Çokça tartışılan maske paradoksu

Çokça tartışılan maske paradoksu

Koronavirüs süreci ile “paranoya” hastalığı had safhaya çıkarıldı.

Bu paranoyada, özellikle “maske uygulaması” çok tartışıldı.

İnsanların toplu ortamlarda taktıkları maskelerden ziyade; açık havada spor yaparken, otomobilde tek başına seyahat ederken “itaatkar” bir şekilde nefessiz kalmak konusundaki ısrarları, otorite tarafından engellenmedi.

Astım ve KOAH gibi “nefes”e ihtiyacı olan hastalar hakkında özel uyarılar yapılmadı.

İnsanların maskelere asla elleriyle değmemesi, tek seferlik kullanmaları, ağız ve burnu hava almayacak şekilde tam olarak kapatmaları emredildi. 

Bu kurallara uymayana cezalar yazıldı.

Bugün; hatırı sayılır bir maske firmasının, vardiya şefi olan Yasin Bey ile maske üretim prosesi hakkında birkaç kelamda bulunduk. 

Kutuya girene kadar maskenin hangi aşamalardan geçtiğini kendisi daha iyi biliyordu. 

Söylediğine göre, maskenin üretildiği kumaşlar hijyen kuralları olmayan depolarda bekletiliyor ve üretim aşamasına gelene kadar bile elden ele, rutin nakliye koşullarında dikkatsiz bir şekilde taşınıyor. 

Üretim aşamasında da kimse dört dörtlük hijyene dikkat ederek çalışmıyor. 

Madem öyle, kutudan elimize alırken ya da yüzümüzde sanki el değmeden üretilmiş gibi davranmamızın altında hangi psikoloji yatıyor? 

Karbondioksiti veremediği gibi, oksijeni de alamayan akciğerler, bedenimize yeterince oksijen dağıtamıyor. Galiba bu aralar beynimize de yeterince oksijen gitmiyor?!

Madem mikroplardan korkuyoruz, maske iç yüzeyinde, zaten elimize ulaşana kadar bin bir türlü mikrop çoktan bulaşmış halay çeker halde iken, akciğerlerimizin elimine ederek dışarı attığı zararlı mikropları da maskenin iç yüzeyine yapıştırarak tekrar tekrar solumaya devam ediyoruz. 

Bu da hastalıkları engellemek yerine daha çok hasta olmamıza sebep oluyor. 

Maske, cerrahi ya da yarayı enfekte etme riski olduğunda ağız ve burun salgılarının bulaşmasını engellemek için kullanılır. 

Ancak virüslerin boyutu ile maskenin gözeneklerini karşılaştırdığımızda, virüs; baklava dilimi çit tellerinden geçebilen sinek kadar kalıyor. 

Virüs paranoyası, bir de maske ile nefessiz kalmaya eklenince; panik atakta gördüğümüz “nefesin yetmemesi” duygusunu birçok kimse canlı bir şekilde yaşıyor.

Allah sonumuzu hayr etsin.

.

Dr. Bekir Tok, dikGAZETE.com

Koronavirüs süreci ile “paranoya” hastalığı had safhaya çıkarıldı.

Bu paranoyada, özellikle “maske uygulaması” çok tartışıldı.

İnsanların toplu ortamlarda taktıkları maskelerden ziyade; açık havada spor yaparken, otomobilde tek başına seyahat ederken “itaatkar” bir şekilde nefessiz kalmak konusundaki ısrarları, otorite tarafından engellenmedi.

Astım ve KOAH gibi “nefes”e ihtiyacı olan hastalar hakkında özel uyarılar yapılmadı.

İnsanların maskelere asla elleriyle değmemesi, tek seferlik kullanmaları, ağız ve burnu hava almayacak şekilde tam olarak kapatmaları emredildi. 

Bu kurallara uymayana cezalar yazıldı.

Bugün; hatırı sayılır bir maske firmasının, vardiya şefi olan Yasin Bey ile maske üretim prosesi hakkında birkaç kelamda bulunduk. 

Kutuya girene kadar maskenin hangi aşamalardan geçtiğini kendisi daha iyi biliyordu. 

Söylediğine göre, maskenin üretildiği kumaşlar hijyen kuralları olmayan depolarda bekletiliyor ve üretim aşamasına gelene kadar bile elden ele, rutin nakliye koşullarında dikkatsiz bir şekilde taşınıyor. 

Üretim aşamasında da kimse dört dörtlük hijyene dikkat ederek çalışmıyor. 

Madem öyle, kutudan elimize alırken ya da yüzümüzde sanki el değmeden üretilmiş gibi davranmamızın altında hangi psikoloji yatıyor? 

Karbondioksiti veremediği gibi, oksijeni de alamayan akciğerler, bedenimize yeterince oksijen dağıtamıyor. Galiba bu aralar beynimize de yeterince oksijen gitmiyor?!

Madem mikroplardan korkuyoruz, maske iç yüzeyinde, zaten elimize ulaşana kadar bin bir türlü mikrop çoktan bulaşmış halay çeker halde iken, akciğerlerimizin elimine ederek dışarı attığı zararlı mikropları da maskenin iç yüzeyine yapıştırarak tekrar tekrar solumaya devam ediyoruz. 

Bu da hastalıkları engellemek yerine daha çok hasta olmamıza sebep oluyor. 

Maske, cerrahi ya da yarayı enfekte etme riski olduğunda ağız ve burun salgılarının bulaşmasını engellemek için kullanılır. 

Ancak virüslerin boyutu ile maskenin gözeneklerini karşılaştırdığımızda, virüs; baklava dilimi çit tellerinden geçebilen sinek kadar kalıyor. 

Virüs paranoyası, bir de maske ile nefessiz kalmaya eklenince; panik atakta gördüğümüz “nefesin yetmemesi” duygusunu birçok kimse canlı bir şekilde yaşıyor.

Allah sonumuzu hayr etsin.

.

Dr. Bekir Tok, dikGAZETE.com