Denize düşünce hemen yılana sarılma!
Denize düşünce hemen yılana sarılma!
- 25-09-2020 08:02
- 689
- 25-09-2020 08:02
- 689
Bir önceki yazımızda, beden ülkesinin sınır muhafızlarından bahsetmiş; bu harika mikrocanlıların düzenini hangi davranışlarla bozduğumuza kısaca değinmiştik.
Hem gelen sorular üzerine hem de ilave etmek istediğimiz bazı bilgilerle bu yazıyı tamamlamış olalım.
Sezeryan doğumun, mama kullanımının, aşılamanın, antibiyotik kullanımının ve diğer flora bozucu unsurların zararları her yazıda gündeme gelse de bunlar yolun sonu, ölüm kalım mevzusu değildir.
Hatalı bir davranışın telafisi, hataları tekrar etmemektir.
Hatalı kararlardan sonra alınan doğru kararlar ve bunlarda azim ve sabır göstermek, vücudu tekrar eski sağlıklı şekline yavaş yavaş kavuşturacaktır.
Unutmayın!
Bağışıklık sistemimizin, vücudumuzu sürekli onaran, eksikleri ve hataları gideren düzeltici birimleri vardır.
Bunlar olmasaydı, her gün yeni bir kanserle uyanırdık.
Yeter ki, bağışıklık sisteminin çalışmasına izin verin.
Etrafımızda hep şahit olmuşuzdur; hastane ile ev arasında mekik dokuyan ebeveynlere ve her yaştan insanlara…
Çünkü hastalık ile hastalığın insanda oluşturduğu şikayetler birbirine karıştırılıyor.
Örneğin ishal bir hastalık olarak değerlendirilip; tedavide ishali kesmek için müdahaleler yapılıyor.
Oysa ishal, bir sebep değil, sonuçtur.
Sebep tedavi olmazsa, sonucu değiştirmeye yönelik müdahaleler, sebebin sürekli aynı ya da farklı sonuçlarla tekrar kendini göstermesine neden olacaktır.
O yüzden idrar yolu enfeksiyonu, tonsillit, otit, gribal enfeksiyonlar gibi birçok “sonuç” hükmündeki durumlar, bu mekik dokuma işini hızlandırmaktadır.
Ne yapmalı?
Öncelikle kendimizin doktoru olmayı becerebilmeliyiz.
Unutmayın, veba da gelse, grip de gelse, korona da gelse, ya da her sene cep telefonu modeli gibi parlatılan yeni virüslerle duygularımız da istismar edilse; bağışıklık sistemini güçlendirmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok.
Bize önerilen, güneşten-temiz havadan yoksun, bağışıklık sistemine saldıran tedaviler ile sadece her sene gelecek hastalıkların paranoyası ile ölür ölür diriliriz.
Bağışıklık sistemimiz güçlü olduğunda her türlü enfeksiyona daha güçlü bir bedenle karşı dururuz.
Ateşe belli bir müddet, belli bir seviyeye kadar izin verin.
Ateşi düşürmeyin; sadece serinletin.
Hasta kabızsa kabızlığını giderin.
Zorla bir şeyler yedirmeye çalışmayın.
Antibiyotik tarzı ilaçlar son çare olsun.
Biraz sakinlik, biraz sabır birçok şeyin çözümü…
Şimdilerde halının üzerine düşüp kafasını vuran çocuğuna hemen gidip tomografi çektiren anne babalar var.
Yapmayın, etmeyin!..
Hastalıklara ya da ani gelişen olaylara biraz sakince yaklaşsak, biraz doğal yaşamayı, doğal davranmayı, doğal tedavileri öğrenmeye çalışsak; çok şey değişecektir.
Vücut, kendi kendini tamir edecek şekilde yaratılmıştır.
Yeter ki siz zarar vermeyin.
Denize düştüğünüzde önce ayağınızın yere değip değmediğine ya da tutunabilecek bir kütük olup olmadığına bakın sakince.
Yılana sarılmayı ilk seferde alışkanlık haline getirirseniz, yılan sizi her seferde zehirleyerek boğulma sürecinizi hızlandıracaktır.
.
Dr. Bekir Tok, dikGAZETE.com
Bir önceki yazımızda, beden ülkesinin sınır muhafızlarından bahsetmiş; bu harika mikrocanlıların düzenini hangi davranışlarla bozduğumuza kısaca değinmiştik.
Hem gelen sorular üzerine hem de ilave etmek istediğimiz bazı bilgilerle bu yazıyı tamamlamış olalım.
Sezeryan doğumun, mama kullanımının, aşılamanın, antibiyotik kullanımının ve diğer flora bozucu unsurların zararları her yazıda gündeme gelse de bunlar yolun sonu, ölüm kalım mevzusu değildir.
Hatalı bir davranışın telafisi, hataları tekrar etmemektir.
Hatalı kararlardan sonra alınan doğru kararlar ve bunlarda azim ve sabır göstermek, vücudu tekrar eski sağlıklı şekline yavaş yavaş kavuşturacaktır.
Unutmayın!
Bağışıklık sistemimizin, vücudumuzu sürekli onaran, eksikleri ve hataları gideren düzeltici birimleri vardır.
Bunlar olmasaydı, her gün yeni bir kanserle uyanırdık.
Yeter ki, bağışıklık sisteminin çalışmasına izin verin.
Etrafımızda hep şahit olmuşuzdur; hastane ile ev arasında mekik dokuyan ebeveynlere ve her yaştan insanlara…
Çünkü hastalık ile hastalığın insanda oluşturduğu şikayetler birbirine karıştırılıyor.
Örneğin ishal bir hastalık olarak değerlendirilip; tedavide ishali kesmek için müdahaleler yapılıyor.
Oysa ishal, bir sebep değil, sonuçtur.
Sebep tedavi olmazsa, sonucu değiştirmeye yönelik müdahaleler, sebebin sürekli aynı ya da farklı sonuçlarla tekrar kendini göstermesine neden olacaktır.
O yüzden idrar yolu enfeksiyonu, tonsillit, otit, gribal enfeksiyonlar gibi birçok “sonuç” hükmündeki durumlar, bu mekik dokuma işini hızlandırmaktadır.
Ne yapmalı?
Öncelikle kendimizin doktoru olmayı becerebilmeliyiz.
Unutmayın, veba da gelse, grip de gelse, korona da gelse, ya da her sene cep telefonu modeli gibi parlatılan yeni virüslerle duygularımız da istismar edilse; bağışıklık sistemini güçlendirmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok.
Bize önerilen, güneşten-temiz havadan yoksun, bağışıklık sistemine saldıran tedaviler ile sadece her sene gelecek hastalıkların paranoyası ile ölür ölür diriliriz.
Bağışıklık sistemimiz güçlü olduğunda her türlü enfeksiyona daha güçlü bir bedenle karşı dururuz.
Ateşe belli bir müddet, belli bir seviyeye kadar izin verin.
Ateşi düşürmeyin; sadece serinletin.
Hasta kabızsa kabızlığını giderin.
Zorla bir şeyler yedirmeye çalışmayın.
Antibiyotik tarzı ilaçlar son çare olsun.
Biraz sakinlik, biraz sabır birçok şeyin çözümü…
Şimdilerde halının üzerine düşüp kafasını vuran çocuğuna hemen gidip tomografi çektiren anne babalar var.
Yapmayın, etmeyin!..
Hastalıklara ya da ani gelişen olaylara biraz sakince yaklaşsak, biraz doğal yaşamayı, doğal davranmayı, doğal tedavileri öğrenmeye çalışsak; çok şey değişecektir.
Vücut, kendi kendini tamir edecek şekilde yaratılmıştır.
Yeter ki siz zarar vermeyin.
Denize düştüğünüzde önce ayağınızın yere değip değmediğine ya da tutunabilecek bir kütük olup olmadığına bakın sakince.
Yılana sarılmayı ilk seferde alışkanlık haline getirirseniz, yılan sizi her seferde zehirleyerek boğulma sürecinizi hızlandıracaktır.
.
Dr. Bekir Tok, dikGAZETE.com