dindar olup olmadığını namaz kılmasından, oruç tutmasından anlayamazsın. Sen onun parayla ilgili muamelatına ve ahlakına bak.

* Dostluğun gerçek olup olmadığı kötü zamanlarda anlaşılır.

* Bir insanın fazileti, kıymeti, ruh asaleti; kötülüğe karşı iyilik yapmasıyla orantılıdır.

* Onlar da bu devleti, bu halkı, bu vatanı seviyor ve koruyor. Bir mandıracının mandırasını, ineklerini, tesislerini, sütlerini, kaymaklarını, peynirlerini sevmesi ve koruması gibi.

* Gerçek dindar Müslüman olmanın birinci şartı, kendisini iyi Müslüman bilmemek ve övmemektir.

* Sen onu zahirde insan gibi görüyorsun ama o aslında insan büyüklüğünde bir hamam böceği veya akreptir…

* Hem mürekkep cahil, hem kendini âlim ve kültürlü sayıyor.

* Dini imanı para olan o pislikler.

* Ölü kardeşinin etini yiyen iğrenç ve mendebur gıybetçiler.

* Onlar içi necaset, idrar, balgam, cerahat, kirli kan dolu tulumlardır. İki ayakları, iki elleri, gözleri, kulakları vardır. Tulumun üzerinde bir de kelle bulunur.

* Seni beğenmek istiyorum ama son derece dedikoducu, entrikacı, kulisçi olduğun için sevemiyorum.

* O manyak, kendisini ismet sıfatıyla sıfatlı lâ yuhti biri sanıyor.

* Çirkefe taş atma, sıçrayan pislikler içinde kalırsın.

* Salak müritlerini yolarak, tokatlayarak zengin olan o adam şeyh değildir, müteşeyyihtir.

* Bir feministe: Dünyanın hangi ülkesinin ordusunun yarısı erkek, yarısı kadındır, isim ver bana.

* Dünyada şu anda işin iş ama ahirette nasıl hesap vereceksin?

* Lüks ve turistik umre seyahatinde lüks otelin onuncu katında kalan ve “Manzara nefisti, Kâbe’ye yukardan baktım” diyen beyinsize: Umre yapayım derken dinden olmuşsun.

* Birine: Lüks ve israflı lokantada yemek davetini kabul edemeyeceğim. İstersen ben seni Süleymaniye camii karşısında, mönüsü 12 lira olan kuru fasulyacıya götüreyim. Yüreğin keserse…

* Ah şu sahte aydınlar, sahte entelektüeller!..

* Bilgili ve kültürlü geçiniyor, büyük dedesinin Türkçe mezar taşını okuyamayacak kadar kara cahil.

* Japonların bir bildikleri var ki, ülkelerindeki hiçbir okulda temizlikçi, müstahdem, hademe yok. Okulların temizliğini, tuvaletler dâhil öğretmenler ve öğrenciler yapıyor. Pırıl pırıl…

* Onların Müslümanlara yaptıklarını, 1919 ile 1922 yılları arasında İstanbul’u işgal eden kâfir ve düşman devletler bile yapmamıştı.

Ezanı değiştirmemişler, Ayasofya’da ezan okunup namaz kılınmasını yasaklamamışlar, şapka giymeyenleri asmamışlar, İslam kadınlarının iffet örtülerini yırtmamışlar, camileri ve zikrullah yapılan mekânları kapatmamışlardı…

* Peygambere (Salât ve selam olsun ona) hakaret edilince ancak cılız bir inilti çıkartan, şeyhlerine küfr edilince yeri göğü birbirine katan, avaz avaz yaygara kopartan, tozu dumanı birbirine katan sahte dindar, sahte sufî, mürai herifler…

* Efendi fazla konuşma!.. Ben gerçek şeyh gördüm, onların nasıl olduklarını bilir, gerçek şeyh ile sahtesini ayırt edebilirim.

* Havlayan birine: Hoooşt!..

* Filanca yerde cami yaptırma, idame ettirme, yükseltme, yüceltme, yaldızlama, halılama, klimalama, bakma derneği başkanına ve üyelerine:

Sarf ettiğiniz iki milyon lira ile çok güzel, sanatlı, altın oranlı, mimarlık değeri olan bir cami yaptırabilirdiniz. Tam tersini yaptınız. Bunu nasıl becerdiniz? Yazıklar olsun size!..

* Üstü başı temizdi ama eskiydi. Yüzü solgundu. Gözlerinde derinlik vardı. Hüzünlüydü. Bir kenarda sessizce oturuyordu. İbret gözlüğümü taktım baktım.

Başında, vücudunda çıplak gözle fark edilmeyen nuranî bir hâle vardı… Yanından geçerken selam verdim. Kısık bir sesle selamımı aldı. Onun bu selamı bana ilaç gibi geldi.

* Vahşi, merhametsiz. gaddar, zalim, vicdansız biri hamile bir kediye çok işkenceler etmiş. Vah o herife… Yandı o herif…

* Bir eşek gördüm, insana benziyordu.

* Yanılıyorsunuz efendim, o eşek değildir, şedde ile eşşektir.

* Hem yaş, hem rütbe itibarıyla kendisinden yüksek olan bir büyüğüne, “Demin arz ettiğiniz” gibi diyen adamı bendeniz çaycı bile yapmam. Öyle cahilin çayı berbat olur.

Mehmed Şevket Eygi, Milli Gazete - 9 Nisan 2018, Pazartesi-

:

Yazıda, siyahlaştırmalar ve bir-iki paragraf ayırma bize aittir.

dikGAZETE.com