Cumhuriyeti kutlamak bizlere düşer mi?

Cumhuriyeti kutlamak bizlere düşer mi?

Cumhuriyeti kutlamak bizlere düşer mi? Cumhuriyeti kutlamak bizlere düşer mi?

Cumhuriyeti Kutlamak Bizlere Düşer mi? 

Yazımın başlığı, bugün bana yapılan bir eleştiri; Cumhuriyeti kutladım diye.

Zaten yazmayı düşündüğüm bir konuydu, o “eleştiri” da vesile oldu.

Yüz yıla neler neler sığdırdık...

Öncelerini kitaplardan okudum, bir de yaşı cumhuriyete yakın olan, halen sağ olan dedemden biliyorum.

Dedem hafız; Cumhuriyetin ilk Kur’an-ı Kerim hafızlarından.

Harf inkılabından da dört sene sonra doğmuş, 1932 tevellüdü.

O zamanlar köylerde elektrik yok. Babası geceleri çıra tutarak çalıştırırmış.

Kızılcahamam'da köyüne yakın bir köyde Rahmetli Rıza Çöllüoğlu hocamızın yanında tamamlamış hıfzını.

Köyde alabildiğine yoksulluk.

Hafız olunca, hoca olarak görevlendirilmek için Ankara'da bir yer ararken Zincirlikuyu Camiine gelmiş bir gün.

Bahçede bir sıra görmüş…

İnsanlar kuyrukta…

Sormuş; hayırdır bu ne sırası?

Demişler; “bir hayırsever, kıyafet dağıtıyor”, dedem de girmiş sıraya.

Beklemiş…

Sıra ona gelmiş.

Dağıtan adam, dedeme şöyle bir bakmış, “sen” demiş, “utanmıyor musun dilenmeye, çaksam yere gidersin, sapasağlam adamsın!..”

Dedem anlatırken hâlâ ağlar ve der ki; “keşke cebinden bir tabanca çıkarıp, beni vursaydı bu kadar canım yanmazdı.”

Ve bırakır bir şeyler olma isteğini; vazgeçer, bir şey istemez kimseden.

And içer, köyüne gidip çalışıp, zengin olmaya karar verir. Olur da...

Biz İmam Hatip, İlahiyat okurken, her yaz tatilinde köye giderdik.

Dedemle fasulye toplarken o, ayetlerin Arapçasını okur, biz tercüme ederdik.

O kadar mutlu olurdu ki...

Bunları mı anlatayım bugün?

Ya da dedemlerin, köyde bostan kazarken bile şapka takmak zorunda kaldığı günlerini!..

Annemin, köyünde ilkokulda teneffüste bahçede başörtüsünü takıp, derse girerken çıkarmasını!..

28 Şubat'ta benim çektiklerimi mi?

24 yıllık öğretmenlik hayatımın son on yılında kıyafet özgürlüğüne kavuşmuş bir öğretmen olduğumu mu?

Ben artık bunları anlatmak istemiyorum.

Köyünde, sülalesinde ilk defa üniversite okuyup, meslek sahibi olan kadınım mesela.

Cumhuriyetin resmi eğitim kurumlarında dinini öğrenmiş,

vatanına, milletine hizmet eden; gençlerimize hayatı anlamlı kılmalarında dinin rolünü  anlatmaya ve onlara örnek olmaya çalışan biriyim. 

Allah, bize yönetim modeli adı vermez.

Adalet ve ihsanı öğütler.

İşlerimizi birbirimize danışarak yapmamızı ister.

Eğer cumhuriyet rejiminde tüm zorluklarına rağmen bizler dinimizi doğru bir şekilde öğrenip, yaşama haklarımıza sahipsek sadece bu bile cumhuriyeti kutlamamızın elbette bizim de hakkımız olduğunun gerekçesidir.

Cumhuriyeti kutlamak, yapılan hataları, bunların sonucu bizim çektiklerimizi unuttuğumuz anlamına gelmiyor.

Ne yapalım; durmadan sıkıntıları anıp, yas mı tutalım?

Cumhuriyeti kuranlar o haliyle en iyi hali olmadığını biliyor olmalılar ki, “Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek siz yükselen nesillersiniz” demiştir.

Geçmişe bakıp ah-vah etmek yerine geleceği daha iyi hale getirmenin yollarını bulmalıyız.

Cumhuriyetimizin Yüzüncü Yılı kutlu olsun.

Milletimiz, devletimiz dünya durdukça var olsun.

Türk milleti olarak dünya huzuruna, barışına katkımız daim olsun.

Allah’ın,bana gönülden inanan kullarım” dediği, dünyayı ıslah eden topluluklardan olma çabamızın ebediyyen devamı duasıyla...

Nice asırlara...

.

Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com

.

 

Cumhuriyeti Kutlamak Bizlere Düşer mi? 

Yazımın başlığı, bugün bana yapılan bir eleştiri; Cumhuriyeti kutladım diye.

Zaten yazmayı düşündüğüm bir konuydu, o “eleştiri” da vesile oldu.

Yüz yıla neler neler sığdırdık...

Öncelerini kitaplardan okudum, bir de yaşı cumhuriyete yakın olan, halen sağ olan dedemden biliyorum.

Dedem hafız; Cumhuriyetin ilk Kur’an-ı Kerim hafızlarından.

Harf inkılabından da dört sene sonra doğmuş, 1932 tevellüdü.

O zamanlar köylerde elektrik yok. Babası geceleri çıra tutarak çalıştırırmış.

Kızılcahamam'da köyüne yakın bir köyde Rahmetli Rıza Çöllüoğlu hocamızın yanında tamamlamış hıfzını.

Köyde alabildiğine yoksulluk.

Hafız olunca, hoca olarak görevlendirilmek için Ankara'da bir yer ararken Zincirlikuyu Camiine gelmiş bir gün.

Bahçede bir sıra görmüş…

İnsanlar kuyrukta…

Sormuş; hayırdır bu ne sırası?

Demişler; “bir hayırsever, kıyafet dağıtıyor”, dedem de girmiş sıraya.

Beklemiş…

Sıra ona gelmiş.

Dağıtan adam, dedeme şöyle bir bakmış, “sen” demiş, “utanmıyor musun dilenmeye, çaksam yere gidersin, sapasağlam adamsın!..”

Dedem anlatırken hâlâ ağlar ve der ki; “keşke cebinden bir tabanca çıkarıp, beni vursaydı bu kadar canım yanmazdı.”

Ve bırakır bir şeyler olma isteğini; vazgeçer, bir şey istemez kimseden.

And içer, köyüne gidip çalışıp, zengin olmaya karar verir. Olur da...

Biz İmam Hatip, İlahiyat okurken, her yaz tatilinde köye giderdik.

Dedemle fasulye toplarken o, ayetlerin Arapçasını okur, biz tercüme ederdik.

O kadar mutlu olurdu ki...

Bunları mı anlatayım bugün?

Ya da dedemlerin, köyde bostan kazarken bile şapka takmak zorunda kaldığı günlerini!..

Annemin, köyünde ilkokulda teneffüste bahçede başörtüsünü takıp, derse girerken çıkarmasını!..

28 Şubat'ta benim çektiklerimi mi?

24 yıllık öğretmenlik hayatımın son on yılında kıyafet özgürlüğüne kavuşmuş bir öğretmen olduğumu mu?

Ben artık bunları anlatmak istemiyorum.

Köyünde, sülalesinde ilk defa üniversite okuyup, meslek sahibi olan kadınım mesela.

Cumhuriyetin resmi eğitim kurumlarında dinini öğrenmiş,

vatanına, milletine hizmet eden; gençlerimize hayatı anlamlı kılmalarında dinin rolünü  anlatmaya ve onlara örnek olmaya çalışan biriyim. 

Allah, bize yönetim modeli adı vermez.

Adalet ve ihsanı öğütler.

İşlerimizi birbirimize danışarak yapmamızı ister.

Eğer cumhuriyet rejiminde tüm zorluklarına rağmen bizler dinimizi doğru bir şekilde öğrenip, yaşama haklarımıza sahipsek sadece bu bile cumhuriyeti kutlamamızın elbette bizim de hakkımız olduğunun gerekçesidir.

Cumhuriyeti kutlamak, yapılan hataları, bunların sonucu bizim çektiklerimizi unuttuğumuz anlamına gelmiyor.

Ne yapalım; durmadan sıkıntıları anıp, yas mı tutalım?

Cumhuriyeti kuranlar o haliyle en iyi hali olmadığını biliyor olmalılar ki, “Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek siz yükselen nesillersiniz” demiştir.

Geçmişe bakıp ah-vah etmek yerine geleceği daha iyi hale getirmenin yollarını bulmalıyız.

Cumhuriyetimizin Yüzüncü Yılı kutlu olsun.

Milletimiz, devletimiz dünya durdukça var olsun.

Türk milleti olarak dünya huzuruna, barışına katkımız daim olsun.

Allah’ın,bana gönülden inanan kullarım” dediği, dünyayı ıslah eden topluluklardan olma çabamızın ebediyyen devamı duasıyla...

Nice asırlara...

.

Sevim Korkmaz, dikGAZETE.com

.